Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLAHİYAT-ÖNLİSANS -AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ.::. > 2.SINIF*Bahar Dönemİ* > İnkilap Tarihi 2

Konu Kimliği: Konu Sahibi umut628,Açılış Tarihi:  01Haziran 2014 (18:12), Konuya Son Cevap : 01Haziran 2014 (18:13). Konuya 7 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı11Kez Beğenildi
  • 1 Beğenilen umut628
  • 1 Beğenilen umut628
  • 9 Beğenilen umut628
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 2 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 5,00 puandır.
Alt 01Haziran 2014, 18:12   Mesaj No:1
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 2

ÜNİTE 1 – YENİDEN YAPILANMA DÖNEMİ

Maarif Kongresi: Kütahya-Altıntaş savaşları sırasında 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da Mustafa Kemal Paşa’nın açılışını yaptığı kongrede ülke eğitimcileri görüş ve önerilerini devlet yöneticileri ile paylaşmışlardır.
Türk Devleti, tarım ekonomisi anlamında dışarıya ancak tarım ürünleri ve hammadde satabilen bir ekonomi içindeydi. Dışarıya hammadde satıp onları mamul madde halinde ithal etmek dış ticaretin değişmez özelliği ve zaafı haline gelmiştir.

Türkiye halkı millî iradeye dayanmayan hiçbir kuvveti ve heyeti tanımadığı gibi, İstanbul’daki şahsî hâkimiyete dayalı hükumet şeklini 16 Mart 1920’den itibaren ve ebediyen kaldırmıştır.

Vahdettin’in İngilizlere sığınmasında sonra, Aldülmecid efendinin, Ankara’ya gönderdiği ilk telgrafı ile, Meclis’te ortaya çıkan “halifeye tabi olma” eğilimi Mustafa Kemal Paşa’yı halifelik meselesini daha etraflıca düşünmeye itmiştir.

1 Kasım 1922 kararının yani Saltanatın kaldırılması olayının, bütün milletin uğrunda canını feda etmeyi göze aldığı kurtuluş reçetesi olan Misakı Millî’nin “kudret, kuvvet ve mahiyeti ile aynı değerde olduğunu” ifade etmektedir.

Saltanatın kaldırılması ile gelinen aşamadan bir şekilde geri dönüş olmamasını temin için 15 Nisan 1923’te 334 numaralı ek kanunla, saltanatın ilgası, egemenliğin vazgeçilemez, bölüştürülemez ve devredilemez şekilde Büyük Millet Meclisince temsil edildiği esasına karşı söz, yazı ya da fiillerle direnen, kargaşalık çıkaranların vatan haini olacakları kabul edilmiştir.

Halifeliğin Kaldırılması

Halifeliğin kaldırılması sürecinin hızlanması, 24 Kasım 1923 tarihinde İngiltere’den Başbakan İnönü’ye gönderilen mektup olmuştur.
Meclisin gündeminde halifeliğin kaldırılması gündemdeyken, Halife Abdülmecid Efendi, 1924 yılı bütçe görüşmeleri öncesinde, hükümetin hilafet için 15 Nisan 1923 tarihinde vaat ettiği bütçenin artırımı için gereğinin yapılmasını istemiştir. Halifenin, resmi devlet teşkilatının önemli bir parçası olduğuna inandığını gösteren bu talebi Mustafa Kemal Paşa için bardağı taşıran son damla olmuştur.

Tehvid-i Tedrisat Kanunu’nun gerekçesi, milletin fikri ve hissi birliğini temin etmektir. Bu kanunla Türkiye dahilindeki bütün okulların Maarif Vekaletine bağlanması karara bağlanıyordu.

3 Mart 1924 tarihli çıkarılan kanunlar arasında Diyanet İşleri Başkanlığı ve Genel Kurmay Başkanlığı kurulması da vardı.

3 Mart 1924 tarihinde Halifeliğin kaldırılması ile ilgili kanun teklifinin gerekçesi ise, “hilafetin mevcudiyetinin iç ve dış siyasette iki başlılık yarattığı, İstiklal ve milli hayatta ortak kabul etmeyen Türkiye’nin şeklen ve dolayı yoldan bile olsa ikililiğe tahammülünün olmaması” idi.

I. Üniteye Soru ve Cevaplarla Bakış
Yunan işgal ordularına karşı mücadelenin devam ettiği sırada 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında toplanan I.Maarif kongresini “İtilaf devletlerinin Türkiye’deki eğitimi planlama isteğinin göstergesi” şeklinde tanımlanabilir.
Nüfusun %75’i köylerde oturmakta, ihracatının %80’inini tarım ürünlerini oluşturmakta iken Türkiye’nin yurtdışından buğday ithal etmesinin sebepleri; üretimin yetersiz olması, belli merkezlerde üretilen ürünün tüketim bölgelerine ulaştırılamaması, üretici konumdaki vatandaşlarda pazar için üretim fikrinin yaygınlaşmamış olması ve üretim teknikleri ve araçlarının çok eski olmasıdır.
Osmanlı Devletinden devralınan %6 okuma yazma oranının 1940’da %24’e çıkması şu şekilde değerlendirilebilir: 1928 Harf İnkılâbının başarısı, Yeni oluşturulan Türk Alfabesinin Türk Milleti tarafından kolay öğrenildiği, takip edilen eğitim öğretim politikalarının başarılı olduğu ve Türk milletinin eğitim öğretim konusundaki istekliliği söylenebilir.

TBMM’nin Mudanya Mütarekesinden sonra attığı adımlar şunlardır: 1881-1897 dönem askerler terhis edilmiştir, Ordu savaş durumundan barış durumuna geçirilmiştir, Tapu senetlerindeki “hakani” ibaresi yerine “milli” kavramı getirilmiştir ve işgal bölgesindeki köylüye tohumluk ve yemeklik tahıl dağıtımı yapılmıştır.

Ahmet Tevfik Paşa, “milletin gözünde meşruluğunu yitiren Saltanat makamı ve İstanbul hükümetini sürece dahil ederek ömrünü uzatmak” sebebiyle, Lozan Konferansına, TBMM ile birlikte gidilmesini için müracaat etmiştir.
Saltanatın kaldırılması Rıza Nur tarafından teklif edilmiş ve “1 Kasım 1922” tarihinde kaldırılmıştır.

Hilafetin kaldırılması sırasındaki ilmi ve tarihi izahları ile TBMM’deki tereddütleri gideren dönemin Adliye vekili “Seyyid Bey”’dir.

Türkiye’de hilafet 3 Mart 1924 tarihinde lağvedilmiştir.
Hilafetin kaldırılması ve hanedan ailesinin yurtdışına gönderilmesi şu amaçları taşımaktaydı:

- Cumhuriyetin ilanına muhalefet bir güç odağını etkisiz bırakmak,
- Müslüman sömürgeleri olan emperyalist devletin Türkiye’nin iç işlerine karışmasını önlemek,
- Cumhuriyet idaresi ile halka verilen hâkimiyet hakkının herhangi bir makam ile paylaşılamayacağını göstermek,
- Türkiye’de yeni dönemde eskiye dönüşü düşündürecek sembolleri ortadan kaldırmak.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi umut628 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ego - uşaklar ve efendiler! Şiirler ve Şairler umut628 0 2088 29 Ekim 2014 19:49
Sobadaki Hikmet Serbest Kürsü Allahın kulu_ 5 2149 28 Ekim 2014 21:35
Insanlık için bir göz yaşı Gönülden Dökülen Nağmeler Kara Kartal 4 2085 28 Ekim 2014 21:02
Din, savaş ve zulüm… Serbest Kürsü umut628 0 1824 02 Ekim 2014 22:11
Ey Allah'ın Kulları! Düşman Olun. Acımayın... Serbest Kürsü Allahın kulu_ 1 2174 01 Ekim 2014 21:06

Alt 01Haziran 2014, 18:12   Mesaj No:2
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE 2 – TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE TEMEL POLİTİKALARIN ORTAYA ÇIKIŞI

Türkiye Cumhuriyeti’nin Şekillenmesi

Yeni Anayasa Rejimi: 1924 Anayasası

Anayasa’da, Cumhuriyet vasfının değiştirilemeyeceği, bunun teklif dahi edilemeyeceği ilk madde olarak belirtilmiştir. Anayasa kanun karşısında eşitlik ilkesini öne çıkararak din, vicdan, söz, yayın, seyahat çalışma ve mülk edinme gibi klasik insan hukuku esaslarını garanti altına almaktadır.

1936’da Eğitmen Kursları başlatılmıştır.

Medreseler, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılmıştır.

17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir'de gerçekleştirilen Türkiye İktisat Kongresi'nde Türkiye devletinin uygulayacağı ekonomik model tespit edilmeye çalışılmıştır. Ülkenin her yerinden ve ekonomik hayatın her sahasından temsilciler halkın temsilcileri olarak görülmüş; "Halkın sesi Hakkın Sesidir" anlayışı ile gerçekten milli ve milletin destek vereceği bir program yapılmaya çalışmıştır.

1. Türkiye halkı tahribat yapmaz imar eder.
2. Türkiye halkı vakit, servet ve ithalatta israf yapmaz, kullandığını kendi üretir.
3. Türkiye halkı hırsızlık, yalancılık ve tembelliğe düşmandır, faydalı yenilikleri severek kabul eder, mukaddesatına, vatanına karşı olanlardan nefret eder.
4. Türkler her yerde hayatını kazanacak şekilde yetişir, irfan ve marifet aşığıdır.
5. Taassuptan uzak dindarâne bir sağlamlık esastır. Kandili aynı zamanda kitap bayramı olarak bilir ve değerlendirir.
6. Türk serbest çalışmayı tercih eder, tekelciliğe karşıdır.
7. Türkiye halkı ormanlarını evladı gibi sever, orman yetiştirip madenlerini kendi işletir.
8. Sağlıklı bir çoğalma ilk tercih olmalıdır. Sağlığı korumak, spor yapmak, hayvanları sevmek, cinslerini geliştirmek ve çoğaltmak için çalışır.
9. Türk halkı yabancı sermaye düşmanı değildir. Kendi dili ve kanununu kullanmayan müesseselerle çalışmaz.
10. İlim ve sanat hayatını yenilik esası üzerine tesis eder.
11. Meslek ve sanat erbabı birlikler oluşturarak dayanışma yapar.
12. Türk aileleri çocuklarını misak-ı iktisada göre yetiştirir.
13. Türkiye halkı, millî hâkimiyet esasından vazgeçmez.
14. Türkiye dünyanın, barış, gelişmesi için temel bir unsurdur.

25 Kasım 1925 Şapka giyilmesi,
30 Kasım 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin kapatılması,
17 Şubat 1926’da Medeni Kanun’un kabulü,
20 Mayıs 1928 uluslararası rakamların kabulü,
1 Kasım 1928 tarihli Türk Harflerinin kabulü,
30 Nisan 1930 kadınların oy kullanmaları
5 Aralık 1934 kadınlara milletvekili seçilme hakkının verilmesi,
21 Haziran 1934 Soyadı Kanunu

SiYASi iNKILAPLARA KARŞI iLK TEPKiLER

1923 Ağustos'ta çalışmalarına başlayan İkinci TBMM, çoğunlukla Müdafaa-i Hukuk grubu listesinden oluşmaktaydı.

Muhalefet 17 Kasım 1924 tarihinde Kazım Karabekir Paşa'nın başkanlığında Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olarak resmileşti. Amaçlarını iktidar olmak değil, iktidarı denetlemek olarak tanımlıyorlardı.

Şeyh Sait isyanı, hilafet ve saltanatı geri getireceği iddiasıyla taraftar toplamaktadır.

4 Mart 1925 tarihinde kabul edilen Takrir-i Sükun (asayişi temin etme) Kanunu ile hükümete ülkenin iç huzurunu sağlamak için tehdit edici her türlü yayın, eylem ve kuruluşu yasaklama yetkisi verilmiştir.

Ankara İstiklal Mahkemesinin ‘düşünce ve inançlara saygılı olmak prensibi kullanılarak dinin siyasete alet edildiği’ uyarısı üzerine hükûmet de 3 Haziran 1925’te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kapatmıştır.

Şeyh Sait İsyanı

Rusya'nın kışkırtmasıyla Doğu Anadolu'da devlet otoritesine isyan ederek bölge halkını kışkırtan Şey Sait'in bölge halkının hem dini hem de etnik hassasiyetini istismar ederek 13 Şubat 1925'te başlattığı isyan yeni Türk Devleti'nin karşılaştığı ilk ciddi tehlikedir.

Takrir-i Sükun Kanunu ve Rejimi (4 Mart 1925)
Bu kanun, 1929 yılına kadar yürürlükte kalan ve hükümete rejim ve inkılaplar aleyhinde her türlü karşı faaliyeti engelleme yetkisi vermiştir. Tekke ve Zaviyelerin kapatılması, Şapka İnkılabı, Medeni Kanun başta olmak üzere Hukuk alanındaki yenilikler, Harf İnkılabı bu kapsamda sayılabilir.

Menemen - Kubilay Olayı
23 Aralık sabahı erkenden Menemen Çarşı Camiine gelerek mehdi olduğu iddiasıyla cami cemaatine propaganda yapan derviş Mehmet ve adamları şeriat ilan edeceklerini belirterek halkı kendilerine katılmaya zorlamışlarıdır. Cumhuriyet inkılabının ilk şehidi olan 43. Piyade Alayı kumandanlığında görevli öğretmen yedek subay Mustafa Fehmi (Kubilay) isyancılara engel olmaya çalışırken, isyancıların açtığı ateş sonucu ölmüştür.

