Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > Din Eğitimi

Konu Kimliği: Konu Sahibi serpil,Açılış Tarihi:  26 Aralık 2013 (15:55), Konuya Son Cevap : 26 Aralık 2013 (15:56). Konuya 2 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 26 Aralık 2013, 15:55   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Din Eğitimi 4.5.6.Hafta

Din Eğitimi 4.5.6.Hafta

4. Hafta

İSLAM EĞİTİMİNİN ESASLARI
Din eğitimi denince, geniş ve genel anlamıyla insanda var olan inanma ve din duygusunun insan zihni ve onun yaşantıları ile ilişkisi anlaşılır.
Bu bağlamda değişik dinlerin ve inanışların farklılıklarını bir
tarafa bırakıp ortak noktalar ve ortak özellikler üzerinde durulur.

İlâhi bir din olarak İslamiyet’in vahiyden gelen, Kitap ve Sünnet olarak bilinen kaynaklarında kendine özgü değer yargıları vardır. Vahyin yalnız bir zümreye veya bir devrin insanına değil, kıyamete kadar her
çağın insanına hitap ediyor olması, İslam’ın bu anlamda evrensel nitelik kazanması onun özgünlüğünü ortadan kaldırmamaktadır.

Öte yandan tarihi seyir içinde insanların bilgileri, anlayışları, kültürleri ve yaşantıları değişmektedir. Bu değişiklik vahyin her devirde yeniden anlaşılması ve kavranması ihtiyacını ortaya çıkarmaktadır.
İhtiyaçlara göre vahyin yeniden kavranıp yorumlanması bir değiştirme ve başkalaştırma değil, bilakis ondaki kapalı yönleri açığa çıkarma ve onun değişmez temel esaslarının canlılığını devam ettirmedir.

İslam vahyinin bu şekilde yorumlanabilirliği, İslam’ın her devirde yaşanabilir dinamik bir din olmasının gereğidir, onun değişmez temel esaslarının korunması da evrenselliğinin gereğidir. Bütün bunlar İslam
dinine özgü hususlardır.

İslam dinini eğitim konusu yaparken onun dinamik özelliği, eğitim yöntem ve teknikleri konusunda bize genişlik ve zenginlik imkanı verirken evrensel özelliği de belli temel esasları ve ilkeleri daima göz
önünde bulundurmamızı zorunlu kılmaktadır. İslam’ın her devirde uyulması gereken eğitimdeki temel esaslarının neler olduğu sorusunu önümüze koyduğumuzda buna cevap olacak genel geçer ilkelere
ulaşmamız gerekir. Kitap ve Sünnet kaynaklarından hareketle din eğitiminin her kademesinde ve her türünde göz önünde tutulması gereken temel esasları üç madde halinde şöyle tespit edebiliyoruz:
1 Zihnin eğitilmesi
2 Kalbin eğitilmesi
3 Nefsin eğitilmesi
İslam eğitimi açısından zihin, kalp ve nefis insan davranışlarını yöneten üç merkez olarak kabul edilir. Bu görüş ilk bakışta şaşırtıcı gelebilir. Çünkü modern eğitim anlayışında davranışları yöneten merkezin zihin olduğu (fizyolojik olarak beyin) kabul edilir, kalp ve nefis kavramları üzerinde durulmaz.

Kalp, vücudun kan dolaşımının merkezinde pompa görevi yapan fizyolojik bir organdır. Nefis ise dini terminolojide kullanılan soyut bir kavramdır. Bu açıdan bakıldığında kalp ve nefsin insan davranışlarının
merkezleri olmasına dair açıklama inandırıcı gelmeyebilir. Fakat İslam kaynaklarında ve İslam kültüründe bu kavramlara yüklenen anlamlar ve bu anlamlara dair açıklamalar, kalp ve nefsin insan davranışlarını yöneten merkezler olduğu fikrinin, eğitim açısından anlamlı bir yönü olduğunu göstermektedir.

Peygamberimiz insanlara örnek olma bakımından, en ideal tutum ve davranışları yakalamak üzere şöyle dua etmiştir:
"Allah'ım işe yaramayan bilgiden, ürpermeyen kalpten ve doymayan nefisten sana sığınırım" (Ebu
Davud, Salat 367, hadis no. 1548)
Bu hadiste üç olumsuzdan kaçınma, aynı zamanda üç olumlu talebi ifade etmektedir: İşe yarayan bilgi, duyarlı kalp ve doyan nefis (kanaat, tatmin). Bu üç noktadan hareketle olumlu tutum ve davranışların
kazanılmasını eğitim açısından ele aldığımızda;
işe yaramayan bilginin ,zihin eğitimini;
ürpermeyen kalbin, tutum ve davranış (kalp) eğitimini;
doymayan nefsin, duygu eğitimini öngördüğünü söyleyebiliriz.
Bu üç temel yaklaşımla, İslam dininin üzerinde hassasiyetle durduğu üç temel hedefe ulaşılacaktır. Buna göre;
zihin eğitimi ile iman ve kanaat,
kalp eğitimi ile ameli salih,
nefis eğitimi ile güzel ahlâk hedeflenmiş olmaktadır. Bunlar salt iman,amel ve ahlak olarak değil; imanın kemal derecesi, amelin salıh olanı ve ahlakın makbul (ahlakı hamide) olanı hedef alınmaktadır.

Peygamberimiz bir hadisinde de şöyle buyurmaktadır:
"Insanlar helak olur da ancak alimler (bilgililer) kurtulur, alimler de helak olur da ancak ilmi ile amel edenler kurtulur, ilmi ile amel edenler de helak olur da ancak ihlasla amel edenler kurtulur." 1
Bu hadiste de yine üç temel mesele üzerinde durulmaktadır: Bilgi, amel, ihlas. Bunlar da zihin eğitimi(bilgi), kalp eğitimi(amel) ve nefis eğitimi(ihlas) ile ilgili hususlardır. Kur’nı Kerimde de kamil iman,
salih amel ve güzel ahlak üçlüsünün müminlerden istenen üç temel husus olduğuna dair bir çok sayıda ayet mevcuttur.

Modern eğitim biliminde öğrenme alanları olarak aynı yönde bir tasnifin yapıldığını görmekteyiz. Buna göre bir öğrenme eylemi şu üç alanda gerçekleşir:
Bilişsel (Cognitive) alan
Duyuşsal (Effective) alan
Devinsel (psikomotor) alan


Zihin Eğitimi
Eğitim açısından zihin, insandaki bilme, bilgiyi yorumlama ve değerlendirme melekesidir. Insan duyuları yoluyla aldığı bilgileri zihninde değerlendirir, birbirleri ile ilişkilendirir, ayıklar, onlardan sonuçlar çıkarır ve kendine özgü kanaatlara ulaşır. Bazen de bir zihni faaliyette bulunmaksızın aldığı bilgileri olduğu gibi kabullenir. Bu ikinci durum Islam dininde makbul sayılmaz.; Allah'ın varlığı, birliği gibi temel itikat konularında bile müslümanın zihni bir faaliyetle kanaat sahibi olması istenir.
"Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır; Allah her şeye kadirdir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahipleri için kesin deliller vardır. Onlar
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler." (Ali Imran 3/191)
Bu ayetler, Allah'ın varlığı ve kudreti hakkında düşünmeyi ve deliller üzerinde akıl yürüterek sağlam kanaatlere ulaşmayı insanlara öğütlemektedir.
Kur'anı Kerimde sık sık hikayeler, olaylar ve misaller anlatılır; bunlardaki ibret ve hikmetleri akıl sahiplerinin, düşünenlerin anlayacaklarına dikkat çekilir.
"...şüphesiz bunda düşünen bir kavim için deliller vardır." (Nahl 16/11,69

Kur'andaki bu tabirler, öğrenilen bilginin zihni bir faaliyetle değerlendirilmesini öngörmektedir. İnsan sadece gören, işiten, hisseden bir varlık değil, aynı zamanda düşünen, değerlendiren ve yargılayan
bir varlıktır. Allah insanın düşünme, değerlendirme yönünü aktif hale getirmesini istemektedir. Objeler üzerinde fikir yürütmeden onlara pasif bir algılama ile yönelmenin Kur'ana göre bir değeri yoktur. İnsan algılarını zihinsel bir değerlendirmeye tabi tutarak hakikate ulaşmalıdır. Zihinsel bir değerlendirmenin yapılmaması Kur'an’da açıkça kınanmaktadır:

