Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 3.Sınıf Dersleri > Türk Dili

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi:  15 Eylül 2014 (07:59), Konuya Son Cevap : 07 Kasım 2014 (16:10). Konuya 6 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 15 Eylül 2014, 07:59   Mesaj No:1
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Türk dil ve edebiyatı/

Türk dil ve edebiyatı/

TÜRK DİL VE EDEBİYATI
ÜNİTE I: TÜRK DİLİ TARİHİ


Dil ve insan Dil, insanı diğer canlılardan ayıran; onların kendi aralarında sağlıklı bir iletişim kurmalarını, anlaşmalarını, tanışmalarını, kaynaşmalarını ve böylece bir millet hâline gelmelerini sağlayan en önemli özelliğidir. “el-İnsanu hayavanün natıkun/insan konuşan bir canlıdır” sözü de bunu ifade etmektedir.


Sosyolojide sosyal bir varlık olarak tanımlanan insan, bu tanımın ifade ettiği sosyalliği ancak dili sayesinde kazanmaktadır. Dil ferdî olarak başlar ve toplum içinde kullanılarak sosyalleşir, ferdin kontrolünden çıkarak kendine has kurallar içinde değişerek gelişir.


Dilin bütün bu özelliklerini içeren bir tanımı şöyledir: “Dil; insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta, kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık, milletleri birleştiren koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir.”
Dilin özellikleri: Tabiîlik, canlılık, millîlik ve sosyallik, seslilik, ittifak.
Dil ile ilgili kavramlar:
Ses Bilgisi-Fonetik; Yeryüzündeki dilleri, harflerin ses özelliklerini inceler
Yapı Bilgisi-Morfoloji ; Kelimelerin türetilişini inceler
Kök Bilgisi-Etimoloji ; Köklerini inceler
Anlam Bilgisi-Semantik; Anlamını inceler
Cümle bilgisi-Sentaks


Türk dili ve diller arasındaki yeri;Milletlerin ayırıcı özelliği ve inanç, örf, âdet ve kültürlerinin taşıyıcısı olan dillerin incelemesi dilbilimin konusuna girer. Dünya dilleri içerisinde önemli bir yere sahip olan Türkçe’nin, dilbilim çalışmaları sonucunda, köken olarakUral-Altay Dil Ailesi”nin Altay kolunda; yapı bakımından ise “Eklemeli Diller” grubunda olduğu tespit edilmiştir. Dilbilim incelemeleri sonucunda aynı kökten gelen dillerin kelime, telaffuz, ses ve şekil değişimlerine bağlı lehçe, şîve ve ağız gibi kollara ayrıldığı görülmüştür.
Lehçe; Bir dilin, tarihi seyri içinde çok eski zamanlarda ayrılan kollarına denir. Çavuşça ve Yakutça Türkçenin lehçelerindendir.
Şive; Bir dilin tarihi seyri içinde daha yakın zamanlarda ayrılmış olan kollarına denir.ses ve şekil bakımından ortaya çıkar. Türk cumhuriyetlerindeki kazak, Kırgız,Azeri, Özbek vs bunlar şivedir.
Ağız; Bir dilin çok yakın zamanlarda ayrılmış, küçük bölgesel kollarına denir. Bir takım ses, yani teleffuz farklılıkları vardır,bunlar yazı dilende gözükmez. Türkiye Türkçesindeki Karadeniz, Ege, İstanbul, Erzurum vb. ağızlar bulunmaktadır.
Köklerine Göre Diller
1-Hint-Avrupa Dilleri Ailesi:Macarca ve Fince dışındaki diğer Avrupa dillerini kapsar iki kolu vardır.
a-Avrupa kolu:Germen (Almanca,Felemenkçe, İngilizce ve İskandinav ülkelerinin dilleri),Roman (Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca ve Rumence) ve İslav(Rusça, Bulgarca,Sırpça, lehçe) diye bölümlere ayrılır.
b-Asya kolu;Hint ve iran dilleri, bu dil ailesinin bu kolu oluşturur.Tarihi Sanskritçe, Hint dilleri, eski, orta ve yeni dönemleriyle Farsça, tarihi Avestçe ve Ermenice bu kolda bulunan dillerdir.
2-Hami-sami dilleri ailesi: Akadca, İbranice ve Arapça bu ailedendir.
3-Bantu Dilleri Ailesi: Orta ve Güney Afrikada konuşulan Bantu dilleri.
4-Çin-Tibet dilleri Ailesi: Çin ve Tibet bölgesinde konuşulan diller
5-Ural-Altay Dilleri ailesi: Türkçe bu dil ailesindendir, Ural ve Altay kolu vardır
a-Ural Kolu:Fing-Uygur(Fince, Macarca, ugurca ve Premce) ve Samoyed
b- Altay kolu: Türkçe, Moğolca, Mançuca bu kolu oluşturur.Japonca ve Kore dilleride bu guruba girer. Türkçeye en yakın olan Moğolcadır.
Yapılarına Göre Diller
1-Tek heceli ve Çekimsiz diller: kelimeler yalın haldedir.Çin-Tibet dilleri bu guruba girer.
2-Çekimli Diller: Hint-Avrupa dilleri ve Hami-Sami diller bu şekilde oluşur.
3-Eklemeli Diller: Kelimenin kökü değişmez, ekler ve kök çok rahatça bilinir. Macarca ve Türkçe bu guruba girer.
Türk dilinin tarihi Türkçe, yazılı belgelerine göre, bazı araştırmacılar tarafından çok genç bir dil olarak gösterilmek istenmektedir. Ancak Türk dili üzerinde çalışma yapan dil bilginlerimize göre, Türkçe dünyanın en eski dillerinden birisidir.
Orhun Kitabelerinin yazıldığı Tarih: Tonyukuk anıtı: 720, kül Tigin Anıtı 732, Bilge Kağan Anıtı ise 735 senesinde yazılmış.
**Reşit Rahmet Arat, Prof.Dr.Doğan Aksan Türk dilinin tarihinin bin, ikibin yıl öncesine dayandığını söylemişlerdir.
** Türkolog Laszio Razonyi, Türk dilini, Ana Türkçe Çağı, Eski Türkçe Çağı, Orta Türkçe Ç. Yeni Türkçe Ç. Diye dörde ayırmıştır.
Türk dili dönemleri:Türk dilcilerinin önde gelenlerinden Ahmet Caferoğlu, Türk dilini şu yedi döneme ayırarak incelemiştir.
1. Altay Çağı (Ana Altayca):Türkçe’nin henüz ayrı bir dil olarak oluşmadığı düşünülen bir dönemdir. Türkçe’nin yanı sıra, Altay dil grubunda yer alan Moğolca ve Mançuca da henüz ayrı bir dil olarak meydana çıkmamıştır. Bütün bu diller, Ana Altayca diye isimlendirilen temel bir dil içerisinde düşünülmektedir.
2. En Eski Türkçe Çağı (Proto Türk): Türkçe’nin Ana Altayca’dan ayrıldığının ve müstakil bir dil hâline geldiğinin düşünüldüğü dönemdir. Dilimizin bu devresi de, aynen birinci devrede olduğu gibi, tamamen teorik bir dönemdir
3. İlk Türkçe Çağı: Bu dönemde de, Türk dili ile ilgili yazılı belge olmamakla birlikte, Türk oldukları kesin olarak bilinen bazı Türk boyları ile Türk oldukları hususunda ittifak edilen bazı kavimlerin dilleri, bu devreye dâhil edilmektedir. Yabancı kaynaklarda hükümdar isimleri ve yer adları nakledilen, Hun, Bulgar, Avar, Hazar vb. Türk kavimlerinin konuştukları diller ve lehçeler, bu döneme örnek teşkil etmektedir. . İki kolu vardır. Çavuşça olarak da bilinen Türk lehçesi, batıdaki lir-Türkçesinden, Bizim konuştuğumuz da dahil diğer Türk lehçe ve şiveleri ise doğudaki şaz-Türkçesinden doğmuştur.
4. Eski Türkçe Çağı: Türk dilinin yazılı belgelere dayandığı ve Türk adıyla ortaya çıktığı en önemli devresidir. Türk yazı diline ait örnekleri içeren Yenisey, Orhun yazıtları ile Uygur metinleri bu döneme ait belgelerdir. Adı geçen belgeler çerçevesinde, Türk dilinin bu devresi VI-X. Asırlar arasını kapsamaktadır. Bazı araştırmacılar, Türk edebiyatının İslâmî dönem ilk yazılı ürünleri olan Kutadgu Bilig, Divânu Lugâti’t-Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi eserlerinin yazıldığı dönemleri de, eski Türkçe çağı içinde değerlendirmişlerdir. Bu görüşe göre ise, Türk dilinin bu dönemi, VIXIII. Yüzyıl arasını kapsamaktadır. Türk dilinin bu devresi, yazılı metinlerde kullanılan alfabe ve lehçelerden hareketle,3 ayrılır.
a-Kök-Türk (Göktürk): Orhun ve yenisey bu döneme aittir.
b-Uygur : Mani ve Budist dini metinleri bu döneme aittir.
c-Karahanlıca: Doğu ve Batı Türkistanda hakim olmuş (840-1212) karahanlıların konuşma ve yazı dilidir.önceleri Uygur, islamiyetten sonrada Arapça harflerden oluşan Türk alfabesi kullanılmıştır. Lahçe Hakaniye lehçesidir. Kutadgu Bilig,Divanu Lugatit Türk ve Atabetül Hakayık bu dönemin yazılı ürünüdür.
5. Orta Türkçe Çağı: Türk dilini konuşan kavimlerin farklı coğrafyalara yayıldığı, İslâm dininin geniş Türk kitlelerince kabul edildiği ve Türk yazı dilinin farklılıklar göstermeye başladığı bir dönemdir. Dilbilimci Ahmet Caferoğlu,dilimizin bu çağının XI-XVI. asırları kapsadığını belirtmiştir. İslâm dininin, bu dinin ilk muhatapları olan Arapların ve bizden önce bu dini kabul eden İranlıların dilleri ve alfabeleri Türk dili üzerinde etkilerini bu dönemde hissettirmeye başlamıştır. Dil olarak dönem başında Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacib’in eserlerinde Türkçe hâkimken daha sonra yazılan eserlerde, Arapça ve Farsça’nın etkisi artmıştır. Alfabe olarak ise, sekizinci asırdan beri kullanılan Uygur alfabesinin yanına X. Asırdan itibaren Arap harfleri kökenli Türk alfabesi eklenmiştir.
Türk Şiveleri ve bunlarla yazılmış eserler:
a-Kaşgar şivesi ile ; Yusuf Has Hacibin Kutadgu Bilig, Edib Ahmet Yükneki,Atabetül Hakayık, Ahmet Yesevi, Divanı Hikmet, Rabguzi, Burhaneddin oğlu Nasıruddin,Kısasül-Enbiya
b-Harezm Şivesinde; Ali oğlu Mahmut, Nehcül-Feradis (siyer tarzında), Şeyh Şerif Hoc, muinül-mürid (Dinin şiir), Muhabbet-name, Zemahşeri, Mahmut B.ömer mukaddimetül –Edep. Bu eser Divanu Lügatüt-Türkten sonra Türkçenin tarihi gelişmesini göstermesi bakımından önemli bireserdir.Muhammedb. Kays, Tibyanu Lugatit-Türki ala Lisanı Kanklı
c-Çağatay Şevesinde; Ali şir nevai, Muhakemetül-Lugateyn, Mecalisün-Nefais


6. Yeni Türkçe Çağı: Türk dilinin XVI-XX. asır arasında var olan lehçeleri ifade eder. Bu dönem, günümüzde konuşulan Türk lehçe ve şivelerinin oluştuğu bir devredir. Yeni Türkçe çağının en önemli lehçeleri, Doğu Türkçe’sinden Çağatayca ile Batı Türkçe’sinden Azerice ve Osmanlıcadır. Çağatyaca; Altın devrini Ali Şir nevai döneminde yaşamıştır. Bu devre içerisinde asıl itibariyle birer Batı şivesi olan Kazak, Kırgız ve Türkmence, coğrafî yakınlık sebebiyle, Çağatayca’nın etkisinde gelişmişlerdir. Kıpçak Türkçe’si ise, ortaya çıktığı bölgenin çok uzağında bir yer olan Mısır’da Memluk Kıpçakça’sı olarak ürün vermiş ve Osmanlının Mısır’ı fethi ile tamamen kaybolmuştur.


Batı Türkçe’sinin yazı dili olarak gelişimindeki safhaları :
a. Eski Anadolu Türkçe’si: Batı Türkçe’sinin (XIII-XV) asırlar arasındaki ilk kuruluş dönemine, Türk yazı dilinde Eski Anadolu Türkçe’si denir.
b. Osmanlıca: Batı Türkçe’sinin XV. asrın sonundan XX. yüzyılın başlarına kadar devam eden yazı diline Osmanlıca denir.
c. Türkiye Türkçe’si: Batı Türkçe’sinin yazı dilindeki üçüncü devresi, 1908 yılında II. Meşrutiyetle başlayıp hâlen devam etmektedir.
7. Modern Türkçe Çağı: Türk dilinin hâlen devam etmekte olan son devresidir. Bu tabirle kastedilen, günümüzde hem ülkemizde konuşulan Türkiye Türkçe’si, hem de ülkemiz sınırları dışında Balkanlarda, Kafkaslarda, Doğu Türkistan’da ve dünyanın değişik bölgelerinde Türk toplulukları tarafından konuşulan Türk lehçeleri, şiveleri ve ağızlarıdır. Dolayısıyla bu devrenin içine Özbekçe, Kırgızca, Kazakça, Tatarca, Türkmence, Azerice, Başkurtça, Uygurca gibi günümüz Türk lehçeleri de girmektedir. İlk dört dönem Yukarıdaki sınıflamanın ilk üç dönemi, yazılı belgelere dayanmamaktadır. Hangi zamanda başlayıp ne zaman sona erdikleri ile ilgili bilgiler tamamen tahminlere dayalıdır. Aynı zamanda bu tasnifin temel dayanağı, Altay dil birliği görüşüdür. Türk dili hakkında daha sağlıklı ilmî bilgiler, ancak yazılı belgelere dayanan Eski Türkçe Çağı’ndan itibaren verilebilmektedir. Yazılı dönem Türk dili açısından yazılı dönem ürünlerimizin önemli bir yeri vardır. Bu çerçevede, Göktürk alfabesiyle yazılmış Yenisey ve Orhon kitabeleri ile Uygur alfabesiyle yazılmış Uygur metinleri dil tarihimizin ilk ve en önemli belgeleridir.
** Türk dili tarihi çalışmaları açısından bir başka önemli çalışma ise Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eseridir. O, Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı bu eserinde, Türk dilinin konuşulduğu coğrafyalar, Türk boyları ve lehçeleri hakkında da bilgiler vermiştir.


Türklerin Kullandığı Alfabeler
1-Köktürk(Göktür) Alfabesi:ilk Türk alfabesi Göktürk alfabesidir. Orhun alfabesi adıyla da anılır.yenisey ve Orhun kitabeleri bu alfabe ile yazılmıştır.Runik Türk Alfabesi de denmiştir.4’ü sesli, 9’u bileşik ve 25 sessiz olmak üzere 38 harften oluşur.
2-Uygur Alfabesi:Soğdak menşeili bir alfabedir. Uygurların bu dile geçişinde Mani dinini kabul etmeleri etkili olmuştur. Doğu Türkistan’ın Hoço, Turfan, Beşbalık şehirlerinde etkili olmuş. Arap alfabesi gibi, sağdan sola doğru yazılan bu alfabede 14-18 harf vardır.
3-Arap Alfabesi: Türklerin islamiyeti kabülünden sonra kullanılmaya başlanmıştır, Arapça ve Farsça harflerden meydana gelmiştir. 1928 harf inkılabından sonra ülkemizde yazı dili olarak kullanılmamaktadır. Doğu Türkistanda Uygur ve Kazak Türklerinin yanı sıra, İranda Azeri ve Türkmen Türkleri, Irak Türkmenleri ile Afganistanda, Özbek ve Türkmen Türkleri tarafından halen bu alfabe kullanılmaktadır. En uzun süreli ve en yaygın olarak kullanılan Türk alfabesi, Arap harfleri kökenli Türk alfabesidir.
4-Latin Alfabesi:Harf inkılabıyla 1928 de kullanılmaya başlandı, Kıbrıs, batı Trakya,Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan ve Fillandiyadaki Türklerde bu alfabeyi kullanıyorlar. Irakta kardaşlık dergisinin bir bölümüde bu alfabe iledir.
5-Kiril Alfabesi: Sovyetler birliği bünyesinde oluşmuş Türk toplulukları tarafından kullanılmaktadır.