Halkevleri
Milletin, okur yazarlık seviyesinin yükseltilmesi, daha çağdaş daha modern bir toplum, hurafelerden arınmış bir toplum oluşturulması hedeflenerek açılmışlardır. Halkevleri dokuz şube olarak teşkilatlanmıştı.
- Dil, Edebiyat, Tarih Şubesi: Muhitin genel bilgisini yükseltmeye yarayacak konularda sohbetler ve konferanslar düzenlemek, Türk dilinin bugünkü yazı ve edebiyatta kullanılmayan fakat halk arasında yaşayan kelimeleri, terimleri ile eski milli masalları, atasözlerinin araştırıp, incelemek görevleri arasındaydı.
- Güzel Sanatlar Şubesi: Musiki, resim, heykeltıraşlık, mimarlık ve süsleme sanatları gibi alanlarda sanatçı toplamak, genç yetenekleri korumak, halkı güzel sanatlar konusunda geliştirmek.
- Temsil Şubesi: Piyesler için halkı eğitmek.
- Spor Şubesi: Türk halkında spor ve beden hareketlerine sevgi ve ilgi uyandırıp bunları milli bir faaliyet haline getirmeye katkı sağlamaktır.
- Sosyal Yardımlaşma Şubesi: Çevrede yardıma muhtaç kimsesizlerle ilgilenmek, hayır faaliyetlerinde bulunmak, sosyal yardım kurumlarının çalışmalarını hızlandırma görevleri arasındadır.
- Halk Dershane ve Kurslar Şubesi: Her türlü okuma yazma ve yetiştirme hareketlerinin ilerlemesini temin ve himaye eder; okuma yazma öğretmek, eğitim kurslarının açılması.
- Kütüphane ve Neşriyat Şubesi: Halkevlerinin bulunduğu yerde bir kütüphane ve bir okuma odası açmak zorunluydu.
- Müze ve Sergi Şubesi: Çevredeki tarihi eser ve abidelerin korunması.
- Köycülük Şubesi: Köylülerin sıhhî, medenî, kültürel gelişme ve ilerlemesine, köylü ile şehirli arasında karşılıklı sevgi ve bağlılık duygularının kuvvetlenmesine çalışmak, çevre köylere geziler düzenlemek, köylüyü okutmaya çalışmak, hasta köylülerin şehir sağlık merkezlerinde muayene ve tedavilerini sağlamak, harp malulü köylülerle şehit köylülerin aile ve yetimlerini koruma ve bunların kasabadaki resmî işlerini kolaylaştırmak bu şubelerin aslî görevleri arasındadır.

Ulusal Ekonomiye Geçiş Dönemi (1923-1929)
17 Şubat-4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan kararlara uygun olarak, hükûmet ilk ulusal ticaret bankamız olan Türkiye İş Bankası’nın 1924’te faaliyete geçmesini sağlamştır. Ardından sanayi alannda kredi vermek üzere 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur. Çiftçi kesiminin isteğine uyularak, yaklaşık devlet gelirlerinin %30’unu sağlayan Aşar Vergisi yürürlükten kaldırıldı. 1927 yılında “Teşvik-i Sanayi Kanunu” ile sınai yatırımlar özendirilmeye çalışılmıştır.

Türkiye, Lozan Antlaşmasına bağlı "Ticaret Sözleşmesi" gereği 1929 yılına dek Gümrük tarifelerini değiştiremezdi.

Dünyayı sarsan ekonomik kriz 1929 Büyük Buhranı patlak verdi. Buhran sonrası, tarım ürünleri piyasalarında fiyatlar hızla düşmüş; geleneksel tarım ürünleri ihracatçısı olan Türkiye’nin de döviz gelirleri hızla düşmüştür.

Devletçilik Dönemi (1930-1938)
TCMB 1931 yılından itibaren faaliyete geçmiştir. Böylece Osmanlı Bankası ve azınlıkların, ulusal ekonomik çıkarlara ters düşen karar ve uygulamaları son bulmuştu.

1933'te, bugünkü anlamda bir kalkınma bankası gibi kurulan Sümerbank, Devletçilik ‘in temel öğesi ve sürükleyici kurumu olmuştur.
Enerji ve madencilik konusundaki araştırmaları ve işletmeleri denetim altına almak ve bir merkezden yönetmek için 1935 yılında Etibank kuruldu. Yabancı sermayenin elinde bulunan Ergani-Murgul bakır ve Divriği demir işletmeleri Etibank tarafından satın alındı. Ardından Ereğli Kömür İşletmeleri de bankaya devredildi. Aynı yıl yer altı zenginliklerinin araştırılması ve belirlenmesi görevi için Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu. Esnaf ve sanatkârın kredi ihtiyacını karşılamak üzere 1933'te kurulan, 1938'te faaliyetine başlayan Halk Bankası bir kamu bankası olarak örgütlendi.

Devletçilik döneminde dış ticaret ikili antlaşmalara göre yürütülmüş, ithalat yasaklama ve kontenjanlarla denetim altında tutulmuştu. Dış ticaret dengesi sağlanınca dış borçlanma ihtiyacı doğmamış ve Türk Lirasının değeri korunmuştur. Bu sonuç içerde enflasyonun dizginlenmesini kolaylaştırmıştı.

Planlı Sanayileşme
17 Nisan 1934'te yürürlüğe giren "Birinci Sanayi Planı" üç temel ilkeye dayandırılmıştı:
1) Temel ham maddeleri yurt içinde üretilen veya üretilecek olan sınai tesislere,
2) Büyük sermaye ve ileri teknoloji gerektiren projelere,
3) Kuruluş kapasitelerinin iç tüketimi karşılayacak düzeyde tutulmasına öncelik verilmişti
Planlı sanayileşme politikalarının olumlu sonuçları şöyle özetlenebilir:
- Nüfus açlıktan kurtulmuş, yoksulluk göreceli olarak azalmıştır,
- Ununu, şekerini ve basmasını ithal eden ülke, dönem sonunda bu alanlarda kendi kendine yeter hale gelmiştir,
- GSMH 15 yıllık dönemde %8 oranında büyümüştür.
- Türk Lirası, ABD doları karşısında değer kazanmıştır,
- Merkez Bankasında 36 milyonluk döviz ve 26 ton altın birikmiştir.
- Mevcut demiryollarının satın alınarak millileştirilmesi, yenilerinin yapılması, ziraat sanayisindeki gelişmelere paralel olarak dokuma sektöründe açılan fabrikalar ile ülke ihtiyacının yerli üretimden karşılanmasında önemli mesafeler alınmıştır.

Türkiye Devletinin cumhuriyet vasfının değişmezliği ilk olarak 1924 anayasasında yer almıştır.

Eğitmen Kursları Saffet Arıkan döneminde hayata geçirilmiştir.

Atatürk'ün hazırlattığı Vatandaş için Medeni Bilgiler kitabı Türk ırkının üstünlüğü konusunu ele almıştır.

1923-1938 yılları arası uygulamaları şekillendiren ana esaslar arasında Eğitimi din anlayışı üzerine programlamak yoktur.

Türkiye İktisat Kongresinde kabul edilen Misak-ı İktisadi ile gerçekleştirilmek istenen hedefler şunlardır:
- Halkı ülkenin imarına teşvik etmek,
- Halkı kendi milli müesseselerini desteklemeye sevk etmek,
- Halkı serbest girişimciliğe yönlendirmek,
- Faydalı yeniliklerin kabulüne teşvik etmek.

Atatürk dönemi eğitim çalışmalarının hedefleri için şunlar söylenebilir:
- İlim ve fenni rehber edinmek,
- Dünyadaki gelişmeleri anlamak ve takip etmek,
- Ahlak ve bedenen kuvvetli nesiller yetiştirmek,
- Bilgiyi üreterek kendi kaynaklarıyla gelişmek.

Atatürk'ün yurt gezilerinin amaçları şunlardır:
- Devlet - Halk bütünleşmesini sağlamak,
- Yapılan işler hakkında halkı bilgilendirmek,
- Halkın sıkıntılarını yerinde görmek,
- Halkın meselelerinin çözümünde idareye yardımcı olmak.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:12   Mesaj No:3
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE 3 - ATATÜRK İLKELERİ VE ATATÜRK DÖNEMİNDE DİL-TARİH VE KÜLTÜR ALANINDAKİ ÇALIŞMALAR

Atatürk İlkeleri Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik ve İnkılapçılıktır. Bu ilkeler 1931'de Cumhuriyet Halk Fırkasının parti tüzüğüne, 1937'de de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na girmiştir.

Cumhuriyetçilik
Cumhuriyet, devlet şekli olarak egemenliğin millete ait olmasını, hükumet şekli olarak seçim ilkesini esas almıştır. Diğer bir ifadeyle cumhuriyet yönetenlerin, yönetme yetkilerini yönetilenlerden belli süreler için aldığı bir rejimdir.

Halkçılık
Halkçılık, siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda halka dayanmak anlamına gelir. Halkçılık anlayışında halk ayrı ayrı sınıflardan oluşmaz. Halk bir bütündür. Halk arasında yalnızca mesleklere dayanan iş bölümü vardır. Halk arasında sınıf çatışması ve ayrışma söz konusu değildir. Halkın yönetimi eşitliğe ve hukuka dayanır. Bireylerin veya zümrelerin ayrıcalıkları yoktur.

Milliyetçilik
Millet aynı tarihe sahip olan ve beraber yaşama arzusu gösteren insan topluluğudur. Milliyet, kısaca bir millete mensup olmak veya bir millete bağlık olmak demektir. Milliyetten doğma milliyetçilik ise bir sosyal politika prensibi veya fikir akımı olarak millet gerçeğinden hareket eder ve milli amacı temin gayesi ile bir ülkü etrafında toplanmayı ifade eder.

Devletçilik
Devletçilik ilkesi esas itibarıyla ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda devletin üstlendiği görevleri ifade etmektedir. Atatürk ilkelerinden devletçilik; güçlü ve çağdaş bir devlet kurmayı hedefler. Askeri zaferlerin ekonomik zaferlerle taçlanmasını amaçlar.

Laikçilik
Laiklik akli düşüncenin, dini düşünceden ayrılmasıdır. Siyasi anlamda ise din ile devlet işlerinin birbirine karıştırılmamasıdır. Laiklik vatandaş için din ve vicdan hürriyetinin sağlanmasıdır. Laik olmayan devletlerde din politik bir araç olarak kullanılabilir. Laik düzende hukuk ve eğitim akıl ve bilimi esas alır. Atatürk'ün Türkiye'ye kazandırdığı laiklik ilkesi toplumun serbest düşünmesini sağlamış, toplumsal gelişmeyi hızlandırmıştır.

1921 tarihli Anayasa'ya bir madde eklenerek Saltanatın kaldırılması konusunda önemli bir adım atılmıştır. Eklenen madde ile dine ve saltanata dayalı bir rejimin temel dayanakları ortadan kaldırılmış oluyordu. Nitekim 1 Kasım 1922 tarihinde TBMM'nin kabul ettiği 308 sayılı kararla saltanat kaldırılmıştır.

3 Mart 1924 'te tarihinde hilafet makamı kaldırılmış ve böylece laik devletin kurulması yolunda en önemli adımı atılmıştır.

1924 Anayasası'nın 1 maddesine "Türk Devletinin laik olduğu" yolunda bir cümle eklenmiştir.

İnkılapçılık
Bir toplumda siyasal, ekonomik ve sosyal değişiklikler meydana getirilmesi İnkılap olarak kabul edilmektedir. İnkılap gelişmek, ilerlemek ve değişmek anlamını ifade eder. İnkılapçılık, sosyal ve ekonomik hayatta, bilim ve fen alanında başarılı olmak için gelişme yoludur.

Latin harflerinin kabul edileceği Erzurum Kongresinde Atatürk tarafından gündeme getirildi. 1928 yılı başında Mahmut Esat Bey'in Türk Ocağında verdiği bir konferansla bu konuda ilk adım atılmıştır.

Atatürk 9/10 Ağustos gecesi Sarayburnu'nda yaptığı konuşmasında Yeni Türk Harflerinin öğrenilmesinin ve öğretilmesinin yurtseverlik, ulusseverlik görevi olacağını söylemiştir.

1928'de Mecliste Yeni Türk Harflerinin Kabulü ve Tatbiki Hakkında Kanun kabul edilerek yeni alfabe hayata geçirildi.

Türkçe ilk defa 1876 Anayasasında devletin resmi dili olduğu vurgulanmıştır.

Türkçe‘ de bulunan Arapça ve Farsça kelimelerin dilden temizlenmesi için 12 Temmuz 1932'de Türk Dili Tetkik Cemiyeti adı altında bir kurum oluşturulmuştur.

Tarih Çalışmaları
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti 15 Nisan 1931'de devletten bağımsız tarih araştırmaları yapmak üzere Atatürk'ün başkanlığında kurulmuştur.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:12   Mesaj No:4
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE - 4 ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE UYGULAMA ESASLARI

Yeni Türk Devletinin Dış İlişkileri
Türk dış politikasının temel amaçları; milli bir devlet kurmak, tam bağımsızlık, taklitçi olmayan bir demokratlaşma ve modernleşme, daha adil bir devletlerarası düzendir.