Din eğitimi, sadece bilgileri aktaran değil, zihinsel değerlendirmeyi harekete geçiren, hakikatin kavranmasını sağlayan bir görev yapacaktır. Eğitim alan insan mükemmel bir yaratık olarak Allah'ın kendisine verdiği akıl, zeka, zihin vb. üstün niteliklerini kullanacaktır. Bu özellikler, onun Allah ile ilişkilerini anlamlandırma ve hayatın manasını kavrama konusunda ayırıcı üstünlüğüdür. Allah insanın değerini, bu özellikleri iyi kullanıp kullanmamasıyla belirleyecektir: "Hayatı ve ölümü yarattı ki, hanginiz güzel işler yapıyor denesin." (Mülk, 67/2)

Bütün bu ayetlerin ortaya koyduğu ana fikre göre İslam eğitimi, insanların düşünme ve değerlendirme özelliklerini dikkate almayı gerektirmektedir. "Insanların çoğu baktığı halde görmeyen,
davranışta bulunduğu halde düşünmeyen kimselerdir. Din öğretiminin görevlerinden biri, insanların gördüğünü gerçekten görür, düşünür ve eleştirdikten sonra kabul veya reddeder hale getirilmesidir." (Bilgin,1988/19)

Kişinin belli davranışları kazanması, belli hedeflere yönelmesi isteniyorsa onun zihni faaliyetlerini değişmez dini doğrular üzerinde canlı ve duyarlı hale getirmek gerekir. Temel değerler üzerinde sağlam
kanaatlere ulaşılması her şeyden önce düşünmekle, kişilerin düşünür hale getirilmesi ile mümkündür. İşte zihin eğitimi, insanların düşünür, değerlendirir ve hakikati kavrar hale getirilmesidir. Bundan maksat;
öğretilen bilginin sağlam kanaatler, değer yargıları, dünya görüşü olarak zihne yerleştirilmesidir. İslam eğitimi alanında çalışan her eğitici ve öğretici, kime hangi konuyu öğretiyor olursa olsun bu esası daima göz önünde bulundurmalıdır.

Kalp Eğitimi
Peygamberimizin "Vücutta bir et parçası vardır, o sağlam olursa bütün vücut sağlam olur; o bozuk olursa bütün vücut bozuk olur. Dikkat edin, o kalptir." (Buhari: 52; Mülim: 1599) anlamındaki hadisinde bütün vücudun sağlamlığı ve bozukluğundan maksat da dışa vurulan davranışlardır. İslam eğitiminde kalpeğitimi denilince anlatılan işte insanın bu dışa dönük davranışlarını yönetecek bir kişiliğin kazandırılmasıdır.

İslam eğitiminde, bilginin sağlam kanaatler, değer yargıları, dünya görüşü olarak zihinde yerleşmesi yeterli görülmemekte, bunların yaşantılar halinde dışa aksettirilmesi de gözetilmesi gereken temel esastır. Buna, "ilmi ile amel etmek" denmektedir.

Zihin ile hareketler arasında bir bağlantı mutlaka vardır. Bu bağlantının tereddütleri ortadan kaldıracak sağlıklı bir şekilde kurulabilmesinde kalp sanki ikinci bir yönetim merkezi durumunda görülmektedir Peygamberimiz zihindeki teorik değerlerle günlük hayattaki davranışlarının uyumlu hale getirilmesini istediği hadisinde şöyle buyurmaktadır:
"İnsanlar helak olur da sadece alimler (bilgililer) kurtulur; alimler de helak olur da sadece ilmi ile
amel edenler kurtulur; Amel edenler de helak olur da sadece ihlasla amel edenler kurtulur."
Görülüyor ki, bilgi yeterli olmuyor; onun pratiğe dönüştürülmesi, fakat sağlıklı teoripratik bütünlüğünün sağlanması gerekiyor. İnsanın baktığı halde görmemesi, davranışta bulunduğu halde düşünmemesi nasıl makbul değilse, bildiği halde yapmaması veya aksini yapması da öğle makbul değildir.

Amel iman ile ilişkilendirilmediği taktirde hurafelerle başlayıp, dinin özüne ters düşen, gizli şirk denebilecek tutum ve davranışların yayıldığı görülmektedir. Kur'anı Kerimde kamil müminlerden bahsedilirken sıkça "iman edenler ve salih amel işleyenler" 3 ifadesi kullanılmaktadır. Bu bakımdan din eğitimi, dinin sadece inanış, düşünüş ve kavrayış yönünü değil, davranış biçimini de her faaliyetinde bir ölçü olarak göz önünde bulunduracaktır. Bu çerçevede kap eğitimi; insanın bilgileri, kanaatleri ve değer yargıları ile davranışlarının uyumlu hale getirilerek teori pratik bütünlüğünün sağlanmasıdır.

Nefis Eğitimi
Nefsani arzular, bazen güzel bir manzarayı, bir sanat esrini seyretmekle tatmin olur; bazen de mal ve servet edinme arzusu, makam mevki tutkusu, gurur, kibir, kıskançlık, cimrilik olarak kendini gösterir.
Şehvet, şöhret, iyi yeme, iyi giyinme ve iyi yaşama da nefsin tabii arzularıdır.

İslam dini insandaki bu dürtüleri yani nefsin arzularını yok etmeyi değil fakat iyiye ve doğruya yönlendirmeyi ister. İnsan istese de bu arzuları yok edemez, nefsin arzuları insanla birlikte daima var olmaya devam edecek, insan da onları hep olumlu kullanma çabası içinde olacaktır. Dünya hayatının, insanların iradelerini ne yönde kullanacaklarını belirlemek üzere bir imtihan sahnesi olmasının (Mülk, 67/
2) anlamı budur. "Kişiye, onu şekillendirene, ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun ki, kendini
arıtan kurtuluşa ermiştir." (Şems, 91/79) anlamındaki ayet, insanların iyilik ve kötülük kabiliyetleri ile yani nefsi arzularla yaratıldığını, bu arzuları taşımakla beraber bunların kötü etkilerinden arınmaları ve kötü
davranışlardan korunmaları gerektiğini bildirmektedir.

Allah insana, arzuların yanında bir de onları denetleyen ve onlarla sürekli mücadele halinde olan irade vermiştir. İrade duyguların kontrol mekanizmasıdır. İradesini kullanarak duygularını kontrol eden
kimseler daima daha olumlu davranışlar içinde olurlar. Nefis eğitimi bir yönüyle de iradenin güçlendirilmesi eğitimidir.
Kuran'da nefisten gelen dürtülerle yapılabilecek yanlışlıklara dikkat çekilerek müminlerin bunlardan kaçınmak için kararlılık gösterilmeleri ve irade sahibi olmaları istenmektedir.
İslam eğitiminin, insanı kemal derecesine yükseltme hedefine ulaşmada nefsin süfli duygularının törpülenip yüksek duyguların geliştirilmesi çok önemlidir. Bu husus, bireyin eğitiminin bütün kademelerinde bir temel esas olarak gözetileceği gibi başlı başına bir eğitimle ele alınabilir.

Tasavvuf terbiyesi, nefis eğitiminin kurumsallaşmış en çarpıcı örneğidir. Bu açıklamalardan sonra nefis eğitimini şöyle tanımlayabiliriz:
Nefis eğitimi; insan fıtratında mevcut olan duyguların düzene sokularak insanı ruhen yüceltecek düzeyde tutulmasını sağlayacak bilinç ve iradenin kişiye kazandırılmasıdır.

●●● Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız, din eğitiminde gözetilmesi gereken üç temel esas arasında bir öncelik sıralaması yapmak gerekirse, bunları; 1) zihnin eğitimi, 2) kalbin eğitimi ve 3) nefis eğitimi şeklinde
sıralamak mümkündür. Ancak bir din eğitimi faaliyetinde bu üç esasın birlikte gözetilmesi en doğru olanıdır. Bunlar birbirinin tamamlayıcısı olarak düşünülmelidir; birinin ihmal edilmesi, eğitimde arzulanan ideal sonucun alınmasını önleyecektir.









Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi serpil 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
insan vucudunu inceleyıpde imana gelmeyen... Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp serpil 0 1678 18 Kasım 2014 20:14
Diyanet İşleri Başkanlığı Mesleki Bilgiler Seviye... ÖSYM'den Duyurular serpil 0 2712 01 Kasım 2014 18:00
Medineweb Üyelerine KPSS karma özetler KPSS (İ.H.L-İlahiyat) serpil 4 2761 27 Temmuz 2014 23:59
Medineweb Üyelerine DHBT karma özetler Siyer nurşen35 1 4277 27 Temmuz 2014 23:57
Medineweb Üyelerine Hz. Muhammed ve Evrensel... Siyer serpil 0 3076 27 Temmuz 2014 23:56

Alt 26 Aralık 2013, 15:56   Mesaj No:2
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Eğitimi 4.5.6.Hafta

5. Hafta


DİN EĞİTİMİNDE METODLAR
İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve Sünnet, dinin eğitim ve öğretimi ile ilgili yol gösterici ve sınırlar belirleyici bazı temel prensipler getirmiştir. Ancak eğitimöğretim işi, farklı özelliklere sahip insanlara yönelik insan melekeleri ve tecrübeleri ile bağlantılı bir şekilde sürekli geliştirilecek beşeri bir eylem olduğu için bunun metot ve tekniklerine ait ayrıntılar insanlara bırakılmıştır.

Din eğitiminde metot ve teknikler denilince iki ayrı yönü bulunan bir konudan bahsediyoruz demektir. Bunlardan biri çeşitli şekillerde ve düzeylerde yürütülen din eğitim ve öğretim faaliyetleridir. Okulda, camide, evde, Kur’an kursunda veya bunların dışındaki diğer mekânlarda insanlara dini bilgilerin öğretilmesi, dini tutum ve davranışların kazandırılması maksadıyla yürütülen eğitim öğretim etkinliklerinde hangi metot ve teknikleri kullanılacağı hususu ayrı bir konudur. Bu tamamen din eğitim ve öğretiminin niteliği ve keyfiyeti ile ilgili bir husustur.

İkincisi ise din eğitimi alanındaki yürütülen bilimsel çalışmalardır. Bu konudaki metot ve teknikler, doğrudan eğitimöğretim faaliyetlerinin niteliği ile ilgili değil, din alanında yapılan bilimsel araştırmaların
keyfiyeti ile ilgilidir. Bunlar kimi zaman birbirine karıştırılıyor olsa da her iki konunun metot ve teknikleri ayrı şeylerdir. Din eğitimöğretim faaliyetlerinin nasıl daha verimli yapılacağı sorusu ve bu soruya cevap
teşkil edecek metot ve teknikler bilgisi ne kadar önemli ise din eğitimi alanındaki bilimsel çalışmaların nasıl yürütüleceğine dair metot ve teknikler de o kadar önemlidir.

İslam bilgin ve düşünürleri ilk devirlerden itibaren öğretme ve öğrenme olayı üzerinde görüşler ileri sürüp tedbirler geliştirmişlerdir. Fakat İbn Sina, Gazali, Farabi, İbni Sahnun, Zernuci vb. İslam bilginlerinin
eğitimöğretim konusundaki günümüze kadar ulaşan görüş ve tespitleri, belli sınırlı konulardaki teorik açıklamalar ve eğitimöğretimin keyfiyetine dair yönergeler olmaktan öteye geçmiyordu. Tabii olarak o
dönemlerdeki din eğitim ve öğretimi çalışmalarından bilimsel bir disiplinin metodolojisine dair arayışlar beklenemezdi. Çünkü zamanın şartları gereği ilâhiyat bilimleri alanlarında üretilen bilgilere dair kitapların bir şekilde okutulmasına çalışılıyor, hangi bilgilerin kime ne ölçüde ve nasıl öğretileceğine dair metodik çalışma ve araştırmalara pek ihtiyaç duyulmuyordu.

Günümüzde hem genel eğitim metot ve teknikleri gelişmiş hem de din eğitimi biliminin ortaya çıkması ile dinin nasıl öğretileceğine dair arayışlar hız kazanmıştır. Artık din eğitimi faaliyetlerinde hangi
metot ve tekniklerin kullanılacağı sorusunu rahatlıkla sorabilir ve cevabını arayabiliriz. Aynı şekilde akademik alanda gitgide gelişen ve yaygılaşan din eğitimi bilimi çalışmalarının da bir metodolojik sistem
içinde yürütülmesi gerekmektedir. Bilimsel çalışmalar belli bir metodolojik yaklaşım olmadan yürütülemeyeceği gibi bilimsel disiplinler kendi alanlarına ve amaçlarına uygun genel bir metodolojik
çerçeve oluştururlar. Din eğitimi biliminin de bir disiplin olarak kendi metodolojik çerçevesini oluşturması tabiidir. Bu anlamda din öğretim ve öğretiminin metotları iki kısma ayrılmaktadır: Bunlar; genel öğretim metotları ile din öğretimi özel öğretim metotlarıdır.

Genel Öğretim Metotları
Din eğitimi, amaç ve hedefler bakımından genel eğitimden farklılık gösterse de eğitim öğretim metotları ve teknikleri bakımından onun ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitim biliminin tarihi süreç içerisinde

kazandığı tecrübeler, geliştirdiği metot ve teknikler din eğitimi için hazır imkânlar olarak alınıp din eğitiminin hedefleri doğrultusunda ve onun amaçlarına uygun şekilde kullanılacaktır. Çünkü genel eğitimde olduğu gibi din eğitiminde de üzerinde durulan ve eğitilmesi istenen insandır ve bütün eğitim öğretim çabaları insana yöneliktir. Belli ruhi ve fiziki özelliklere sahip olarak bütün insanların doğmaları, büyümeleri, gelişmeleri aynı kurallara tabidir. Her insan aynı şeyi aynı tarzda öğrenmez ama her insan anlayabilir ve düşünebilir; anlamanın ve düşünmenin mahiyeti herkes için aynıdır. Yine gücü, şiddeti, yönü farklı da olsa insanlar aynı duygusal özelliklere, aynı duyu organlarına ve duyular vasıtasıyla benzer algılama özelliklerine sahiptirler.

Durum böyle olunca insanların eğitim ve öğretimini sağlamada genel geçerliği olan kuralların, ilkelerin ve metotların tespit edilip uygulanması pek tabii mümkündür. Eğitim konusunda yüzyıllar öncesine kadar uzanan tarihi çabalarla ulaşılmış bulunan mevcut kurallar ve metotlar her eğitim


faaliyetinin ortak imkanlarıdır. Bunlar bireyin insan olma özelliklerinden, insanın fiziksel, zihinsel, sosyal ve ahlâki gelişim ilkelerinden, algılama esasları ve öğrenme yaklaşımlarından hareketle deneylere ve tecrübelere dayanılarak geliştirilmiştir. Halen dünyanın her tarafında uygulanabilme niteliğindeki kurallar eğitim çalışmalarına yön vermektedir. Din eğitimi çalışmalarında eğitim alanının ortak imkanı olan bu genel geçer nitelikteki kuralların, ilke ve metotların bütününden yararlanılacaktır.

Anlatım Metodu
Anlatım metodu, pasif dinleyici durumundaki kişi veya kişilere bilgileri tek yanlı, ve sözlü olarak aktarma esasına dayanan bir metottur. Takrir metodu da denilen bu metot kısa zamanda çok bilgi aktarmaya imkan vermesiyle öğretim etkinliklerinde oldukça sık kullanılır. Sosyal hayatımızda da anlatım önemli bir yer tutmakta, birbirimize bildirmek ve öğretmek istediklerimizi genellikle bu yola iletir ve açıklarız. Anlatıma dayanan iletişim şekli doğal olarak öğretim ortamlarına da taşınmakta,
öğretimde başka özel bir metot kullanmaya karar vermediğimiz zaman kendiliğinden kullanacağımız metot anlatımdır.

İslam dinine ait bilgilerin insanlara öğretilmesinde anlatım metodu ön plana çıkmaktadır. Ayet ve hadislerde yer alan dinin öğretimine dair değişik metotları ifade eden “tebliğ“, “davet“, “irşad”, “öğüt“,
vb. kavramlar tamamen anlatımla ilgilidir. Kur’an’da “öğüt ver, çünkü öğüt müminlere fayda verir.“ (Zariyat, 51/55) anlamındaki ayet bir bakıma anlatımın faydasına işaret etmektedir.

