Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İLİTAM Bölümleri Ders/ Dökümanlar > MALATYA İNÖNÜ İlitam

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi:  28 Şubat 2015 (15:16), Konuya Son Cevap : 12 Ocak 2019 (13:49). Konuya 14 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Şubat 2015, 15:16   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

FELSEFE TARİHİ
I: Felsefeye Giriş
1. Felsefe Nedir ?
Bilgelik sevgisi, hakikat sevgisi anlamına gelen "philosophie" Yunanca bir kelimedir. Philosophic kelimesinin ilk kez ortaya çıktığı zaman diliminde iki düşünür tipi vardı: Bunlardan bir bölümü "philosophos" bilgeliği arıyor ve hakikati elde etmeye çalışıyordu; ötekiler "sophos" İse, bilgeliğe ve hakikate sahip olduklarına inanıyorlardı. O halde ‘philosophos', kelimesi insanın hakikate ulaşmak için çaba göstermesi gerektiğini ifade eder. Bu özel anlamını bir yana bırakırsak, felsefe genelde bilim anlamına gelir. Yalnız bu görüşü belli bir biçimde sınırlamak gerekir.
Felsefe evreni kavramak çabası, Teknik ise eşyaya pratik amaçlarımıza yarayacak bir biçim vermek çabasıdır.
Günümüzde felsefe daha özel ve de daha sınırlı bir anlam kazanmıştır. Bugün bir yandan felsefe ile felsefe disiplinlerini, öte yandan da bağımsız bilimlerin her birini tek tek diğerinden ayırıyoruz. Felsefe denilince, evreni bir bütün olarak anlama çabasını kastedeceğiz.
Evreni bir bütün olarak anlama çabasından, daha İlkçağda var olan bir felsefe disiplini, "Metafizik" doğmuştur. Metafiziği ilk kez kuran Aristo'dur. Aristo metafiziği kurmuş olduğu halde, o, bu kelimeyi kullanmamıştır. Aristo, bu felsefe disiplininin kendisine konu olarak aldığı alana "İlk Felsefe" adını vermiştir. İlk Felsefe tüm varlıkların özünü, son nedenlerini araştırır ve özellikle de evrenin yapısını ve özünü bilmek ister.
Özetle: Önce felsefe vardır, bağımsız bilimler sonradan felsefeden ayrılarak ayrı birer bilim dalı haline gelmiştirler.
2. Felsefenin Alanı
Evreni bir bütün olarak kavramak çabası yanında, filozofları sürekli ilgilendirmiş olan başka problemler de vardır; Evrenin aslı nedir? Evrenin yapısı ve biçimi nasıldır? Ben kimim? İnsanın aslı ve anlamı nedir? Görüldüğü gibi, felsefede; başlangıcından bugüne, i) evreni bilmek problemi yanında bir de ii) kendimizi bilmek, tanımak problemi yer almıştır. Ayrıca, felsefenin metafizik disiplini yanında, öteden beri, bir de iii) ahlâk (etik) disiplini bulunur.
Sonuçta;
1. Metafizik var olanı, hakikat olanı bilmek ister, bunların kaynağını araştırır.
2. Ahlâk ise olanı değil, olması gerekeni araştırır, İyi ve kötüyü kendisine konu yapar.
Felsefenin bu iki ana disiplini -metafizik ve ahlâk- yanında bir üçüncü disiplini daha vardır; Bu da "mantık"tır.
3. Mantık doğru olan bilginin bilimidir.
Burada "hakikat nedir, bunu nasıl elde ederiz'?" problemi ortaya çıkar. Yine burada, "acaba hakikate ulaşmak bizim için mümkün müdür'?" sorusunu kendimize sorarız.3. Felsefe Tarihi Nedir?
Felsefe problemleri tarihi akışları içinde dikkate alınır. Böylece onların birbirine ne kadar bağlı olduğunu, birinin ötekilerden nasıl çıktığım görmek mümkün olur. Felsefe tarihi bize bağımsız bilimlerin felsefe çerçevesi içinde nasıl oluştuğunu ve sonradan felsefenin ana kucağından ayrılarak nasıl bağımsız bir disiplin oluşturduğunu gösterir.
Felsefe tarihi acaba ne zaman ve nerede başladı?
- Felsefe; insanın evrenin yazgısı, evrenin yapısı ve bir de kendisinin aslı ve anlamı üzerinde düşünmeye başlaması ile ortaya çıkmıştır.
4. FELSEFÎ DÜŞÜNCENİN MAHİYETİ
Felsefî düşüncenin özellikleri, öncelikle onun taşıyıcıları veya sahipleri vasıtasıyla anlaşılabilir. Kendilerini, toplumları ve dünyayı anlamak için felsefenin yardımına başvuran 5
bu insanların en önemli özelliği “bilgeliği arayan” kişiler olmalarıdır. Felsefeci, kendisini “bilgeliğin dostu” olarak tarif eder. Bu husus, onun bilgi ya da bilgeliğe sahip olduğunu değil; onu aradığını ifşa eder. Nitekim o, belli bir yere ulaşmış olan değil, “yolda olan” kişidir. Jaspers bu durumu “felsefe yapmak, yolda, hakikat yolunda olmaktır.” şeklinde ifade eder.
Oysa felsefî tevazu, hakikate hiç kimsenin diğerinden daha fazla sahip olmadığı, olamayacağı anlamına gelir. O, doğruların hiç kimsenin tekelinde bulunmayıp; araştıran herkese açık olduğunu ifşa eder. Felsefe, bir bilgiler bütünü ya da cevaplar hazinesi olmaktan ziyade, zihinsel bir açıklığı, berrak bir bilinç halini, eleştirel bir tutumu ve arayışı temsil eder. Bu noktada felsefenin gücü, insan aklının gücüdür. Onun gücü insanın hayat karşısındaki problemlerini anlama ve çözme gücüdür.
Bununla beraber felsefe; haddini bilme, sınırlarını bilme ve çaresizliğini bilme ile yapılabilecek bir etkinliktir. Felsefî düşünce, akıl temelli soruşturmanın sonucu olan sistemli ve tutarlı bir düşüncedir. Felsefî düşünce refleksiyonlu bir düşünmedir. Refleksiyon ise düşünmek üzerine düşünmek, düşünme etkinliğini yine bir düşünme konusu kılabilmek demektir. Felsefî düşünce, analitik ve çözümleyici bir düşüncedir
Felsefî düşüncedeki farklılıklar, felsefenin ilerleme özelliğine sahip olduğu anlamına gelmez. Felsefede, bilimde olduğu gibi yanlış teorilerin ayıklanması ve doğru teorilerin birikmesi suretiyle gerçekleşen bir ilerlemeden söz edilemez. Sözgelimi bir filozofun kendisinden önce gelen filozofları aşmış, onların çözemediği problemleri çözmüş birisi olarak görülmesi mümkün değildir. Felsefede olsa olsa aynı konuda farklı düşüncelerin birbirine eklemlenmesi söz konusu olabilir. Birbirine eklenen bu düşünceler, aynı konu üzerine düşünürken bizlerin düşünce dünyasını güçlendirir, konuya farklı açılardan bakabilmeyi sağlar
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar nurşen35 87 29516 23 Mayıs 2015 20:53
Gülmek isteyenler tıklasın :))) Videolar/Slaytlar Kara Kartal 3 3913 10 Mayıs 2015 15:16
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar İslami Haberler Medineweb 0 2575 10 Mayıs 2015 15:13
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' Ayın Üyesi 9Esra 13 8258 30 Nisan 2015 13:29
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor Tefsir Çalışmaları Medineweb 0 3081 19 Nisan 2015 14:45