Atatürk'ün Dış Politikadaki Uygulama Esasları
Gerçekçilik, Tam Bağımsızlık, Barışçılık, Akılcılık, Uluslararası adil bir düzen kurma, Sömürgeciliğe karşı oluş ve hukuka bağlılık.

Güvenlik Politikası ve İttifaklar Sistemi
Atatürk, cumhuriyetin kendini koruyabilmesi için ulusal ve uluslararası güvenlik önlemlerini almanın gerekliliğini görmüştü.

Barışın korunması için başka devletlerle ittifaklar yaparak ülkenin güvenliğini sağlamak.

Ek olarak Türk dış politikasına yön veren etkenlerden biri de Türkiye'nin coğrafi konumuna bağlı olarak yani Türkiye'nin Sovyetlerle komşu oluşu, Boğazların Türkiye'nin kontrolünde oluşu ve Türkiye'nin ekonomik ve stratejik açıdan önemli bir Orta Doğu ülkesi oluşu gibi nedenlerle dış politika belirlenmesinde bu konuma bağlı politikalar üretilmiştir.
Türk Dış politikasını etkileyen bir diğer unsur ise ekonomik zorluklardır.

Lozan'dan Kalan Meseleler ve Batılı Devletlerle İlişkiler

Türk-İngiliz İlişkileri ve Musul Meselesi

Lozan Antlaşmasında iki ülke arasında uzlaşılamayan en önemli sorun Musul meselesi idi.

Musul, sahip olduğu zengin petrol kaynakları nedeniyle 19.yy sonlarından itibaren Batılı devletlerin ilgisini çekmeye başlamıştır.

Hükümet, Türk toprağı olan ve kontrol altından olan Musul’u, Türkiye'den koparan şartları içeren Sevr Antlaşmasını tanımadığını açıklamıştır.
Musul meselesi ile ilgili olarak Lozan Barış Konferansı'nda yapılan tartışmalarda, Musul Türkiye için asgari vatan sınırlarını ifade eden, Misak-ı Milli'nin vazgeçilmez bir parçası olarak görülmüştür. Buna mukabil İngiltere için zengin petrol yatakları, İngiliz sömürgesi olan Hindistan'a giden yolun güvenliği ve Orta Doğudaki çıkarları açısından stratejik ve ekonomik bir bölge idi.

İsmet İnönü önderliğinde, Lozan'da yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmaması, Atatürk ve Türk hükümetinin, o günkü şartlarda Musul sorununu daha sonraya bırakmayı uygun görmektedirler.

Lozan Antlaşmasının 3. Maddesindeki: Türkiye ile Irak arasındaki sınır sorununun barışçı yollardan çözüleceği hükmü gereği, Türk-İngiliz görüşmeleri 1924 yılı Mayıs ayında başlamıştır. Görüşme sonrasında bir anlaşmaya varılamadığı için 5 Haziran 1924 tarihinde konferans dağılmıştır.

Musul sorunu, Milletler Cemiyeti konseyi tarafından 30 Eylül 1924'te görüşülmeye başlandı. Görüşmeler sırasında iyice gerginleşen Türk-İngiliz ilişkileri, Cemiyetin 29 Ekim 1924 Türkiye-Irak geçici sınırını tespit ederek çözüm buldu. Türkiye, Konseyin almış olduğu kararları tanımadığını bildirdi. Ancak Konsey, 16 Aralık 1925 tarihinde üçlü komisyonun raporunu benimsedi.
Türkiye'nin dış politikada benimsediği "barışçı yoldan çözüm" prensibinin de etkisiyle, Türkiye'nin savaşı kanun dışı ilan eden Briand-Kellog Paktı'na katılması (1929 Ocak), yine bu tarihte bir İngiliz filosunun İstanbul'u resmi olarak ziyareti ve 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye olması Türk-İngiliz ilişkilerinin önemli gelişmelerindendir.

1936'da İtalya'nın Balkanlar ve Orta Doğu'da tehditlerini artırması üzerine, önce Fransa'yla anlaşan İngiltere, bir İtalyan saldırısı karşısında İspanya, Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye'ye garanti vermiştir. İspanya'nın bu garantiyi reddetmesine karşılık, diğer devletlerle birlikte Türkiye bu garantiyi kabul etmiştir. Ayrıca bu üç devlet de (Yugoslavya, Yunanistan ve Türkiye) İngiltere'ye garanti vermiştir. Bu karşılıklı garantiler sistemine Akdeniz Paktı adı verilmiştir.

Türk-Fransız İlişkileri ve Hatay'ın Anavatana Katılması
20 Ekim 1921'de Türkiye ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı çizilmekle kalmamış, aynı zamanda Türk-Fransız ilişkilerini de düzenlemiştir.

İkili ilişkiler ancak Mayıs 1926'da imzalanabilen Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi ile rayına oturtulabilmişti.

Türkiye ile Fransa arasındaki sorun olan diğer bir konu ise Türkiye'deki Fransız misyoner okulları konusudur. Yabancı okullarda okutulan Tarih ve Coğrafya gibi derslerin Türkçe olarak, Türk öğretmenler tarafından okutulması, Fransa ile sorun olmuştu.

Türkiye ile Fransa arasındaki sorun olan başka bir konu ise Osmanlı borçları konusudur. Osmanlı Devletinin en fazla borçlandığı ülke olan Fransa idi ve borçların geri ödenmesi için geri ödeme takvimi oluşturulmuştu. 1929 yılında dünya ekonomik buhranına bağlı olarak Türkiye borç ödemesini ertelemek istemiş, yapılan itirazla sonucu Nisan 1933'de yeni bir borç sözleşmesi imzalanmıştır.

Türkiye ile Fransa arasındaki diğer bir sorun ise, Adana-Mersin demiryolunun satın alınmasıyla ilgilidir

Suriye sınırları içine bulunan, İskenderun Sancağı isimli bölgenin paylaşımı konusunda sıkıntılar olmuştur. Bu bölgede yaşayan halkın çoğunluğu Türk'tür. Suriye hükümeti, Sancak ile ilgili tüm sorumlulukları Fransa'dan devralmıştı. Şüphesiz bu durum hem Sancak'taki Türkleri, hem TC'yi rahatsız etmiştir. Bu sebeple 9 Ekim 1936'da Mustafa Kemal, Sancağı, Suriye'ye bırakmama hususundaki rahatsızlığını ve bölge için bağımsızlık verilmesi talebini dile getiren bir notayı Fransa'ya vermiştir. Fransa'nın 10 Kasım'da verdiği cevabi notada, Türk görüşünün kabul edilmeyeceği bildiriliyordu. Bunun üzerine Sancak meselesi Milletler Cemiyeti'ne götürüldü ve yapılan görüşmeler sonrası Sandler Raporu ile Sancak ayrı bir varlık olarak Konseyde oy birliği ile kabul edildi. Eylül 1938'de kurulan Hatay Devleti bir yıl bağımsız kaldıktan sonra, 29 Haziran 1939'da Hatay Meclisi son toplantısını yaparak, oy birliğiyle Anavatan'a katılma kararı alacaktır.

Türk-Yunan İlişkileri
Türk-Yunan ilişkilerinde Yunanistan'ın 20.yy başlarındaki dış politikasının amacı, Anadolu'da Rum nüfusun yaşadığı bölgelerin Yunanistan'a ilhakı, diğer bir deyişle Megali İdea kapsamında Yunanlıların kaybettikleri toprakların elde edilmesi teşkil etmiştir. Bu politikanın, yani anavatan dışında yaşayan soydaşların bulundukları toprakları devlet sınırlarına dahil etme politikasının irredantizm/kurtarımcılık savunusu uzun yıllar yapıldı.

Nüfus Mübadelesi
Lozan Barış Antlaşmasından önce 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklularla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının, 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine” dair bir sözleşme ve protokol imzalanmıştır.

Etabli Meselesi
İki ülke arasında İstanbul'da bulunan Rumlarla ilgili anlaşmazlık oluştu. Bu anlaşmazlık, iki ülke arasında 10 Haziran 1930 yılında Ankara'da bir antlaşma imzalanarak çözümlenmiştir. Antlaşmaya göre doğum yerleri ve geliş tarihleri ne olursa olsun İstanbul'da bulunan Rumlar mübadeleden muaf tutulmuşlardır. Mübadillerin ayrıldıkları ülkelerde bıraktıkları malların mülkiyet hakkı bırakılan ülkeye ait olacaktır.

Türk-İtalyan İlişkileri
İtalya ve Türkiye arasında 4 Ocak 1932 tarihinde Anadolu sahillerine yakın ada ve adacıkların durumunu açıklığa kavuşturan bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşmaya göre, Bodrum körfezindeki Kara adanın Türkiye'ye ait olduğu kabul edilmiş ve Meis ile kıyı arasında ve bu bölgede bulunan adacıkların adları tek tek telaffuz edilerek hangi ülkeye ait olduğu belirtilmiştir.

Türk-Sovyet İlişkileri
Türk hükümetini ilk tanıyan devlet Sovyetler Birliği'dir.

Balkan Devletleriyle İlişkiler ve Balkan Antantı
Balkanlar, Pan-Slavizm ve Pan Germenizm akımlarının kendilerine nüfuz sahası yaratma çabaları verdikleri tam bir çatışma alanı idi. Özellikle, Rusya'nın tarihi emeli olan Akdeniz'e inme planı, bölgede Romenlerin, Bulgarların, Sırpların ve Rumların kendi devletlerini kurma ve Osmanlı Devleti'nin Balkanlarla bağını kesme isteklerini gerçekleştirmelerine katkı sağlamıştır.

9 Şubat 1934'de Balkanlarda Türkiye'nin önderliğini yaptığı statükocu devletler olarak Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya aralarında yaptıkları ikili anlaşmaları birleştirerek dört devletin katılımıyla Balkan Paktı'nı imzaladılar.
Balkan Paktı’nın en dikkat çekici özelliği, Türkiye'nin dış politikasında bölgede barış ve güvenliğe ne kadar önem verdiğini göstermesi olmuştur.
Doğulu Devletlerle İlişkiler ve Sadabat Paktı
8 Temmuz 1937'de Tahran'da Sadabad Sarayı'nda Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabad Paktı imzalandı. 5 yıl süreyle imzalanan bu anlaşmayla taraflar; Milletler Cemiyeti ve Birand-Kellog Paktına bağlı kalmayı, birbirlerinin içişlerine karışmamayı, ortak sınırlara saygı göstermeyi, birbirlerine karşı herhangi bir saldırıya girişmemeyi taahhüt ediyorlardı. Böylece Türkiye, batıda ve doğuda bir güvenlik sistemi kurmuş ve kendisi için önemli olan bu iki bölgede barış politikasını kuvvetlendirmiştir
Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi
Türkiye'nin cemiyete girişi, İspanya temsilcisinin girişimi ve Yunan temsilcisinin desteği üzerine, üyelerinin çoğunluğunun 6 Temmuz 1932'de Genel Kurula sunduğu önergenin oy birliğiyle kabulüyle gerçekleşmiştir. Süreç, 18 Temmuz 1932 yılında Genel Kurulun oy birliğiyle aldığı kararla tamamlamıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi
Türk hükümeti, İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Bulgar, Japon, Romen, Sovyet ve Yugoslav hükümetlerini Montrö'de görüşmek için davet etmiştir. 20 Temmuz 1936'da düzenlenen törenle Montrö Boğazlar Sözleşmesi törenle imzalanmıştır.
alıntıdır
mehtap__ beğendi.
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:13   Mesaj No:5
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 2

ÜNİTE 5 – 1938'DEN 2002'YE EKONOMİK GELİŞMELER

II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA VE SONRASINDA EKONOMİK DURUM (1939-1950)

Devletçiliğin Duraklama Yılları (1939-1945)

Atatürk sonrasında kurulan Dr. Refik Saydam hükümetinin programında üç konu ağırlık ve öncelik taşıyordu. Demiryolu yapımının devamı; Denk bütçe politikası; Devletçilik ilkelerine bağlılık.

Stagflasyon: Ekonominin yüksek enflasyon ile küçülme sürecidir.

Mal kıtlıkları çok sayıda üretici ve aracının karaborsa yoluyla hızla zengin olmasına fırsat yarattı. 26 Ocak 1940’da olağanüstü koşullar karşısında ulusal ekonomiyi ve savunmayı ilgilendiren konuların çözümü için Milli Koruma Kanunu yürürlüye girdi. 2 yıl boyunca Ekmek karneyle verildi. Türkiye krom ve bor gibi madenleri yüksek fiyattan satma imkânı bulmuştur.

Bu dönemde Avrupa’da kamu ve özel sektör tam bir dayanışma ve iş birliğinin en iyi örneğini verirken, Türkiye’de bu iki kesim arasında çatışmalar Kasım 1942’de güç gösterisine dönüştü. Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na destek veren CHP Meclis Grubu 12 Kasım 1942’de Varlık Vergisi’ni kabul etti. Olağanüstü ekonomik ve mali koşullar çerçevesinde bir defaya mahsus olarak yapılan bu düzenlemeyle; piyasadan para çekerek enflasyonla mücadele etmek, savaş yıllarının şartlarından yararlanarak çok para kazanmış ancak bu kazancın vergisini vermemiş olanlardan vergi almak ve devlet gelirlerini artırmak amaçlanmıştı.