Günümüz Türk lehçelerihakkında ilk bilgilerimiz, Türk dili ve edebiyatının en önemli kaynağı olan Divânu Lügati’t-Türk’e dayanmaktadır. Kaşgarlı Mahmud, Türklerin asıl itibariyle Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in oğlu Türk’ün soyundan geldiğini ve yirmi boya ayrıldığını belirtmektedir. Onun haritada yerlerini de göstererek isimlerini verdiği Türk boyları Bizans-Rum ülkesine en yakın boylar: Beçenek, Kıfçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay, Yabaku, Tatar, Kırgız(Kırgızlar Çin ülkesine yakındır).
Rum ülkesi yanından Doğuya doğru uzanan boylar: Çigil, Tohsi, Yağma,Uğrak, Çaruk, Çomul, Uygur, Tangut, Hıtay (Burası Çindir), Tawgaç (Bulunduğu yer Maçindir).
Lehçelerin Coğrafi duruma göre dağılımı
a-Güney-batı Grubu: Anadolu ve Rumeli ağızları, Kırım Osmanıl, Gagauz, Azeri ve Türkmen şiveleri
b-Kuzey-Batı Grubu: Kazan ve kırım-Tatar, başkırt, Kumuk, Karaçay, Karay şiveleri
c-Kuzey-doğu grubu: Altay, Abakan,Sayan şiveleri
d-Güney-Doğu grubu: Özbek, yeni Uygur ve sarı Uygur şiveleri
e-Merkez veya orta grubu: kazak, Karakalpak, Nogay, Kırgız şiveleri.


Günümüz lehcelerinden sekiz tanesi konuşanı en çok ve yazıdilleri gelişmiş olan şu Türk lehçeleridir:
1-Azerbaycan Türkçe’si;Türkiye Türkçesiyle aynı dil grubundandır, ikiside oğuz şivesini esas alır, batı Türkçesini birer koludur, Fuzili, Nesimi, Kadı Burhaneddin gibi şairler Azeri Türkçesinde eserler yazmışlardır.
2-Başkurt Türkçe’si; Orta idil de Özerk başkurteli bölgesinde yaşayanlar tarafından kullanılır, Başkentleri Ufa şehirdir.
3-Kırgız Türkçe’si;Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, çin, Moğolistan, Pakistan ve Afganistan bölgelerindeki Kırgızlar tarafından konuşulur.En önemli Edebi eserleri MANAS destanıdır. Cengiz Aytmotov ünlü yazarlarıdır.
4-Kazak Türkçe’si; Kıpçakların önemli bir koludur. Kazakistan, Rusya, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, tacikistanda yaşayan kazaklar tarafından kullanılır.
5-Özbek Türkçe’si;Çağatayların devamı olan bir türk lehçesidir, Büyük edebiyatçı Ali Şir Nevainin izinden gidilerek geliştirilmiştir.
6-Tatar Türkçe’si;Kazan, kırım, dobruca , Sibirya bölgelerinde konuşulur. Musa Carulah,İsmail Gaspıralı, Abdullah Tukay ve Cengiz Dağcı tanınan yazarlardandır.
7-Türkmen Türkçe’si;Oğuzcanın eski di özelliklerini koruyan bir lehcedir.
8-Uygur Türkçe’si.Sarı Uygurlar Doğu Türkistanda Kansu eyaletinin güneyindeki bozkır ve dağlık bölgede yaşıyorlar, Yeni Uygurlar ise, Çin halk cumh. Özerk Uygur bölgesinde yaşıyorlar.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medine-web 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Mustafa İslamoğlu Sözler Medineweb.net Videolar Mihrinaz 2 186 30 Nisan 2023 16:51
Şirk Hakkında Kuran Ne Diyor? Medineweb.net Videolar Medine-web 0 146 29 Nisan 2023 18:52
DÜNYA KABE'NİN NERESİNDE Hacc-Umre-Kurban Medine-web 0 921 27 Nisan 2020 21:40
T.B.Teknolojileri-2 Vize Konuları Ozet(2017) Temel Bilgi Teknolojileri 2 Medine-web 3 2581 06 Ekim 2017 20:31

Alt 15 Eylül 2014, 08:01   Mesaj No:2
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Türk dil ve edebiyatı/

ÜNİTE 2: OSMANLI TÜRKÇESİ


Türkler, İslâmiyet’in kabulü ile birlikte, daha önce kullandıkları alfabeleri bırakıp, Kur’an’ın yazılmakta olduğu Arap alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Bu durum tarih boyunca kesintisiz olarak, 1928 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde, Latin alfabesi temeline dayanan bugünkü Türk alfabesinin kabulüne kadar, aynen bu şekilde devam etmiştir. Asırlar boyu kullanılan bu Arap harfli alfabe, daha çok Osmanlı döneminin yazısı olduğundan zamanla “Osmanlı Türkçesi” şeklinde telaffuz edilmiştir.


Elif : اء, Be : ب, Pe : پ, Te : ت, Se : ث, Cim : ج, Çim : چ, Hâ : ح, Hı : خ, Dal : د, Zel : ,ذ
Ra : ر, Ze : ز, Je : ژ, Sin : س, Şın : ش, Sad : ص, Dad : ض, Tâ : ط, Zâ : ظ, Ayın : ,ع
Gayın : غ, Fe : ف, Kaf : ق, Kef : گ, Gef : , Sağır kef : ڭ, Lam : ل, Mim : م, Nun : ن, Vav :
و, He : ه, Ye : .ى


Bunlardan “hemze ( ء), se ( ث), ha ( ح), zel ( ذ), sad ( ص), dad ( ض), ( ط), ( (ظ ve ayn ( ع) harfleri, Arapça’ya ait sesleri ifade eden harflerdir. Sad ve harfleri dışındakiler, içinde bu harflerden biri bulunup da dilimize girmiş olan Arapça kökenli kelimelerde yer alırlar. Sad ve harfleri de aynı olmasına rağmen, bu iki harf, kalın ünlülerden oluşan bazı Türkçe kelimelerin baş taraflarında kullanılmıştır.
Je :ژ Türkçe’de olmayan bir sestir. Arap alfabesine İranlılar tarafından ilave edilmiştir. Türkçe’ye Farsça ve batı dillerinden geçmiş kelimelerde bulunur.
:خ Arapça ve Farsça kelimelerde yer alan bir harftir.
Pe : پ - Çim : چ- Gef :گharfleri de Arap alfabesine İranlılar tarafından geçmiştir.
Sağır kef : ڭ, Türkçeye mahsus olan, genizden gelen ve “ne” sesini andıran bir sesi temsil eder.
Ha-i Resmiye: Türkçe kelimelerin sonunda “e” ve eklerin sonunda “a” ve “e” sesi veren “he” lere denir. Ha-i resmiyeler okunmaz ve kendisinden sonra gelen başka bir harfle birleşmez.


**Türk alfabesindeki B,C,F,L,M,R,Ş,V ve Y (BaCıMYaVaŞFıRLaR) harflerinin temsil ettiği ünsüz sesler Arapça, Farsça ve Türkçede ortak seslerdir.
Hâ : ح:Bu ses Arapça dışında başka bir dilde yoktur ve içinde bu harfin bulunduğu bir kelime mutlaka Arapçadır.
N : ن: Türkçeye mahsus olan, genizden gelen ve “ne” sesini andıran ses ise ڭile gösterilir.

Arapça ve Farsça’da ünlüler kısa ve uzun olmak üzere iki çeşittir. Kısa ünlüler yazıda görülmez. Ancak Kur’ân-ı Kerîm’in Arapça orijinal metni ile Arapça’yı yeni öğrenenler için hazırlanan metinlerde, kısa “a” ve “e”, harfin üzerine konulan fetha/üstün ( -َ); kısa “ı” ve “i”, harfin altına konulan kesre/esre ( -ِ); kısa ve “u” ve “ü” damme/ötre ( -ُ) işaretleri ile gösterilir.
Arapça ve Farsça’da bazı ünlüler uzun okunur. Uzun ünlüler harf ile belirtilir. Uzun “â” “elif - ا,; uzun “î”, “ye - ىve uzun “û”, “vav - وharfleri ile gösterilir. O zaman bu harflere (ا-و-ى)hurûf-ı med/med harfleri” (uzatma harfleri) denir.


Türkçe’deki ünlü seslerin (sesli harflerin) Osmanlı Türkçesi metinlerindeki karşılıkları, yerleşik usûle göre, aşağıdaki şekildedir:
- A : Türkçe kelimelerin başındaki A’lar (آ) şeklinde yazılır; At: ت آ - Ak: ق آ
Hece ortasında gelen A’lar, ( ا) ile yazılır; Ayak- آ
Kelimelerin sonundaki A’lar genellikle ( ا) ile gösterilir; Baba ; 
Bazan hâ-i resmiye yazıldığı da olur; Ada ; ط آ
- E : Türkçe kelimelerin başındaki E’ler (ا) ile gösterilir; Et-ت ا, kelimelerdeki hecelerin ortasındaki E’ler için herhangi bir harf veya işâret kullanılmaz. Türkçe kelimelerin sonundaki E’ler hâ-i resmiye ( ه) ile gösterilir. Etek:گا
- I ve İ : Bunların yazılışları arasında fark yoktur. I ve İ Türkçe kelimenin başında olduğu zaman اى) ) ile, İç (چ) - ırmak ( ق ا)
kelimenin ortasındaki ve sonundaki I ve İ ( ى) ile yazılır. Arı: ىر آ -- Gelir ( )


- O vy Ö: O ve Ö Türkçe kelimenin başında olduğu zaman ( او) ile,(oba و) kelimenin ortasındaki ve sonundaki O ve Ö (و) ile yazılır.(döner و د)
- U ve Ü : U ve Ü Türkçe kelimenin başında olduğu zaman (او) ile,(uçak:و)
kelimenin ortasındaki ve sonundaki U ve Ü (و) ile yazılır. ,(okul:ل وو)


Bu izahlardan, Türkçe kelimelerde yer alan ünlü seslerin gösterilişi için Osmanlı Türkçesi metinlerinde ( ه ،ى،و،ا) harflerinin kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. İşte bu harflere topluca “hurûf-ı hareke hareke harfleri” veya “hurûf-ı imlâ” denir.


Türkçe kelimelerin sonuna gelen eklerin yazılışları ile ilgili genel kurallar şunlardır:
Osmanlı Türkçesi’nde eklerin yazılışlarında en temel ilke, aynı fonksiyonu yerine getiren eklerin, telaffuzu nasıl olursa olsun tek şekilde yazılmasıdır. Osmanlı Türkçesinde ekler önemlidir, onların doğru yazılması, metnin doğru okunmasını, doğru okunması doğru anlaşılmasını sağlar.
1-Şimdiki zaman ve geniş zaman dışında, eklerin ortasındaki ünlü sesler için hurûf-ı hareke/hurûf-ı imlâ kullanılmaz.
Dır, dir,dur,dür,tır,tir,tur,tür: ر د, Lar,ler :mış,miş ; 
2-Eklerin sonundaki ünlüler hurûf-ı harekeden “ye - ىve “hâ-i resmiye - هile yazılır.
Buna göre eklerin sonundaki A ve E’ler “hâ-i resmiye - هile, eklerin sonundaki I, İ, U ve Ü’ler “ye - ىile yazılır.
- yı,yi,yu,yü : ي
-d,di,du,dü ىد
3-Eklerde yer alan bütün C ve Ç’ler, “cim - جile .
4-Eklerdeki bütün D ve T’ler “dal - دile yızılır.
5-Eklerdeki kalın Ğ’ler “gayın - غyazılır.
6-Eklerdeki ince Ğ’ler de “gef - گile yazılır.
7-Eklerdeki kalın K’lar “kaf : قyazılır.
8-Eklerdeki ince K’lar da “kef - كile yazılır
9-Eklerdeki bütün S’ler “sin - سile yazılır.
10-Eklerdeki bütün Z’ler “ze - زile yazılır.


** Fiillerin kiplerini belirten ekler, birden fazla heceden oluşsa da tek bir ek olarak kabul edilir ve ortasında hurûf-ı hareke/hurûf-ı imlâ kullanımaz.
** Birden fazla ek arka arkaya geldiklerinde her ek, tam olarak, tek başına yazıldığı haldeki gibi yazılır.
** Fiil kökü ile ek arasında, kaynaştırma için gelen -e ve -a, ( ه); -ye ve ya, ( يه) şeklinde yazılır. Ancak ünsüzle biten fiil kökü ve kelime ile ek arasında kaynaştırma için gelen -ı-, -i-, - u- ve -ü- yazıya geçmez.
** Kelimenin son harfi ile, o kelimenin sonuna gelen ekin ilk harfi aynı olduğu zaman, aynı harf iki kere yazılır.( ي)
** Fillerin hangisinin geniş zaman ekinin nasıl geleceğine dair bir kural yoktur. Hemen hemen her fiilin geniş zaman eki kulaktan duymak suretiyle yerleşmiştir.
Osmanlı Türkçesi’nde en çok kullanılan Farsça unsur, kelimelerdir. Dilimize girmiş ve bugün de kullanmaya devam ettiğimiz kelimeler, genellikle isimler ve sıfatlardır. Bu kelimelerin çoğu basit ve yalın olarak dilimize girmiş ve kullanılmışsa da, bileşik kelimelerden oluşan isim ve sıfatlar da vardır.
** Dilimize Farsça’dan bu kadar çok kelime geçmesinin başlıca sebebi, onun köklü bir edebiyat dili olmasıdır. Arapça İslâmî ilimlerin, Farsça da edebiyat dili olarak Türkçe’yi etkilemiştir.
** Farsça’dan dilimize geçmiş, kelimeler dışında şekil unsurlarından en çok kullanılanları isim ve sıfat tamlamalarıdır.
** Arapça, Türkler arasında ilim dili olarak kullanılmıştır. özellikle dînî ilimlerle ilgili kitapların birçokları Arapça yazılmış, Türk medreselerinde Arapça bilim dili olarak okutulmuştur.


** Arapça’da kelimeler, erkek (müzekker) ve dişil (müennes) şeklinde ayrılır. Müzekker kelimeler, genellikle kelimenin yalın halidir. Müennes kelimeler ise genellikle sonlarındaki yuvarlak te ( ة) ile ayrılır; buna “tâ-i te’nîs veya “tâ-i merbûta” denir.
Arapça’da üç türlü çoğul vardır : 1. Müzekker sâlim çoğul. 2. Müennes sâlim çoğul. 3. Mükesser çoğul. Bunların hepsi Osmanlı Türkçesi metinlerinde kullanılmıştır.


** Osmanlı Türkçesi metinlerinde Arapça isim tamlaması, daha çok Arapça şekliyle değil, onun yerine o kelimelerle, Farsça isim tamlaması şekline getirilerek kullanılmıştır.
Transkripsiyon; Bir alfabe ile yazılmış bir metnin, ilk yazıldığı alfabedeki fonetik özellikleri de yansıtacak şekilde, başka bir alfabe ile, yeniden yazılmasına transkripsiyon denir. Bu, metnin çevrildiği yeni yazıda, ilk yazısındaki bir takım sesleri tam olarak karşılayacak harfler yoksa, bazı işâretler kullanılarak o sesin yansıtılmaya çalışılması demektir.
Yazılışları kalıplaşmış kelimeler
1- Soru sıfatları
Ne
Nerede
Nasıl
Niçin
نه
نره ده
ناصل
نيجون
Ne Zaman
Nice
Ne Kadar
Kim
نه زمان
نيجه
نه قدر
كيم
Ebced”, eski Sâmî alfabesi sırasına göre düzenlenmiş hurûf-ı hecâiyyeden farklı olarak “hurûf-ı ebcediyye = ebced harfleri” diye isimlendirilen alfabe harflerini sekiz ayrı gruba ayırıp ve her grubu bir kelime gibi telaffuz etmek suretiyle meydana getirilen kelimelerin ilkidir. Bu kelimeler şunlardır:
Ebced( ابجد), hevvez( هوز), huttî( حطى), kelemen( آلمن), se’fas( سعفص), kareşet( ,(قرشت
sehhaz( ثخذ), dazığ( ضظغ). Bunlardan “ebced”, bu sekiz kelimeden ilki olduğu gibi, bu alfabenin de adı olmuştur.
ebced hesâbı” Bu sekiz kelimeyi oluşturan harflerin rakam değerleri şöyledir :


ابجد هوزحطىآلمنسعفصقرشتثخذ ضظغ
1 = ا5 = ه8 = ح 20 = ك 60 = س 100 = ق 500 = ث 800 = ض
2 = ب6 = و9 = ط 30 = ل 70 = ع 200 = ر 600 = خ 900 = ظ
3 = ج7 = ز 10 = ى 40 = م 80 = ف 300 = ش 700 = ذ 1000 =غ
4 = د 50 = ن 90 = ص 400 = ت


