Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > İslam Felsefesi

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi:  28 Aralık 2013 (13:25), Konuya Son Cevap : 28 Aralık 2013 (13:25). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Aralık 2013, 13:25   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart sakarya ilitam islam felsefesi 4.hafta

sakarya ilitam islam felsefesi 4.hafta

KİNDÎ, YA'KÜB B. İSHAK

Ebü Yûsuf Ya'küb b. İshâk b. es-Sabbâh el-Kindî (ö. 252/866) İlk İslâm filozofu ve Meşşaî okulunun kurucusudur.

Hayatı ve Sahsiyeti.

Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kûfe'de doğdu. Kindî ailesi, hem Emevî hem Abbasî hilâfetinde önemli devlet görevlerinde bulunmuş, babası İshak b. Sabâh, Halife Mehdî-Billâh, Hâdî İlel-hak ve Hârûnürreşîd zamanlarında yıllarca Küfe valiliği yapmıştır.Kindinin Kelâmın Mu'tezile elinde bağımsız bir ilim olarak şekillenmesi döneminde mezhebin Basra kolundan büyük ölçüde yararlandığı ve diyalektik alanındaki ilk zihnî disiplinini burada kazandığı düşünülmektedir. Halife Me'mûn'un takdirini kazanmış, sarayında düzenlenen dinî, ilmî, felsefî ve edebî toplantılara katılarak ilim ve felsefe alanlarındaki başarısını ve yetkinliğini kanıtladığı gibi Me'mûn'un 215'te (830) kurduğu Beytülhikme'deki âlim ve mütercimler kadrosu içinde yer almayı da başarmıştı. Dokuz Abbasî halifesi dönemine yetişen Kindî özellikle Me'mûn, Mu'tasım Billâh ve Vâsik-Billâh'tan yakın ilgi gördü.

Halife Mütevekkil-Alellah Ehl-i sünnet yanlısı bir politika izlemiş ve bu sırada Kindî gözden düşmüştür.

İslâm toplumunda naklî ve aklî ilimlerin sistemleştirildiği, yabancı milletlere ait ilim, düşünce ve kültür ürünlerinden Arapça'ya yapılan tercümelerin Beytülhikme'de en verimli bir düzeye ulaştığı, kelâm ve felsefe alanındaki spekülasyonların alabildiğine yoğunlaştığı, çeşitli din ve mezhepler arasındaki mücadelelerin kıyasıya devam ettiği III. (IX.) yüzyılda yaşamış, kullandığı terminolojiyle kelâmdan felsefeye geçişi sağlayan ilk İslâm filozofudur. İslâm toplumunda Aristoculuğu kuran en önemli isimdir. Kindî felsefenin tüm alt disiplinlerinde eser vererek ve felsefi yöntemleri dikkatle kullanarak İslâm dünyasında filozof olma unvanını elde eden ilk müslümandır.

Tercüme Hareketine Katkısı.

Abbasî Devleti, siyasî ve ekonomik gücünü ilmî ve fikrî alandaki çalışmalarla desteklemek üzere 215 (830) yılında Bağdat'ta Beytülhikme'yi kurarak kendinden önceki medeniyetlerin başarılarından yararlanmak istemiş ve bu amaçla tercüme hareketine büyük önem vermiştir. Kindî daha ziyade yapılan tercümeleri kontrol ederek dil, üslûp ve terminoloji açısından gerekli düzeltmeleri yapmıştır.

Mutezile ile Olan İliskisi

Kindî, Mu'tezile kelâmcılarının tartıştığı bazı problemleri benimseyerek o konularda eserler kaleme almıştır. Meselâ Risale fi'l-felsefeti'l-ûlâ adlı eseri başta olmak üzere diğer felsefî risalelerinde âlemin ezelîliğini savunan dehrîlere (ateistler) karşı onun yaratılmış olduğunu mantıkî ve matematik delillerle temellendirmeye çalışır. Öte yandan dönemin kelâmcıları gibi o da İslâm'ı savunmak amacıyla başka din ve kültürlere karşı reddiyeler yazmış. Hayatının ilk yılları da Mutezili ortamlarda geçtiği anlaşılmaktadır. Hayatının bir döneminin Mutezili tonda olması mümkündür. Fakat Kindî’nin verdiği eserler ve kullandığı yöntem göz önüne alındığında Mutezili kelamcısı olmaktan filozof olmaya doğru bir evrim geçirdiği kabul edilmelidir. Kindî’nin İslam felsefe geleneği açısından önemi din-felsefe ilişkilerine dair çözümü, felsefi kavram ve teorileri belli bir seviyede İslam dünyasına aktarması, yaptığı ilimler tasnifi ile dini ve akli ilimleri bir sistem altında tasnif etmesidir.