Devletçiliğin Gerileme Dönemi (1946-1950)
II. Dünya Savaşı’nın son bulduğu Mayıs 1945 günlerinde Türkiye’de “siyasal güç” ile “ekonomik güç” arasındaki çatışma yeni boyutlar kazanıyordu. Hükümet, karşı koymalara aldırış etmeden “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”nu çıkarmıştı. Yasa özel ormanların ve büyük toprak sahibi ailelerin arazilerinin bir kısmının kamulaştırılmasını öngörmekteydi. Temel amaç topraksız çiftçileri toprak sahibi yapmaktı. Ancak yasanın çıkmasına ve uygulamaya konması karşı çıkan büyük toprak sahiplerinden Adnan Menderes, Emin Sazak, Cahit Oral, Fevzi Karaosmanoğlu gibi ünlü politikacılar muhalefetlerini sürdürdüler.

21 Temmuz 1946’da yapılan erken genel seçimler muhalefet 62 milletvekili yeni meclisi kurulmuştu. Seçimden sonra istifa eden Başbakan Saraçoğlu’nun yerine görevlendirilen Recep Peker, ekonomide gerçekçi ve yeni düzenlenmelere girişti. ABD dolarını devalüe edilmesi ve gerçekçi kur değerlerine gelmesi için uğraştı ancak aradığı desteği bulamadı. İktidar ile Muhalefet partilerinin arasındaki ilişkiler siyasal istikrarsızlık yaratıyordu. Bu istikrarsızlık yüzünden Peker istifa etti. Eylül 1947’de hükümeti kurması için Hüseyin Saka görevlendirildi. Saka’da bu siyasal ve ekonomik anlamdaki istikrarsızlık ve bölünmüş karşısında baskılara dayanamayarak istifa etti.

Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)
14 Mayıs 1950 yılında genel seçimle Demokrat Parti oyları %53’ünü alarak tek başına iktidar olmuştur. Hükümetin göreve başlamasından bir ay sonra, 24 Haziran 1950’de Kore Savaşı başlamış, piyasalarda hammadde ve tarım ürünlerinin fiyatları yükselmiş bu sebeple hükümet tarım sektöründe üretimi artırmaya yönelik önlemler olarak üç temel iktisadi hedefi belirlemiştir:

1) Tarıma öncelik verilecek: “Yeni toprakların tarım açılması sağlandı”. “Çiftçinin ürettiği buğday dünya fiyatları üstünde bir fiyatla alınırken, fiyat artışları tüketicilere yansıtılmadı.” “Tarım makineleşmesi hızlandırıldı.” Bu üç temel politika yanında ucuz kredi, düşük vergi, uygun iklim koşulları ve elverişli ihraç fiyatlarıyla hükümet, çiftçinin refahını 1953 yılının sonuna dek artırmayı başarmıştır. 1954 yılından itibaren elverişsiz hava koşulları üretimin azalmasına ve ekonominin tarıma dayılı sisteminin bozulmasına sebep olmuştu.

2) Sanayileşme özel kesim öncülüğünde yürütülecek: Devletçilik döneminin temel kurumu Sümerbank, Neo-liberal döneminin temel finansal kurumu da Türkiye Sınai Kalkınma Bankasıdır. Bu banka 1960 yılına dek “ithal ikamesi” stratejisine uygun olarak kurulan ve daha çok tüketim malı üreten sınai işletmelere destek vermiştir.

3) Dış ekonomik ilişkilerde devlet müdahaleleri asgari düzeye indirilecek: Menderes Hükümeti, OEEC ve ABD’nin ekonomik ve teknik yardımları olmadan ülkenin kalkınamayacağı görüşündeydi. Bu nedenle Batı’lı dostların telkinlerine uyarak dış ekonomik ilişkilerde liberalleşme süreci başlamıştı. Hükümet, döviz darboğazını aşmak için ithalatta liberasyona (dış ticaret serbestliği) son verdikten son bazı önlemleri yürürlüğe koymuştu: Gümrük vergisinde değer esasına geçilmesi, gümrük tarifelerinin yükseltilmesi, ithal malları fiyat kontrol dairesinin kurulması ve Milli Koruma Kanunu’nun uygulamaya konulması.

Ağustos 1958 İstikrar Kararları
Hükümet ekonomiyi kurtaramayacağını anlayınca üyesi bulundukları Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı’ndan (OEEC) teknik ve mali yardım talep etmiştir.

İstikrar raporundaki önlemler şöyleydi:
- Türk Lirasının değeri düşürülecek ve “katlı kur” sistemine geçilerek ihraç cinsine göre prim uygulanacak.
- Para arzı sıkı kontrol altına alınacak. Bu nedenle emisyon (sürüm) hacmi ve kredi hacmi daralacak ve kredi politikasında seçici olunacak.
- Kamu iktisadi kuruluşlarının ürünlerinin fiyatları yükseltilecek ve açıkları kapatılacak. Dolayısıyla kamu transfer harcamaları da azalacak.
- İthalat rejimi yeniden düzenlenecek, ihtiyaçlar için üç aylık kotalarla ve bir program içinde yürütülecek
- Bütçe denkliği için gelir artırılırken harcamalar kısılacak
- Yatırım projelerinde verimli ve kısa vadeli olanlara öncelik verilecek

PLANLI KALKINMA DÖNEMİ

Planlı Döneme Giriş

Askeri yönetimin 27 Mayıs İnkılap Hareketi Niçin Yapıldı? adını taşıyan açıklamasının Plansız bir yatırım politikası ve suistimaller başlıklı ikinci kısımda ekonomik durumu şöyle eleştiriyordu:

“Düşük iktidarın takip ettiği iktisadi ve mali politika maalesef memleketi mali bir uçuruma sürüklemiştir. Kalkınmanın her şeyden önce plana, bir hesaba dayanması gerekmektedir. Eski iktidarın “görülmemiş kalkınma” diye vasıflandırdığı kalkınma hiçbir plan ve hesaba istinat etmiyordu.”Bu sebeple Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kurulmuştur.

DPT’nin yasal iki temel görevi vardı:
Birincisi, Hükümete iktisadi ve sosyal konularda danışmanlık yapmak,
İkincisi, Hükümetçe kabul edilen hedefleri gerçekleştirecek uzun ve kısa vadeli planları hazırlamak.

DPT örgütlenip, kadrolaştıktan sonra hazırladığı raporun maddeleri şöyleydi:
- Özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi içinde kalkınma yapılacak,
- 15 yıllık perspektif içinde 5 yıllık planlar hazırlanacak,
- Karma ekonomi düzeni içinde “plan”, kamu kesimi için “emredici”, özel kesim için ise “yol gösterici” nitelik taşıyacak,
- Plan tüm sektörleri kapsaya “makro plan” niteliğinde olacak.

Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1963-1967)

Adalet Partisi başkanı Süleyman Demirel’in öncülüğünde ve oyçokluğu ile kurulan yeni hükümet ile iktisadi ve kalkınma planı yürürlüğe konulmuştur. Plan sonucunda, “Kalkınma özdeştir sanayileşme” ilkesine uygun olarak sanayi sektörü büyürken tarımın payı azalmıştır. Sanayi ithal ikamesine ve kamu kesimine ağırlık veren bir strateji uygulanmıştır. Birinci planın en ilginç sonuçlarından biri, özel sektör sınai yatırımlarının yıllık veya toplam olarak plan hedeflerini aşmış olmasıdır. Birinci Plan döneminde ekonomide istikrar içinde hızlı büyüme sağlanmış ve enflasyon oranı ortalama %5.3 civarında gerçekleşmiştir.

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1968-1972)

Demirel Hükümeti’nin 1967 yılında İkinci Plan hazırlıklarını yaparken iki önemli kozu vardı. İşçi dövizlerinin yıldan yıla artması ve Sovyet Rusya’nın teknik ve mali yardımının devam etmesi. 1 Ocak 1968 yılında bu plan yürürlüğe girdi.
Demirel Hükümeti özel olarak sınai yatırımları, genel olarak tüm özel sektör yatırımlarını desteklemeyi kolaylaştırmak ve yasallaştırmak için 933 sayılı Kalkınma Planı’nın Uygulanması Esaslarına Dair Kanun’u yürürlüğe koymuştur. Bu yasa uyarınca Teşvik ve Uygulama Dairesi tarafından, Teşvik belgesi kapsamında kredi ve döviz bulmakta devletten yardım gören girişimciler, aynı zamanda vergi indirimi ve yatırım indiriminden de yararlanıyorlardı.
1969 yılındaki seçimden sonra Demirel hükümeti ülkenin kalkınması ile ilgili planlar yerine oy getiren politikalarda ısrarlı olmuş ve bu durum ülkeyi ve ekonomiyi darboğaza sürüklemiştir. Ülke içindeki siyasal, sosyal ve ekonomik huzursuzluk kontrol edilemez boyuta gelince 1971’de Silahlı Kuvvetler duruma müdahale etmiştir.

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (1973-1977)

Üçüncü Planı, Ferit Melen Hükümeti 1973^de yürürlüğe koymuştur. AET ile imzalanan protokol ile plan, hızlı sanayileşme ve tüketim malları yerine ara ve yatırım malları üretiminin ağırlık kazandığı bir sanayi yapısına ulaşmayı hedef almıştır.

GSMH’da ortalama yıllık büyüme hızı, öngörülenin altında gerçekleşmiştir. Bu olumsuzluk birinci derece tarım sektörünün doğa koşullarına büyük çapta bağlı kalmasından kaynaklanmıştır. Yaşanan diğer gelişmeler sonucunda ekonomi tarihimizde ilk defa ihracatın ithalatı karşılama oranı %29.6’ya düşmüştür.
Olumlu gelişmeler ise, işçi dövizlerinde giriş %50 civarında artmış ve dış ticaret açığını bu döviz gelirleriyle karşılamak mümkün olmuştur. Plan dönemi sonunda ülke vadesi gelen dış borçlarını ödeyemez hale gelmiştir.

Dördüncü Plan Dönemi (1979-1983)

Demirel ile Başbakanlık Müsteşarlığına getirilen Özal’la birlikte “24 Ocak 1980 Kararları” diye anılan istikrar programını hazırlamışlardır.

Planla birlikte enflasyon kontrolden çıkarak üç haneli olmuş, büyüme hızı negatif sonuç vermiş, döviz kıtlığı yüzünden petrol fiyatları artmış, yatırımların ertelenmesine, üretimin daralmasına, mal kıtlıklarının ve kuyruklarının yaygınlaşmasına neden olmuştu. Yer altı Ekonomisi (Kaçak ithalat ve ihracat) büyük boyutlara ulaşmıştı. Piyasada resmi ve karaborsa olmak üzere iki fiyat oluşmuştu. DİSK kapatılmış, sendikal faaliyetler askıya alınmış, sanayileşme durmuş ve işsizlik büyük boyutlara ulaşmıştı.

Silahlı Kuvvetlerin desteğinde kurulan Bülent Uslu Hükümeti, 1981 yılı başından itibaren “çalışma barışını”, “can ve mal güvenliğini” sağlayıp, “yer altı ekonomisi” kontrol altına alınınca, ulusal ekonominin makro göstergeleri hızla ve büyük ölçüde olumlu yönde gelişme gösterdi.

Demirel ve Özal’ın mimarları olduğu 24 Ocak Kararları “İstikrar Programı” diye anılan programın öngördüğü hedefler şöyleydi: Mal darlıklarını gidermek, kuyrukları kaldırmak, enflasyonu aşağıya çekmek, ihracatı artırarak dış ticaret açığını küçültmek, büyüme hızını pozitif yapmak ve yükseltmek, piyasa ekonomisine işlerlik kazandırmak.

Anti-enflasyonist ve dışa açılmayı özendiren önlemler 1981 yılının başından itibaren olumlu sonuçlar vermiştir.

1981 yılında özel sektörün beklediği iki yeni uygulama başlamıştı. Bunlar, Merkez Bankası’nın 30 Nisan’dan itibaren günlük döviz kuru ilanına başlaması ve 30 Temmuz’da Sermaye Piyasası Kanunun yürürlüğe girmesidir.

Beşinci Plan Dönemi (1985-1989)

1982 Anayasası yürürlüğe girdikten sonraki ilk genel seçimlerde Anavatan Partisi ile seçimi kazanan Özal, planlama tarihimizin en şanslı dönemi olan Beşinci Plan Dönemi’ni yaptığı planla yaşatacaktır. Çünkü ilk kez bir siyasi iktidar veya hükümet hazırladığı planı beş yıl kesintisiz ve arızasız uygulama olanağı bulmuştur.

Özal hükümeti” 1984 yılı başından itibaren iki temel hedefe yönelik önlemlere öncelik vereceğini belirtmişti.

1) Enflasyonu aşağıya çekmek
2) Ödemeler bilançosu sorununu çözmek.

Temel iktisat politikaları şunlardı:
- Sıkı para politikası ve mevduata pozitif reel faiz verilmesi,
- Özel yabancı sermayenin tüm faaliyet alanlarına girişinin serbest bırakılması,
- Kit’lerin özelleştirilmesine başlanılması,
- Kamu yatırımlarının altyapı alanlarında yoğunlaştırılması,
- Günlük döviz kuru ilanına geçilmesi,
- Döviz işlemlerinde büyük ölçüde serbestiye geçilmesi,
- İthalatta serbestliğe (liberasyon) geçilmesi, yasakların ve miktar kısıtlamalarının istisnai kılınması,
- İhracatın çok yönlü olarak teşvikine devam edilmesi,
- Altın ithalatının ve ihracatının serbest bırakılması, İstanbul Menkul Değerler Borsasının açılması ve işlemeye başlaması.