Anlatım metodunun zaman kazandırıcı olması, çok fazla bilginin öğretilmesine imkan vermek gibi faydaları yanında en önemli mahzuru, öğrenenlerin pasif durumda olmaları sebebiyle güçlü ve kalıcı öğrenmelere için elverişli olmaması, öğrenenlerin dikkatlerini canlı tutamamalarına, verilen bilgilerin bir kısmını dikkatten kaçırmalarına yol açmasıdır. Bu bakımdan anlatım metodu, düzgün ve etkileyici dil
kullanımı ile iyi bir motivasyon sağlama ve dikkatleri sürekli canlı tutma becerisi gerektirir

Soru Cevap Metodu
Bu metot, bilme ve öğrenme ihtiyacını uyandırmak, öğretilecek konuya muhatabın dikkatini toplamak üzere önce sorular sorup sonra cevaplar vermek veya karşılıklı sorular ve cevaplarla bilgiye ulaşmayı sağlama şeklinde bir öğretim metodudur. Bir konu hakkında özel olarak formüle edilmiş sorular ortaya konularak cevapların muhataplarla birlikte aranması, öğrenme işlemini aktif hale getirir ve öğrenenin kendi çabası ile bir bilgiye ulaşmasını sağlar. Bilgiye kendi çabası ile ulaşan kişi onu sahiplenir, içselleştirir ve o konuda bir kanaat oluşturarak, güçlü ve kalıcı öğrenme gerçekleştirmiş olur. Bu metodun Kur’an-ı Kerim ve Hadislerde çok sık kullanıldığını görüyoruz.,

Sorucevap metodu, zaman elverişli değildir. Ancak bilgilerin iyice kavranmasını, hazmedilmesini, güçlü ve kalıcı bir şekilde
kaybettirici olduğu için anlatım metodu kadar fazla bilgi aktarımına
öğrenilmesini sağlamak bakımından da son derece yararlı bir metottur. Bu bakımdan belli konuların öğretiminde veya dersin belli bir kısmında sınırlı bir şekilde kullanılması önerilmektedir.

Problem Çözme Metodu
Bilgi konusunu bir problem olarak ele alıp geçici hipotezlerin ve yardımcı verilerin yorumlanması ile sonuca ulaşmayı öngören metoda problem çözme metodu denir. Öğretilen bilginin hayatta karşılaşılan ne
tür problemlerin çözümüne yaradığını göstermek, öğrenmeyi bir problem çözme işi olarak ele alıp zihinlerde problem çözmeye yönelik bir yetkinlik geliştirmesi bakımından bu metot önemlidir. Önce bir
problem ortaya konularak onun bir güçlük olarak hissedilip, problemin kavranması sağlanır, sonra da bu problemin çözümünün ne olduğu üzerinde fikir yürütülerek sonuca ulaşılır. Problem çözme, her konuda
rahatlıkla uygulanabilir olmamakla birlikte sebepsonuç ilişkilerinin önemli olduğu konuların kavranmasında elverişli bir metottur.
Kur’anı Kerimde bu metodun kullanıldığına dair örnekler vardır.

Gösteri Metodu
Gösteri metodu, bir işin veya bir davranışın nasıl yapılacağını, öğreticinin bizzat kendisi yaparak, uygulayarak veya araçlar kullanarak göstermesi şeklinde bir öğretim metodudur. Bu metotla öğrencinin işitme duyusunun yanında görme duyusuna da hitap edilmesi, sözel anlatımın görsel malzeme ile somutlaştırılması sağlanmış olur. Öğrenenlerin birden çok duyusunun öğrenmeye yöneltilmesi ile daha güçlü bir öğrenme gerçekleşmiş olur.
Dini ve ahlâki erdemlere dair tutum ve davranışlar ile ibadetler ve görgü kurallarına dair motor davranışların öğretilmesinde gösteri en etkin bir metottur. Bu konuda öğretmenin bizzat yaparak göstermesinin yanında şekiller, şemalar, resimler, nesneler, filimler vb. araçlar da kullanılır. Din eğitiminde öğretmenin sınıf içindeki ve sınıf dışındaki kişisel davranışlarının ve genel yaşantısının örnek olucu etkisi de
bir gösteri metodu olarak değerlendirilmelidir.

Gösteri metodu, sözel anlatımların görsel araçlarla desteklenmesi anlamına da geldiği için daha çok diğer metotlarla birlikte kullanılan destekleyici bir metottur; dikkatle uygulanabildiği her konuda bir
sakınca taşımaksızın öğretimin gücünü ve etkisini artırıcı rol yapar.

Gözlem Metodu
Gözlem metodu; yaşantıların, olayların ve varlıkların oldukları yerde ve kendi doğal şartlarında gözlenmesi ve incelenmesi suretiyle onlarla ilgili bilgilerin öğrenilmesini sağlayan bir metottur. Hangi olayın veya varlığın inceleneceği öğretim amaçlarına uygun olarak tespit edilerek öğrencilerin nesnel gerçekle yüz yüze gelmeleri, onu bütün yönleriyle kavramaları ve ondan kullanılabilir sonuçlar çıkarmaları sağlanır. Gözlem yapan kişiler aktif öğrenme çabası içine girerek kendi gayretleri ile bilgiye ulaşırlar,
gördüklerini kendi ön bilgileri ile karşılaştırarak yeni bilgi ve duygular kazanırlar, ibretler alır, hikmetler sezerler.

Rol Oynama Metodu
Rol oynama; bir fikrin, durumun veya olayın temsili olarak canlandırılmasıdır. Bir veya daha fazla öğrenciye öğrenilecek konu ile ilgili roller vererek o rolü oymaması, konuyu canlandırması istenir. Rol
oynayan öğrenci, temsil ettiği rolün gerektirdiği tutum, davranış ve anlayışları denemiş, uygulamış ve yaşamış olur. Bu yöntemle insani ilişkilerde ortaya çıkan olumlu ve olumsuz durumları temsili yaşantılarla
gösterip bunların irdelenmesi sağlanırken bir yandan da eğlenerek öğrenme yoluyla öğretim sıkıcı olmaktan çıkarılır. Grupla öğretimde hem rol oynayanların hem de onları izleyenlerin birlikte öğrenmeleri gerçekleşmiş olur.

Rol oynama yöntemi, kişilik ve yetenek geliştirmeye, tutum ve davranışlar kazanmaya yönelik konularda ve özelikle dil ve diksiyon geliştirmede etkili bir yöntem olarak kullanılabilir. Olumlu davranışlar
gösteren iyi bir kişiliği temsil eden çocuk kendini onun yerine koyarak aynı erdemleri içselleştirir. Bu bakımdan dini alanda saygın kişilerin örnek davranışlarının ve kısa menkıbelerinin temsillerle canlandırılması, o yaşantılarda sergilenen erdemlerin öğrenilmesinde ve benimsenmesinde etkili olur. Çocuklar çevreyi gözleyerek, gördüklerini taklit etme, onlarla özdeşleşme yoluyla öğrenme eğiliminde
olduklarından bir rolü canlandırmaktan ve canlandırarak öğrenmekten keyif alırlar.

Örnek Olay İnceleme Metodu
Örnek olay incelemesi; belli bir konuyla ilgili olan gerçek veya hayali bir olayı tahlil ederek üzerinde değerlendirmeler yapılmasıdır. Konuyla doğrudan ilgili yaşanmış gerçek bir olay veya yaşanılabilir hayali
bir olay anlatılır. Sonra bu değerlendirmeler yapılarak fikirler geliştirilir ve farklı bakış açılarının kazandırdığı objektif yaklaşımla
olay üzerinde tartışma açılarak sebepsonuç ilişkileri bağlamında
sonuçlar çıkarılır. Bu yöntem, çocuğun, hayatta her zaman karşılaşılması muhtemel olan olaylar konusunda seçme, karar verme ve sonuç çıkarma yeteneklerini geliştirmesini sağlar.