Din-felsefe uzlasması

Kindî, felsefeyi "İnsan sanatlarının en üstünü ve en değerlisi" olarak kabul eder. Felsefe varlığı ve gerçekliği anlamak için zorunludur. Risale fî hudû-di'l-eşyâ ve rusûmihâ adlı eserinde felsefeyi 1)Felsefe hikmet sevgisi; 2) insanın gücü ölçüsünde ALLAH'ın fiillerine benzemesi; 3) ölümü önemsemek;4) sanatların sanatı ve hikmetlerin hikmeti; 5) insanın kendini bilmesi ve 6) insanın gücü ölçüsünde ebedî ve küllî olan varlıkların mahiyet ve hakikatini bilmesi olarak tanımlar.

Kindi felsefeyi varlık ve gerçeklik hakkında bir araştırma olarak görür. "Felsefe insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir" tanımıyla bunu açıkça dile getirir. Gayeleri söz konusu olduğunda ise din ile felsefe dünya ve ahret mutluluğunu hedeflemektedir. Böylece Kindî din ile felsefe arasında temelde bir uzlaşma görür. İkisinin de konusu ve amacı aynıdır.

Kindî insanın duyu algıları, akıl ve sezgi ile bilgi edindiğini belirtir. Duyu algılarının konusu daima maddî varlık alanıdır. Duyu organlarının dış dünyadan edindiği izlenimler ortak duyuda birleştirilerek tasarlama gücüne, tasarlama gücü de onları hafıza gücüne iletir. "Varlığın hakikatini kavrayan basit bir cevher" diye tanımlanan akıl insan nefsinin en temel fonksiyonu olarak tür, cins ve önsel bilgi (a priori) gibi duyu organlarına konu olmayan varlık alanlarının bilgisini verir. Diğer bir ifadeyle duyu organları tikelleri, akıl ise tümelleri algılamaktadır.

Müslüman bir filozof olarak Kindî vahyin güvenilir bir bilgi kaynağı olduğunu söyler. Onun mahiyetine ilişkin farklı bir teori geliştirmese de vahyin istek ve irade dışı bir olay olduğunu, beşerî bilginin aksine hiçbir çaba harcamadan, mantık ve matematik yöntemlerine başvurmadan ALLAH'ın peygamberlerin tertemiz ruhlarını aydınlatması sonucunda zaman faktörü olmaksızın ortaya çıktığını belirtir. Böylece

felsefe ve din hakikatin iki ayrı ifadesi olmaktadır. Bunun dışında Kindî felsefeyi birikimsel bulur. Yani felsefe insanlarının yüzyıllar boyunca tüm aklî çalışmalarının sonucunda oluşmuştur.

İlimleri Tasnifi.

Kindî ilimleri dinî ve insanî diye ikiye ayırır. Dinî (ilâhî) ilimlerin kaynağı vahiydir. Vahiy ise istek ve iradeye gerek kalmadan, çaba harcamadan, mantık ve matematik yöntemlerine başvurmadan ALLAH'ın peygamberlerin temiz ruhlarını aydınlatmasıyla oluşan bir bilgidir. İnsanî ilimleri de biri doğrudan ilim, diğeri başka ilimler için bir alet ve bir başlangıç sayılmak üzere başlıca ikiye ayırır. Doğrudan ilim olanlar da teorik ve pratik diye iki

grupta ele alınır. Teorik sayılanlarda altta fizik, ortada psikoloji, üstte metafizik bulunmaktadır.

Pratik ilimler ise ahlâk ve siyasetten ibarettir. Başka ilimlere giriş mahiyetindeki alet ilimleri de mantık ve matematik olmak özere iki kısma ayrılır. Aristo Matematiği alet ilimlerinden saymaz. Mantık, Aristo'nun Organon külliyatında yer alan Kategoriler, Önermeler, I. Analitikler, II. Analitikler, Topikler, Sofistik Delillerin Çürütülmesi, Hitabet ve Şiir'den ibarettir. Matematik ise başlıca aritmetik, geometri, astronomi ve müzik şeklinde dört disiplini içermektedir.