Ebced alfabesine göre her harfin bir sayı değerinin olması dolayısıyla, bir olayın tarihini belirtmek üzere, toplandığında gerçekleştiği tarihi verecek şekilde bir söz söylenmek suretiyle o olayın tarihi belirtilmiş olur. Bu söz bir kelime olabileceği gibi, birden fazla kelimeden oluşan anlamlı bir cümle, bir mısra, hatta bir beyit de olabilir. Buna “tarih söyleme” veya “tarih düşürme” denir.
Osmanlı Türkçesi metinlerinde sık sık tarih ibâreleri geçmektedir. Ayrıca o döneme ait yapıların kitâbelerinde, mezar taşlarında ve değişik yerlerde sık sık tarih ibâreleriyle karşılaşılmaktadır. Bunlarda belirtilen tarihler Hicrî tarihlerdir. Tanzîmat döneminde Rûmî tarihe; Cumhuriyet döneminde de Mîlâdî tarihe göre söylenmiş tarih örnekleri varsa da, çoğunluk Hicrî tarihtir.
1-Ebcedle düşülen tarihler çeşitlidir. Eğer tarih ibâresinin bütün harfleri hesaba dahil ediliyorsa “tam” tarihtir.
2-Noktalı Harflerle yapılan tarih; Genellikle beyit halindeki tarihlerde görülür, birinci mısrada; cevher, mücevher, cevherin, gevher, Güher, gevherin, mu’cem, menkut, huruf-ı menkut, noktalı harfler gibi sözlerle belirtilir.
3-Noktasız harflerle yapılan tarih; birinci mısrada, sade, hurf-ı sade, mühmel,bi-nukat, bi-nukut, gayr-i menkut gibi sözlerle belirtiler.
4-Katmerli Tarihler; En yaygın olanı tarihin iki kez verilmiş olanıdır ki bunlara duta tarih de denir
Taymiyeli tarihler : Bir olayın tarihi tespit etmek için söylenen söz, bazen kasdedilen tarihi tam olarak vermez, bunun bir şekilde düzeltilmesi lazımdır,
1-Eksik Tamiyeli Tarih; Bu eksiğin belirtilmesi için, genellikle “gelmek” fiili kullanılır.
2-Fazla Tamiyeli tarihler: gitmek, düşmek veya bu anlama yakın başka fiiller kullanılır.
3-Muammal (bilmeceli)tamiyeli tarihler; Burada fark, eksiğin nasıl tamamlanacağını veya fazlanın nasıl çıkarılacağının sayı ile değil de, kelime ile belirtilmesidir.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2014, 08:02   Mesaj No:3
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Türk dil ve edebiyatı/

ÜNİTE 3 TÜRK EDEBİYATININ DEVRELERİ


Türk tarihi Türklerin tarih sahnesine çıkışıyla, Türk edebiyatı ise tam olarak ancak, ilk yazılı ürünlerin elde edilmesi ile başlamıştır.
Türk edebiyat tarihini ilk defa bir bütün olarak ele alıp inceleyen FUAT KÖPRÜLÜ’ dür. İki önemli olayı esas alarak incelemiştir.
1-Türklerin İslam dinine girişleri
2-Tanzimat Fermanı’nın İlanı ile Avrupa’ya yöneliş.
KÖPRÜLÜ iki farklı medeniyetin etkisi ile gelişen edebiyatımızı üç döneme ayırmıştır.
1-Türklerin İslam dinini kabulü öncesi Türk edebiyatı
2-Türklerin İslam dinini kabulü sonrası İslam medeniyeti etkisi altında gelişen Türk edebiyatı
3- Avrupa medeniyeti etkisi altında gelişen Türk edebiyatı


TÜRKLERİN İSLAM DİNİNİ KABULÜ ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI


A- SÖZLÜ EDEBİYAT
Şifahi edebiyat da denilen sözlü edebiyatın ne zaman başladığı bilinmediği gibi, bu edebiyatın ilk ürünlerinin hangi yazar ve şairlere ait olduğu da bilinemez. Dolayısıyla sözlü edebiyat anonimdir; içinden çıktığı ve geliştiği toplumun tarih, kültür, inanç ve duygusunun sesidir.
Edebiyatının sözlü edebiyat geleneği içerisinde ortaya çıkan ürünler, şiir ağırlıklıdır. Bu gelenek içinde en önemli kişi KOPUZ adlı çalgısıyla çalıp söyleyen Ozan’lardır.
** Ozan Şamanizm de ŞAMAN, Altay Türklerinde KAM adı verilen din adamıdır. Bahşı ve şair de ozana verilen diğer adlardır.
Bu dönem Türk edebiyatı ürünleri, SAV, SAGU, KOŞUK ve DESTAN olmak üzere dört çeşittir.
1-SAV: Ortaya atılan fikir. Savcı; iddia sahibi. Sözlü edebiyat geleneğimizde söyleyeni belli olmayan, özlü ve anlamlı sözlere “sav” denilir. Bu tür sözlere İslamiyet’in Kabulünden sonra “Atasözü” denilmiştir. Türk edebiyatının sözlü dönemindeki bu ürünlerin çok sayıdaki örneğini Kaşgarlı Mahmud, Divanu Lugati’t-Türkadlı eserinde nakletmiştir.
2-SAGU: Ölen bir kişinin ardından onu kaybetmenin üzüntüsünü dile getirmek amacıyla yakılan ağıtlara SAGU denir. Bu türe divan edebiyatımızdaMERSİYE, Halk edebiyatımızdaAĞIT adı verilir.
Saguların manzum ve mensur şekilleri vardır. Manzum sagular destansı bir nitelik arz eder ve uzundur. Hece vezni ile ve kıta nazım biçiminde oluşturulmuşlardır. Sagularla ilgilide en önemli kaynağımız yine Kaşgarlı Mahmut’un Divanu Lugati’t-Türkadlı eseridir. O, ünlü Türk hükümdarlarından Efrasyab’ın vefatı üzerine söylenen Alp Er Tunga Sagu’sundan bazı parçaları eserinde nakletmiştir.
3-KOŞUK: Koşuklar, Türklerin İslam dinini kabul etmeden önce savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklar, aşk ve tabiat tasviri gibi konuları işledikleri şiirlerdir. Koşuklar Türk şiirinin İslam sonrası halk şairlerimizce kullanılan “koşma” nazım şekli “koşuk”un devamıdır.
4-DESTAN: Milletlerin tarihlerinde meydana gelmiş göçler, savaşlar ve tabii afetler gibi büyük olayların anlatıldığı sözlü edebiyat ürünleridir. Abartılardan ve mitolojik unsurlardan arındırıldıkları takdirde içinden çıktıkları milletin tarih kaynağı haline gelebilirler.
Türk destanları ortaya çıktıkları Türk toplumlarına ve eskiliklerine göre şu şekilde sınıflandırılmaktadır:
1-Saka Türklerine ait destanlar: Alp Er Tunga Destanı ve Şu Destanı.
2-Hun Türklerine ait Destan: Oğuz Kaan Destanı
3-Köktürk(Göktürk)lere iat destanlar: Bozkurt Destanı ve Ergenekon Destanı
4-Uygur Türklerine ait destanlar: türeyiş destanı ve Göç Destanı
Oğuz Kağan Destanı İslami unsurlarda karışarak devam etmiştir.


B-YAZILI EDEBİYAT


Türk edebiyatına ait , bilinen en eski yazılı ürünler, Göktürk Kitabeleri olarak isimlendirilen, Göktürk alfabesi ile yazılmış, çoğunluğu mezar taşlarından oluşan YENİSEY YAZITLARI ile TONYUKUK ANITI ve ORHUN YAZITLARI dır. Tarih bakımından bunlardan biraz daha yeni olan UYGUR METİNLERİ de bu dönem edebiyatımızın önemli yazılı ürünleridir.
1-YENİSEY YAZITLARI: Bir çoğu mezar taşlarından oluşan yenisey yazıtları,Güney Sibirya’da yenisey ırmağının yanında bulunduğundan bu adı almıştır.

Göktürk alfabesi ile yazılmış irili ufaklı 51 adet taş parçasından oluşmaktadır.
Yenisey yazıtları ilk defa 18. yy da İsveçli Johann Von Strahlenberg tarafından ilim âlemine duyurulmuştur. Fin ve Rus ilim heyetlerinin elde ettikleri bulgular 19. asrın sonlarında yayınlanmıştır.
Yenisey yazıtlarının mükemmel tercümesini Danimarkalı dilci olan Vilhelm THOMSEN 1916 da yayınlamıştır.
Ülkemizde ise ilk defa bu yazıtlar, Hüseyin Namık Orkun tarafından Eski TürkYazıtları eserinin 3. cildinde neşredilmiştir.
Bu yazıtlar Türklerin isim koyma ve devlet yönetimindeki İL TUTUK adlı yönetim kademesi hakkında bilgi verir.
Yenisey yazıtları hem Türk edebiyatının en eski yazılı belgeleri olmaları bakımından, hem de Türk Tarih ve Kültürüne ait bilgiler vermeleri bakımından önemlidir.


2-TONYUKUK ANITI
Göktürklerin 4 hakanına vezirlik yapan Bilge TONYUKUK tarafından yazdırılmış ve 720–725 yıllarında diktirilmiştir. Moğolistanın Bayın Çoktu mevkiinde bulunmuştur. Çine karşı verilen bağımsızlık mücadelesi ve diğer devletlere karşı verilen mücadele anlatılmaktadır. Anıttaki yazıların yazarı olan Vezir Tonyukuk İsmi ile bilinen İlk Türk yazarı olarak kabul edilmektedir. Tonyukuk ilk Türk yazarı olmasının yanı sıra ilk hatırat ve Tarih yazarıdır.


3-ORHON YAZITLARI
M.8. asırda Göktürk alfabesiyle taşlar üzerine yazılmışlardır. Moğolistan da Orhon ırmağı kenarında bulundukları için bu adı almışlardır. Cüveyni bunlardan bahsetmişse de kimsenin dikkatini çekmemiş, 18. y.y da İsveçli Johann Von Strahlenbergsayesinde bilim dünyası bu anıtlardan haberdar olmuştur.
A.O. HEİKEL başkanlığında bir FİN heyetinin yaptığı incelemeler sonucunda bu anıtların mükemmel kopyası 1892 de ilim âlemine sunulmuştur.
Danimarkalı bir dilci olan Vilhelm THOMSEN yaptığı çalışmalarla Orhun yazıtlarının dilini çözmüş ve 1896 da yayınlamıştır.
Ülkemizde Orhun anıtları ile ilgili yapılan ilk çalışma NECİP ASIM’ın Orhun Abideleri isimli eseridir.
İlim âleminde “Orhun yazıtları” adıyla bilinen 2 tane yazıt vardır. Bunlar yazılış tarihleri sırasına göre Kül Tigin ve Bilge Kağan anıtlarıdır.
Kül Tigin Anıtı:Batı yüzündeki yazılar Çince diğerleri Türkçe dir. Anıt Göktürk hakanı Bilge Kağan tarafından kardeşi Kül Tigin adına diktirilmiştir.
Bilge Kağan Anıtı: Göktürk hakanı Bilge Kağan anısına 735 te dikilmiştir. Kitabenin yazarı YOLLUĞ TİGİN dir. Her iki kitabeyi de yazmış olan YOLLUĞ TİGİN vezir Tonyukuk tan sonra bilinen en eski Türk yazarıdır.
4-UYGUR METİNLERİ
Uygur metinleri turfan kazısında ele geçmiştir. Büyük ölçüde Budist ve mani dinine ait ilahiler, dualar ve dini metinlerden oluşur. Uygur dönemi belgeleri üzerine Radloff,Von Goben,müler gibi batılı bilim adamları çalışmalar yapmış Reşit Rahmeti Arat bunları Eski Türk şiiri adlı kitabında yayınlamıştır. Uygur alfabesi ile yazılmışlardır. Bu metinlerde geçen Aprınçur, tigin ve Papatya Şiri, isimleri bilinen ilk Türk şairleri olarak kabul edilmektedir.
Türk edebiyatının ilk devresini meydana getiren sözlü ve yazılı edebi ürünlerimize baktığımız zaman Bu dönem edebiyatımızın Önemli özellikleri şöyledir.
1-Bu dönem ürünleri iptidai bir kavim edebiyatının ürünleridir.
2-Dil yabancı unsurlardan fazla etkilenmemiştir.
3-Ozan, edebi ürünlerin dile getirilmesinde en etkin ve dini ve milli bir şahsiyettir.
4-Şiirde hece vezni uygulanmaktadır.
5-Sözlü ürünlerde ve Göktürk Kitabelerinde eski Türk dini etkiliyken, Uygur dönemi metinlerinde Maniheizm ve Budizm etkisi vardır.
6-Bu dönem büyük ölçüde sözlü geleneğe dayanmaktadır; Yazılı edebiyet geleneği henüz tam olarak teşekkül etmemiştir.
Türklerin İslam Dinini kabulü sonrası İslam Medeniyeti etikisi altında gelişen Türk edebiyatı
TÜRKLERİN İSLAMİYETİ KABULÜ
Türklerin İslamiyet’le ilk karşılaşmaları, Emeviler döneminde Orta Asya içlerine yönelen Müslüman Araplarla yaptıkları savaşlarla olmuştur. Emevilerin Arap milliyetçiliğine dayalı bir politika izlemeleri ve Arap olmayan Müslümanlara 2. sınıf muamele yapmaları Türklerin İslam’ı kabulünü geciktiren önemli etkendir. 750 tarihinde Abbasilerin emevileri devirip iktidar olmalar süreci hızlandırmıştır. Abbasilerin Hassa ordularının Türklerden oluşmasının Türkler arasında İslam’ın yayılmasının etkisi vardır. Bir diğer önemli etken de Müslüman Araplarla Çinliler arasında 751 yılında yapılan TALAS savaşında Karluk ve Yoğma Türklerinin arasındaki sıcak ilişkidir.
Türklerin Müslüman olmasındaki en önemli olay ise, Karahanlı hükümdarı SALTIK BUĞRA HAN’ ın 920 tarihinde Müslüman olmasıdır. Birçok tarihçi Karahanlı devletini ilk Müslüman Türk devleti olarak kabul eder.
Türklerin Müslüman olmaları 10. asrın sonunda tamamlanmıştır. Böylece Türkler İslam medeniyeti etkisi altına girmişler, göçebe hayattan yerleşik hayata şehir medeniyetine geçmişlerdir. Böylece Türk edebiyatı en uzun devresini oluşturan 10. asırdan 19. asıra kadar devam eden bir döneme girmiştir.
İslamiyet’in Kabulünden sonra gelişen Türk edebiyatının Genel Özellikleri.
İslamiyet’in kabulü edebiyatımızda hem şekil hem de muhteva bakımından kendini göstermiştir.
Şekil bakımından, ilk dönem edebiyatımızda kullanılmayan yeni Nazım şekilleri kullanılmaya başlamıştır. Eski Türk şiirinde nazım birimi dörtlük esasına dayanan kıta iken, bu dönemde özellikle İran edebiyatının etkisi ile beyt esasına dayanan yeni nazım şekilleri kullanılmaya başlamıştır. (gazel, mesnevi, kaside v.s)
Bu dönemde ki ikinci önemli değişim ise şiirimizin vezninde meydana gelmiştir. Hece vezni iken Aruz vezni kullanılmaya başlamıştır. Aruz vezninin tercih edilişi dilimize zaman içerisinde Arapça ve Farsça kelimelerin girmesine sebep olmuştur.
İslami dönem şiirimizde tam ve zengin kafiyeler ağırlık kazanmıştır. Kafiyede esas olanda göze hitap etmesidir. Görünüşü uygun düştükten sonra ses önemsenmemiştir.
Muhtevada aynı soydan gelenlerin oluşturduğu millet anlayışının değerlerinden çok, aynı dine inanan Ümmet anlayışı değerleri bu dönemde öne çıkmıştır. Bu dönem edebiyatı genel olarak milli değil, dini bir edebiyattır.
Bu dönemde yazılan eserler şu başlıklarda toplanabilir:
  1. Satırlar arası Kur’an tercümeleri ve sure tefsirleri
  2. Cenab-ı hak la ilgili dini edebi türler. Tevhid, münacaaat…
  3. Hz. Muhammedle ilgili dini –edebi türler. Siyer, mevlidiler, naat. V.s
  4. İnanç ve İbadet esaslarını açıklayan eserler.
  5. Tasavvufi eserler.
Bu dönem yazılan eserlerin hemen tamamının muhtevasında Besmele, Hamdele ve Salvele bulunmaktadır.
İslami dönem Türk edebiyatının kısımları:
Bu dönem edebiyatımızın elimizdeki en eski ürünleri; Yusuf has Hacib’inKutadgu Bilig’i , Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t Türk’ üdür. Her ikiside 11. asırda yazılan bu iki kitabı 12. asırda yazılan Edip Ahmet el- Yükneki’nin Atabetül Hakayık’ı takip eder.
İslami türk edebiyatının ilk menkıbe türü eseri olması bakımından Tezkire-i Satuk Buğra Han’dır. Bir başka eserde ünlü Müfessir Zamahşeri’nin Mukaddimetü’l Edep adlı sözlüğüdür. Bu eser Kaşharlı Mahmut’un eserinden sonraki en önemli eser olarak kabul edilir.

DİVAN EDEBİYATI
Divan edebiyatına “İslami Türk edebiyatı”, “Yüksek Zümre edebiyatı”, “Klasik Türk edebiyatı”, “Eski Türk edebiyatı”, “Saray edebiyatı”, “Enderun edebiyatı” ve “ Havas Edebiyatı” gibi isimler verilmiştir. Ancak Bu ekole sahip şairlerin belli bir tertiple topladıkları eserlerine DİVAN adını vermeleri sebebiyle yaygın olarak “divan edebiyatı” olarak isimlendirilmiştir.
Divan edebiyatı Kurallı Bir edebiyattır. Divan şiirinin vezni aruzdur. Kafiyede ses değil şekil önemlidir. Kulağa değil göze hitabeder. Redif divan şiirinde anlamı kuvvetlendiren önemli bir unsurdur, Kaside ve şiirlerin isimlendirilmesinde önemli rolü olmuştur. Su kasidesi, gül kasidesi, kerem Kasidesi, Güneş Kasidesi bunlardan birkaçıdır.
Divan edebiyatı, büyük ölçüde şiirin hâkim olduğu bir edebiyat olmakla beraber bu gelenek içinde Mensur eserlerde yazılmıştır. Mensur eserlerin dili şiire göre daha sadedir. Mensur eserler daha çok; Tarih, seyahat-name, Sefaret-name, biyografi, tıp, astronomi, tasavvuf, din ve ahlak alanlarında yazılmıştır.