Özal Hükümeti’nin uygulamaya çalıştığı “dışa açık büyüme modeli” ve yukarıda sayılan başlıca politikaların ortak hedefi piyasa ekonomisine geçişi hızlandırmak ve tamamlamaktı.

Beşinci Plan Dönemi sonunda,
- Enflasyon iki katına çıkmış,
- Büyüme hızı gerçekleşmemiş,
- Sanayi sektöründe istikrar içinde büyüme olmamış ve planlanan hedefin altına kalınmış,
- Mal üreten ihracatçılar değil de doğrudan ihracat yapanların desteklenmesi “hayali ihracatçı”ların ortaya çıkmasına yol açmış,
- Serbest piyasa ekonomisi adı altında düşürülemeyen Enflasyon yüzünden zengin daha zengin, yoksul daha yoksul olmuştur.

ALTINCI PLAN DÖNEMİ (1990-1994)

Daha önce bir plan hazırlayan Özal, Altıncı planı da hazırlama imkanı bulan kişidir. Özal Cumhurbaşkanı oldu, Yıldırım Akbulut da Başbakan oldu. Altıncı planı Akbulut uygulamaya koydu.

Plan, Beşinci Plan’dan farklı değildi.

Planın birinci yılının sonunda, doğu bloğu ülkeleri başta Sovyet Rusya olmak üzere teker teker sosyalizmi terk ettiklerini ve Batı tipi çoğulcu demokrasiye geçmeye karar verdiklerini ilan etmeye başlamıştı.

Demirel-İnönü Koalisyonu
1991’deki seçimden birinci parti olarak çıkan DYP ve üçüncü parti olarak çıkan SHP koalisyon hükümeti kurdular. Koalisyon, halka taahhüt ettiklerini gerçekleştiremediler. Başarısız bir koalisyondur.

Özal 1993’te vefat edince DYP Başkanı Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu.

Büyük Kriz ve Ekonomik Seferberlik Yılı (1994)

5 Nisan Kararları

Yükselen kamu açıklarına bağlı olarak artan iç faiz oranları sıcak para girişini hızlandırmış ve TL’nin reel olarak aşırı değer kazanmasına neden olmuştu. Bu gelişme Türk ekonomisinin hızla rekabet gücünü kaybetmesine yol açmıştır. Ekonomideki iç ve dış denge bozulmuştu. İthalat artmış, ihracat yavaşlamış ve dış ticaret açığı önemli bir boyuta ulaşmıştı. Bunun üzerine Başbakan Tansu Çiller 5 Nisan günü “Olağanüstü İstikrar Tedbirlerini” açıklamıştır.

- Enflasyonu hızla düşürmek, TL’ye istikrar kazandırmak, ihracat artışını hızlandırmak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı, sosyal dengeleri de gözeten sürdürülebilir bir temele oturtmak,
- Bir taraftan ekonominin hızla istikrara kavuşturulması amaçlanırken, diğer taraftan istikrarı sürekli kılacak yapısal reformları gerçekleştirmek,
- Kamu açıkları hızla aşağı çekilirken kamunun ekonomideki rolünün yeniden tanımlanması ve yeniden örgütlenmesini sağlamak; üretim yapan sübvansiyon dağıtan bir devlet yapısından piyasa mekanizmasının tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini sağlayan ve sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçmektir.

5 Nisan Kararlarının Yol Açtığı Gelişmeler

Hazine, Mali tarihimizin en yüksek şok faizini uygulayarak yıllık bileşik faizi %406 olan üç aylık %200 faizli hazine bonosu çıkarmıştır.

Altıncı Plan sonunda Türkiye üç rakamlı enflasyon ve negatif büyüme dolayısıyla “stagflasyon” içinde ayakta durmaya çalışmıştır. İç ve dış borçlar karşılanamaz duruma gelmiş, işsizlik ve yoksullaşma devam etmiştir. Küçük bir azınlık ise faiz, temettü, kira ve kar gelirlerini katlamaya devam olanağı bulmuştu. Kayıt dışı ekonomi büyümüştür.

1995 Geçiş Programı

1994 Büyük Ekonomi Krizi’ni aşmak ve ekonominin makro dengelerini oluşturmak yönünde önlemleri içeren 1995 Geçiş Programı’nın temel sonuçları etkili olan bir olumlu, bir de olumsuz gelişme olmuştur.

Olumlu gelişme, 6 Mart’ 1995’te Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Antlaşması’nın imzalanmasıdır.

Olumsuz gelişme, yılın ikinci yarısından itibaren ülkenin siyasal belirsizliklere doğru sürüklenmeye başlaması ve sonunda 24 Aralık’ta erken genel seçime gidilmesidir. Bu yüzden kamu harcamaları kontrolden çıktı. Parlamento ve hükümet arasında işbirliği olmadığı için, 1996 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçelerinin yasallaşması mümkün olmamış ve üç aylık Geçici Bütçe ile devletin yönetilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sonuç ülkenin iç ve dış piyasalarda itibar kaybetmesine yol açtığı için borçlanmanın maliyetini yükseltmiştir.

Yedinci Beş Yıllık Plan Dönemi (1996-2000)

Yedinci Plan “demokratikleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve liberalizm” gibi kavramların ortak değerler olarak önem kazandığı, mal ve finans piyasalarının, bilgi ve teknolojinin ülke sınırlarını aştığı, ekonomik ve bir anlamda da siyasal ve kültürel bir küreselleşmeye doğru gidildiği bir dönemde hazırlanmış ve yürürlüğe konmuştur.

Plan DYP-CHP Koalisyon hükümeti tarafından hazırlandı.

Yedinci Planın ve Gümrük Birliğinin Birinci Yılı (1996)
Başbakan Erbakan 18 Ekim’de yaptığı açıklamada “denk bir bütçe tasarısını” Meclise sunduklarını ilan etmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan matematiksel olarak gelirleri kadar harcama yapacaklarını gösteren bir bütçe tasarısı hazırladıklarını ilan ediyordu.

Plan’ın öngördüğü büyüme hızının üzerinde bir büyüme hızı gerçekleştirildi; enflasyon bir yıl öncekine oranla daha da arttı, yüksek enflasyon, yüksek büyüme hızını besliyordu; Türkiye Avrupa Birliği ülkelerinden ithal ettiği sanayi mallarına sıfır gümrük uygularken üçüncü ülkelere karşı Ortak Gümrük Tarifesi yürürlüğe koymuştur.

Yedinci Planın İkinci Yılı ve Refahyol Hükümeti (1997)
1997 yılında İMKB’de ilk kez “Bileşik Endeks” bir dolar düzeyini yakalamıştır.
Yedinci Planın Üçüncü Yılı ve Anasol Hükümeti (1998) (Sonuç: Olumsuz; ikinci kez geçici bütçe yapıldı)

1998’de Vergi Reformu Kanunu 29 Temmuz’da yürürlüğe girerek, vergi tabanının genişlemesini sağlayacak önlemler getirmekteydi.

Hükümet düşmüş, 1999 mali yılı bütçe görüşmeleri sahipsiz kaldığı için, tarihimizde ikinci kez altı aylık “geçici bütçe” hazırlanması ve uygulanması zorunluluğu doğmuştur.

Ecevit Hükümeti döneminde PKK’nın elebaşı İtalya’da ortaya çıkmış, Türkiye’nin iade talebi reddedilmiş, ülkede İtalyan malları boykot edilmiş ve ekonomik ilişkiler askıya alınmıştır.

1997 yılında Asya ve 1998 sonunda Rusya patlak veren finansal kriz, Türkiye’nin iç ve dış makro dengelerini olumsuz etkilemiş, büyüme hızı yavaşlamış ve enflasyon oranı düşmüştür.

1999 Yılı: Deprem ve Ekonomik Kriz (1999)
Ülkeyi seçime sokmaya hazırlayan Ecevit’in Başbakanlığı ülkede olumlu karşılanmıştır. PKK elebaşısın Kenya’da yakalanması, PKK terörünün kontrol altına alınması Doğu illerine yardım ve yatırım paketinin açıklanmasına ortam yaratmıştır.

Altyapı, yarım kalmış yatırımlar, yeni yatırımlar için ucuz kredi, köye dönüşler ve hayvancılığın teşviki, uzman personel, eğitim ve sağlık hizmetleri açığının kapatılması gibi maddeler yardım ve yatırım paketinin başlıcalarıydı.
4389 sayılı Bankalar Kanunu 23 Haziran 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2 maddesine istinaden Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun kurulması, Türk Bankacılık Sisteminin artık idari ve mali özerkliğe sahip, tüzel kişiliği olan bir Kurum’un yönetim ve denetimine bırakılmasını ifade etmeydi.

Anayasa’da 14 Ağustos’ta yapılan değişiklikle, Anayasaya ilk kez “özelleştirme” kavramanın girmesi, uluslararası sözleşmelerden doğan uyuşmazlıkların ulusal veya uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine olanak sağlanmıştır.

17 Ağustos Depremi: Toplumsal ve Ekonomik Yıkım
Depremden sonra bölgenin yeniden inşası için Deprem Fonu oluşturulmuştur.
Eylül 1999’da yürürlüğe giren 4447 sayılı Sosyal Güvenlik Yasası iki önemli yenilik getirmiştir. Birincisi, erkeklerde emeklilik yaşı 60, kadınlarda 58 çıkmış, ikincisi ise İşsizlik Sigortası kurumlaştırılmıştır.

Marmara ve Düzce depremlerinin ardından ekonomik kayıpları karşılamak üzere 29 Kasım 1999 tarihinde Deprem Vergisi çıkarılmıştır.

Enflasyonu Düşürme Programı
Merkez Bankası, Enflasyonu Düşürme Programını açıklamıştır.
Dört temel unsur şöyle açıklanmıştır:
- Sıkı maliye politikası,
- Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası,
- Kur ve para politikası,
- Siyasi iradenin desteği.
Bu açıklamalardan sonra borsa rekorlar kırarak yükselmiş, faizler düşmüştür.

Merkez Bankası’nın programı, yumuşatılmış “döviz kuru çapası” ile yine esnetilmiş “para kurulu” uygulamaları üzerine oturtularak iki alt döneme ayrılmıştı.

Birinci alt dönemde “enflasyona ilişkin beklentilerin program hedefleri ile uyumlu hale getirilmesine çalışılırken, döviz kuruna ilişkin risklerin ve belirsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik politikalar” öngörülmüştü.

İkinci alt dönemde, “döviz kuruna uygulanan sınırlamalar azaltılırken, para politikası araçlarının daha etkin biçimde kullanılması uygun bulunmuştu”.
10 Aralık 1999 tarihinde AB Helsinki Zirvesinden “Türkiye diğer aday ülkelerle eşit koşullarda AB aday ülke” olarak kabul edildi.

2000 Yılında Ekonomik Gelişmeler:

Siyasal İstikrar Ekonomik İstikrarsızlık

Türkiye 2000 yılına üç olumlu gelişmenin verdiği moralle girmişti.
1. AB’ye Aday Ülke Statüsü kazanmıştı,
2. Enflasyonu aşağıya çekme programı yürürlüğe konmuştu,
3. Üçlü koalisyon hükümeti (DSP-MHP-ANAP) uyum içinde çalışıyordu ve siyasal istikrarı sürdürmekteydi.

Hükümet tarafından yürürlüğe konan İstikrar Programı, Sosyoekonomik hedefler belirlemişti:
- Üç yıl sonunda enflasyonu tek haneli orana indirmek,
- Reel faizleri süratle aşağıya çekmek,
- Kamu finansman dengesini sağlık ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak,
- Ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek,
- Yapısal reformları hızla gerçekleştirmek.

Genel çerçevede Yedinci Plan dönemi son yılı ve Gümrük Birliği beşinci yılında meydana gelen başlıca olumlu ve olumsuz sosyoekonomik gelişmeler ana hatlarıyla şöyle sıralanabilir:
- Faizler düşmüş, İMKB rekorlar kırmıştır.
- Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu çalışmaya başlamıştır.
- Özelleştirme alanında büyük ihaleler yapılmıştır.
- Asker ve politikacı olmayan Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçilmiştir.
- 25 Ağustos 1999’da 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Yasası uygulama başlanmıştır. Bu uygulama ile Zorunlu Tasarruf adı altında kesinti yapılması son verilmiştir.
- Ekonomi istikrar içinde büyüme sürecinde başarıyla ilerliyordu.

Merkez Bankasının uyguladığı “Para ve Kur” politikası karşısında yeniden yapılanmaya gidemeyen Etibank Bank Kapital, TMSF’ye devredilmiştir.

Kasım 2000 Mali Krizi

Bankacılık sisteminden kaynaklanan ve tüm mali piyasalarda güveni sarsan önemli bir kriz yaşandı. Kötü yönetilen bankaların kapatılması ve TMSF’ye devredilmeye devam edilmesi tüm mali piyasalarda korku ve paniğe yol açmıştır. Bu telaşla bankalar yoğun bir şekilde döviz toplamaya girişmiştir. Bu gelişme Yabancı tasarrufçuların da kaçışını hızlandırdı.