Metot Anlayısı.

Kindî, metot meselesini de ele alır. Nitekim matematik alanında ikna metodunu, metafizikte duyu deneylerini, belagatte ispat yöntemini uygulayanların bir şey elde edemeyecekleri açıktır. Kindî'ye göre herhangi bir ilim dalında araştırma yapanların önce o ilmin ilkelerini araştırmaları ve maddî varlık alanıyla metafizik alanın farklı olduğunu bilmeleri gerekir. Kindî her bir disiplin için farklı yöntemlerin olduğunu düşünür. Mantık ve matematiği ise düşünme kabiliyetini geliştirdiğinden dolayı ısrarla vurgular ve felsefe öğrenimi için ön şart sayar.

Metafizik.

İnsanın uğraşı alanına giren sanatların en değerlisinin felsefe, felsefenin de mertebe bakımından en yüce ve şerefli disiplininin ilk felsefe (metafizik) olduğunu söyleyen Kindî kozmik varlığı değişen ve değişmeyen diye iki kısma ayırır. Fizik (tabîiyyât) değişenin, metafizik ise değişmeyen varlıkların bilgisini içerir. Buna göre metafizik, teorik planda varlığın ilk sebebini ve en son gayesini araştıran bir disiplindir ve bu sebeple de çok önemlidir. Çünkü. "Biz bilgilerimizin sebebini bilirsek ancak o zaman onları tam olarak bilmiş oluruz. Elbette ki sebebin bilgisi sebeplinin bilgisinden daha değerlidir. Şu halde varlık hakkında insana küllî bilgi sunan ve oradan da ilk sebebin bilgisine yani Tanrı bilgisine götüren metafiziktir. Ayrıca metafizik felsefenin diğer disiplinlerine ait ilkeleri de içermektedir. Bundan dolayı metafiziğe ilk felsefe adı verilmiştir ki gerçekten doğru bir anlayıştır.

Kitâb fi’l felsefeti’l-ûlâ adlı eserinin girişinde ortaya koyduğu bu yaklaşımıyla Meşşâîlik'le irtibatlı olarak düşündüğünü ortaya koyan filozof, varlık hakkında araştırma yapmak ve bilgi edinmek için dört soru sormak gerektiğini söyler. Bunlar, "Var mıdır, nedir, nasıldır ve niçindir?" sorularıdır. "Var mıdır?" sadece varlığın mahiyetini soruşturur. Her mahiyetin bir cinsi bulunduğuna göre "nedir?" o cinsin ne olduğunu araştırmaya yönelik bir sorudur. "Nasıldır?" varlığın faslını (ayırım), "nedir?" ve "nasıldır?" terimleri ise varlığın türünü araştıran sorulardır. "Niçin?" sorusuna gelince varlığın gaye sebebini araştırır ki o da sebepler sebebi olan mutlak sebep yani ALLAH'tır.

Filozof, kendi döneminde âlemin ezelî olduğunu savunan materyalistlere karşı onun ALLAH'ın hür ve mutlak iradesinin bir sonucu olarak yoktan yaratıldığını birçok eserinde aksiyomatik (bedîhî) hipotezlerden hareketle ispata çalışır. Kindî, eserlerinde bu problemi bütün boyutlarıyla tartışır. Öklid'den beri bilinen aksiyomları âlemin yaratılmışlığmı sonsuz bir niceliğin imkânsız olduğu ilkesine dayandırarak kanıtlar. Buna göre,

l. Birbirinden büyük olmayan aynı cinsten nicelikler eşittir;

2. Eşitlerden birinin miktarı arttırılınca hem diğer eşitlerinden hem de arttırılmadan önceki durumundan daha büyük olur;

3. Kendisinden bir miktar eksilen her şeyin geriye kalan kısmı önceki durumundan daha azdır;

4. Nicelik bakımından sonlu olan iki cismin toplamları da sonludur;

5. Aynı cinsten olan iki şeyden küçüğü büyüğünü veya onun bir kısmını oluşturur;

6. Sonlu olan sonsuz olamaz.

Madde, Hareket, Zaman ve Mekân.