Divan edebiyatı şu devrelere ayrılarak incelenmektedir;
1-Kuruluş devresi: Kurucusu Hoca Dehhani’dir. 1451 de fatih’in tahta çıkışına kadar olan dönemdir. Dil daha sadedir. İran edebiyatının etkisi yavaş yavaş hissedilir.
2-Geçiş devresi: Yavuzun tahta çıktığı 1512 senesine kadar olan dönemdir. Osmanlı Türkçesi teşekkül etmiştir. Arapça ve Farsça kelimeler daha çok olduğu için başarılı ürünler ortaya konabilmiştir.
3-Klasik Devresi: 1603 yılına kadar devam eden, en başarılı ürünlerin verildiği, en büyük şairlerin yetiştiği dönemdir. Bu dönemden sonra Osmanlı gibi gerileme devresine girmiştir.
4-Sebk-i hindi devresi: 17ve 18. asırları içine alan ve yeni arayışların olduğı dönemdir. Bilmeceyi andıran karışık mazmunlar, hayale dayalı incelikler, zihinleri zorlayan imajlar söz konusudur. Naili ve Fehim ile başlayan bu tarzın en önemli ismi Şeyh Galiptir.


DİVAN EDEBİYATININ NAZIM ŞEKİLLERİ
1-Beyit esasına dayanan nazım şekilleri;
a)Beyit; Aruz vezninin aynı kalıbıyla yazılmış, anlam bütünlüğü olan iki
mısradan oluşan bir nazım birimidir.
b)gazel; Divan şiirinin en çok kullanılan ve en önemli nazım şekillerindendir. Gazelin ilk beyiti matla, son beyti makta, ikinci beyti hüsn-i matla, sondan bir önceki beyti ise hüsn-i makta.
c)müstezat; Gazel beyitlerini oluşturan mısralara bir veya iki kısa dize eklenerek meydana getirilen bir nazım şeklidir.
d)Kaside; Nazım şekli olarak gazelle aynı özelliklere sahiptir. Gazelden farkı beyit sayılarının fazlalığı ve şiirin belli bir amaçla yazılmış olmasıdır.
e)Kıt’a; İki vela daha çok beyitten oluşan, matla ve mahlas beyti bulunmayan nazım şeklidir.
f)Mesnevi; Her beyti kendi içinde kafiyeli olan nazım şekli.


2- Bend esasına dayanan nazım şekilleri;
A-Tek Bendli nazım şekilleri;
a-Rubai : Dört mısradan oluşan nazım şekline denir.
b-Tuyug; Divan şiiri nazım şeklidir. Aruzun Failatün/Failatün/Failün kalıbıyla yazılır.
B- Çok Bendli Nazım Şekilleri;
1-Murabba’ ve terbi; Aynı vezinde yazılan dörder mısralı ve 7 bendden oluşan nazım şeklidir.Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezin ve kafiyede iki mısra ekleyerek oluşturulan murabbalara terbi denir.
2-Şarkı ; 3-Muhanmes ve Tahmis 4-Tardiye 5-Taştir 6-Müseddes ve tesdis 7-Müsebba’ ve Tesbi’ 8-Müsemmen ve Temsin 9- Mütessa’ve Tetsi’ 10-Mu’aşşer ve Ta’şir 11-Terkib-i Bend 12-Tercii Bend


DİVAN EDEBİYATI TÜRLERİ
1)Tevhid ve Münacat; Allahın varlığını ve birliğini anlatan Tevhid, kulun acizliğini, günahkarlığını anlatan münacat manzum ve mensur eserlerdir
2)Na’t;Hz. Peygamberi övmek amacıyla yazılmış şiirler.
3)Mersiye;Bir insanın ölümünden duyulan acıyı ve üzüntüyü dile getirmek amacıyla yazılan şiirler. Türünün en önemlileri Karbela faciası sebebiyle Fuzuli ve Kazım Paşa tarafından yazılanlardır.
4)Mehdiye;Bir kişiyi övmek amacıyla yazılan mensur eser.
5)Fahriye;Şiirlerin kendilerini övmek amacıyla yazılan.
6)Hicviye;Bir kimseyi yermek amacıyla yazılan. Medhiyenin tersi. En Büyük ustası Sihamı Kaza adlı eseriyle NEF’İ dir.
7)Şehrengiz;Bir şehri ve oranın güzelliğini anlatan.
8)Sur-name;Padişahların kızlarının evliliklerini, şehzadelerin sünnet törenlerini
9)Kıyafet-name; Kişilerin dış görünüşünden hareketle ahlak ve karakterleri ile ilgili görüşler ortaya koyan eserler.
10)Şuara Tezkireleri; Edebiyat alanında şöhret bulmuş şairlerin biyografilerinin anlatıldığı eserlerdir. İlk ,i Ali Şir Nevayi tarafından yazılan Mecalisun Nefais tir.
11)Münşeat; mektup ve dilekçe örnekleri gibi yazışma örneklerini içerir
12)Lataif-name; Güzel latife ve fıkraların bulunduğu nükteli eserler.
13)Seyahat-name; Gezi yazıları. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesi en meşhurudur.
14)Sefaret-name; Büyükelçilik görevi yapanların gördüklerini yazdıkları eserler
15) Siyaset-name; Devlet idare eden sultan ve vezirlere dikkat etmeleri gereken hususları hatırlatmak amacıyla yazılan ahlaki-didaktik nitelikli eserlere denir. En önemli örneği Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i dir. Ayrıca Sarı Abdullah Efendi’nin Nasihatü’l Mülük’u Osmanlı coğrafyasındaki en yaygın örneklerdendir.


TASAVVUF EDEBİYATI
Tasavvuf edebiyatının ana kaynağı kur’an, sünnet ve onların tasavvufi yorumlarıdır.
Arap âleminde tasavvufi edebiyatın ilk ürünlerini Hüseyin Bin Mansur El Hallac vermiştir. Arap edebiyatının tasavvufi sahasındaki en büyük şairlerinden Ömer b. El Fariz ve eseri “Kaside-i Ta’iye si önemlidir.
Tasavvuf edebiyatının irandaki ilk temsilcisi Şeyh Ebu Said b. Ebul Hayr dır. İranda Tasavvufi edebiyatın esas gelişimi Hâkim Senai, Nizami gencevi, feridüddini Attar ve Mola Cami gibi büyük mutasavvuflar aracılığı ile olmuştur.
Türkler arasında ilk tarikatı kuran ve ilk tasavvufi eser veren büyük sufi Ahmed-i Yesevi dir. Onun öğretici fakat yüksek sanat seviyesinden yoksun eserlerine “ Hikmet” adı verilmiştir. Ahmet Yesevinin hikmetlerinin toplandığı eserinin adı “Divanı Hikmettir.
Osmanlı devletinin kurulması ile onun bünyesinde devam eden tasavvufi edebiyat iki ayrı seyir izleyerek gelişmiştir.
1-Senai, Attar,Sa’di gibi İran edebiyatının mutasavvıf ve şairlerinin etkisi ile aruz eserlerin verildiği şekil
2-Orta Asyadan gelip anadoluda devam eden hece vezni ile eserlerin verildiği şekil. Tekke Edebiyatı adıyla varlığını devam ettirmiştir.
Edebiyat tarihimizdeki tasavvufi eserler dört gruba ayrılmaktadır.
1-Tasavvuf neşvesi içinde yazılmış tekke şiirleri, ilahiler, nefesler, nutuklar, devriyeler.
2-Tasavvufi tarikatın esaslarını, adap ve erkânını anlatan öğretici esaslar.
3-Evliya tezkireleri ile tabakat ve menakıp kitapları
4-tasavvuf terimlerini açıklayan kitaplar.

Tasavvufi eserler dört gruba ayrılır;
1)Tasavvuf neşvesi içinde yazılmış tekke şiirleri, ilahiler, nefesler, nutuklar, devriyeler,
2)Tasavvufu, tarikatlarını, adab ve erkanını anlatan öğretici eserler.
3)Evliya tezkireleri ile tabakat ve menakıp kitapları
4)Tasavvuf terimlerini açıklayan kitaplar.
Tasavvuf şiirinde en temel konu ilahi aşktır. Kendine has bir nazım şekli yoktur.


Tasavvuf Edebiyatı Türleri;
1- İlahi,
2-Nefes;Bektaşi tarikatına bağlı olan mutasavvıf şairlerin şiirleridir
3-Nutuk; Mürşidi kamil denilen tarikat şeyhlerinin, tarikata yeni giren kimselere tarikat amacını öğretmek amacıyla söyledikleri şiirler
4-Devriye; Tasavvuf düşüncesindeki ruhun Allahtan gelip yine ona döneceği anlayışı ele alan ve bu süreçte geçirdiği devreleri açıklayan şiirlerdir
5-Şathiyat; Şairlerin ciddi bir konu, fikir ve duyguyu,iğneleyici, alaycı ve ilk bakıldığında anlaşılmayacak,saçma gelecek, saçma gelecek bir üslupla anlattıkları şiirlerdir
6-Tezkire-i evliya; Tasavvuf büyüklerinin ahlaki ve fiziki yapısından, hayat ve menkıbelerinden bahseden biyografik türdeki eserlerdir
7-Menakıb-name;Tasavvuf büyüklerinin Menkıbevi hayatlarından ve kerametlerinden bahseder
8-Fütüvvet-name; Arapça genç kelimesinden türemiştir, gençlik, yiğitlik, cömertlik gibi anlamlarına gelir. Tasavvufi meslek örgütlenmesi olan, Ahi esnaf teşkilatlarının uyması gereken prensiplerden, usul ve erkandan bahseden kitap ve risalelere denir.
9-Mansur-name; Tasavvuf tarihinin en meşhur simalarından birisi olan Hallacı Mansur hakkında yazılmış eserlere denir.


HALK VE AŞIK EDEBİYATI; Gerek mansur gerekse manzum ürünlerinde sade bir Türkçe’nin kullanılmış olmasıdır. Halkın içinden çıkmış ve onun arasında gelişmiştir, soyut değil somuttur. Halkın inanç, düşünce, sevinç, keder, örf, adetini en güzel bir şekilde hissedildiği bir edebiyattır. Kerem ile aslı, Tahir ile Zühre vs.




Hece ölçüsüyle yazılan Halk şiiri Nazım Şekilleri:
1-Mani:Halk şiirimizin en küçük nazım şeklidir, yedi heceli dört mısradan meydana gelir.
2-Türkü; Türkülerin asıl sözlerinin bulunduğu bölümlere bend, her bendin sonunda tekrarlanan nakarat kısımlarına ise, bağlama veya kavuştak denir.
3-Koşma; Koşmalar genellikle aşk ve tabiat temalı şiirlerdir
4-Destan; Halk şiirinin en uzun nazım şekli destandır
5-Semaii ; Hece ve aruz ölçüsüyle yazılan halk şiiri nazım şekillerinden biridir
6-Varsağı ;Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türklerinin özel bir beste ile söylediği türkülerin gelişmiş şeklidir.

Aruz vezniyle yazılan Halk Şiiri Nazım Şekilleri;
1-Divan; Failatün/Failatün/Failatün/Failün kalıbı kullanılarak gazel, murabba, muhammes müseddes nazım şekilleri kullanılarak yazılan şiirlerdir.
2-Sema; Mefa’ilün/ Mefa’ilün/ Mefa’ilün/ Mefa’ilün kalıbı kullanılır
3-Kalenderi; Men’ulü / Mefa’ilü/Mefa’ilü/Fe’ulün kalıbı kullanılır
4-Selis; Fe’ilatün/Fe’ilatün/Fe’ilatün/Fe’ilün kalıbı kulanılır
5-Satranç; Müfte’ilün/ Müfte’ilün/ Müfte’ilün/ Müfte’ilün
6-Vezn-i Ahar; Müstef’ilatün/ Müstef’ilatün/ Müstef’ilatün/ Müstef’ilatün


Halk Şiiri Nazım Türleri
1-Güzelleme; Tabiat güzelliklerin tarif etmek vy kadın, at gibi varlıklara olan sevgiyi onları övmek dile getirmek amacıyla yazılan şiirlere denir
2-Taşlama; Bir kişi veya toplum hayatının aksayan yönlerini eleştirmek amacıyla yazılan şiirlere denir.
3-Koçaklama; Savaşlarda gösterilen kahramanlıkların coşkulu bir üslup içerisinde anlatıldığı şiirlere denir
4-Ağıt; Ölen kimsenin arkasından onun güzelliklerini dile getiren şiirlere denir.


Avrupa medeniyeti etkisi altında gelişen Türk edebiyatı; (3. Devresidir)
Avrupai Türk Edebiyatı, Teceddüt Edebiatı ve Yeni Edebiyat adlarıyla da anılır. II. Mahmudun bu dönem edebiyatımız açısından en önemli yeniliği Takvim-i Vekayi adıyla bir gazete çıkarmasıdır.Osmanlı imp. Batı medeniyetine yönelmesindeki en önemil olay 1839 da Mustafa Reşit Paşa tarafından Tanzimat Fermanının ilan edilmesidir, Gülhane Hattı Hümayunu da denir,
1)Tanzimat edebiyatı; İki devredir. En belirgin özellik; İlk devre edebiyatçıların idealist yapısı ve sanatı değil fikri öne çıkarmaları karşısında, ikinci devre ediplerinin sanatı önemsemeleridir. Bunun için birinci dönem eserlerinde dil daha sade iken, ikinci dönemde dil sadeliğini kaybetmiştir. Şinasi (şair Evlenmesi), Ziya Paşa ve Namık Kemal (Avrupai tardaki edebiyatın ülkemize yerleşmesinde öncü) bu edebiyatın kurucularıdır.Şinasinin destekleriyle Agah Efendi 22 Teşrin-i Evvel 1860 da Tercümanı Ahval adıyla ilk Türk gazetesini çıkardı.


Tanzimat edebiyatının genel özellikleri;
1)Yeni fikirleri hayata geçirmeye çalışan toplumsal ve fikri bir edebiyattır.
2)Eski Türk edebiyatının nazım şekillerini tamamen terk etmemekle beraber Avrupa etkisinde gelişmiş Avrupai bir edebiyattır.
3)Önceleri Fransız edebiyatının etkisiyle ortaya çıkan bu akım zamanla diğer Avrupa edebiyatlarından da etkilenmiştir.
4)Şiirin mutlak hakimiyeti bu dönemde kaybolmuş, nesirle yazılan edebi türler zenginleşmiş ve gelişmiştir.
5)Halk için edebiyat anlayışının hakim olduğu bir edebi akımdır.
6)Türk edebiyatında aile problemleri, sosyal meseleler ilk defa bu dönemde edebi eserlerde geniş bir şekilde ele alınmıştır.
2)Servet-i Fünun edebiyatı; Edebiyatımızda batılılaşmanın yoğun olarak hissedildiği bir edebi devredir. Sanat için sanat kaygısı ön plandadır. Arapça ve Farsça kelimelerin arttığı bir Türkçe kullanılmaya başlamıştır.Tevfik Fikret-Hatid Ziya mektebi de denir.
3)Fecr-i Ati edebiyatı; İkinci meşrutiyet sonrası bir grup genç edebiyatçının bir araya gelerek yaptıkları birkaç toplantı ve yayınladıkları bir beyannameden ismini alan, yapılan birkaç toplantı sonrası dağılmış edebi bir topluluktur.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2014, 08:02   Mesaj No:4
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Türk dil ve edebiyatı/