Piyasalarda TL sıkıntı başladı. Mali tarihimizdeki ilk kez gecelik repo faizi %1700’e yükseldi. Borsa %26 düştü.
IMF’den yardım talep edildi. IMF’ye verilen 3. Ek Niyet Mektubu ile krizin büyük ölçüde aşıldığını söylenebilir.

Yedinci Plan Döneminin Değerlendirilmesi (1996-2000) (Sonuç: Olumsuz)
Fiyatları aşağıya çekmeyi sağlamada araç olarak kullanılan “kur çapası” veya “kur politikası” dış ekonomik ilişkilerde dengeleri altüst etmiştir. Zira 2000 yılında ülke ekonomi tarihinin en büyük “dış ticaret” ve “cari işlemler” açığı ortaya çıkmış ve ülke daha çok dış borç aramak zorunda kalmıştır.
Gümrük Birliği’nin ilk beş yıl içindeki işleyişi Türkiye’ye yarar yerine zarar getirmiştir.

Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Dönemi (2001-2005) (Sonuç: Olumsuz)
Sekizinci Planı Bülent Ecevit’in başında bulunduğu hükümet hazırladı.
Plan, enflasyonu AB kriterleri ile uyumlu düzeye düşürmeyi, ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamı tesis etmeyi ve AB’ne tam üyelik hedefi doğrultusunda ekonominin rekabet ve uyum gücünü artırmayı öne çıkarmaktadır.

Kasım 2000 krizi ile plan, yürürlüğe girmeden gündemden düşmüştür. Hükümet günü kurtarma uğraşı içine girdi.

Şubat 2001 Krizi
Bu kriz ile “Döviz Çapası”’na dayalı “Enflasyon Düşürme Programı” terk edildi.

Kemal Derviş ve Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı
Derviş’in 14 Mart 2001 günü açıkladığı üç aşamalı kurtuluş planı şöyleydi:
- Bankacılık sektörüne ilişkin önlemler süratle yürürlüğe konarak mali piyasalarda belirsizlik azalacak ve kriz ortamından çıkılacak,
- Döviz kurunun ve faizin belirli bir istikrar kazanması sağlandıktan sonra ekonomik karar birimlerine orta vadeli bir perspektif kazandırılacak,
- Makroekonomik dengeler yeniden oluşturularak ekonomide yılın ikinci yarısından itibaren büyümeye geçiş ortamı sağlanacak.

ÜNİTE 5’E SORU VE CEVAPLARLA BAKIŞ
Lozan Antlaşmasına bağlı olarak yapılan Ticaret Sözleşmesine göre Türkiye 1929 yılına kadar gümrük tarifelerini değiştirme hakkından yoksundu.
Devletçilik modelinin ana öğesi ve hedefi: “Devlet öncülüğünde planlı sanayileşme”’dir.

II. Dünya Savaşı’nın Türkiye üzerinde yarattığı olumsuzluklar;
- Avrupa’da savaş başlayınca Türk Hükümeti bir milyon genç insanı silahaltına alması,
- 1929 Büyük Bunalımı’nın tersine bu kez tarım ürünleri fiyatları sürekli yükselmiştir. Örneğin, buğdayın fiyatı 13.5 kuruştan 100 kuruşa, zeytinyağının fiyatı 85 kuruştan 350 kuruşa çıkmıştır.
- Savaş yıllarında yaygın hale gelen mal kıtlıkları çok sayıda üretici ve aracının karaborsa yoluyla hızla zengin olmasına fırsat yaratmıştır.
- Sanayi ve hizmetler sektöründe yetişmiş işgücü kıtlığı üretim ve verimliliğin düşmesine yol açmıştır. Toplam talep hızla artarken toplam arz yetersiz kalınca fiyatlardaki artış denetimden çıkmıştır.

12 Kasım 1942’de TBMM’de kabul edilen Varlık Vergisi ile Çiftçin korunması amaçlanmıştır.

Menderes Hükümeti boğulmakta olan ekonomiyi kurtaramayacağını anlayınca üyesi olduğu Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatı (OEEC)’den teknik ve mali yardım talep etmiştir.

Beş Yıllık Kalkınma Plan Dönemleri:
- Birinci: 1963-1967
- İkinci: 1968-1972
- Üçüncü: 1973-1977
- Dördüncü: 1979-1983
- Beşinci: 1985-1989

- Altıncı: 1990-1994
o 1995 Geçiş Programı
- Yedinci: 1996-2000
- Sekizinci: 2001-2005

Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı 22 yıllık perspektif anlayışına uygun hazırlanmıştır.

Dördüncü Plan döneminde 24 Ocak 1980’de yürürlüğe konan İstikrar Programı’nın kısa vadede öngördüğü hedefler şöyledir:
- Mal darlıklarını gidermek, kuyrukları kaldırmak,
- Enflasyonu aşağıya çekmek,
- Büyüme hızını pozitif yapmak ve yükseltmek,
- İhracatı artırarak dış ticaret açığını küçültmek

1995 Geçiş Programının olumlu gelişmesi, 6 Mart’ 1995’te Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Gümrük Birliği Antlaşması 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girmiştir.

Hükümetin 2000 yılında yürürlüğe koyduğu üç yıl vadeli İstikrar Programı vazgeçilmez sosyoekonomik hedefleri şunlardır:
- Reel faizleri süratle aşağıya çekmek,
- Kamu finansman dengesini sağlıklı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmak,
- Ekonomide sürdürülebilir bir büyüme ortamını tesis etmek,
- Yapısal reformları hızla gerçekleştirmek.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:13   Mesaj No:6
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE 6 – TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA (1938-2002) DÖNEMİ

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ARİFESİNDE TÜRK DIŞ POLİTİKASI

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasının imzalanmasından sonra Türkiye, 1930’ların ortalarına kadar başta İngiltere ve Fransa olmak üzere çeşitli sorunlar yaşamıştır. Bunların başında Irak sınırının belirlenmesi (Musul sorunu), Osmanlı borçları ve Türkiye’deki yerleşiklerin statüsü (Etabli sorunu) gibi Lozan’da çözülemeyen sorunlar gelmektedir.

Cumhuriyetin ilanından itibaren, dış politika ağırlıklı olarak iki temel ilke üzerine oturtulmuştur. Statükoculuk ve Batıcılıktır. Statükoculuk, yeni kurulan Türkiye’nin Lozan Antlaşması’yla oluşturulan statükoyu koruma hedefini ve kaygısını yansıtırken Batıcılık bir yanıyla toplumun ve devletin modernleştirilmesi ülküsünü, bir yanıyla da Türkiye’nin Avrupa devletler sisteminin eşit ve egemen bir üyesi olma hedefini yansıtmaktaydı.

Türkiye’nin 1930’ların başından itibaren dış politikasının yeniden şekillendirilmesinde, revizyonizme karşı Balkan Paktı (1934), Sadabad Paktı (1937) gibi bölgesel oluşumlar gelmektedir.

Türkiye 1932’de Milletler Cemiyetine üye kabul edilmiştir.

II. DÜNYA SAVAŞI’NDA POLİTİKA
İtalya Akdeniz’de yayılma politikası uygulamıştır.
23 Ağustos 1939’da Almanya ve Sovyetler Birliği arasında bir Saldırmazlık Paktı imzalanmış, ardından Almanya’nın 1 Eylül’de Polonya’ya saldırmasıyla II. Dünya Savaşı başlamıştı.

Sovyetler Birliği’ni yanına almaktan ümidi kesen Türkiye, 19 Ekim 1939’da Ankara’da İngiltere ve Fransa ile “Üçlü İttifak” olarak bilinen Karşılıklı Yardım Antlaşması’nı imzalamıştır. Antlaşmadaki en önemli husus, Türkiye’nin bir Avrupa devleti tarafından başlatılan savaşın Akdeniz’e yayılması halinde İngiltere ve Fransa’ya yardım yükümlülüğü altına girmesiydi. Üçlü İttifak Antlaşması ile Türkiye, savaşta tarafsız değil, savaş dışı bir müttefik devlet olarak görülüyordu.

Yalta Konferansında alınan kararlar uyarınca Türkiye 1945 Şubat’ında Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. Bu askeri bir eylemden ziyade, Birleşmiş Milletler teşkilatına kurucu üye olabilmek için takınılmış hukuki ve siyasi bir tutumdan ibarettir.

II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin temel hedefleri, savaşa katılmamak ve topraklarının işgale uğramasını engellemek olmuştur. Ülkenin ekonomik ve askeri olarak çok zayıf olması, savaşa girilmesi durumunda Türkiye açısından sonu felaketle sonuçlanabilecek bir macera olması, yeni kurulan devletin içteki reformları henüz tam olarak gerçekleştirememiş olması, savaşa katılmama politikasının çok açık nedenleridir.

Türk Dış Politikası için Zor Yıllar (1945-1947)
Sovyetler Birliğinin talebi, Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ve Boğazların Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere kapatılmasıdır.

Montrö’nün değiştirilmesi 1945’te Postdam Konferansında, ABD, İngiltere, Sovyetler Birliği ve Türkiye arasında gerçekleşmiştir.

Soğuk Savaşı başlaması, Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yeniden ve bu kez tarihte hiç olmadığı kadar gelişmesine imkân sağlamıştır.

Bloklaşma Ekseninde Dış Politika (1947-1964)
Türkiye’nin Batı Bloku ülkelerini tercih etmesi, Türk dış politikasının en önemli unsurlarından Batıcılık ilkesinin doğal sonucudur.

Türkiye’nin Batı Bloku içindeki yeni konumu açısından en önemli adımların ilki, 1947 yılında ABD Başka Harry Truman tarafından ilan edilen Truman Doktrini’nin kabulüdür. Soğuk Savaş’ın başlangıcı olarak nitelenen Truman Doktrini, Türkiye ve Yunanistan’a “uluslararası komünizme” karşı askeri yardım verilmesini öngörmekteydi. Bu Doktrin, ABD’nin dünya hakimiyeti bağlamında harekete geçtiğini göstermiş ve Türkiye’de ABD’ye askeri bağımlılığın başlangıcını oluşturmuştur.

Türkiye’nin Batı Bloku’na eklenmesinde ikinci önemli adım 1947 Haziran’ında ABD Dışişleri Bakanı George Marshall tarafından ilan edilen Marshall Planı çerçevesinde ABD’den ekonomik yardım alınmasıyla atılmıştır. Plan, ABD’nin Avrupa ülkelerine ekonomik yardım yapmasını öngörmekteydi.

Türkiye, 1948’de kurulan İsrail devletini 1949’da tanıyan ilk Müslüman ülke oldu.
Türk dış politikasında, Batı Bloku’na mutlak uyum, Türkiye’nin jeopolitik önemini öne çıkartarak Batı’dan daha fazla siyasi, askeri ve ekonomik destek almayı hedefliyordu. Orta Doğu’da komünizm tehlikesini öne sürerek Batı’nın sözcülüğünü yapmak, denge politikasını tamamen terk etmek ve tüm dünya sorunlarına ve dinamiklerine sadece Bloke çerçevesinden bakmak biçiminde özetlenecek bu yaklaşım, doğal olarak Türkiye’nin ABD’ye bağımlılığını gün geçtikçe artıracaktır.

Türkiye’nin Nato’ya Girişi
Türkiye’nin 1949’da kurulan NATO’ya üyeliği, Batı Bloğu’na eklenmesinin en önemli adımı oldu.

Sovyetler Birliği’nin nükleer kapasitesinin artması, Yugoslavya’nın Sovyetler ile ilişkilerinin bozulması, Çin’de Kore’de komünizmin yayılmasından duyulan endişenin artması gibi nedenlerle Türkiye ve Yunanistan, 18 Şubat 1952’de NATO’ya üye oldular.

1950’ler Türk dış politikasında ABD eksenli davranış biçiminin en yoğun biçimde görüldüğü bir dönem olmuştur.

Türkiye – AB İlişkileri
Türkiye, 1950’lerde oluşmaya başlayan ve 1957’de Roma Antlaşması ile kurulan AET’nin (Avrupa Ekonomik Topluluğu) temelini oluşturan Avrupa ekonomik bütünleşmesine kayıtsız kalmıştır. Bunun temel sebepleri;
- Türkiye’nin o dönemde uluslararası örgütlenmelere daha çok güvenlik odaklı bakması,
- Ekonomik yardımlarını ABD’den temin etmesi,
- Avrupa’daki örgütlenmenin başarı şansını düşük görmesiydi.

Yunanistan’ın AET’ye başvurması ile iki ülke arasındaki rekabette geri planda kalmak istemeyen Türkiye, hiç vakit kaybetmeden, Ağustos 1959’da AET’ye müracaat etti. AET’yle 12 Eylül 1963’te Ankara’da bir Ortaklık Anlaşması imzalandı.

1964 yılında yürürlüğe giren ve Türkiye ile AET / AB arasındaki ilişkilerin temel belgesi olma niteliğini taşıyan Ankara Antlaşması’yla Türkiye’nin hazırlık, geçiş ve son dönem olarak adlandırılan süreçlerden AET’yle gümrük birliğine girmesi öngörülmüştür.

İki tarafından arasında imzalanan, AET ülkelerinin ticari ürünlerine uygulanan gümrük vergilerinin belli bir süre içinde sıfırlanması yükümlülüğünü yerine getiremeyecek olan Türkiye, 1973’te yürürlüğe giren Katma protokolünü 1978’de askıya alacaktır.