Madde, hareket ve zamanın varlıkları bir ve beraberdir: biri ötekinden önce veya sonra bulunamaz. Öyleyse bunlardan birinin sonradanlığı ispat edilirse diğerlerinin sonradanlığı da ispatlanmış olur. Çünkü bu üç kavram ontolojik ve mantıksal açıdan birbirini gerekli kılmaktadır. Hareket cisimle ilgili bir kavramdır ve bu sebeple bağımsız bir varlığı yoktur. Filozofa göre hareket cismin durumunun değişmesidir. Ancak fizik dünyadaki varlıklar çeşitli şekillerde değişmekte ve her değişim bir hareket türünü belirlemektedir. Bunlar oluş. bozuluş, dönüşüm, artma, eksilme ve yer değiştirme hareketlerinden ibarettir. Şu halde cismin bulunduğu her yerde hareket vardır. Zamanın cisim ve hareketle ilgili bir kavram olduğunu sürekli vurgulayan filozof çeşitli eserlerinde onun beş ayrı tanımını verir. Buna göre,

a) Zaman âlemin var oluş sürecidir; b) Hareketin sayısıdır: c) Feleğin (gökküre) hareketinin sayısından ibarettir; d) Sayıdan başka bir şey değildir, yani hareketi sayan (belirleyen) bir sayıdır;

e) Zaman hareketin saydığı, cüzleri değişken bir süreçtir. Bu tanımlardan ilkinin Eflâtun'a. beşincisinin kelâmcılara, ötekilerin de Aristo'ya ait olduğu bilinmektedir.

Kindî, mekânın varlığını kabul etmeyenlerle onu cisimle özdeş sayan Eflâtun'u eleştirir ve bu konuda Aristo'dan yana tavır koyarak onun, "Mekân vardır ve apaçıktır" yargısına katıldığını söyler. "Mekân cismin sınırlarıdır" ve, "Bir görüşe göre kuşatanla kuşatılan cismin son sınırlarının karşılaştırılmasından ibarettir" şeklinde birbirine indirgenebilecek iki tarif üzerinde durur. Ona göre cisimde artma, eksilme ve yer değiştirme hareketi söz konusu olduğu düşünülürse bu olayların cisimden daha büyük ve onu da kuşatan bir şeyde gerçekleşmesi gerekir. Cismi kuşatan o şey mekândır. Aristo'nun verdiği örneği gündeme getiren filozof, "Bir kaba su konulunca hava çıkar, boşaltılınca yerini hava doldurur. Giren ve çıkan farklı olsa da bozuluşa uğrasa da mekân sabit kalır. Şu halde mekânın varlığı apaçıktır" der.

Kozmoloji.

İlk ve Ortaçağ felsefe ve kozmolojilerinde hâkim olan genel anlayışa göre âlem denilen kâinat ay üstü ve ay altı olmak üzere başlıca iki varlık alanına ayrılır. İlkinin oluş ve bozuluşa uğramayan ideal ve mükemmel, ikincisinin ise oluş ve bozuluş kanununa tâbi süreksiz varlıkları içerdiği kabul edilir. Kapalı yani sınırlı ve sonlu bir evren anlayışını benimseyen bu kozmolojide evreni dıştan çepeçevre kuşattığı farzedilen cisme (küreye) felek denilir.

Filozof bu konudaki görüşlerini, "Ağaçlar ve yıldızlar secde eder âyetini yorumlamak üzere kaleme aldığı Risâlesinde temellendirir. Âyette geçen secdenin "ALLAH'ın emrine itaat" anlamına geldiği, bunun da ancak canlı varlıklar için söz konusu olduğu düşüncesinden hareketle feleğin canlı ve akıllı bir varlık olduğu sonucuna varır. Bu konuda Kindî, "Bütünüyle kozmik varlığı tam teşekküllü bir canlı gibi tasarlayabilirsin. Çünkü arasında boşluk bulunmayan bir tek cisimdir" der. Filozof bu doğrultudaki görüşünü ispat için şu hipotezlere başvurur:

a) Sebep sebepliden daha üstündür." Oluş kanununa tâbi olmayan felek sürekli fiil (hareket) halinde bulunduğundan ay altı âlemdeki varlıkların güç durumundan fiil alanına çıkışlarına sebep olur. Organik cisimlerin düzenli değişimini sağlayan onların canlı oluşudur.

b) Tabiat anlamsız bir iş yapmaz." Canlıların temel özelliği duyu ve hareket gücüne sahip olmalarıdır. Bu bağlamda felek canlı olup duyu ve hareket gücüne sahiptir. Ancak felekte ay altındaki organik varlıklarda bulunan beslenme, büyüme ve üreme söz konusu değilse de gerçek bilgi ve erdemlerin kazanılmasını sağlayan görme ve işitme duyusu mevcuttur.