ÜNİTE 4: Türk-İslam Edebiyatının Kaynakları


İslam Öncesi Türk Şiiri: (özellikleri); Sözlü geleneğe dayanan, basit sayılabilecek sözlerden ibâret, daha çok saz eşliğinde söylenen, nesilden nesile sözlü olarak intikal eden ve yazılı çok az örneği sonraki asırlara ulaşmış bulunan bu edebiyat, sonraki asırlara ve İslâmî dönem Türk edebiyatına en azından temel teşkîl etmiştir.İslam öncesi Türk şiirinin en çok etkilendiği dini anlayış ŞAMANLIK’tır. Türk edebiyatının ilk kaynağı da Eki Türk Şiiridir.
İran Edebiyatı; İslâmiyet Türklere, İran toplumu ve bu coğrafya üzerinden gelmiştir. Araplar dışında ilk olarak İslâm çerçevesi içine girmiş diğer milletlerden birisi İranlılardır.
Eski İran edebiyatı İslâmîleşmiş, aruz vezni kullanılmaya başlanmış ve Arap edebiyatındaki bazı unsurlar ve nazım şekilleri İran edebiyatına geçmiştir. Bu yeni muhtevâlı ve yeni şekilli İran edebiyatı, eski İran edebiyatının söz malzemesini ve zengin mazmun hazinesini, yeni edebiyat anlayışının ve edebî hitabın malzemesi olarak kullanmıştır.
İran Ede. Türk Ede. Etkisi;1-Hece vezninin yanında aruz vezni, geleneksel Türk şiir türleri yanında Arap ve İran edebiyatlarındaki nazım şekilleri Türk edebiyatında da yerini almıştır. Divan Edeb. İran Ed. Karketir ağır basmıştır.
S Türk edeb. Kaynaklarından biriside iran edebiyatıdır.
İslamiyetin Türk edebiyatına etkisi İslâmiyet’in kabulünden sonra gelişen Türk edebiyatını esas etkileyen ve şekillendiren unsur İslâm dinidir. Bunun birçok sebepleri sayılabilir. Her şeyden önce İslâmiyet, elde Kur’ân-ı Kerîm gibi sağlam bir kitabı; örnek hayatı ve sonraki asırlara ve nesillere intikal eden hadisleriyle güçlü bir Peygamberi; temel ilke ve kuralları; her an canlı ve toplu olarak yaşanan ibâdet şekilleri olan, Türklerin kabul etmesine kadar ilmî ve kültürel birçok gelişmeler kaydetmiş ve güçlenmiş bir dindir. Türk edebiyatını esas şekillendiren İslâm dini olmuştur.
ÖzellikleDevlet teşkilatlanmasının gerçekleşmesi, bunun sonucu olarak yerleşik hayata geçişin hızlanması ve bu sayede medreselerin açılması ile ilmi gelişmenin artması, edebiyatta da ilerlemenin tetikleyicisi olmuştur. Türklerin islamiyeti kabul ettikleri bu dönemde ortaya çıkan Türk ede. Konuları tamamen dini mahiyet almış ve islami bilgilerle donanmıştır.
İslami dönem Türk Edebiyatı ürünlerinin tahlili
1-Necati Bey Divanının Tahlili’nin 1-Din; Allah, melekler, kitaplar, Ayetler, Hadisler, Peygamberler, Dört Halife, Sahabeler, Mutasavvıflar, Dini Unsurlar 2-Tasavvuf.2-Hayali Bey Divanının Tahlili; Din, Tasavvuf
İslami Türk Edebiyatının gelişmesine etki eden İslami kaynaklar ve Bilim dalları
1- Akâid ve Kelam; Akaid (Amentü) ile ilgili ayrıntıları açıklayan ve herhangi bir tartışmaya meydan vermeyecek şekilde izah etmeye çalışan bilim dalıdır.
Kelam; Daha ileri tartışmaların yapılmasıyla ortaya çıkan bir ilim dalıdır. Bu bilim dalı, inançla ilgili hususları akaid ilmi çerçevesinde öğrenmeyi yeterli görmemiş, bunların mahiyeti ve içyüzleri hakkında sorgulama ve akıl yürütme yoluna gitmiştir
Akâid ilmi sınırları içinde sayabileceğimiz îtikâdî konular, edebî eserlerimiz içinde yaygın bir şekilde yer almış ve bu inanç esasları çeşitli şekillerde edebî eserlerimize girmiştir. Özellikle Allah(cc) daha çık zikredilmiş, Allahın varlığı, birliği, sıfatları, zatı, kudreti, ilmi ile ilgili konulara edeb. Yer verilmiştir. Akaid ilmi=Kün(ol)
Edebiyatımızda tevhîdler ve münâcâtlar Cenâb-ı Allah için yazılmıştır ve önemli yer tutar. Bu şiirler tamamıyla Cenâb-ı Allah’la ilgilidir. Ayrıca Esmâ-i Hüsnâşerhleri de yine Cenâb-ı Allah’la ilgili edebî türlerdir.
Edebi eserlerde Allah hangi isimlerle anılır? Allah, hak, rab, Perverdigar, Yezdan, Huda, Bari, Yaradan, Halık, Zülcelal, Rahman, Rahim, Zat-ı Kibriya ayrıca Yed-i Kudret, Dest-i Kudret, Nakkaş-ı ezel, hakim-i Mutlak şeklinde de kullanılır.
2-Kur’ân-ı Kerîm ve Tefsir ilmi:
** Ayetlerin başlangıcı ve sonu ile, içinde bulunduğu surenin neresinde olacağının Hz.Peygamber tarafından belirtilmense “tevkifi”dir denir.
** Ayetlerin birbirinden “FASILA” denilen son kelime ve son harflerden oluşurlar.
** Kuran okumayı yeni öğrenenlere “CÜZ-HAN” denir
Kuranı Kerim klasik şiirimizde; Kuran, Mushaf, Kitap, Furkan, Seb’ul Mesani, Nur gibi isimlerle anılır.
Sevgilinin yüzünün güzelliği Kur’ân sayfasına; saçları, yüzündeki ayva tüyleri, zülüfleri, gözü, kaşı, kirpikleri ve yüzündeki beni Kur’ân yazısına benzetilir. Sevgilinin boyu ile elif harfi arasında ilişki kurulur. Mushaf ismi çok kullanılır ve güzellik genellikle Mushaf olarak nitelendirilir. Hattatların divitin ucunu mürekkebe batırarak güzel bir hatla Kur’ân yazması, ağlamaktan âşığın gözüne kara su inmesi ile karşılaştırılır. Dâvûdî makamdaki okuyuş şairlere ilham kaynağı olmuştur.
** Tefsirlerdeki bilgiler şairlerimiz için bilgi temelini ve ilham kaynağını oluşturmuştur.
3- Hz.Muhammet ve Hadis ilmi ; Annesi Âmine, Medîne’ye 190 km. uzaklıktaki Ebvâ’da vefât etti.
Bahîrâ isimli rahip onun, geleceği İncil’de belirtilmiş olan peygamber olduğunu bilmiştir.
Göğsünün yarılması ve temizlenmesi olayına şakku sadr.
Hz. Muhammed’in gençlik yılarında başından geçen önemli olaylardan biri de, Ficâr Savaşlarına katılmış olmasıdır.Bu savaşların sonunda Haşimoğuları,Muttaliboğulları,Esedoğulalrı,Zühreoğ ulları ve Teymeoğulları bir araya gelerek HILFUL FUDUL antlaşmasında yapmışlardır.
Hudeybiye Barış Antlaşması: İslam Tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır.
Peygamber Efendimiz değişik yönleri farklı edebi türlerin ortaya çıkmasına kaynaklık etmiştir;Natlar, Mevlider, Siyerler, Hilye ve Şemail-i şerifler(peyg bedeni, bedeni ve fiziki özellikleri ile ahlaki güzellikleridir) Mucize-nameler, Gazavat-nameler, miraciyeler.
** Çar-Yarı-ı Güzin: Dört seçkin dost, Çar-yar Dört dost yani 4 halife kastedilir.
**Hadisi Kudsi, Hadisi-ilahi, Hadisi-Rabbani (söz olarak Hz.Muhammede, anlam olarak Cenabı Hakka ait olan hadislere denir.
** Hz. Peygamberden nakledilen nakiller H2. asrın sonlarında yazıya geçti, ilk müsnetleri ilk yazıya geçirenler ise ebu Davut etteylesani ve Ahmet bin hanbeldir.
**Kütübi Sitte: Buhari, Müslim, Ebu Davut, Tirmizi, Nesai, İbn Mace
** ibâdetlerin nasıl ve hangi şartlarda yerine getirileceği gibi bütün ayrıntıları içeren bilgilere “İlmihal” ismi verilir. Doğrudan Kur’ân’da yer alanlar veya Hz. Peygamber tarafından bildirilmiş bulunan bu hususların yer aldığı kitaplara “ilmihal kitapları” diyoruz.
İçtihat Asırlar ilerledikçe, karşı karşıya gelinen yeni bazı olaylarla ilgili Müslüman tavrının ne olacağının cevabı aranırken, eğer mesele halledilememişse, dinî ilimleri iyi bilen kimseler kendi görüşleri ile, yani “ictihâd” ederek, bu meselelere çözüm yolları ortaya koymuştur. İşte bütün bu konularla ilgili usul ve esasları ele alan, çözüm yollarını gösteren bilim dalına “fıkıh” diyoruz.
Tasavvuf, İslâmî dönem Türk edebiyatının temel kaynaklarından biri de bu tasavvuftur.Esas itibariyle, bir yandan ma'rifetu'llâh'ı/Allah’ı bilmeyi, bir yandan da tezkiye-i nefsi gerçekleştirmek için yapılan gayretleri anlatan tasavvuf, yüzyıllar boyunca, Müslüman toplumların ayrılmaz bir parçası olarak, fikir ve sanat hayatına ışık tutmuş; ince sezgi, derin ilâhî hayatın yaşanması ile İslâm düşüncesinin sanat hâlini aldığı yön olmuştur.
Tasavvuf kelimesinin menşei ile ilgili olarak farklı görüşler vardır. “Sûfî” kelimesi ilk defa 150/767 senesinde Ebû Hâşim es-Sûfî tarafından kullanılmıştır. Kuruluş döneminde tasavvufun temel niteliği maddî değerlerden yüz çevirerek katıksız bir dinî hayatı gerçekleştirme çabası; diğer bir deyişle zühddür.
Tasavvufun gayesi: ahlakın en kamil noktaya ulaşması için her hususta Hz. Peygamberin yaşadığı ve gösterdiği gibi yaşayıp, insanın içini ve dışını olgunluğa ulaşmasıdır.
Tasavufi hayatı zenginleştiren öğeler
tevekkül (her durumda Allah'a güvenme, dayanma),
riyâzet ve mücâhede (nefsin arındırılmasına yönelik sıkı bir ibâdet),
sabır (belâları gönül hoşnutluğu ile kabullenme,
sızlanmadan katlanma),
haşyetu’llah (Allah korkusu),
aşk (Allah'a duyulan sınırsız sevgi),
verâ’ (günahlardan ve günah kuşkusu taşıyan şeylerden uzaklaşma),
hüzün (geçmişte yapılan iş ve davranışlardan dolayı duyulan endişe) gibi öğelerle beslenerek zenginleştirildi.
Sufi kelimesini ilk defa Ebu Haşim es-sufi tarafından kullanılmıştır.


Tasavvufun menşeini İslâm’ın zühd ve takvâ anlayışı teşkil eder. Tasavvufta ulaşılmak istenen hal çeşitli açılardan ele alınabilir. Bunlardan biri “


on makâm” veya “on usul” (usûl-i aşere) olarak adlandırılır. Bunlar şu şekildedir :
1. Tevbe, 2. Zühd, 3. Tevekkül, 4.Kanâat, 5.Uzlet, 6.Zikre ara vermeden devam etmek,7.Kişinin bütün her şeyiyle Allah’a yönelmesi, 8. Sabır, 9. Murâkabe, 10. Rızâ. Asıl hedef “rızâ” makâmına vâsıl olmaktır.
Tasavvuf terimlerinin işaret ettiği ortak anlam: kalbi dünya, dünya zevklerinden ve dünyalıklardan ayırıp Allaha yöneltmek, kuran ve sünnetin kılavuzluğunda ibadet ve taatte bulunarak kalbi temizlemek, ibadetlerin yanında zikir, riyazet ve mücadele ile nefsin arzularına karşı koymak ve sonunda da Allaha vasıl olmaktır.
Zühd döneminin mutasavvıflarınazahid deniliyordu, bununla birlikte bu kimseler, abid(kulluk eden), nasik(boyun eğen,ibadet eden), kura (okuyan, kendini ibadete veren), bekkatun(Allah aşkıyla ağlayanlar, haifun(Allahtan korkan) gibi adlarla adlandırılırlar.
Zahitlerin başlıca temsilcileri: Velsel karani, Hasan Basri, İbrahim b.Edhem, Fudayl b. İyaz, Davud-ı Tai, Şakik-ı Belhi, Cafer-i Sadık, Süyanı servi, Abdullah b. Mübarek, Raiatül Adeviyye, Zün-nunı Mısri, Seryyi Sakati, Hamdulnı Kasar, Marufı Kerhi,Bişri Hafi.
Yenı tasavvuf anlayışı Tasavvuf, hicrî III. (M. IX.) yüzyıldan başlayarak sistemleşme sürecine girdi. Yeni tasavvuf anlayışı gelişimini sürdürerek tümüyle felsefî bir niteliğe büründü. Muhyiddîn İbn Arabî (ö. 637/1239) ile birlikte vahdet-i vücud (varlığın birliği) öğretisi üzerine kurulan felsefî bir sistem durumuna geldi. Tasavvuf, vahdet-i vücûd anlayışı ile sonuçlanan gelişimini sürdürürken, “vahdet-i şuhûd” (Görülenlerin birliği)denilen ikinci bir tasavvuf anlayışı daha gelişti.
Son ve en yaygın yaklaşıma göre tasavvuf:
1-Zühd dönemi
2-Tasavvuf dönemi
3-Felsefi tasavvuf
4-Tarikatler dönemi diye bölümlere ayrılır.
** Gazali Tasavvufu Kalbi Allaha bağlayıp O’nun dışındakilerle ilgiyi kesmektir diye tanımlar
Tasavvufun alanı; ruhun fiziki beden üzerine etkinliğini sağlamak için yapılan çalışmalar ve gösterilen gayretlerdir.
Tasavvuf kelimesinin menşei1- ashabıssuffadan gelmiştir diyenler. 2- Benüssuffe isimli bir gruba bağlayanlar. 3-savf kelimesinden türemiştir diyenler. 4-yunanca sophia kelimesinin Arapçalaşmış şeklidir diyenler. 5- suf elbise kelimesine dayandıranlar.
İlk zahitlerin yaptığı ibadet tevbekkül açılımları; tevekkül, riyazet ve mücahede (nefsin arındırılmasına yönelik sıkı bir ibadet), sabır, haşyetullah, aşk, vera( günahlardan ve günah kuşkusu taşıyan şeylerden uzaklaşmak), hüzün .
**Hz Ebubekirle ulaşan tarikatlara bekri yada sıddıki tarikatler, hz Ali vasıtasıyla ulaşan tarikatlara da alevi tarikatlar denir.
Tasavuf tarıkatları ve pir: Tasavvuf, h. VI./XII. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kurumlaşma sürecine girdi. Tasavvufun kural ve yöntemlerini kimi farklılıklarla yeniden belirleyen mutasavvıflar, genellikle kendi adlarıyla anılan tarikatlar kurulmasının yolunu açtılar. Tasavvufun daha etkili olmasını, halk arasında daha hızlı bir biçimde yayılmasını sağlayan tarikatlar, varlıklarını tüm İslâm dünyasında günümüze kadar sürdürdüler.
Bu tarikat kurucularına “pîr” denilir.
** Tarîkatla ilişkisi bakımından insanlar dört grupta mütâlaa edilir. Tarîkata girmeye istekli olana “tâlib” denir. Tâlibin tarîkata girmesi uygun görülürse kabul edilir ve “mürîd” olur. Mürîd, “isteyen” demektir; bu yolda ilerlemeye istekli olmayı ifade eder. Bu yola giren de “sâlik”tir.Tasavvuf yoluna girmiş kimsenin en önemli meşgalesi zikirdir.
** Mevlevilerde zikir törenleri “sema” şeklinde yapılmaktadır.
Nefsin dereceleri:Levvame; kınama derecesindeki nefis, mülhime (sezme), mutmeinne (doygunluğa erme), Raziye (Allahtan hoşnud olma), merziyye (Allahın razı olduğu), safiye(her türlü dünyevilikten arınma) ve makamı mahmud(son aşamadır, peygamberlik makamıdır,sadece hz. Muhammedin makamı
Tasavvufta dört kapı vardır: Şerîat, tarîkat, ma’rifet, hâkîkat.
Allah’ın emir ve yasaklarını yerine getiren kimse şerîat kapısındadır; bir şeyhe bağlanarak tarîkat kapısından girer, sonra ma’rifet ve hakîkat kapılarından geçerek kendini Allah’ın varlığında yok bulur; “fenâ fi’llâh” ve “bakâ bi’llah” hâlleri budur.
Edebiyat tarihimizde tasavvufi eserler kaç gruba ayrılır.
1- Tasavvuf neşvesi içinde yazılmış tekke şiirleri ilahiler nefesler nutuklar devriyeler.Manzum
2- Tasavvufu, tarikatların esaslarını adap ve erkanını anlatan öğretici eserler. Mensur
3- Evliya tezkireleri ile tabakat ve menakip kitapları mensur
4- Tasavvuf terimlerini açıklayan kitaplar mensur.
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2014, 08:03   Mesaj No:5
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Türk dil ve edebiyatı/