Yaşanmış veya hikaye olarak anlatılan bir olayın ve odaklandığı ana fikrin öğretilecek konuyla doğrudan ilgili olması gerekir. Her olay aynı zamanda ondan çıkarılacak dersin zıddını da içerdiği için
incelemenin, dikkatlice ve akla gelebilecek bütün soruları cevaplayacak şekilde yapılması gerekir. Olayda geçen kahramanların durumu, onların davranışları, davranışlarının sebepleri bütünüyle öğreticidir.
Örnek olay incelemesi, anlatılan teorik bilgilerin uygulamada nasıl ortaya çıktığının somut bir göstergesidir. Belli inanç ve anlayışları yerleştirmek için Kur’anı Kerimde sıkça örnek olaylar anlatılarak bu olaylarda görülen sonuçların aynı sebeplerle tekrarlanacağına dikkat çekilmektedir.

Tartışma Metodu
Bu metot, öğrencilerin öğretmenin gözetiminde bir konu veya problem üzerinde gruplar halinde birbirleri ile tartışmak ve görüş alışverişinde bulunmak suretiyle sonuçlar çıkarmaları esasına dayanır. Bu yöntem çocuklara, farklı görüşleri dinleme, değerlendirme, onlardan dersler çıkarma ve kendi düşüncelerini başkalarının görüşleri ile test etme melekesi kazandırır. Bu kazanım, çocuğun uyumlu ve dengeli kişilik geliştirmesi, bilgiye objektif bir tutumla yönelme alışkanlığı edinmesi bakımından oldukça önemlidir.

Tartışma metodu, öğretmen merkezli sorucevap metodundan farklı olarak daha çok öğrencilerin kendi aralarında fikir alışverişi şeklindeki karşılıklı etkileşimleri olarak yürütülür. Bu metot, kesin bilgiyi
gerektiren ve tartışmasız sonuçları bulunan konularda değil, tek çözümü zorunlu kılmayan esnek ve farklı yaklaşımlara müsait olan konularda daha etkili kullanılır. Bu bakımdan dinin temel ilke ve kurallarında
değil ama dini duygu ve ahlâki kuralların öğretilmesinde tartışma metodu etkin ve kalıcı öğrenmeler sağlayan bir metot olarak kullanılabilir.

Doğruyu bulma ve gerçeğe ulaşma amacıyla uygun tarzda tartışma yapılması Kur’an’da Müslümanlara emredilmiştir.
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartış“İslam dininde inceleyerek, düşünüp tartışarak ulaşılan bilginin, salt bir duyum ve geleneksel intikal yolu ile ulaşılan bilgiden değerli kabul edilir. Bu bakımdan din eğitiminde tartışma metodu özel öğretim metodu olarak da değerlendirilebilir.

Alıntı ile Cevapla
Alt 26 Aralık 2013, 15:56   Mesaj No:3
Medineweb Kıdemli Üyesi
serpil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:serpil isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 43
Üyelik T.: 03 Temmuz 2007
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:38
Mesaj: 316
Konular: 35
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Din Eğitimi 4.5.6.Hafta

6. Hafta

Din Eğitimi Özel Öğretim Metotları
Ayrı bir alan olması sebebiyle din eğitimi ve öğretiminde de kendine özgü özel öğretim metotlarının kullanılacağı tabiidir. Bunlardan bir kısmı Kur’an ve Sünnette kullanılan ve İslam’ın kendi öğretim yaklaşımından gelen metotlardır. İslam dininin insanlara nasıl anlatılıp kavratılacağına dair genel çerçeve oluşturan bu metotların alınıp din eğitim ve öğretimi çalışmalarında öğretilen konulara en uygun gelecek şekilde kullanılması gerekir. Bunların dışında sosyal, kültürel ve antropolojik değişkenlerin ve din öğretiminin farklı hedeflerinin gerektirdiği metotlar da bilimsel çalışmalarla geliştirilecektir.

Günümüzde din eğitim ve öğretimi, değişik alanlardaki farklı hedef kitlelere, farklı niteliklerde uygulanmaktadır. İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında okutulan Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersleri belli düzeyde genel dini bilgi ve din kültürü kazandırmaya yönelik bir din eğitimidir. İmamHatip Liseleri ve İlâhiyat Fakültelerinde daha üst düzeyde mesleki nitelikte din eğitimi yapılmaktadır. Camilerdeki hutbe ve vaazlar, dini sohbet ve konferanslar, radyo ve televizyon konuşmaları da birer yaygın din eğitimi faaliyetleridir. Kuşkusuz bu değişik kategorilerdeki din eğitimi, her birine ait özel metotlarla yürütülecektir.

Hangi alanda veya konudaki din eğitiminde hangi metodun kullanılacağı, mesleki din eğitiminde okutulan meslek derslerinin her birinde hangi metotların, nasıl uygulanacağı, deneysel yöntemlerle yapılacak bilimsel çalışmalarla tespit edilip geliştirilecektir.

Din eğitimi bilimi alanındaki çalışmaların henüz yeni olmasına karşılık din eğitim ve öğretimi konusundaki özel öğretim metotlarına dair dikkate değer çalışmalar yapılmıştır. Türkiye’de 1982 yılından beri Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi derslerinin bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu dersler olarak okutuluyor olması da bu konudaki çalışmaları hareketlendirmiştir. Ancak bu çalışmaların hemen tamamı genel öğretimdeki Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Dersleri ile yürütülen din öğretimine ait olup dini konuların sınıf düzeylerine göre nasıl işleneceği, ders planları, hedefler ve bunları gerçekleştirme yollarına dair hususları kapsamaktadır.

Henüz yeterli düzeyde olmamakla birlikte bir kısım çalışmalar da yaygın din eğitimi konusundaki davet ve irşat metotları, camilerdeki vaaz ve hutbelerin metot ve teknikleri ile ilgilidir. Mesleki din eğitimi alanında okutulan tefsir, hadis, fıkıh vb. Farklı meslek derslerinin daha verimli bir şekilde öğretimini sağlayacak yeni metotlar geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Gelişen dünya şartları, teknolojik imkanlar, farklı kültürlerin etkileşimi gibi durumlar karşısında dinin insanlara en iyi şekilde nasıl öğretileceği sorusu canlı tutulup cevabının sürekli aranması din eğitimcileri için önemli bir görev ve sorumluluktur.

Şüphesiz din öğretimi özel öğretim metotları konusunda tecrübeye dayanan sonuçlar elde edebilmek için deneysel çalışmalar yapılırken bir yandan da dinin temel kaynaklarında yer alan öğretim ilke ve metotlarının tespit edilerek bunların hangi durumlarda nasıl kullanacağının bilinmesi önem taşımaktadır.

Çünkü İslam dininin eğitimöğretimle ilgili temel yaklaşımları, deneysel çalışmaların verilerinin ve onlardan elde edilen metot ve tekniklerin din eğitiminde kullanılmasında ölçü teşkil edecektir. Bu şekildeki ilişkilendirme, din eğitim ve öğretimi faaliyetlerinde hareket alanını görme ve güvenlik sınırlarını belirleme anlamına gelecektir.

Aslında İslam’dan, pedagojinin ve psikolojinin metotlarına ters bir yaklaşım beklenmemelidir. İnsanı, onun ruhi fonksiyonlarını yaratan, insanın zihinsel ve fiziksel gelişimini belli kurallara bağlayan Allah'tır.
Psikolojinin ve pedagojinin yaptığı sadece bu kuralları keşfetmekten ibarettir. Bilim her devirde yeni bilgiler ortaya çıkardığına göre demek ki her zaman insan için bilinmeyenler vardır. Ancak Allah'a göre bilinmeyen bir şey yoktur. O yüzden Allah'ın vahiyde işaret ettiği, veya vahyin değişik ürünü olan sünnette belirtilen öğretim ilke ve metotları, deneysel çalışmaların önünde ve onlara yol gösterme konumundadır.
Öncelikle Kur'an’da, dinin insanlara ulaştırılması, anlatılması ve öğretilmesinde metodik bir yol gösteren üç temel kavramın yer aldığını görüyoruz. Bunlar; tebliğ, davet ve tartışma kavramlarıdır.

Bunların dışında öğretimin daha çok teknik yönüyle ilgili inzar, tebşir, tezkir, irşad gibi kavramlar da dinin öğretilmesi ve benimsetilmesi anlamında Kur’an’da sıkça geçmektedir. Aynı şekilde Peygamberimiz de
sözleri ve uygulamaları dinin öğretiminde yol gösterici, sınırlayıcı ilke ve metotlar ortaya koymuştur. Şimdi bu kaynaklardan hareketle İslam eğitimi konusunda genel nitelikteki belli başlı özel öğretim metotlarını
incelemeye çalışalım.