c) Akıl gücü en etkili güçtür." Canlılar ya akıllı veya akıldan yoksun yaratılmıştır. Akıllı olanlar gökküreleriyle insan, akılsızlar ise öteki canlılardır. Bu durumda akıllı olan gökküreleri insana ya doğal veya canlı bir organla etki ediyor olmalıdır. Eğer doğal bir etkiyle düşünmeyi sağlıyorlarsa onların akıllı varlıklar olması gerekir. Bu etki canlı bir organla gerçekleşiyorsa o çok etkili olmalıdır.

d) "Psikolojik güce sahip varlıklar canlı ve akıllıdır." İnsan nefsi şehvet, öfke ve akıl olmak üzere İşlevleri farklı üç ayrı güce sahiptir. Şehvet neslin devamını, öfke korunmasını, akıl ise fikrî ve ahlâkî erdemleri edinmesini sağlamaktadır. Gökkürelerinde herhangi bir değişim söz konusu olmadığından onların şehvet ve öfke gücüne ihtiyaçları yoktur. Eğer akıllan da yoktur denirse bu onların canlı olmadığı anlamına gelir.

Psikoloji.

İslâm düşünce tarihinde nefsin mahiyet ve işlevlerini, arınmasının yollarını ve yöntemlerini, ölümden sonraki durumunu felsefî açıdan inceleyip temellendiren ilk filozof Kindî'dir. Onun bu konuda yazdığı beş eserden üçü günümüze ulaşmıştır. Bunlar el-Kavlü'n-nefs, Kelâmün fi'n-nefs, Risale fî mâhiyyeti'n-nevm ve'r-rü'yâ adlı eserlerdir. Filozof Risale fî hudûdi'î-eşyâ ve rusûmihâ adlı eserinde nefsin üç ayrı tanımını verir. Buna göre nefis,

a) Canlılık yeteneği bulunan ve organı olan doğal bir cismin tamamlanmış halidir; b) Güç halinde canlı olan doğal bir cismin ilk yetkinliğidir; c) Kendiliğinden hareket eden aklî (manevî) bir cevher olup birçok güce sahiptir.

Kindi’ye göre nefis madde gibi eni, boyu ve derinliği olan bir şey değildir; o basit, şerefli, değeri büyük ve yetkindir. Güneş ışınlarının güneşten geldiği gibi onun cevheri de yüce yaratandan gelmektedir. Filozof nefsin bağımsız bir cevher olduğu yolundaki tezini şöyle temellendirir: Nefis, birbirine zıt olan arzu ve öfke güçlerinin yanında bir de akıl gücüne sahiptir, öfke gücü insanı kin ve intikam duygusuna sevkeder; fakat düşünen nefis ona engel olur. Arzu (şehvet) gücü de olur olmaz şeyleri isteyerek insanı bayağı durumlara düşürmek ister. Böyle hallerde düşünen nefis devreye girerek bu isteklerin insanlık onuruyla bağdaşmayacağını hatırlatıp onu vazgeçirir. Demek oluyor ki engel olanla kendisine engel olunan farklı şeylerdir; ayrıca bir şey kendi kendine zıt olamaz. Şu halde nefis bunlardan bağımsız ilâhî ve ruhanî bir cevherdir. Bu niteliğinden dolayı nefis bedenden önce vardır, bedenden sonra da varlığını sürdürecektir.

İnsan nefsine dair bir başka önemli husus arınma sorunudur. filozof bu konudaki düşüncelerini ortaya koyarken sık sık Pisagor ve Eflâtun'a göndermelerde bulunur. Meselâ insandaki şehvet gücünü domuza, öfkeyi köpeğe, akıl gücünü ise meleğe benzeten Eflâtun'u takdirle anar ve şöyle der: "Aklı sayesinde şehvet ve öfkesini bastıran kimse, bir de ilmin derinliklerine dalarak varlığın hakikatini araştırmayı karakter haline getirirse hikmet, kudret, adalet, hakikat, iyilik ve güzellikle nitelenen yüce ALLAH'a yakın benzerlikte faziletli bir insan olur; bu nitelikleriyle o yüce yaratanın kuvvet ve kudretinden bir çeşit pay almış olur".