TÜRK DİLİ 5. ÜNİTE
Türklerin İslamiyetle ilk temasları. Türklerin Müslümanlarla temasları ilk olarak, Hz.Ömer ra’in hilafeti sırasında, Ahmet b.Kays komutasındaki İslam ordusunun Sasanileri yenerek hakimiyetleri altına almaları ile başlamıştır.
Çinlilerle-Türkler arasında yapılan Talas savaşında Türkler Müslümanlardan yardım istemesi üzerine Horasan valisi Ebu Müslim, Ziyad b.Salih komutasındaki güçlü bir orduyu ile yardıma gitmiştir, birbirlerine biraz daha yaklaşmışlardır.
** Hz Ömer zamanında Türklerle Müslümanların 2. teması Kafkas bölgesin de olmuştur. Buradaki temas ve çatışmalar,737 de Hazar Türk devleti hakanının Müslümanlığı kabul etmiş görünmesi sonucunu bile doğurmuştur.
**Abbasi Halifeleri Me’mun, Mu’tasım zamanında Türklerden büyük topluluklar halinde askeri birlik meydana getirmiştir.Türkler Abbasi iktidarının hazırlık döneminden itibaren, özellikle Talas savaşından sonra Abbasilerin hakimiyeti altındaki devletlerin hizmetinde bulunmuşlardır. Muhammed b.Sul, Tarhun b.ez-Zi ve Tarhun el-Cemmal,Abbasilerin emrindeki ilk meşhur Türklerdir.Hlife Cafer el-Mansur zamanında askeri hizmetler yönünde belirgin oranda artmıştır.
**Hz Ömer zamanında Müslümanlarla ilişki kuran ilk Türk ailesiSul ailesi ile bu ailenin ileri gelenlerden Sul Tekin ve ve Süleyman b. Sul
** Emevilerin genel politikasına aykırı olarak emevi hükümdarı Eşref b Abdullah essülemi Müslüman olanlardan cizye almayacağını duyurmuş ve bunun sonucunda da Türkler kitleler halinde islama girmişlerdir.Türklerin esas kitleler halinde Müslümanlığı seçmeleri Abbasiler döneminde olmuştur.
** Türkleri dev idaresinde görevlendiren ilk kişi 2. halife Cafer el mensur.Hatta halife Mu’tasım zamanında Türklere samarra şehrini kurarak kendisi de bu şehre geçti.
** 737 yılında Hazar Türk devletinin başkenti İtil’in Mervan b.Muhammed tarafından fethedilmesi üzerine oranın hakanı Müslümanlığı göstermelikte olsa kabul etmiştir. Mervan ayrılırken Anlaşma gereği Sabit el-Esedi ve Abdurrahman el-Hulani isimli kişileri islamiyeti öğretmeleri için bırakmıştır.
Türklerin hakimiyetindeki yarı bağımsız ilk Müslüman devletleri;Mısırda tolunoğulları, ihşidoğulları ve azerbaycanda kurulan sacoğulları.
Müstakil ilk Müslüman Türk devletleri; karahanlılar, Bulgar hanlığı, gazneliler, b Selçuklular, harizimşahlardır . daha sonraki dönemlerde Anadolu Selçukluları,Anadolu beylikleri, Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti.
İslami Dönem Türk Edebiyatının İlk Ürünleri
** Tolunoğlu Ahmet şiir söyleyen şair kimliği olan ve aynı zaman da ilim adamalarını koruyan Türk dev hükümdarıdır.
Gaznelilerde ise; ilim ve edebiyata çok büyük önem vermişlerdir. Ürünleri daha çok Arapça ve Farsça dillerinde gerekleştirmiştir. Konuşulan dilin Türkçe olmasına karşılık, resmi dil Arapçadır. Ayrıca ilmi eserler Arapça, edebi eserler de daha çok Farsça yazılmıştır.
Firdevsi Kimdir?; Gazne sarayının himayesinde yetişmiş ve meşhur Şeh-namesini orada yazarak 1022 de sultan mahmuda takdim etmiştir. Feulun feulun feulun feul, Biruni de sultan mesud un himayesinde yetişmiştir
** Türkçe yazılıp da günümüze intikâl eden İslâmî döneme ait ilk eserler Maveraünnehir ve Türkistan bölgesinde kurulmuş ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılara aittir.Türklerin İslam medeniyetine katkıları ve Müslüman Türk medeniyetinin oluşmasını temelleri bu dönemde atılmıştır.
İslâmî dönemdeki edebî faaliyetler
İslâmî dönemdeki en önemli ilk edebî faaliyet, meselâ Oğuz Destânıgibi, Bunun tipik örneği Satuk Buğra Han Destanıdır. ( Tezkiyer-i Satuk Buğra han diye yazılı hale gelmiş menkıbeleri bulunmaktadır.) İslâmî dönem Türk destanlarından Bir diğeride; MANAS DESTANI dır.
Satuk Buğra Han ve Manas Destanları’nın en önemli özelliğiBu destanların en önemli özelliği ilk dönemlerde sözlü bir gelenek olarak nesilden nesile aktarılmış olmalarıdır ve satuk Buğra han destanının özelliği menakibname tarzında yazılmıştır.
** İslâmî döneme ait ilk Türkçe çalışmalardan biri de satırlar arası Kur’an tercümeleridir.
Karahanlılar döneminde yazılıp günümüze ulaşan ilk yazılı eserler; kutadgu bilig, divanı lügatittürk, atabetül hakayık, Günümüze kadar gelmeyen eser ise; Divan-ı Hikmet (Ahmed Yesevi)
** Emevi ve abbsi hakimiyetinde yetişmiş eserlerini arapça yazmış ilim ve kültür ve müzik sanat alanında meşhur olmuş Türkler. Muhammet el farabi, İbrahim farabi, biruni, ibni sina
KUTADGU BİLİG
*Karahanlı sultanıTavgaç Kara Buğra Han’a takdim edilmiştir.
*Kutadgu Bilig’in dili, Karahanlıların kullandığı dil olan Hâkâniye Türkçesi ile yazılmıştır. *manzum olarak yazılmıştır. Bu bakımdan, Türk edebiyatının, tam bir kitap olarak günümüze ulaşmış ilk manzum örneği olması bakımından oldukça önemlidir.
*Yûsuf Hâs Hâcib, eserinin aslını, mesnevi nazım şeklinde 6520 beyi olarak yazmış ve bunu 85 bab’a ayırmıştır. Bu kısmın aruz kalıbı mütekârib olarak adlandırılan ve Firdevsî’nin Şehnâme’sinin de vezni olan, “feûlün / feûlün / feûlün / feûl ” şeklindedir.
*Farabiden etkilenmiştir.Eserin kaynakları arasında Ayeti Kerime ve Hadisi Şeriflerde vardır.
** Reşit Rahmeti Arat Kutadgu biligde Kud la kasdedilen manayı şu şekilde açıklar; sadet, gerçek mutluluk, ikbal, sürekli esenlik temsil eden Aytoldu ile, ukuş u (akıl) temsil eden Ögdülmüş’ün şahıslarında şairin kendini tasvir ettiği kabul eder.
** Yusuf has hacip kutadgu bilig i yazmaktan maksadı;insanlara doğru bilgi vermek ve onun için de önce bilginin ve bilgili olmanın önemi üzerinde durur.
Kutadgu Bilig ; Mutluluk veren bilgi, sürekli esenlik sağlayan bilgi, mutluluk yollarını öğreten bilgi, dünya ve ahirette saadete ulaştıran bilgi anlamlarına gelmektedir.
Kutadgu bilig in kaynakları nelerdir; Türk milletinin tarihi ve Türk fikir mahsulleri, Türklerin içtimai teşkilatı, yazarın dev teşk içinde kazandığı tecrübeler ve o zaman kadar yerleşmiş olan dev. Geleneği, komşu millet ve kültürlerle münasebetler sonunda elde edilen bilgiler, Arapça Farsça kaynaklardan öğrenilmiş bilgiler ve ünlü Türk filazofu farabinin eserleri.
Kutadgu Bilig; Allaha övgü ile başlar, Hz.Peygambere övgü ile devam eder, Hulefai Raşidin ve Çar-ı Yarı-ı Güzin olarak adlandırılan 4 halifeye, yaz mevsimi ve Tavgaç Buğra Hana övgü gelmektedir.
Kutadgu biligin esas kısmı 4 kişi arasında geçer bu dört kişi ve özellikleri
1-Kün-doğdı (gündoğdu) : hükümdardır. Toplumda en seçkin yeri işgâl eden ve yönetimde en üst makâmın sahibi olan hükümdardır. Doğru yasayı ve adaleti temsil eder. Adalet, doğruluk, ödül ve cezâ ile ülkeyi yönettiği için, aynı zamanda “düzen”i sağlayan kimsedir.
2-Ay-toldı (aydoğdu) vezirdir. Kutluluğu mutluluğu temsil eder.
3-Öğdülmüş Vezirin oğludur. Akılı ve bilgiyi temsil eder.
4-Odgurmuş: vezirin akrabasıdır. Kendini ahirete adamış zahit bir kimsedir kanaatkarlığı ve akibeti temsil eder.
A.Dilaçar kutadgu bilig i nasıl tanımlar;Kutadgu biligin yapısı sahneye konmuş alegorik, dört kişi arasında geçen bir münazaraya ya da atasözleri ve bilge deyimleriyle süslemiş diyaloglu bir sahne yazısına benzer.
** Yusuf has hacip eserinin esas kısmını mesnevi nazım şeklinde 6520 beyit olarak yazmış ve bunu 85 baba ayırmıştır bu kısmın aruz kalıbı mütekarib olarak adlandırılan ve firdevsinin şehnamesinin de vezni olan feulün feulün feulün feul şeklindedir. Katudgu bilige yapılan ek feulün feulün feulün feulün kalıbla tam mütakarib aa ba ca da dır.
Kutadgu biligin el yazması nüshaları
1-Herat nüshası(viyana kütüphanesinde) Uygur alfabesiyle yazılmıştır.Joseph Von Hammer Purgstall bu nüshayı istanbulda bulmuştur.Viyana kütüphanesindedir. Bu nüshanın tamamı önce Armın Vambery, sonrada Wilhelm Radloff tarafından yayımlanmıştır. mensur ve manzum ilaveler vardır.
2-Kahire nüshası; Arap alfabesiyle yazılmıştır. 1896 da Kahiredeki Hidiv Kütüphanesi müdürü Alman Moritz tarafından bulunmuştur. mensur ve manzum ilaveler vardır
3- fergana nüshası; Arap alf ve sülüs hatla yazılmıştır. ZEKİ Velidi Togan 1913 de Nenengah isimli bir yerleşim yerinde bulmuştur. Şu anda Taşkenttedir. manzum ilave yoktur.
** kuatdgu biligi önce batılılar tanıtmıştır. Türkiye de ise Reşit Rahmeti ARAT tanıtmıştır. Sillahdaroğlu tarafından ise manzum olarak günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Yaşar Çağbayır ise nesir halinde günümüz Türkçesine çevirmiştir.
DİVANU LÜGATİ’T – TÜRK
Yazılış amacı: Divanu Lüg. Türk Araplara Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin de en az Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek için yazılmıştır. Mahmud b hüsyin b Muhammet ( kaşgarlı Mahmut) tarafından yazılmıştır.Opal de mahmudiye medresesini kurdu; kitabu cevahirinnahv diye başka bir eseri daha vardır.
Divanu lügütit-Türk manzum bir eser değildir, bir sözlüktür. Türkçe kelimelere Arapça karşılık vermektedir. Bildiğimiz klasik sözlüğün dışındadır.
**Kaşgarlı Mahmut; eserinin mukaddimesinde Türk dili üzerinde durmakta ve dilin yapısı ve kullanımı hakkında önemli bilgiler vermektedir.
** Divanu l. Türkü Kaşkarlı Mahmut, Abbasi halifesi ebul kasım abd b Muhammet el muktada biemrilleh takdim etmiştir.
** Divanu l Türkte kelimeler yazılırken p,ç,g harfleri kullanılmamıştır. B ile F arasında bir ses için üç noktalı kullanılmış, nazal N için , A sesini göstermek için de iki elif ( II ) Kullanılmıştır. Bir başka orijinal yönü ise; Türkçe kelimelerin Arapça kelimelerin kalıplarıyla anılmasıdır.
Divanu lügütit-Türkte bazen yazıldığı zamanın toplumsal olaylarını buluruz kelime öyle bir olayla ilgiliyse onu da kelimenin anlamını verdikten sonra izah ediyor, mesela;: Türklerin kalem yaptıkları ağaç, İm: orduda başbuğun askerler arasında silah veya kuş adlarından birini belge, parola olarak koyduğu kelime. Oru: şalgam, buğday gibi şeyleri saklamak için kazılan çukur. İprük: ekşi yemekten içine katılık gelen kişiyi içini sürdürmek için yoğurt ile süt karıştırılarak verilen ilaç.
** Divanu lügütit-Türkte Türk dünyasına ait iki harita bulunmaktadır. Özbekçe ingilizce ve Uygurcaya çevrilmiştir.
ATABETÜ’L-HAKAYIK


Atabetül HakayıkEdip Ahmet YÜKNEKİ isimli bir şair tarafından yazılmıştır, Manzum Ahlak kitabıdır. Emir Muhammet sipehsalar bey e takdim edilmiştir.
-kutadgu biligde ki gibi mütekarib olan feulün feulün feulün feul şeklinde aruz kalıbıyla yazılmıştır.
-Kitapta anlatılmak istemen asıl konunun yer aldığı 6.bölümden sonraki kısım dörtlük halinde yazılmıştır ve manilerde kullanılan aaxa bbxb ccxc tarzında yazılmıştır.
-Dili hakani Türkçesidir. Allah ve peygamberin adı doğrudan zikredilerek doğrudan atıflar yapılmıştır. Ayet ve hadislerle desteklendiği için,dini ve ictimai ahlak esaslarının toplum içinde yerleşmesini sağlama amacıyla yazıldığı için, okuyanın kolaylıkla anlayabileceği sade bir dil kullanılmıştır.
Atabetül Hakayık ; İslami dönem kitap tertip geleneğine uygun olarak TEVHİD ile başlamıştır, onun arkasından bir na’tı-Şerif ve edebiyatta genellikle “Çehar-ı Yar-ı Güzin” diye zikredilen dört halifeye övgü ile devam eder, sonunda takdim edilen hükümdar hakkında da mehdiye gelir.Hibetül Hakayık, Aybetül Hakayık şeklinde de söylenir.
Atabetül Hakayıkın Nüshaları:
1-Semerkant nüshası : Uygur alfabesi ile yazılmıştır, satırlar sayfayı tam olarak kaplamış durumdadır, Bazı mısralar ile Bab başları Ayet, hadis ve beyit yazıları Arap alfabesiyle yazılmıştır. esas metin şu anda Ayasofya (süleymaniye) kütüphanesindedir.
2-Ayasofya kütüphanesi 4757 numaradaki nüsha: Uygur ve Arap alfabesi ile yazılmış, Müstensih her mısraı önce siyah mürekkeple Uygur alfabesiyle yazmış, hemen altına ayın mısraları kırmızı mürekkeple bir de Arap alfabesi ile yazmıştır.
3-Topkapı sarayı kütüphanesi Hazine bölünün 35552 kayıt no 244 sıra no 14 hususi no daki nüsha: Bir mecmuanın içindedir.Arap alfabesi ile yazılmıştır, nerede ne zaman yazıldığı belli değildir. Bu eserde hibetül hakayıl şeklinde yazılmıştır.
4-Uzunköprü nüshası. Seyyid Ali isimli bir şahsın kütüphanesinden çıkmıştır.
** Atabetül hakayıkı ilk defa ortaya çıkaranNecip asım (yazıksız)
DİVAN-I HİKMET
İslâmî döneme ait, Dini-tasavvufi muhtevalı edebiyat açısından önemli olan,dini-tasavvufi edebiyatın temelini oluşturanve günümüze manzum eser olarak ulaşan en eski 2.eser Dîvân-ı Hikmet’tir. Ahmed-i Yesevînin şiirlerinin bir araya topladığı eseridir.
Ahmed-i Yesevî Orta Asyada Türkler arasında tasavvuf anlayışının yayılmasına katkıda bulunmuş, Türkistanın Çimkent şehrinin Sayram Kasabasında doğmuştur.Yeseviye tarikatının kurucusudur. Hece vezni ve basit ifadelerle örülü şiirler söylemiştir. Ahmed-i Yesevî, söylediği şiirlerine “Hikmet” ismini vermiştir
Ahmed-i Yesevî, hikmetlerinde îmân esaslarından; ibâdetlerden, bütün ibâdetleri eksiksiz yerine getirmek gerektiğinden; Kur’ân ve Sünnet’e kayıtsız olarak tâbi olmanın zarûretinden; tarîkata girmenin ve bir mürşide bağlanmanın zorunluluğundan; şerîat, tarîkat, marifet ve hakîkat makamlarından; bu makamlara ulaşabilmek için, en baştaki şerîattan, yani dînin emir ve yasaklarından ayrılmamak gerektiğinden; nefsi ıslâh etmenin, onun isteklerine uymamanın, benliği terkin ve dünyaya kapılmamanın lüzûmundan; takvâ,tevâzu, iyiliği emr, kötülükten nehy, ihlâs, harama helale riayet, günahtan kaçınma, duâ, tövbe, kanâat gibi iyi hallerden; ilâhî aşktan ve çeşitli tasavvufî konulardan bahseder. öğretici niteliktedir, san’at endîşesinden uzak ve basittir. Şekil ve dil yapısı, hitâb ettiği toplumun sosyal ve kültürel yapısına uygundur. Fikrî yönlerini dînî-tasavvufî motifler, şekil yönünü de millî ve mahallî unsurlar teşkîl eder. Dili mahallî unsurlar taşıyan Orta Asya, yani doğu Türkçesi olan Hâkâniye Türkçesi’dir.
Ahmed-i Yesevinin Hikmetlerindeki Mahlasları;Kul Hace Ahmet, Ahmet, Hace Ahmed, Miskin Ahmed, Kul Ahmed, Miskin Hace Ahmed, Miskin Ahmet Yesevi, Yesevi, kullanmıştır
** Bu güne kadar toplanan hikmet sayısı 250 civarındadır, Prof.Dr. Kemal ERARSLAN ın gayretleriyle toplanmıştır.
** Divanı hikmet üzerinde ülkemizde ilk önemli çalışmayı Fuat KÖPRÜLÜ yapmıştır, eserinin adı Türk edebiyatında ilk mutasavvıflar.
** Divanı hikmet büyük kısmı 5 ile 29 arasında değişen dörtlüklerden oluşmaktadır. Bir kısmı gazel tarzındadır. Dörtlüklerde hece vezninin 12 li (4+4+4) ölçüsü, gazel tarzında olanlarda da on dörtlü (7+7) ölçüsü kullanılmıştır. Gazel tarzındakilerin bazılarında aruz vezni de kullanılmıştır. dini ve tasavvufi şeylerden bahseder.
** Defteri Saniden kasıt İkinci defter
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 15 Eylül 2014, 08:03   Mesaj No:6
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.983
Konular: 339
Beğenildi:1158
Beğendi:328
Takdirleri:7407
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Türk dil ve edebiyatı/