Tebliğ Metodu
Tebliğ kelimesi sözlükte, bir bilgiyi, bir haberi insanlara ulaştırmak, açıklamak demektir. Terim olarak ise Allah'ın emirlerini, İslam dininin temel esaslarını insanlara anlatma ve açıklama anlamını taşımaktadır. Kur’an’da tebliğ ile ilgili ayetleri incelediğimizde bunu öncelikle bir peygamber görevi olduğu, anlıyoruz.

Demek ki, din eğitiminde tebliğ açık, fakat isteyen kabul eder, isteyen etmez yaklaşımında yalın bir bildirme ve anlatma işini ifade etmektedir. Yukarıda da ifade edildiği üzere bu bir peygamber görevidir,
zannedildiği gibi her müslümanın yerine getirmesi gereken bir yükümlülük değildir. Peygamberin dışında bu görevi ifa etme lüzumu ortaya çıktığında o taktirde peygamberin varisleri olarak alimler tebliğ görevini ifa edeceklerdir. Çünkü ilâhi mesajı doğru intikal ettirebilmek için onun bütünüyle iyi kavranması gerekir.

Yine Kur’an’dan anlaşıldığına göre tebliğin muhatapları müslüman olmayan, kendilerine ilâhi mesaj ulaşmamış veya bu işe ehil olan tarafından ulaştırılmamış kimselerdir. Onlara İslam’ın doğruları bir
alternatif yapı olarak anlatılıp açıklanır. İsterlerse delil gösterilerek hakikatin ispatı cihetine gidilir; ilgilenmez veya reddetme tavrı içinde olurlarsa, ikna etme ve kabul ettirme çabası içine girilmez.
Müslüman olanlara ve İslam’ı bildiği, onun temel esasları hakkında yeterli bilgiye sahip olduğu halde İslam’ı kabul etmemiş olan kimselere tebliğ yapılmaz. İlâhi mesajı aldığı halde kabul etmemiş olan veya
kabul ettiği halde tam olarak sindirememiş, onun sınırları çerçevesine girememiş olanlara karşı“tebliğ“den farklı bir metot kullanılacaktır. Bu da davet metodudur.

Davet Metodu
Davet kelimesi sözlükte, çağırmak, gelmesini ve kabul etmesini istemek, nida etmek anlamlarına gelmektedir. Propaganda anlamındaki «diaye» kelimesi de davet kelimesi ile aynı köktendir. Bilindiği üzere propaganda, bir şeyin iyi ve güzel yönlerini anlatarak onu beğendirmeye çalışmaktır.

Kur’an’da ise davet insanları Allah'a, Allah yoluna ve hayra çağırma, İslam’ın güzelliklerini onlara benimsetme görevi olarak geçmektedir.
Ancak bu görev, insanları dini doğrulara ikna etmeyi, o doğrular istikametinde tutum ve davranışlar geliştirmelerini sağlamayı gerektirdiği için özel beceri isteyen bir iştir. Ayette davet anlamında dinin
öğretilmesi işinin hikmetle ve güzel öğüt ile yapılacağı açıkça belirtilmektedir. Bu kavramlara biraz yakından bakıldığında bunların ancak belli yeterliklere sahip kişilerin yapabileceği önemli beceriler olduğu anlaşılacaktır. Bu bakımdan Kur:’anda davet görevini herkesin değil belli bir grubun yapması istenmektedir.

Davetin nasıl yapılacağı hususunda Kur’an’da zikredilen hikmet (ustalıklı söz), güzel öğüt (iletişim ve enformasyon teknikleri), inzar (uyarmak), tezkir (hatırlatma), beyan (açıklama), tebşir (müjdeleme) birer davet tekniği olarak verilmektedir.

Allah, Peygamberin dini insanlara öğretmesini O’na bu kavramlarla
emretmiş ve İslam’ın ilk öğreticisi olan Peygamberi bu ifadelerle vasıflandırmıştır.

Ayetlerde ve hadislerde dinin anlatım biçimi olarak yer alan bu müjdeleme, kolaylaştırma, uyarma, öğüt verme, hatırlatma , etkileyici sözlerle anlatma tavırlarının her biri, davetin uygulanış şekilleridir. Buna
göre davet yalın bir öğretim değil, dini doğruları kavratma ve dini değerler yönünde tutum ve davranışlar geliştirmek üzere belli tekniklerin kullanılacağı kapsamlı bir öğretim metodudur.

Çoğu zaman birbirine karıştırılan tebliğ ile davet metotları arasında önemli farklar bulunmaktadır. ayet ve hadislerden ve onların açıklamalarından da anlaşılabileceği üzere bur farklar şunlardır:

1) Tebliğ peygamber görevidir, davet bu iş için yetkin olanlarca yürütülür
2) Tebliğin muhatabı mümin olmayanlardır, davet ise müminleri de kapsar.
3) Tebliğ sadece bir duyurma ve bildirmedir, davet ikna etmeyi gerektirir.
4) Tebliğ yalın bir öğretimdir, davette ise çeşitli öğretim teknikleri kullanılır.

Tartışma Metodu
Tartışma, insanlar arasında dini konulardaki tereddütlerin ortaya konularak, kapalı yönlerin aydınlatılması, zihindeki soruların cevaplandırılması ve ikna yoluyla sağlam kanaatler oluşturma çabasıdır
Kendisine bir bilgi veya haber ulaşan kişinin onu hemen kabul etmemesi, irdeleyip tartışması doğal bir tutumdur. Bilgiye muhatap olan kişi kuşku ve tereddütlerini ortaya koymak, yorumunu ve bakış açısını dile
getirmek, ikna olamadığı hususlarda sorular sormak ister. Tartışma, muhatabın bu özelliği dikkate alınarak ona rahat bilgilenme imkanı veren bir metottur.

Zihin eğitimi bahsinde de açıklandığı üzere İslam dini insanların dini konularda zihni muhakemeye dayanan sağlam kanaatlere ulaşmalarına önem vermektedir. "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır; onlarla en güzel şekilde tartış." (Nahl 16/125) anlamındaki ayette, insanların Allah yoluna nasıl çağrılacakları bildirildikten sonra ayrı bir metot olarak "tartışma" emredilmektedir. Fakat bu bir fikir yarıştırma, münazara ve üstünlük kurma çabası değildir. Ayetteki "en güzel şekilde" kaydı, tartışmanın, serbest ve rahat bir ortamda kanaat oluşturmayı sağlayacak nitelikte yapılması gerektiğini göstermektedir.

Ancak her konu herkesle tartışılabilir mi? Hangi konu kiminle tartışılacaktır? Bu sorulara verilecek cevaplar, verimli ve faydalı sonuç elde edilmesi, gereksiz zıtlaşma ve düşmanlıklara meydan verilmemesi
bakımından önemlidir. Kur'anı Kerim bunun muhatabın değerlerine saldırmaksızın bir edep çerçevesinde yapılmasını emretmektedir:
Gerçeği arama niyeti olmayan sabit fikirli, İnatçı kişilerle tartışma yapılamak gereksiz ve faydası olduğu gibi dinin temel inanç meseleleri iyi maksatlı olmayan tartışmalara konu edilemez.

Tartışma metodunun uygulanabilmesi için iki şartın yerine gelmesi gerekir Bunlardan ilki tartışılacak konu özelliği itibariyle tartışmaya müsait olması ve sağlıklı bir öğretim için buna ihtiyaç bulunmasıdır.
Cuma namazı niçin başka gün değil de cuma günü kılınıyor, tarzında bir soruya bir şekilde cevap verilebilir, fakat bu tartışma konusu yapılamaz. İkinci olarak da muhatabın kabiliyeti, anlayışı ve niyeti tartışmaya
müsait olmalıdır.

Ünlü müfessir Hazin, şu üç grup insanla tartışma yapılabileceğini ifade etmektedir:
1 Akıllı, bilgili, olgun insanlar
2 İlmi olgunluğa ulaşmamış olan iyi niyetli, sağlam karakterli kimseler
3 Belli bir fikre sahip olan tarafgir, tartışmacı kimseler
Üçüncü grupta yer alan belli bir fikre sahip taraflı kimselerin inatçı olmaması, ortaya çıkacak gerçeği
kabul etmese bile saygı göstermesi, hasmane tutum almaması gerekir.