Kıbrıs Sorunu
Türkiye, Kıbrıs Adası üzerine bütün hükümranlık haklarından Lozan Antlaşması ile vazgeçmiştir. Yunanistan ile bu dönemde bir hayli yakın ilişkilerden bulunan Türkiye’nin, bu dönemdeki temel politikası Ada’nın İngiltere kontrolünde kalmasını destekliyordu.

1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları sonucunda bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.

Dış Politikada Çok Yönlülüğe Geçiş Çabaları (1964-1980)
1964’te Kıbrıs sorunu tekrara alevlenmiş, Türkiye duruma askeri müdahalede bulunmak istese de, 5 Haziran 1964’te ABD Başkanı Lydon Johnson tarafından gönderilen, “Johnson Mektubu”’nu gönderdi ve mektupta askeri müdahalede bulunulmaması ifade edilmiştir.

Rusya ile Yakınlaşma
ABD’nin baskılarına dayanamayan 1971 Darbesi’nden sonra kurulan ara hükümetin başbakanı olan Nihat Erim, Türkiye’de haşhaş ekimini 1972’den itibaren tamamen yasaklamıştır.

Kıbrıs’a Barış Harekatı
20 Temmuz 1974’te Türk ordusu Kıbrıs Barış Harekatı’nın ilk safhasını başlattı. 14 Ağustos’ta Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci safhası başlatıldı. 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini kurulmasıyla Ada’da iki kesimlilik fiilen yaratılmış oldu. 1983’te KKTC kurularak bağımsızlık ilan edildiyse de bu devlet Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından tanınmadı.

12 Eylül Darbesi’nden Sonra Dış Politika
12 Eylül yönetiminin antidemokratik, insan haklarına tamamen aykırı uygulamaları sonucunda Türk dış politikasını da etkileyen bir insan hakları sorunu ortaya çıkmıştır. Bu durum Avrupa devletlerin ve tam üye olmak için uğraş verdiği AET’nin büyük tepkisini çekmiştir. Günümüze kadar hala Türkiye, AB’ye üye olmak için uğraşmaktadır.

1991-2002 Tek Kutuplu Dünya Dış Politika
Genel olarak 1990’lar, Türkiye’nin Soğuk Savaş sonrası Yeni Dünya Düzeni’ni algılamaya çalıştığı ve bu yeni düzen içinde kendini konumlandırma çabası içine girdiği bir dönem olmuştur. 1990’lı yılların sonunda, Türkiye, AB ile olan ilişkilerini, ABD ile olan ilişkilerinden daha ön planda tutma çabası içinde olmuştur.

Ünite 6 Kısa Kısa
Türkiye ile Sovyetler arasında 1925 yılında imzalanan ve Sovyetlerin Mart 1945 uzatmayacağını bildirdiği anlaşma Türk-Sovyet Dostluk ve Tarafsızlık Anlaşması’dır.

Türkiye’yi uluslararası alanda egemen ve bağımsız bir devlet olarak tescil eden belge Lozan Antlaşması’dır.

Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’ın kuzeyinde tesis edilen “uçuşa yasak bölge” ve bu bölgenin denetlenmesi için Türkiye’de konuşlandırılan çok uluslu askeri yapılanmaya Çekiç Güç adı verilir.

Türk-Amerikan ikili anlaşmalarının tek bir anlaşma altında toplanması çalışmaları çerçevesinde 1969’da Türkiye ile ABD arasında imzalanan anlaşma Ortak Savunma ve İşbirliği Anlaşması’dır.

Cemal Abdünnasır, Pan-Arabizm (Arap Birliği) düşüncesinin öncü isimlerindendir.
Türkiye’de ABD’ye askeri bağımlılığın başlangıcını oluşturan Amerikan Doktrini, Truman Doktrini’dir.

Batıcılık ilkesi çerçevesinde Türk dış politikasının en önemli önceliklerinden biri Batı dünyası kurumlarına üye olmak’tır.
Stalin dönemi Sovyetler birliği dış politikasının Türkiye’den talepleri şöyledir:
- Montrö Sözleşmesi’nin değiştirilmesi,
- Boğazların Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ülkelere kapatılması,
- Türkiye’nin doğu sınırlarında Sovyetler Birliği lehine değişiklik,
- Boğazların ortak savunulmasıdır.

Türkiye’nin 1945-1947 dönemi dış politikasında Batı yönündeki açık tercihinin nedeni Sovyetler Birliğinden duyduğu kaygılar’dır.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:13   Mesaj No:7
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE 7 – ATATÜRK’TEN SONRA TÜRKİYE

II. DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİNİN SİYASİ, SOSYAL VE EKONOMİK UYGULAMALARI

26 Aralık’ta yapılan olağanüstü Kurultayda İsmet İnönü “milli şef ve değişmez genel başkan” sıfatını almış, Atatürk “Ebedi Şef” olarak kabul edilmiştir.

Müstakil Grup, Hükümetin faaliyetlerinin TBMM’de kontrol edilmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur.

Milli Korunma Kanunu: Savaş ihtiyaçlarıyla doğrudan ilgili maden ve sanayi sahasında hani malın ne miktar üretileceğine karar verme yetkisiyle hükümete ekonomik hayatın her yönünü kontrol etme imkanı veriyordu. Kanun, alınan kararlara bağlı olarak işçilere ücretli çalışma mecburiyeti getirmek, hafta tatilini iptal etmek, istismarcıları hapis ve sürgünle cezalandırmak gibi geniş yetkileri hükümete vermekteydi.

Savaş döneminin ekonomik şartlarını istismar ederek elde ettikleri yüksek kazançların vergisini vermeyenlerin hedef alındığı açıklanan, 11 Kasım 1942 çıkarılan bir yasa ile uygulama konan Varlık Vergisi uygulama aşamasında birçok suistimalleri de beraberinde getirmiştir.

Toprak Mahsulleri Vergisi: Bu vergi, büyük yekun tutan savaş harcamalarının yükünün millet fertleri arasında düzenli bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için maliyetinin birkaç katı artan tarım ürünlerinden vergi alınması zarureti ile açıklanmıştır. Aynı zamanda bu vergi, Osmanlı dönemi aşar vergisinin geri getirildiği yönündeki eleştirilere maruz kalmıştır.

Savaşın bitimine yakın günlerde Sovyetler Birliği’nin Doğu Anadolu ve Boğazlar üzerinde kontrol hakkı iddia etmesi Türkiye’nin 1939 itibarıyla yaptığı yön tercihini Batı lehine sağlamlaştıran bir etken olmuştur. Türkiye savaşın bitimine yakın Almanya ve Japonya devletlerine savaş ilan ederek San Francisco Konferansı’na katıldı. Çok partili siyasi hayatı benimsediğini duyuran Türkiye, Birleşmiş Milletler çatısı altına katılmayı tercih etmişti.

Çok Partili Hayata Geçiş Süreci
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Partiyi kurdular.

Çok Partili Hayata Geçişte Bir Dönüm Noktası: 12 Temmuz Beyannamesi
İsmet İnönü tarafından yayımlanan beyannamede ortaya konan fikirler Türk siyasi hayatı ve demokrasi düşüncesinin gelişimi açısından yüzyılın başından itibaren yaşan problemlere ve çözüm önerilerine işaret etmektedir.
Çok partili dönemin ilk başbakanı Recep Peker’dir.

Türkiye Cumhuriyeti’nde 1950-1960 (Demokrat Parti) Dönemi
Yeni hükümet dış politikada değişiklik olmayacağını, mevcut sözlere bağlılığın devam edeceğini ilan ederken ekonomide yabancı sermayeye imkan tanınacağı, üretimin artırılmasına çalışılacağı belirtildi. Sosyal meselelere ağırlık verilerek işçilerin grev haklarının verileceği, ücretli izin ve tatil hakkı tanınmasının yanı sıra genel af kanunu çıkarılması vaat ediliyordu. İşçilerin mali ve sosyal haklarını iyileştirme hedefi ile 1952’de Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurulmuştur. Okullarda din dersleri mecburiye hale getirilmiştir.

1954 seçimlerinde Demokrat Parti seçimler oy oranını arttırarak meclisin tek hakimi haline geldi.

Hürriyet Partisi, hükümetin basına yönelik tavrına karşı çıkan Demokrat Parti içindeki muhalif milletvekillerinin 20 Aralık 1955’te kurduğu partidir.

Tahkikat Komisyonu; 18 Nisan 1960 tarihinde, muhalefet ve basının faaliyetlerini denetlemek amacıyla kurulan Meclis komisyonudur. 27 Mayıs Darbesi’nden hemen önce faaliyeti hükümet tarafından durdurulmuştur. 27 Mayıs Darbesi’ni gerçekleştiren Alpaslan Türkeş’tir.

1960 Darbesi’nden Sonra Türkiye
Milli Birlik Komitesi’nin başına getirilen Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel müdahalenin amacını “Türkiye’de demokrasinin yeniden ortaya çıkarılması” olarak açıklayacaktır.

Komite ilk olarak, kapatılan üniversitelerin açılması, basın yayın yasağının kaldırılması ve bir anayasa komisyonunun oluşturulmasını gerçekleştirmiştir. DP yöneticileri ise vatana ihanet ithamıyla mahkemeye verildi.

12 Ocak 1961’de siyasi faaliyetlere izin verilmesinin ardından, Adalet Partisi, Yeni Türkiye Partisi ve Türkiye İşçi Partisi bu süreçte kuruldu.
Yassı Ada’da yapılan yargılamalar sonucunda Mahkeme, Adnan Menderes’in de aralarında bulunduğu 15 kişiye ölüm cezası verdi. Celal Bayar’ın cezası yaş durumundan dolayı hapse çevrilmişti.

İlk Koalisyon hükümeti CHP-AP tarafından 20 Kasım 1961’de kuruldu. Taraflar; planlı kalkınma, özel teşebbüsün desteklenmesi, enflasyon ve işsizlikle mücadele, toprak reformunun uygulanması, yabancı sermayenin desteklenmesi ve yapılmış olan uluslararası anlaşmalara sadık kalınması gibi daha sonra klişe olarak her koalisyon hükümetinin programında görülecek esaslar üzerinde anlaşmışlardır.

12 Mart’tan 12 Eylül’e Türk Siyasetinde Gelişmeler
27 Mart’ta Nihat Erim başkanlığında bir “Teknokratlar Hükümeti” (Partiler üstü hükümet) oluşturuldu. Yeni hükümet ilk olarak asayiş meselesine el attı. Belirli reformları yapmayı hedefleyen hükümet, reformlardan etkilenecek kesimlerin tepkileri hükümetin devamını engelledi. Erim Hükümeti 3 Aralık 1971’de istifa etti.

Nihat Erim, reform paketinin belli çevreler için rahatsız edici öğelerini çıkarmış olarak bir hafta sonra tekrar hükümeti kurdu. Erim hükümetinin, kanun hükmünde kararnamelerle yönetimi sürdürme isteğine her kesimden tepki gelince yeniden istifa etti.

1973 genel seçimlerinin sonucu Türkiye’yi koalisyonlara mecbur etmiştir.

12 Eylül 1980’de Darbe gerçekleşti.

12 Eylül 1980 Darbesi ve Sonrasında Türkiye
Milli Güvenlik Konseyi, devletin temel kurumlarının işlemez hale getirildiği, siyasilerin kısır çekişmelerinin ülkeyi sıkıntılardan kurtarmak için gerekli tedbirlerin alınmasına engel olduğu, toplumda Atatürkçülük yerine irticai ve sapkın ideolojilerin hakim olduğu suçlamalarını yaparak meclis ve hükümeti feshetti ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı. Seçimlerde ülke genelinde oy barajı sistemi getirilerek küçük partilerin Meclis’e girmeleri önlenmeye çalışıldı.

Turgut Özal’ın başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı dönemi, gelir dağılımı adaletsizliğini ortadan kaldırmak ve bir orta sınıf oluşturmayı hedeflemişti.
5 Nisan 1994 kararları olarak tarihe geçen ekonomik önlemler, getirilen yeni vergiler ve paranın değer kaybı toplumun büyük kesimlerinin daha da fakirleşmesini simgeliyordu.

DSP, ANAP ve MHP koalisyonundan sonra 3 Kasım 2002’de yapılan seçimler sonra AKP dönemi başlamıştır.

Ünite 7’ye Kısa Kısa

İsmet İnönü döneminin ilk icraatları,
- Atatürk döneminde çeşitli sebeplerle aktif siyaset yapamayan Kazım Karabekir, Rauf Orbay gibi şahsiyetlerin öne çıkarılması,
- Atatürk’ün son döneminde yanında yer alan ve İsmet İnönü’ye muhalif oldukları bilinen siyasetçilerin siyaset dışına itilmesi,
- İsmet İnönü milli şef ve değişmez genel başka sıfatını alması,
- Atatürk “Ebedi Şef” olarak kabul edilmesi
İkinci Dünya Savaşı sırasında kabul edilen uygulamalar;
- Köy Enstitülerinin kurulması,
- Milli Korunma Kanunu,
- Varlık Vergisi,
- Toprak Mahsulleri Vergisi

Demokrat Parti içinde oluşan muhalif milletvekilleri tarafından Hürriyet Partisi kurulmuştur.

1950-1960 arası dönemde yaşanan politik cepheleşmenin unsurları;
- CHP’nin mallarının devletleştirilmesi,
- Tahkikat Komisyonu,
- Vatan Cephesinin kurulması,
- Siyasi parti toplantılarının devlet görevlilerinin katılımıyla yapılması mecburiyetinin getirilmesi.