Filozof, nefsin ölümden sonraki durumu hakkında yine Eflâtun'a göndermeler yapar, fakat onun ruh göçüyle ilgili görüşlerine yer vermez. Buna göre ölümle birlikte düşünen aklî nefisler feleğin ötesine, yani yaratanın nurunun bulunduğu tanrılık âlemine yükselir. Ancak arınmamış ve bilgiyle aydınlanmamış olanlar oraya kadar yükselemeyip bir müddet ay feleğinde dururlar. Daha sonra Merkür feleğine yükselerek temizleninceye kadar orada kalırlar. Böylece her felekte arınarak nihayet en yüksek feleğe çıkar ve tamamen temizlenirler. Duyu ve hayalden kaynaklanan kir ve pastan temizlenince felekleri aşarak en şerefli, en yüce olan akıl âlemine yükselirler. Orada yaratanın nuruna kavuşup onunla hemhal olurlar. Bu mertebede varlığa ait bütün bilgiler ona aşikâr olur. Yüce yaratanın nuruna bu derece yakın olunca O'nu duyu ile değil akıl gözüyle görürl.

Akıl

Kindî bir yönüyle metafiziğin bir yönüyle insan nefsinin konusu olan akıl hakkında da açıklamalarda bulunur. Anlaşıldığı kadarıyla bu açıklamaları Aristo ve şarihlerinden alınmıştır. Kindi aklı kısımlara ayırır.

a) Sürekli fiil halindeki akıl: "Nefsi kuvveden fiile çıkarıp fiil halinde akıl durumuna getiren, yani varlığın küllî olan tür ve cinsleriyle birleştiren bizzat o küllî kavramlardır. Külliler nefisle birleşince nefis akletmeye başlar, varlığa

ait kavramlar onda bulunduğu için bir bakıma o (aktif) akıl sayılır. İşte nefsi kuvveden fiile çıkaran fiil halindeki akıl bu akıldır.

b) Güç halindeki akıl: İnsan doğduğunda aklını kullanmamaktadır. Yani insan bebeklilik ve çocukluğunun muayyen bir evresine kadar akletmemektedir. Onun akletme yetisi kuvve, potansiyel halde bulunmamaktadır. Bundan dolayı insan aklının bu evresine bil kuvve akıl denmektedir. Bu daha doğrusu sürekli fiil halindeki akıl ona etki etmediği sürece pasif bir güç durumundadır.

c) Fiil alanına çıkan müstefâd akıl. Sürekli fiil halindeki aklın güç durumunda bulunan akla etki etmesiyle akıl işlemeye, yani nesnelerden soyutlama yaparak bilgi üretmeye başlar. Bu aşamada akılla kavram (akıl ve makûl) birleşip özdeşleşir. İstediği her an bilgi üretebilen bu aklın en belirgin özelliği önsel bilgileri, tümelleri yani varlığa ait tür ve cinsleri algılamasıdır. Böylece insan aklı farklı bir gelişim aşamasına geçmiş olur.

d) Beyânî veya zahir akıl. Bu akıl bir önceki müstefâd aklın yetkinlik durumudur, yani bilgiyle özdeşleşen aklın sahip olduğu bu bilgileri ortaya koymasıdır. Herhangi bir alanda bilgi edinmiş olan birinin, meselâ yazı yazmayı bilen kimsenin bizzat yazarak bildiğini göstermesi durumudur.

Ahlâk

Dinî telakkinin dışına çıkarak ahlâkı bir felsefe problemi olarak tartışan ilk Meşşâî filozofunun Kindî olduğunda şüphe yoktur. Kindî doğrudan ahlâkla ilgili olmak üzere dört eser yazmıştır. Bunlar Risale fi'l-ahlâk, et-Tenbîh ‘ale'l-rezâîl, Risale fî teshili sübüli'l-fezâ'il ve Risale fi'1-hîle li-defi'- ahzan'dır. Ancak bunlardan yalnız sonuncusu günümüze ulaşmıştır.

Kindî felsefenin pratikteki yararını dikkate alarak onu, "İnsanın gücü ölçüsünde ALLAH'ın fiillerine benzemesidir" diye tarif eder ve bununla insanın hikmet, kudret, adalet, iyilik, güzellik ve gerçeklik gibi ilâhî sıfat ve erdemleri edinerek tam erdemli bir kişi olacağını söyle. "Felsefe ölümü önemsemektir" tarifinin yorumunda ise biri tabii, diğeri iradî olmak üzere iki çeşit ölümden söz eder. Ona göre önemli olan ikincisidir, yani nefsin istek ve arzularını öldürmektir. Çünkü fazilete giden yol arzuları öldürmekten geçer. Şu halde felsefenin pratikteki yararı insana ahlâkî erdemleri kazandırmasıdır.