ÜNİTE 6 Türk İslam Edebiyatında Dini Edebi Türler
Türk dini edebiyatının genel durumu
** Anadolu’da ortaya konulan ilk edebi ürünler Tasavvufi niteliktedir
** Anadolu da orta Asyadakine benzer şairler çıkmıştır. Bunlar Ahmet fakih, Şeyyad Hamza, yunus emre
Dini edebi türler
1- Allah’la ilgili olanlar; tevhitler, münacatlar, esmai Hüsna şerhleri,
2-Hz peygamberle ilgili olanlar; natlar, miraciyeler, siyerler, mevlidler, hilyeler ve şemaller, esmai nebi şerhleri ve muammaları, kırk hadis tercümeleri, mucize nameler, kasidei bürde, mersiyeler makteller, gazavetnameler, muhammediyye ahmediyye eserler,
3-Diğer dini konularla ilgili onlalar, itikadi, ibadet, dualar evraz ve ezkar kitapları ve ahlaka ilgili olanlar.
Satırlar Arası kur’an Tercümeleri
** Peygamber zamanında Selman Farisi fatihayı Farsçaya tercüme etmiştir.
Kuran’ın tamamını Farsçaya tercüme eden; Samanoğulları hükümdarlarından Mansur b nuh tarafından oluşturulan bir heyet Taberi tefsirini esas alarak Kuranın tamamını Farsçaya tercüme etmiştir.Farsça ve Türkçe olarak tercüme edilen ilk kuran tercümeleri 11. asırda istihsan edilen ve jhon raylands kütüphanesinde ve britısh museum da bulunur.
Farsça ve Türkçe tefsir yapılan eserlerin özellikleri nelerdir; Ayetlerin düzgün ve tam cümleler halinde tercümeleri değildir. Arapça kelimelerin altına ince kalemle eğik bir şekilde yazılan tercümelerdir.
** Tespit edilen en eski Türkçe satırlar arası kur’an tefsiri nerededir;İstanbul Türk ve İslam eserleri müzesinde Şirazlı hacı devletsahoğlu Muhammet. Tarafından istinsah edilen nüshadır.
** Satırlar arası Türkçe Kuran tercümeleri hem dönemlerinin Türkçesini aks ettirmesi bakımından Türk Dili Tarihi, Hem de Kuranı Kerim üzerinde yapılan ilk Türkçe çalışmalar olması itibariyle Türkçe Kuran tercümesi ve tefsirleri tarihi bakımındanönemlidir. Diğer taraftan 10. asırda Türklerin kuranı Farsçaya hem Türkçeyi çeviri heyetinde bulunmaları bakımından önemlidir.
Satırlar arası kuran tercümelerinin Türkçe karşılıları
Allah : tanrı, cennet: uçmak, Fuad: yürek, şahid; tanuk, Kebir: ulu, rab: çalab, cehennem: tabu, Fecir: irte, Taam: yeygü, ekber: ulurak, rasul: yalavaç, kalb: könül, cahil: bilisüz, Necm: ılduz.
A-Allah’la İlgili Edebi Türler
1-Tevhitler:Cenabı Allahla ilgili olan dini eserlerimiz tek tek şiirler ve müstakil eserler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Tek tek şiirler tevhidler ve münacatlardır.
Edebi ıstılahta Tevhid; Allah Tealanın varlığından, birliğinden, tek olduğundan, eşi, benzeri ve ortağı olmadığından, isimlerinden, sıfatlarından, kudretinin tecellisinden bahseden Manzum ve Mensur eserlere, edebiyatta tevhid denir.
** Mensur tevhitlerin en güzel örneği Sinan Paşanın Tazarruvname isimli eseridir.
Manzum hamdele:Hamdele kısmına karşılık şairler divanlarında tevhitle başlayıp Allah‘ın vahdaniyetini bildirmek, kendisinin ve bütün alemleri yaratan Allaha şükretmeyi bir gelenek haline getirmişlerse manzum hamdele olur.Divanların başındaki manzum tevhidler kaised nazım şekli ile yazılmıştır.
Tevhitte esas düşünce; Akaid ve kelam ilminin bildirdiği şekilde Allah’ın birliği noktasında toplanır.
Tevhidlerde yer alan konular şu şekilde sıralanabilir;
1- Allah Teala her yerde hazır ve nazırdır, fakat insanlar onun zatını künhünü idrakten acizdir
2- Allah Kadirdir, bakidir, evvel ve ahir odur, vacubül vücuddur, ortağı ve benzeri yoktur, olana sonradan yaratılan hiçbir şeye benzemez….
3-Kainatta her şeyi yaratan Allahtır,
4-Alem,Allahın gayrıdır.
Tasavvufi nitelikteki tevhitlerin temelini“Ben gizli bir hazine idim, bilinmek ve tanınmak istedim ve mahlukatı yarattım. Ben kendimi onlara öğrettim; onlar da beni bildi.” kutsi hadisi teşkil eder.
** Allahın irade ve kudretinin tecellilerinin ifadesi olan Esmai Hüsna tevhidlerde çok kullanılır.
Kaside nazım şekliyle yazılmış olan tevhitler kaç kısımdır?
1.Allahın selbi ve subuti sıfatlarından bahsedilir. Lirizm olmaz
2.Subuti sıfatların kâinattaki tecellileri gelir. Kemal ve kudretin,
3.Münacat. İnsanın aczinin ve korkusunun heyecanını buluruz