Türkiye’de çok partili siyasi hayatın ilk koalisyon hükümeti AP – CHP partileri arasında kurulmuştur.

12 Mart Muhtırasından sonra Demirel hükümetinin istifası üzerine kurulan teknokratlar hükümeti Nihat Erim tarafından kurulmuştur.

“Genel seçimler için hazırlık yapan partilerin üzerinde uzlaştıkları konular bir bakıma on yıllık tartışmaların satır başları niteliğindeydi: Atatürk reformlarının korunması, dinin siyasete alet edilmemesi, bölücü propaganda yapılmaması, aşırı sağ, sol ve ırkçılığa, totalitarizme ve ayrımcılığa karşı gelinmesi” gibi konular 1960-1971 dönemin beklentisini yansıtmaktadır.
Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997 tarihinde hükümeti uyararak Laiklik karşıtı eylemlerin engellenmesi, eğitimde 8 yıllık kesintisiz sisteme geçilmesi gibi isteklerde bulunduğu koalisyon hükümeti Refah- Doğru Yol Partisi Koalisyonu’dur.

Uluslar arası baskılara karşın haşhaş ekiminin serbest bırakılması ve Kıbrıs Barış Harekâtının gerçekleştirilmesi CHP - Milli Selamet Partisi koalisyon hükümetinin yönetiminde olmuştur.

1981-1993 yılları arasında başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak görev yapan siyasetçi Turgut Özal’dır.

Birinci Milliyetçi Cephe Hükümeti, Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve MHP işbirliğinde kuruldu.
İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti, AP, MSP ve MHP desteğiyle kurulmuştur.
alıntıdır
büşra3444 beğendi.
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01Haziran 2014, 18:13   Mesaj No:8
Medineweb Aktif Üyesi
umut628 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:umut628 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 24048
Üyelik T.: 01 Ocak 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 242
Konular: 66
Beğenildi:64
Beğendi:0
Takdirleri:110
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Atatürk ilk.ink tar II 1-8 ünite özetleri

ÜNİTE 8 – 1938’DEN GÜNÜMÜZE SOSYAL, KÜLTÜREL VE SANATSAL DEĞİŞME VE GELİŞMELER

II. Dünya Savaşı Yıllarındaki Sosyal ve Kültürel Gelişmeler
Nüfusun %80’i köylerde yaşayan ülkede gençleri bulundukları mahallelerde eğitip üretici yaparak köyden şehre göçü engellemeyi hedefleyen Köy Enstitüleri deneyimi İsmail Hakkı Tonguç’un çabaları ve Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in desteğiyle ortaya çıkmıştı. Köy Enstitüleri, köy çocuklarının eğitimi çalışmaları, köyü geliştirmek, köylünün üretimini daha bilinçli yapmasına destek olmak amacını da taşımaktaydı. Öğrencilerin teorik derslerden daha çok kırsal hayata dönük olarak uygulama esaslı öğrenmelerine dayanan eğitim Atatürk’ün daha I. Maarif Kongresinde ortaya koyduğu; eğitimin ameli olması esasına da uygundu.

Büyük şehirlerde temel ihtiyaç maddeleri karneye bağlanmıştı. Karaborsa engellenemiyor, yetersiz beslenme ve salgın hastalıklar artmıştı. Tüketim mallarının fiyatları artıyor, gelirler sürekli yerinde sayıyordu.
Bir tarım ülkesi olan Türkiye, üretim yetersizliğinden dolayı tahıl ithal yapmak zorunda kalıyordu.

Tek parti döneminin uygulamada çoğunlukla halk için: “Halka rağmen” şeklinde tezahür edilen halkçılığı, bu dönemde: “Halk için halk ile beraber” şekline dönüşmeye mecbur olmuştu. Bu dönüşüm sürecinin baş konusu ise halkın din anlayışı olmuştur.

TBMM’de mekteplerde dini terbiyenin gerekliliği hususunu kürsüde ilk defa dile getiren mebus Rasih Kaplan olmuştur.

Türk gençliğine milliyet bilinci vermek için padişah türbelerinin açılması İstanbul milletvekili Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından teklif edildi.
1948 yılında İmam ve Hatip yetiştirmek amacıyla kurslar açılmıştır.
1949’da ilkokulların 4. ve 5. Sınıflarına din dersleri konulması, Şemseddin Günaltay hükümeti döneminde olmuştur.

Çok partili hayatın başlama süreci 1945’te Milli Kalkınma Partisi ile gerçekleşmiştir.

31 Temmuz 1952’de Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu kuruldu.
Demokrat Parti Döneminde Sosyal ve Kültürel Alanda Tartışmalar/Gelişmeler
1950-1960 arasında halkın oyu ile işbaşına gelen Demokrat Parti dönemi, siyasi çekişmeler ve ekonomik sıkıntılar ile uğraştığı sırada askerin idareye el koyması ile kesildi.

21 Ekim 1950’de okullarda din dersi mecburiyeti getirilmiştir.

Ezanın yeniden Arapça olarak okunmasının kabul edilmesi Menderes Hükümeti zamanında olmuştur. Bu uygulama sonunda okullarda din dersini mecburi hale getirilirken, hükümetin hedeflerinin “Atatürk’ün başarılını orijinal haliyle korumak yerine başarıyı getiren amaca uygun bir şekilde geliştirmek olduğu” ifade edilecektir.

Toplumun din konularındaki hassasiyeti çok partili hayata geçiş sürecinin yumuşak karnını oluşturmaktaydı.

Milli Birlik Komitesi, Kasım 1959’da kurulan Yüksek İslam Enstitüsü’nde reform yapılarak iktisat, ekonomi, medeni hukuk ve sosyoloji gibi konuların da ders programlarına eklenmesine karar vermiştir.

İmam Hatip Okullarını bitirenlerin ilkokul öğretmeni olabileceklerini Suat Hayri Ürgüplü döneminde açıklanmıştır.

Millet Partisi dini siyasete alet etmek suçlamasıyla kapatılmıştır.

Atatürk’e ve varlığına hakaret ve fillerde bulunanların cezalandırılması adına 1951’de Atatürk Koruma Kanunu çıkarılmıştır.

Halkevleri ve Köy Enstitülerin, “solcu düşüncelerin bütün propagandalarıyla bu kurumlara girdiği” gerekçesiyle kapatılmıştır.

Dinin siyasete alet edilmesini önlemek amacıyla 23 Temmuz 1953’te Vicdan ve Toplanma Hürriyetinin Korunması Kanunu çıkarılmıştır.

Sosyal Hayata Dair Tartışmalar/Gelişmeler
Demokrat Parti programı yeni dönemde sosyal meselelere ağırlık verileceğini gösteren işaretler ile doluydu. İşçilere grev, ücretli izin ve tatil hakkı verilmesi, umumi af çıkarılması, fırsat eşitliğinin, hakim teminatının sağlanması ve antidemokratik kanunların gözden geçirilmesi gibi. Umumi af ve ücretli hafta sonu tatilinin gerçekleştirilmesi karşın sendikalı işçilere grev hakkının verilmesi hayata geçirilememiştir.

1960-1980 Dönemi Sosyal ve Kültürel Tartışmalar/Gelişmeleri
1960 müdahalesinden sonra hem Milli Birlik Komitesinin hem hükümet hem de muhalefetin söyleminde dinin siyasete alet edilememesi ana ilke olarak yer almıştır.

Milli Birlik Komitesinin din sahasındaki önemli bir adımı ise Kuran’ın Türkçeleştirilmesi çalışmalarını başlatması olmuştur.

9 Temmuz 1961 tarihinde kabul edilen Anayasa ile devlet demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak kabul edilmiştir. Yasama görevi TBMM ve Cumhuriyet Senatosuna verilmiştir. Bu Anayasa ile Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Toplu sözleşme, grev hakkı, ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık izin hakkı bu anayasada yer aldı.

İktidar, muhalefet, asker, sivil her kesim kendi önceliğini karşı tarafa dayatmaya çalışıyor, diğerlerinin yaptıklarını istismar olarak niteliyordu.
1960 müdahalesinden sonra doğru zamanda uygulamaya konulacağı bildirilen iş hayatına dönük haklar, Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt ve Sendikalar Kanunu 24 Temmuz 1963’te yürürlüğe girmiştir.

Milli Birlik Komitesi (MBK) tarafından adalet, dürüstlük ve demokrasi ilkelerini ayakta tutmak, hür düşünce müspet ilim ışığı altında halkın maneviyatını yükseltmek amacıyla partiler üstü bir kültürel örgüt olarak 17 Ağustos’ta Türk Kültür Derneği’ni kurdu. Hükümet, 30 Ağustos’ta Halkevlerini bu derneğin yönetimine devretti.

1 Mayıs 1964 tarihinde TRT kuruldu.
1969 seçimlerinden sonra sosyal yapıdaki huzursuzlukların ilk işaretini Çorlu’da köylülerin işgal ettikleri bir çiftlikten askeri birliklerin yardımıyla çıkarılması veriyordu.

D-8 “Developing Eight”: Savaş yerine barışı, çatışma yerine diyalogu, çifte standart yerine adaleti, üstünlük yerine eşitliği, sömürü yerine adil düzeni, baskı tahakküm yerine, insan hakları hürriyet ve demokrasiyi esas alan bir anlayış ile sektörler arası işbirliğini öngören bir organizasyondur. Daimi sekretaryası İstanbul’dadır.

Türkiye, Batı ülkelerinden geri, Doğu ülkelerinden ileri düşüncesini öne süren dönemin başbakanı Erbakan’ın sırasında, Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya’nın katılımıyla 15 Haziran 1997’de kabul edilen İstanbul Deklarasyonu hayata geçirilmiştir.

1980-2000 Dönemi Sosyal ve Kültürel Tartışmalar/Gelişmeler

1927 yılında Ankara ve İstanbul Radyosu kuruldu.

Televizyonculuk sektörü için, 13 Nisan 1994 tarihinde bütün yayın alanını kontrol etmek üzere RTÜK oluşturularak sektörün çalışmalarına bir standart getirilmek amaçlandı.

20 Şubat 1970 tarihinde temelleri atılan Boğaziçi Köprüsü’nün 29 Ekim 1973’te açılışı yapıldı. İkinci köprü olan Fatih Sultan Mehmet Köprüsü 1988 yılında yapılmıştır.

1951 yılında Anıtlar Yüksek Kurulu ve Taşınmaz Eski Eserler Kurulu’nun oluşturulmasıyla, mimari ve tarihi anıtların koruma, bakıma ve onarım işleri düzenlenmiştir.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında başlanan köye dönük eğitim projesi Köy Enstitüleri’dir.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında getirilen uygulamalar;
- Ekmeğin karneye bağlanması,
- Temel gıda maddelerinin karaborsaya düşmesi,
- Tarım ürünlerinden yeniden vergi alınmaya başlanması,
- Varlık Vergisi.

1950-1960 arasındaki uygulamalar;
- Ezanın yeniden Arapça okutulması,
- Umumi Af çıkarılması,
- Ücretli hafta sonu tatili hakkı verilmesi,
- Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun çıkarılması.

Maddi kalkınma ve hayat seviyesinin yükselmesiyle hurafeye ve gericiliğe kapılmayacaklarını ifade eden siyasetçi Adnan Menderes’tir.

Milli Birlik Komitesi’nin dinin siyasete alet edilmemesi çerçevesinde kabul ettiği esaslar;
- Kuran’ın Türkçeye çevrilmesi,
- Din adamların mali haklarının iyileştirilmesi,
- Yüksek İslam Enstitüsünün programına hukuk, iktisat, sosyoloji gibi derslerin konulması,
- Cuma namazları için hutbeler dergisinin çıkarılması.
1961 Anayasası ile getirilen düzenlemeler;
- Anayasa Mahkemesi,
- Cumhuriyet Senatosu,
- İşçilerin Grev hakkının tanınması,
- Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olması.
Öğrencilerin, öğretmenlerin, memurların, işçilerin rakip gruplara ayrıldığı, toplumsal kamplaşmanın en fazla arttığı ve çatışmalara gittiği dönem 1960-1980 dönemidir.
Milli Birlik Komitesi tarafından “adalet, dürüstlük ve demokrasi ilkelerini ayakta tutmak” hedefiyle partiler üstü bir kültürel örgüt olarak açılan kurum Türk Kültür Derneği’dir.
Türkiye’de televizyon yayınları ilk olarak 1968 yılında başlatılmıştır.
II. Meşrutiyet döneminde Ziya Gökalp tarafından gündeme getirilen Milli Kütüphane 1950 yılında kanunla kurulmuştur.
alıntıdır
__________________
O yüz , her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki , göz değince Allah ' ı hatırlatır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Atatürk İlkeleri ve Inkılap Tarihi II Ders Özetleri nurşen35 İnkilap Tarihi 2 3 21 Ekim 2017 22:47
Din Psikolojisi 1/2/3 Ünite Özetleri nurşen35 Erol 71 Hoca'nın Toplu Özetleri 2 12Haziran 2016 16:42
Felsefe 3-4-5. ünite özetleri Medine-web Felsefe Tarihi 2 20 Ekim 2013 11:43
Arapça 2 (5-8) ünite özetleri Esma_Nur Arapça2 1 27 Nisan 2012 21:32
Arapça 3 Ünite Özetleri Medine-web Arapça 3 9 03 Nisan 2012 17:06

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.