Filozof ahlâkî erdemleri biri ruha, ötekisi davranışlara ait olmak üzere ikiye ayırır. Bunlardan ilkini dört kısımda değerlendirir,

a) Hikmet. Düşünme gücünden kaynaklanan ve bilgeliği ifade eden bu erdem, ontolojik anlamda "varlığın hakikatini bilme ve bu bilgiyi doğru bir şekilde hayata geçirme" demektir.

b) Necdet. "Hayatın ve insanî değerlerin korunup yaşatılması için gerektiğinde Ölümü göze alacak derecede yiğitlik" anlamında bir erdemdir.

c) İffet. Bedeni eğitip geliştirmek ve onu her çeşit tehlikeden korumak İçin yapılması gereken şeyleri yapmayı ifade eden bir erdemdir. Kindî'ye göre bu üç hasletten her biri diğer bütün erdemleri koruyan bir sur gibidir,

d) İtidal. "Fiil ve davranışların normal ve dengeli olması" anlamına gelen bir erdemdir. Buna göre eksiği ve fazlası olmayan fiiller ve davranışlar erdemli sayılır. Bu bakımdan itidal diğer erdemleri de içeren en önemli bir erdemdir.

Öte yandan Kindî, insanın ahlâkî yapısının (karakter) farklı oluşunu gezegenlerin hareketine ve iklim farklılıklarına bağlar. Genel bir anlayış olarak ay altındaki her çeşit oluş ve bozuluşun yakın etken sebebi gezegenler olduğuna göre gök cisimlerinin insana olan yakınlık ve uzaklığına, iniş ve yükselişlerine, hızlı ve yavaş hareketlerine, toplanma ve ayrılma durumlarına, bedenin döllenme sırasında ve döl yatağında kazandığı yapıya (mizaç) göre ahlâkta da bir farklılık olmaktadır. Meselâ ekvator bölgesinde yaşayan insanlar öfkeli ve saldırgandır; aşırı derecede öfkeli ve şehvet güçleri de fazla olduğundan düşünceleri daima değişkendir. Buna rağmen soğuk iklim kuşağındakiler sabırlı, vakarlı, dayanıklı, cinsî ilişkiye düşkün olmayan, çoğu namuslu ve aşırılıktan uzak kimselerdir. Normal bir mizaca sahip oldukları için düşünme melekeleri güçlüdür ve aralarında araştırma yapan, düşünce üreten kimseler çoktur. Ahlâkları da normaldir.

Kindî'ye göre her tür ahlâkın amacı verimli, huzurlu ve mutlu bir ömür sürmek, buna engel olabilecek veya mutluluğa gölge düşürecek her şeyden sakınmak, korunmak ve gerekirse o tür şeylerle mücadele etmektir. Bu düşünceden hareketle Risale adlı bir eser kaleme almıştır. Filozof, "Üzüntü, sevilenlerin kaybından ve isteklerin gerçekleşmemesinden kaynaklanan psikolojik bir rahatsızlıktır" diye tanımını yaparken üzüntünün sebeplerini de ortaya koymaktadır.

Dîn Felsefesi.

Hudûs Delili. ALLAH'ın varlığını âlemin yaratılmışlığına dayandıran deliller hudûs delili diye anılır ki bunların temellendirilmesinde tümevarım yöntemine başvurulur.

1. Bir şey kendisinin sebebi olamaz." Filozof "bir şeyin kendisi" tabirini onun bir başka şeyden veya hiçten meydana gelmesi anlamında kullanmaktadır. Kindî yukarıdaki hipotezin doğruluğunu kanıtlamak üzere, Din felsefesinin esasını oluşturan ulûhiyyet, nübüvvet ve meâd konularında Kindî görüşlerini belli başlıklar altında değil risalelerinde dağınık bir şekilde ortaya koymuştur. Kindi her yönetenin bir yöneteni, her failin bir faili, her var edenin bir var edeni, her evvelin bir evveli ve her sebebin bir sebebi mevcuttur. Bununla birlikte Kindî'nin dolaylı bir şekilde ifade ettiği görüşler hudûs, vahdet-kesret ve nizam delilleri kapsamında değerlendirilebilir.

a) Varlık vardır, var olan yoktur; b) Varlık yoktur, var olan vardır; c) Varlık yoktur, var olan da yoktur; d) Varlık vardır, var olan da vardır önermelerine başvurur ve bunları mantıktaki özdeşlik ve çelişmezlik ilkeleri ışığında tartışarak varlık sahnesinde yer alan türlerden hiçbirinin kendi varlığı için sebep olamayacağı, onun varlığının bir dış sebepten geldiği sonucuna ulaşır.