Tartışma, günümüz eğitim anlayışında, sınıf içinde grup tartışması ve soru cevap yöntemi şekline uygulanmaktadır. Din eğitiminde bu metot, ayetteki "en güzel şekilde" tanımlaması doğrultusunda olumlu ve yaralı tartışma kuralları çerçevesinde akademik öğretim faaliyetlerinde uygulanabilecek etkin bir metottur.



Örnek Olma Model Sunma Metodu
İslam kaynaklarında sıkça görülen öğretim metotlarında biri de, öğretici kişilerin, tutum ve davranışları ile öğrenecek kişilere örnek olmaları, öğretmek istedikleri değerlere uygun ideal davranışları onlara model olarak göstermelidir.

Bir davranış biçimini sözle anlatmaktan, onu göstermek daima daha etkilidir. Zira görme yoluyla algılanan objelerin kavranması, işitme yoluyla algılanan objelerin kavranmasından daha güçlü ve kalıcı
olmaktadır. Modern pedagojide, çocuğun, çevresinde idealize ettiği kişileri örnek alıp onları taklit etmesi bir öğrenme yaklaşımı olarak değerlendirilmektedir. Öğrenmeyi dış süreçler açısından inceleyen davranışçı ekolde, çocuğun çevresindeki yetişkinlerin hareketlerine, etrafında olup biten olaylara bakarak yeni bilgiler öğrenmesine sosyal öğrenme veya gözleyerek öğrenme denmektedir. Bandura tarafından
geliştirilen bu kuramda, çocuğun ilgi çekici, saygın ve popüler modeller karşısında etkilenmesi ve bu etkilenmenin taklit eğilimine dönüşmesi olgusu üzerinde durularak, öğrencilerin ilgilerinin öncelikle yeni,
farklı, sürpriz ve ideal durumlara çekilmesi gerektiğine işaret edilmektedir.

Öğrenme, en özlü anlatımla duyular yoluyla alınan uyarıcılara organizmanın gösterdiği tepki olarak ifade edilir. Kuşkusuz en etkili uyarıcılar görme duyusu ile alınanlardır. Çocukta görme duysunun çok hızlı gelişmesine karşılık zihinsel gelişme oldukça ağır seyretmektedir. Bu sebeple küçük yaşlarda görme duyusu ile alınan uyarıcılar zihni bir değerlendirme ve ayıklamaya tabi tutulamaz; onlara karşı organizmanın tepkisi beğeni ve hayranlık şeklinde, bazen de korku şeklinde ortaya çıkar. Palmade der ki; "çocuk yetişkinlere karşı (önce ebeveyne) sevgi ve korku karışımı bir duygu besler. Gelişimin başlangıcında yetişkin onun için ahlâk ve gerçeklik kaynağıdır." (Palmade, 1995)

Çocukta başlayan bu özenti ve taklit davranışları giderek kalıcılık kazanır ve zamanla bu kalıcı kazanımlar onun karakteri haline gelir. Örnek edinme veya model alma, yetişkinlerde de benzer sonuçlara götürmekte, bu tarz etkilenme toplumlarda kültür değişmeleri boyutuna kadar varmaktadır. İnsanın yapısında var olan bu özelliği dikkate alarak İslam kaynaklarına baktığımızda dinin öğretiminde örnek olma ve model göstermeye önem verildiğini görmekteyiz.

Bütün peygamberler insanlara her bakımdan örnek olacak kişiler olarak seçilmiş, yanlış davranışlarda bulunmamaları için Allah tarafından özel koruma (ismet) altına alınmışlardır. Bundan dolayı Cenabı Allah onlara uymayı, onların ahlâklarına bürünmeyi, hayatın bütününde onların yolu üzere yürümeyi emretmiştir.

Kur'anı Kerimde hikayelerle, kıssalarla anlatıma oldukça yer verilmiştir. Bu anlatımlarda çoğu kez belirgin tutum ve davranışlar örnek gösterilerek onlardan ibretler ve dersler alınması istenmiştir.

Temsili Anlatım Metodu
Temsil, anlaşılması güç bir durumu, daha belirgin ve çok bilinen benzeri ile anlatmaktır. Soyut kavramların somut olaylarla canlandırılıp şekillendirilmesi de bir temsildir. Temsilde kavramın veya
durumun kendisi değil, benzeri söz konusudur. "Temsilde hata olmaz." atasözümüz anlatılanın bir benzetme olduğunu belirtmek için kullanılır.

İnsanların kavramakta zorlandıkları soyut kavramları onlara anlatabilmenin en kolay yolu, somut olaylardan veya varlıklardan benzerlerini bulup temsil göstermek suretiyle anlatmaktır. Bazı bilgileri daha etkili ve çarpıcı bir şekilde sunmak ve zihinlerde yer etmesini sağlamak için de yine temsile baş vurulur.

Allah'ın sıfatları, peygamberlik, vahiy, ahiret hayatı, cennet, cehennem, melek vb. konuları anlatmada zorluklar vardır. Acaba «Bunlar haktır, kabul etmek gerekir. Bu bir inanç meselesidir; inanmaktan başka çare yoktur.» tarzında mı anlatmalıyız; yoksa, inanmanın bile düşünce ve mantık süzgecinden geçirerek kanaat getirme olduğunu kabul edip ikna edici temsiller kullanmalı mıyız? Bu, din eğitiminde cevaplandırılması gereken önemli bir sorudur.

Geniş bir alanı, örneğin bir stadyumun zeminini iletken bir sacla
kaplasak. Sonra bu alana bir yerinden elektrik akımı versek. Kontrol kalemimizi alıp sahanın değişik yerlerinde kontroller yapsak; bu
alanın her tarafında elektriğin mevcut olduğunu anlarız. Gözümüzle göremediğimiz elektrik bu alanın her tarafında nasıl mevcutsa Allah da O'nu göremesek ve nasıl olduğunu bilemesek de her yerde mevcuttur.


Böyle bir anlatımla insan zihnini Allah'ın her yerde mevcut olduğu fikrine yaklaştırmış oluruz. Kuşkusuz temsil, anlatılmak istenen şeyin aynı olmadığı gibi elektrik de Allah'ın aynı değildir. Bu noktaya
dikkat edildiği taktirde böyle bir temsilin dini yönden ne sakıncası olabilir? Kur'an ve hadislere baktığımızda bunun sakıncası olmak bir yana, bu tür temsilin etkili bir anlatım yolu olarak kullanıldığını görmekteyiz.

Tedrici Öğretim Metodu
Kur'anı Kerim, getirdiği bütün değerlere yabancı olan bir toplumda nazil olmaya başlamıştır. Allah her şeye kadir olduğu halde Kur'anı bütün halinde bir defada göndererek toplumdaki köklü değişiklikleri
bir anda yapmayı tercih etmemiş, bunu yirmi iki yıla yaymıştır. Böylece Allah, kendi oldurma gücüyle insanları birden belli yöne çevirmek yerine işi onların iradelerine havale ederek kendilerinin anlayış ve kavrayışlarını zaman içinde, aşamalı olarak bir noktaya getirmelerini murat etmiştir. İşte bu, eğitimde tedrici bir yoldur.

Tedricilikte, insanların anlayış düzeylerine, kavrama ve benimseme kabiliyetlerine göre bilgi muhtevasının belli bir öncelikler düzeninde sunulması esastır. Hz. Muhammed'in peygamberliğinin Mekke
döneminde daha çok inanç esasları ile ilgili ayetler gelmiştir. Cuma namazının farz oluşu, içki ve kumarın yasaklanması gibi bir çok temel konulardaki emir ve yasaklarla ilgili ayetler peygamberliğin on üçüncü
yılından sonra Medine döneminde gelmiştir.

Yetişkinlerin yıllar öncesinden edindikleri ve alışkanlık haline getirdikleri davranışlarını ve kendileri için dünya görüşü, hayat tarzı haline getirdikleri anlayış ve düşüncelerini terk etmeleri, onların yerine
yenilerini benimsemeleri kolay olmamakta, belli bir zaman almaktadır. Dolayısı ile zihinlerdeki ve yaşantılardaki köklü değişiklikler için bir psikolojik hazırlık ve alıştırma süresine ihtiyaç vardır. Bu yüzden
önce kabul edilebilir

Çocuklar için durum daha farklıdır. Onların köklü alışkanlıkları ve kişiliklerinin bir parçası haline getirdikleri görüş ve düşünceleri yoktur. Üstelik onların anlama ve kavrama kabiliyetleri de yaşları ile sınırlıdır. Çocukların eğitimleri tıpkı beslenmeleri gibidir. Yeni doğan çocuk yalnız sütle beslenmeye müsaittir; biraz büyüyünce diğer sıvı gıdaları alabilir; çiğnenmesi gereken gıdaları ise ancak dişleri çıkmaya başladıktan sonra yiyebilir.