**Tasavvufi nitelikteki tevhitlerde genelde vahdeti vücut anlayışı hâkimdir.
** Melakiki hadimanı yemürü bil adli vel ihsan ….. bu kimin divanıdır? Nabi
2- Münacaatlar
Manzumaler veya mensur metinler halindedir. Manzum ve ya mensur diğer eserlerin içinde yer alırlar. münacatlar günahkârlık ve pişmanlıkla dolu şiirlerdir.
Münacatlar;söz anlamı, fısıldama, kulağa söyleme, iki kişi arasında geçen gizli konuşmadır. Dini anlamı, Allaha dua ve niyazda bulunmak, bir kimsenin ellerini açarak gizlice Allahtan yardım dilemesi,
Edebi olarak ise bütün varlıkları yaratıp yaşatan rahman rahim olan affedici ve esirgeyici bağışlayan yüce Allaha yalvarıp yakarmak amacıyla yazılmış edebi metinlerdir.
** Bir çok şair divanlarının baş taraflarına aynı zamanda münacat da koymuşlardır.
** Münacatlar genelde ARUZ vezniyle yazılmıştır. Tekke ve halk edebiyatı içinde hece vezniyle yazılmış münacatlar da vardır.
** Münacatlarda esas konu Cenabı Allahtır, Allahın isimlerine çok yer verilir. Rahim, kerim, gaffar, gafur, tevvab, afuvv, vahib, muin, settar.
** Münacatlarda ayet ve hadislerden yararlanmıştır. Münacatların tevhitlerden farkı Allaha muhtaçlık ve kudretine muhtaçlık üzerinde durulur.
3-Esmai Hüsna şerhleri
**Şairlerin esmai Hüsna şerh etmelerindeki sebep; Kuranda onun isimlerinin sayılması gerektiği söyleniyor ve Allahın isimlerini ezberleyenlerin cennetle müjdelenmesi.
** Esma-i Hüsnayı İlk kez Araplar (mensur) yazmaya başladı, sonra İranlılar sonrada Türkler yazmaya başladı, Farsça olarak da manzum ve mensur Esma-i Hüsna şerhi ortaya çıktı.
Esma-i Hüsnanın havassı ;Bazı dileklerin ve isteklerin giderilmesi için Allaha onun isimleriyle yalvarmaya Esma-i Hüsna havassası ( hususiyetleri özellikleri) denir.
** Esma-i Hüsna ile ilgili yazılan eserlerden biride “kenzül havas” dır.Bu kitapta Esma-i Hünsayı okuyanlara ne gibi faydalar sağlayacağından bahseder
Esma-i Hüsna şerhine örnek; 16.yy Osmanlı ilim adamı İBN-İ İSA-YI SARUHANİ şerhi örnek olarak gösterilir. ibni isa saruhani BAYRAMİYYE tarikatın şeyhidir. Ulumi resmiye tasil etmiştir. Ulumu garibe denilen cifr havas vefh ve ilmi Nucum gibi hususlarda ihtisas sahibidir.
İbn-i İsanın eseri ve özelliği;Eseri şerhi Esma-i Hüsnadır. Allahın 99 isminin manzum olarak şerhidir. Allahın 99 isminin her birini ayrı ayrı ele alır. Ve aynı zamanda en meşhur esmai Hüsna şerhi ibni isanın şerhi esma i hüsansıdır tamamı manzumdur ve mesnevi tarzındadır.
ibni isanın eserinden Allahın isimleri ve hangi derde deva olduklarıyla ilgili örnekler
Hafi: düşman karşısında üstünlük,
Rafi: her kesin işlerini yoluna koyar rüzgar estirir,
Muizz:Ebedi saadete erdirir
Basir, kişinin sevdiği kişiyi görmesine, büyük insanların huzurunda rahat etmesini,
Halim, kederli ise neşeye kavuşur zalimin zulmünden emin olur sihirden korunur.
Selam, afetlerden korunur,
Vehhab: dünya emrine musahhar olur malı artar.
Gafur: günahları afv olur,
Karim: derliler deva bulur, zehirlere karşıdır. Fakirse zenginleşir.
Vedud: sevenle sevileni birleştirir. Aradaki soğukluk gider. Düşmana dost olur.
Muahhir: sultanın yanında bulunanları onun gazabından korur.
Afüvv: büyük günahlardan alıkoyar
İbni İsanın eseri hangi kalıpta yazılmıştır? mefailün/mefailün/failün genellikle tam ve zengin kafiye kullanılmıştır. Rediflere çok az yer verilmiştir.
Edebi yönü ; Halkın anlayacağı dilde yazılmıştır. Arapça ve Farsça tamlamalara çok az yer verilmiş, aynı manaya gelen farklı kelimeleri, yerine ve gerekliliğine göre kullanabilmiş olmasıdır.
** Budur evradı cümle enbiyanın dahi gelmiş gelecek evliyanın kamu ümmet olanlar mustafaya ki kayillerdür esmai hudaya bu esmai Hüsna sözleri ibni isa aittir.
B-Hz Muhammetle ilgili edebi türler
1-Na’tlar;. Sözlükte sıfat, bir şeyi överek anlatma nitelendirme sayma tarif etme. Terim anlamı ise peygamberimizi övmek başka kişileri anlatan natlardan ayırmak için natı şerif, natı peygamber, natı rasul, natı nebevi denir.
** Hz.Peygamber dışında ilk dört halifeyi övmek için yazılan şiirlerede NA’T-I ÇAR-YAR ve Hz,Ali için Nat-ı Ali, diğer peygamberle için, Hz hasan ve z Hüseyin, Hz Abbas Hz Hamza sahabelerden bazıları için mezhep imamları, Buhari Müslüm, Abdülkadir Geylani Mevlana gibi kişiler içinde natlar yazılmıştır.
Na’h-Han; Mevledlerde ve diğer dini toplantılarda ve Hz.Peygamberi anma toplantılarında nat türünden yazılmış bir şiiri makamlı bir şekilde okuyan kimselere denir.
Nat-Gu; Hz.Peygamber için nat türünde çok şiir yazılmış olan şairlere denir.
** Natı n kaynağı Arap edebiyatıdır.
Peygamberi öven şair sahabe; Hassan b. Sabit, Abdullah b. Ravaha, Kaab b züheyr onu öven şiirler söylemişlerdir. Ka’B B.Züheyr, KASİDE-İ BANET SUAD adlı şiirini Peygamberin huzurunda okumuş , Peygamber hırkasını hediye ettiği için de KASİDE-İ BÜRDE diye meşhur olmuştur.
** Mensur eserlerdeki “salavat” cümlelerinin yerine, divanlarda ve manzum eserlerde nat türü şiirler yazılmıştır.
** Na’t, Türk Edebiyatında Divan, Halk ve Tekke şiirinin ortak bir türüdür.
Anadoluda ilk na’t yazanlır;Mevlana-divanı kebir, Ahmet yesevi-hikmet, Yunus Emre-divan(Anadolu Türkçesiyle ilk yazılana örnek ), ayrıca Anadoluda Türkçe telif mesnevilerin en önemlisi Aşık Paşanın Garip namesinin nat bölümü bu türün klasik mesnevilerinde ki ilk örneğidir. Şeyyad Hamza hoca mesud Mustafa Divriği vs kişilerde ilk nat yazanlardır.
**Su kasidesi adlı nat Fuzuli’nindir, 32 beyitten oluşan bu nat, redif kelimesi olan Su dan ismini almıştır, Hakani Mehmet Beyde, Hilye-i Şerif adlı eseri de Divanındaki natlarla bu asrın önemli isimlerindendir.
** Sen Ahmedi Mahmudu Muhammetsin efendim haktan bize sultanı müeyyedsin efendim bu her bende tekrarlanan müseddes sahibi şeyh galip.
** Yağmur isimli şiir Nurullah genç e aittir.
Ünlü Na’t-Gu lar;(çok nat söyleyen anlamında nat gu olarak vasıflandırılmışlardır) Himmetzade Abdullah-Divanı Nu’ut. Nazım Yahya efendi (divanı belagat unvanı nazım), Süleyman nahifi (hilyetül envar), Neccarzade rıza (divanı neccarzade rıza), Abdullah selehaddin uşşaki (divanı nut ( Arapça Farsça ve Türkçedir)
Not: Na’t türünün görüldüğü edebiyatlar: divan, halk, tekke edebiyatı.
Natların şekil ve muhteva özellikleri
Natlar, diğer dini-edebi türlerde olduğu gibi ya mensur veya manzum dur, Mensur natlar genellikle Hz.Peygamberin hayatını anlatan eserlerde başlangıçtaki salvele bölümündedir. Sinan PaşanınTazarruname” isimli eseri nat la ilgili edebiyatımızdaki en güzel örnektir en güzel örnektir.
** Kaside nazım şekliyle yazılanların edebi yönü daha güzeldir.
** Natlarda Hz.Peygamberin azaları yüzü güle, bedir halindeki aya, güneşe mushafa vb, kaşları hilale, yaya, kirpikleri oka, dişleri inciye dudakları yakuta, yanakları güle saçının kokusu sümbüle boyu serviye,
2-Siyer-i nebiler
Sözlük anlamı hal tavır davranış gidiş hayat tarzı anlamına gelir siret kelimesinin çoğuludur.
** Hz. Peygamberin siretiyle ilgili olarak bize ulaşan en eski eser İbn ishak ın siretü inb ishak isimli eseridir.Elvakıdi megazi adlı eseri de Siyeri Nebi sahasındaki en eski kaynaklardandır. Bu sahadaki en önemli isim ise, İBN HİŞAM dır. Eserinde siret kelimesini ilk kullananda hişamdır, (Suretü Rasullullah)
İran Edebiyatında siyeri nebi sahasında çalışma yapanlar:
-Molla Cami, Nureddin b.Abdurrahman
-Cemalüddin Ataullah b. Fazlullah eş-Şirazi
-Molla Miskin Muin Muhammed Ferahi
** Türk edebiyatında siyerle ilgili doktora yapan Massad Süveylim Ali Eşşeman
** Türkçe bilinen en eski siyer Erzurumlu Mustafa Darir’in Siretün-Nebi adlı Eseridir.
** Yazıcıoğlu Mehmet Bican Muhammediye; İlk manzum Türkçe siyerdir,
** Müniri İbrahim Çelebi; Manzum Siyeri Nebi
** Osmanlı Türkçesiyle yazılmış en önemli eser; Alaşehirli Kadı Veys b. Mehmed’in Dürretüt-Tac fi siretil Mirac vy siyeri Veysi
** Urfalı Yusuf Nabi’nin Siyeri Veysi Zeyli; Mekkenin Fethine kadar olan olaylardan bahsetmektedir.
** İbrahim Hanif Efendi’nin Manzum Siyeri Nebi vy Şerafet name; Mesnevi nazım şekliyle yazılmış üç ciltlik bir eserdir.
** Çöle inen nur(mensur) ve es selam (manzum) Necip Fazılın eseridir.
3-MEVLİDLER
İsmi zaman olarak “doğum zamanı”, ismi mekan olarak “doğum yeri” ve mastar olarak ise “doğmak “ anlamlarına gelir.
Terim olarakPeygamberin doğum zamanı, doğum yeri, dünyaya gelişi, doğumundan bahseden eserler, doğumuyla ilgili yapılan törenlerdir.
**Hz.Peygamberin resmi doğum günü kutlamaları tarihte ilk defa mısırda Fatımiler döneminde halife MUİZ LİDİNİLLAH tarafından başlatılmıştır
** Selçuklu atabeklerinden Muzafferüddin Gökberi tarafından 1207 senesinde erbilde Mevlid Bayramı olarak düzenlenmiştir. Gökböri mevlid bayramlarında okunması için, Mağribli ibn Dihye’den ber eser yazmasını istemiş, o da Kitabut-Tenvir fi Mevlidis-Siracil-münir adılı Arapça mevlidini yazmıştır.
** Osmanlı padişahı 3. Murat 1587 zamanında mevlid devlet töreniyle kutlanmaya başlandı.
** Mevlid 1910 yılında çıkan kanunla mevlüt bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra resmi bayramlıktan çıkarılmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1989 yılından itibaren20 Nisan kutlu doğum haftası olarak kutlanmaya başlanmıştır.
** Hz.Peygamberin doğum gününde genellikle Vesiletün Necat isimli bölüm okunur.
** Araplarda mevlüt türünde ilk eser ALİ B. EL-KİASİ 805, Vakidi’ye ait olan Mevlidül-Vakidi me’aş-şerh alet-temam isimli bir manzum ile, Muhammed b. İshak el-Müseyyibi tarafından kaleme alınmış metinler bu türe ait Arap Edebiyatındaki ilk örnekler olarak bilinmektedir.
Arapça Mevlit yazan Müellifler; İmam Gazali, İbnül Cevzi, Muhyiddin ibnül-arabi, Ebül-Kasım es-Sebti, Seyfüddin ibn Tuğrul Bek et-Türki Arapça mevlit yazmış müelliflerdir.
** Hindistan ve Güneydoğu Asyadaki İslam ülkelerinde Arapça ve değişik dillerdeki tercümeleri ile en çok okunan metin, Medine Müftüsü Cafer b. Hasan el-Berzencinin el Ikdül-Cevher fi Mevlidin-Berzenci adıyla bilinmektedir.
Türk edebiyatında mevlüt türü
** Türkçe manzum mevlit metinlerinin büyük bir kısmı aruz vezninin failatun/failatun/failun kalıbıyla ve mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.
**Şemsettin Sivasi ile visali Ali Çelebinin mevlütleri manevi doğumunu anlatan mevlütlerdir.
**Mevlidi Nebinin muhtelif yıldönümlerinde şairlerimiz tarafından yazılmış şiirlerde vardır. BularAziz Mahmud-ı Hüdayı, Tahirül-Mevlevi, Mehmet Akif Ersoy, Arif Nihat Asya vs.
Süleyman çelebinin vesile tünnecat adlı mevlüdü
** Süleyman çelebinin doğum ve ölümünün ebced hesabı Rahat ı Ervah kelimesidir.
** S. çelebi mevlüdü Arap ve İranlıların Bursa Ulu camiinde bir vaazdaki tartışmaları üzerine yazmış
Vesiletünnecat; Kurtuluş sebebi anlamına gelmektedir. Türk edebiyatında mevlid türüne ait ilk eser olarak kabul edilmektedir ve kendisinden sonra yazılan hemen bütün eserleri etkilemiştir. Bunu yazarken Aşık Paşanın Garipname ve Erzurumlu Mustafa Daririn Siyerünnebi sinden yararlanmıştır. Mesnevi nazım şekliyle ve aruzun remel bahrinin “failatün/failatün/failün” kalıbıyla yazılmıştır. 16 Bölümden meydana gelir.
Vesiletünencatı günümüz alfabesiyle yayınlayanlar; Ahmet ateş, Süleyman çelebi, Necla pekolcay, bunların dışında da Hüseyin Vassaf vesiletünnecat a şerh yazmıştır.
4- HİLYELER (hilyeyi Nebevi)
Hilye ne anlama gelir; süs, bezek, vasıflandırmak, nitelendirmek, yaratılış suret sıfat değerli taşlar, insanın da dış görünüşü anlamına gelir. Zamanla da Hz.Peygamberin bedeni özelliklerinden, vücud yapısından ve azalarının fiziki durumundan bahseden kitap ve levhalar için kullanılmıştır. Hilyenin doğuşundaki en önemli sebebi Peygamber sevgisidir.
Istılahı manalarda; Hilye-i şerif, Hilye-i Saadet, Hilye-i Nebi veya Hilye-i Nebevi gibi tamlamalar şeklinde kullanılır.
Hilye-i Nebevi; Hz.Peygamberin bedeni özellikleri ile ilgili rivayetlerde en başta Hz.Ali ve Hind b.Hale gelmektedir, Hz.Ayşe,Ebu Hureyre, Enes b.Malik, Bera b.Azib, Cabir b. Semure,İbn Abbas, Abdullah b. Ömer, Ümmü Mabed gibi ashap gelmektedir. Anlatılan bilgiler Tirmizinin KİTABÜ’Ş-ŞEMAİL adlı eserinin baş tarafında toplanmıştır.
**Hilye-i Nebevi ile ilgili müstakil eserler yazılmadan önce en geniş bilgi Yazıcıoğlu Muhammed Bican tarafından yazılan ve manzum bir siyer olan Muhammediyye adlı eserin “Faslün fi Sıfatın Nebi” başlıklı bölümünde verilmiştir.
Şekillerine göre hilyeler
1-Mensur Hilye-i Nebeviler: Hadis ve Şemail türü eserlerdeki Hilye-i Nebevi ile ilgili rivayetlerin kelime kelime tercümeleri ve ya şerhleri tarzındaki eserlerdir. En eski Mensur hilye, Şiyhül-İslam Hoca Sadettin Efendi ‘nin Hilye-i Celile ve Şemaili Aliye adlı eseridir.
2-Manzum Hilye-i Nebeviler; Sahasında ilk eser Şerif mahlaslı bir şairimize aittir. Risale-i Hilyetir –Rasul adıl eseri Kanuninin oğlu Bayezide takdim edilmiştir. Bu eserler çok sayıda ayet ve hadis iktibas ve telmihleriyle dini bakımdan zengin muhtevaya sahip oldukları gibi, Hz.Peygamber hakkındaki teşbihler açısından çok değerlidir. Manzum hilyeler, mesnevi nazım şekliyle yazılmış, didaktik ve ilmi bir üslup kullanılmıştır. Türün bilinen en son örneği; Mustafa Fehmi Gerçeker’in yazdığı Hilye-i Fahr-i Alem dir.
**Hilye-i Nebevi türünün en meşhur olan eseri, 16.yy şairlerimizden Hakani Mehmet Efendinin Hilye-i Hakanisidir.
** Kısası enbiya Ahmet Cevat paşanın eseridir. Hilyei nebevi ile ilgili rivayetlerde nakledilen bilgilerin tamamını derleyerek güzel bire mensur hilye meydana getirmiştir
** En eski manzum hilye i nebevi Şerifindir.
3-Levha Şeklinde Hilyeler: Hat sanatımızın en güzel örneklerinin oluşturan hilye-i şerif levhalarını ilk örnekleri 1679 meşhur hattat Hafız Osman Efendi tarafından yazılmıştır. Levhaların bulunduğu evlere yangın ve diğer afetlerden koruduğu, berekete sebep olduğuna inanılır.
Hilye-i Nebevi Levhalarının bölümleri;
1-Baş makam ; Burada besmele yazılır
2-Göbek; Hilye metnini büyük bölümünün yazıldığı kısımdır, şekilli olabilir.
3-Hilal: Her levhada bulunmayabilir
4-5-6-7. bölümler: Buralara dört halifenin ismi veya peygamberi dört ismi veya aşerei mübeşşerenin isimleri veya Ashabı kehf isimleri yazılır
8-Ayet:Kelime-i Tevhid veya Peygamberimizle ilgili ayet (levlake levlak lama halaktül eflak) yazılır.
9-Etek: Hilye metnini devamı ve dua kısmı yer alır. En son hattatın imzasının ve tarihinin yer aldığı bölümdür.
10-11 Koltuk: Buralarda süsleme için motifler konulabilir.
4-Gül-i Muhammedi Şeklinde Hilyeler
**Tasavvufta gülün halleri Gonca hali vahdetin, açılmış hali kesretin sembolüdür. Edebiyatımızda Gül Hz.Muhammedin sembolü olmuştur, bu anlayış neticesinde Gül-i Muhammedi veya Verd-i Muhammedi denilen gül motifi hilyeler yapılmıştır.Bilgiler yaprağa yazılmıştır.
Muhtevlarına göre hilyeler
a-Hilye-i Enbiya: Hz.Peygamberin dışındaki diğer peygamberlerin hilyelerinden bahseden eserlere denir. Neşati Ahmet Dedenin Lilye-i Enbiya adıl eseri buna örnektir.
b-Hilye-i Çar-yar-ı Güzin: Hulefa-yı Raşidin olarak anılan ilk dört halifenin hilyelerinin anlatıldığı eserdir. En meşhur örneği, Cevri İbrahim Çelebinin Hilye-i Çar-Yar-ı Güzin adlı manzum eseridir.
c-Hilye-i Aşere-i Mübeşşere: En meşhur eser Güti el-Edirnevinin Hilyei-i Aşeri-i Mübeşşeresidir
d-Hilye-i Hasaneyn: Peygamberimizin torunlarından bahseder, Abdullah Salahaddini Uşşakini Hilye-i Hasaney-i Ahseneyn adlı eseri en meşhurudur.
e-Hilye-i Evliya: Tasavvuf büyüklerinin bedeni ve ahlaki özelliklerinden bahseden eserdir. Vecdi Ahmet Efendinin Hilyetül Evliya ve Ravzütül Asfiya sı örnek olarak gösterilir.
Bunların dışında Mevlananın,Nakşibendi gibi alimlerinde hilyeleri vardır.
5-MİRACİYELER
** Recep ayının 27. gecesi meydana gelen olaydır, Arap edebiyatındaki miraciye eserler hep mensurdur. Bunlardan birkaçı; İmam Gazali Abdulkadir Geylani, Mahmud b Muhammed İran edebiyatında da Nizami, Feridüddin Atar, Mola cami, Hüseyin vaiz kaşif
** Türk Edebiyatında İlk Türkçe siyerlerden Mustafa Darir’in Kitab-ı Siyeri Nebi adıl eserinde, yine ilk manzum Türkçe siyer sayılan Muhammed Bicanın Muhammediye adlı eserinde ve diğer kitaplarımızda mirac önemli bir yer olarak almıştır.
**Türk edebiyatında manzum olarak yazılan müstakil mirac-namelerin tamamında Aruz vezni ve mesnevi nazım şekli kullnılmıştır.
Manzum miraçnameler nelerdir?
Abdül vasi çelebinin miracnamei seyyid el beşer, arif in miracunnebi, İsmail hakkı bursevinin miraciye, Süleyman nahifinin miracunnebi (en önemli eserlerden birisi), abdülbaki arifin miraciyyesi recep vahyinin minhacul mirac ı
** Namaz müminin miracıdır, hadisini açıklayan Muslihuddin Vahyi-Şabani’nin Miracul-Beyan adlı manzumesi.
6-Kırk ve yüz hadisler
** Edebiyatımızda en çok kırk, yüz ve bin hadis şeklinde derlenen kitaplar bilinmektedir.
Kırk hadisin Doğuşu ve gelişmesi; Arapça erbeun, Farsça çil hadis veya çihil hadis. Bu kırk hadisin doğuşunda zayıf olan 40 hadis ezberleyenin cennete gireceği müjdesidir.Kıyamette fakih olarak haşrolma, Hz.Peygamberin şefaatine kavuşma, alimlerle ve şehitlerle birlikte olma, hayırla anılma, cehennemden korunma, Müslümanların duasını alma gibi arzular kırk hadis geleneğini ortaya çıkarmıştır. Yine Hz.Musanın Tur dağında kırk gün kalması,kavmi ile kırk yıl çölde dolaşması, insanların kırk yaşında olgunlaşması, Hz.Muhammede kırk yaşında peygamberlik verilmesi vs hususlar da kırk hadis geleneğini başlatmıştır.
Arap ve iran edebiyatında kırk hadisler Kırk hadis sahasında ilk eser Abdullah b mübarek 797 fars edebiyatında ise ilk eser Muhammet b Muhammet el faravinin 1107 de yazdığı tabibul kulub bilinen ilk çihil hadistir.
Türk edebiyatında 40 hadisler; Türk edebiyatında ilk 40 hadis yazarıMahmut bin alinin 1358 nehcetül feradis. Kemal Ümmi-Kırk Armağan, Ali Şir Nevai-Tercüme-i Hadisi Erbain gibi eserler vardır
Yüz hadis; Türk edebiyatında 40, 100, 5000, 1001 hadis derlemeleri yazılmıştır. Türk edebiyatımızda 100 hadisin ilk örneğiErzurumlu Mustafa Daririn yüz hadis ve yüz hikayesi.
7- Esmai nebiler; Hz peygamberin isimlerinden bahseder. En meşhur eserSüleyman el Cuzuli Delailül hayrat isimli eserinin şerhi olan kara davutta peyg 201 isminden bahsedilir.
** Arap edebiyatında ayni isimler anılan ve her ikisi de Hz.Muhammed için yazılan iki kaside vardır.Biri Kab b. Züheyrin’in Kasidei bürde , Diğeri İmam Busiri mısırlıya ait olan Kasidetül Bürde (felçten kurtulmasına sebep olduğu için “şifa veren kaside” anlamında el-Kasidetüt Bür adıyla da tanınır.
** Kab.b.Zeheyr’in şiiri aruz vezninin Bahri Basit bölümünün müstef’ilün/ failün/ müstef’ilün/ failün kalıbında yazılmıştır.
Hz.Muhammet hakkında yazılmış diğer dini-edebi türler
Mu’cizatı Nebi: Mucizelerini ele alarak anlatan manzum vy mensur eserlerdir.
Gül-i Sad-berk: Hz.Peygamberin yüz mucizesinin anlatıldığı bir eserdir
Gazavat-ı Nebi : Hz.Peygamberin savaşlarını konu alan manzum vy mensur eserlerdir.
Hicreti Nebi; Hicreti anlatır.
Şefaat name: kıyamet gününde peygamberin yapacağı şefaatten bahseder
İtikatla ilgili eserler:Siracü’ddin Ali b.Osman el-Uşi,Kaside-i Emali,akaidle ilgili önemli bir eserdir. Kasidenin başlangıcında yer alan ifadelerden hareketle “Yekulul –Abd Kaside” olarak da isimlendirilmiştir.
İbadetle ilgili eserler : Kutbeddin Mehmet İznikli(Mukaddime-i Salat), Balıkesirli Devletoğlu Yusuf(Vikaye tercümesi), ağabeydi(Ravzatul İslam),Abdurrahman Gubari (Menasikül hac), Veysi(şehadetname),Kısası enbiya(diğer peygamberlerin kıssasından bahseder),
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 07 Kasım 2014, 16:10   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Allahın kulu_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Allahın kulu_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 33478
Üyelik T.: 09 Kasım 2013
Arkadaşları:29
Cinsiyet:
Memleket:sıratı mustakım
Yaş:48
Mesaj: 2.632
Konular: 164
Beğenildi:1151
Beğendi:1570
Takdirleri:5244
Takdir Et:
Standart Re: Türk dil ve edebiyatı/

Allah razi olsun
__________________

Vakit namazinizi kildiniz mi?
Ebu Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Mü'minin durumu yeşil ekin gibidir. Rüzgar ne taraftan gelse onu eğer. Rüzgar durduğunda doğrulur. Mü'min de böyledir. O da bela ve musibetlerle eğrilir. Kafirin durumu ise çam ağacı gibidir. Allah dilediği zaman sert ve dik durur. ][Bela ve musibetlere uğramaz.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

« - | - »

Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Türk islam edebiyatı 5.7.8.9.10. ünite özetleri HİRA Türk İslam Edebiyatı 6 17 Mayıs 2016 15:15
Türk İslam Edebiyatı 6. Ünite Özeti nurşen35 Türk İslam Edebiyatı 1 13 Şubat 2016 12:29
Türk İslam Edebiyatı Sınav Soruları f_kryln Türk Dili ve Edebiyatı Tarihi 0 01 Kasım 2013 16:51
türk islam edebiyatı ile ilgili notlar mehmet akif2 Türk İslam Edebiyatı 2 27 Eylül 2012 17:01
Türk islam edebiyatı 1. ünite deneme sınavı Medine-web Türk İslam Edebiyatı 1 03 Nisan 2012 21:24

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.