2. Hiçbir nicelik bilfiil sonsuz olamaz." Yukarıda Kindî altı aksiyomatik yöntemle sonsuz bir niceliğin imkânsızlığını kanıtlamış, âlem de tamamıyla bir nicelik sayıldığına göre onun sınırlı ve sonlu olması gerektiği, buradan da her sonlu şeyin yaratılmış olduğu, zira yaratan ve yaratılan izafî kavramlar olduğundan her yaratılanın bir yaratıcısı bulunduğu, son tahlilde bunun ALLAH olduğu düşüncesine ulaşmıştır.

Vahdet-Kesret. ALLAH'ın varlığını ispat sadedinde Kindî'nin başvurduğu delillerden biri de varlığın birlik ve çokluk açısından analizine dayanır.

İlim Tarihindeki Yeri.

Varlık yorumu karşısında Kindî'nin felsefe için matematik öğretimini şart koşması "bir"i bütün sayıların ilkesi kabul ederek ilk sayının iki olduğunu savunması ve, "Sayı olmasaydı sayılan da olmazdı" diyerek sayıları varlığın ilkesi sayması onun Eflâtuncu eğilimini göstermektedir. Ancak sayılar sonsuz kabul edildiği takdirde sayılan varlıkların da sonsuz olacağı açıktır. Halbuki varlığın tamamıyla sınırlı ve sonlu olduğu Kindî'nin temel tezidir. Bunun bir çelişki olacağını düşünen filozof, bir başka eserinde bu görüşünden dönerek sayılar diziniyle sayılanlar arasında bire bir ilişki bulunduğunu, dolayısıyla her ikisinin de sonlu ve sınırlı olduğunu söyler. Risale fî îzâhi tenâhî cirmi'l- 'âlem adlı eserinde ortaya attığı dört hipotezi matematik sembollerle kanıtlamaya çalışması da onun matematiğe verdiği önemin bir başka delilidir. Bütün bunlar, Kindî'nin felsefe anlayışında değilse bile matematikte Eflâtuncu olduğunu göstermektedir

Kindî’nin optik (ilmü"l-menâzır) alanındaki çalışmaları da ayrı bir önem taşımaktadır. Işığın yayılma ve yansıması ile yakan yanan aynalar ve bunların yapımını konu alan eserleriyle bu alanın ilki sayılmaktadır.

Meteorolojiyle ilgili ondan fazla eser kaleme alan filozof, atmosferde meydana gelen olayları yorumlamak üzere ortaya koyduğu özgün sayılabilecek görüşleriyle meteoroloji bilimine önemli katkıda bulunmuştur. Bu alanda Meteorologica adlı eseriyle tanınan ilk bilgin Aristo'dur. Ancak filozof atmosfer olaylarını buharla açıklar. Ona göre güneşin etkisiyle yeryüzünden yükselen buharlar yaş ve kuru olmak üzere ikiye ayrılır. Yaş buhar yağmur, kar, dolu...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar nurşen35 87 29517 23 Mayıs 2015 20:53
Gülmek isteyenler tıklasın :))) Videolar/Slaytlar Kara Kartal 3 3913 10 Mayıs 2015 15:16
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar İslami Haberler Medineweb 0 2575 10 Mayıs 2015 15:13
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' Ayın Üyesi 9Esra 13 8258 30 Nisan 2015 13:29
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor Tefsir Çalışmaları Medineweb 0 3081 19 Nisan 2015 14:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
sakarya ilitam İslam Felsefesi 2.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 28 Aralık 2013 13:28
sakarya ilitam islam felsefesi 3.hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 28 Aralık 2013 13:24
sakarya ilitam İslam Felsefesi 7.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 14:04
sakarya ilitam İslam Felsefesi 10.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 14:03
sakarya ilitam islam felsefesi 14. hafta-özet Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 13:38

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.