Çocuklardaki zihin gelişimi ise daha ağır seyretmekte, rüşt çağına kadar devam etmektedir. Bu bakımdan çocuk buluğ çağına gelinceye kadar dinin emir ve yasaklarından sorumlu tutulmazlar. Tabi sorumlu tutulmamak emir ve yasakların onlara öğretilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Peygamberimiz“çocuğu yedi yaşından itibaren namaza alıştırınız on yaşına geldiğinde kılmaları için zorlayınız buyurarak eğitimin daha erken yaşlarda başlatılacağına işaret etmiştir. Ancak çocuğa verilecek din eğitimi, onun gelişmesini tamamlayana kadar geçen süre içinde, her çağdaki zihni kapasitesine uygun önceliklerle ve aşamalı bir şekilde olacaktır.

İşte tedrici eğitim yaklaşımı, bu şekilde sıkmadan, bıktırmadan alıştırarak en verimli sonucu almak için önceliklerden hareketle aşamalı bir yol takip etme esasına dayanır.

Tedrici eğitimdeki temel hareket noktaları şöyle sıralanabilir:
1 Kolaydan başlayıp zora doğru ilerlemek
2 Somuttan başlayıp soyuta varmak
3 Bilinenlerden hareketle bilinmeyenlere gitmek
4 Her konuya uygun birbirini tamamlayan öncelikler belirleyip kademeli bir program uygulamak

ÖzendirmeSakındırma (TerğibTerhib) Metodu
Bireyleri öğrenme eylemine sevk etmek ve onlara öğrenme motivasyonu sağlamak için eğitimde ödül ve müeyyide unsurları kullanılır. Bunlar öğrencinin tutum ve davranışı ile ilgili hemen ortaya konulan sonuçlar olarak öğretim etkinliğinin bir parçası şeklinde uygulanır ve duruma göre değiştirilebilir. İnsanları bir anlayışa veya davranışa yönlendirmek için Kur’an’da sıkça kullanılan özendirme ve sakındırma şeklindeki anlatım tarzı ise ödül ve müeyyideden farklı olarak bir öğretim metodu niteliğindedir. Bu bir bakıma öğretim etkinliğine, öğrenim konusu davranışlara dair sonuçlardan başlama metodudur.
Öncelikle bir konuda insanların kazanmaları istenen bilgi, tutum ve davranışların kazanılması ve/veya kazanılmaması

durumunda karşılaşılabilecek sonuçlara dikkat çekilir. Böylece kişide olumsuz sonuçlardan kaçınma veya olumlu sonuca ulaşma arzusu uyandırılarak öğrenmeye karşı güçlü bir ilgi ve motivasyon sağlanmış olur.

Bu metotta öğretim konusu yapılacak insan davranışlarını sınıflandırıp şu üç kategoride ele almak gerekir:
(1) Yapılması istenen gerçekleşmemiş davranışlar
(2) İstenmediği halde yapılmış bulunan davranışlar
(3) Yapılması muhtemel gerçekleşmemiş davranışlardır.
Bu üç yönlü anlatımda ilkinde Allah’ın bildirdiği esaslara, emir ve yasaklara inanıp O’nun yapılmasını istediği doğru işleri yapan kimselerin ahirette karşılaşacakları güzellikler anlatılır, onlar için ahirette korku
ve endişe verici bir durumun olmayacağı bildirilir. Böylece insanlar doğru inançlara sahip olmağa, doğru tutum ve davranışlar göstermeye özendirilir

Özendirme ve sakındırma metodunda insanların umut, kaydı ve güven duyguları esas alınarak onların güçlü bir şekilde bilgi ve davranışa yönelmeleri sağlanmış olur. Ancak burada insanın şiddetli korku
ve umutsuzluk gibi uç duygulara kapılmasına sebep olacak yaklaşımlardan kaçınılması gerekir. Umut ve kaygı kişide öğrenme motivasyonu sağlarken umutsuzluk ve aşırı kaygı öğrenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. (Selçuk, 1992) Zira duyguların en az ve etkisiz olduğu durum ile en yoğun olduğu durumlarda insanda aldırmazlık hali ortaya çıkar. Bruner’e göre bilginin en az kabul edilebilir olduğu
durum duyguların yoğunlaştığı aşırı şevk ve heyecan halidir. İnsanın bu durumuna “işlevsel sabitlik“ hali denilmektedir. (Bruner, 1991) İşlevsel sabitlik hali yaşayan kişi öğrenmeye ilgisiz ve duyarsız olduğu için
ona yöneltilen öğretici etkiler istenilen sonucu vermeyecektir.

Tekrarlayarak Belletme Metodu
Öğrenme olayını açıklamaya çalışan psikologlar “davranışçı“ ve “bilişsel“ olmak üzere iki temel kuram geliştirmişlerdir. Bunlardan davranışçı kuram, öğrenmeyi uyaran tepki ilişkisinde tepkinin şartlanmasına bağlamaktadır. Şartlanma ise uyarcıların tekrarlanması ile gerçekleşen bir durumdur. İnsan öğrenmek istediği bir bilgiyi, bir davranışı tekrarlamak suretiyle ona aşinalık kazanır. Bir kez duyulan bir
bilgi ile defalarca duyulan bir bilgi insan zihninde aynı ölçüde yerleşmez, tekrarlanan bilgi daha güçlü ve kalıcı bir şekilde öğrenilmiş olur.
Kur’an’da iyice kavranıp akıldan çıkarılmaması gereken hususlar sıkça tekrarlanmaktadır. Aynı şekilde Peygamberimiz de önemine binaen bazı sözlerini iyice bellensin akılda kalsın diye üç kez tekrarladığı bildirilmiştir.

Öğretimde bir sözün belli miktarda tekrarlanması dikkatin uyarılmasına ve söylenenin zihne yerleşmesine yardım ederken aynı zamanda öğrenilenin pekiştirilmesi görevi de görür. Pekiştirilmeyen öğrenmeler çoğunlukla kalıcı olmamakta, psikolojide sönme denilen bir tarafa itilme ve dikkatten uzaklaştırılma sonucu etkisini kaybetmektedir. Öğrenilmiş bir davranış hemen unutulmaz amam zamanla “sönme“ ye uğrar. Öğrenme ne kadar kuvvetli bir şekilde yerleşmişse sönme de o ölçüde yavaş olmaktadır(Selçuk, 1992). Bu bakımdan tekrarlama aynı anda yapıldığında öğrenmeyi kuvvetlendirirken fasılalarla yapıldığında da sönmeyi önlemektedir.

Ancak tekrarlama usandırmaya sebep olacak şekilde yapılmamalıdır. Hangi bilginin ne zaman ve ne sıklıkla tekrarlanacağı hususu önemlidir. Bir şey ne kadar çok tekrarlanırsa onun o ölçüde iyi öğrenileceği
zannedilmemelidir. Tekrarlar yersiz, ilgisi ve abartılı olduğunda sıkıcı ve usandırıcı olur. Tekrarın en verimli olduğu durumlar; konunun önemli ve ilginç olduğu, Rahman suresinde olduğu gibi tekrarla ilgili bilgilerin
sıralandığı, ifadelerde uyum ve insicamın bulunduğu, tekrarın şiirimsi bir ahenk kazandığı durumlardır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Din Eğitimi 13.14.Hafta serpil Din Eğitimi 1 26 Aralık 2013 16:03
Din Eğitimi 10.11.12.Hafta serpil Din Eğitimi 2 26 Aralık 2013 16:01
Din Eğitimi 7.8.9.Hafta serpil Din Eğitimi 2 26 Aralık 2013 15:59
Din eğitimi 10.hafta Medine-web Din Eğitimi 0 20 Aralık 2013 06:02
Din eğitimi 5.hafta Medine-web Din Eğitimi 0 20 Aralık 2013 05:58

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.