Alt 28 Şubat 2015, 15:16   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

II: İLK ÇAĞ FELSEFESİ
A. Doğu Felsefesi
1. Hint Felsefesi :
Bu örnek Hint felsefesinden olacak. Eski bir Hint dini olan "Brahma" dininin kuralları "veda" denilen kitaplarda toplanmıştır, Veda'lar, farklı zamanlarda yazılmış olan çeşitli eserlerden oluşan bir çeşit ansiklopedidir. Bu din kitabının daha eskiye ait bölümleri birtakım ilâhilerden ve beyitlerden oluşur. Daha yenİ bölümleri ise bu ilâhi ve beyitlerin felsefi yorum ve açıklamalarıdır.
Fakat "Rigveda" denilen en eski bölümlerinde bile bazı felsefi düşüncelere rastlanır. Söz gelişi bu en eski bölümlerde bulunan ünlü bir beyitte "Tanrılar vs insanlar henüz yokken hu evrende acaba ne vardı?" sorusu sorulur. Tanrıların da içinde bulunduğu bu evrenin elbette bir başlangıcı olacaktır. Acaba ilk sebep nedir? Bu soruyu Rigveda'nın yazarı, açık olmayan bulanık birtakım fikirler öne sürerek, şöyle cevaplar: "Evren var olmazdan önce ne var olan ve ne de yok olan, yani varlık ile yokluk arasında bir şeyin bulunması gerekir. Bu ne var ve ne de yok olan şeyin yaratıcı bir güç olman gerekir. " Yazar bu gücü doğanın yaratıcı gücü ile karşılaştırdıktan sonra beyit şöyle son bulur; "Herhalde evrenin ne olduğunu bilen bir kimse vardır. Yoksa bunu bilen biri yok mu?.."
İlk kez Veda'larda belirsiz ve bulanık bir biçimde ortaya çıkan bu anlayış, ilk felsefe anlayışıdır denilerbilir. Felsefi düşünce her yerde dinin inanç ve mitlerindcn, tıpkı Veda’larda karşılaşıldığı biçimde, ayrılmaya başlar.
2. Mısır ve Mezopotamya'da Felsefe:
Bizim kültür çevremizin tarihi milâttan aşağı yukarı 4-5 bin yıl önce Mezopotamya'daki Dicle ve Fırat nehirleri boyunca, öteki de Mısır'da Nil nehri vadisinde kurulmuş olan Sümer ve Mısır devletleri ile başlar, Kültür tarihimizin başlangıcında bulunan bu iki devlet, ekonomik, siyasal ve bilimsel bakımdan çok önemli şeyler yapmıştır.
* Bu iki devletin ekonomik alanda en büyük başarılan, kıyılarında yaşadıktan nehirleri iyileştirmeleri, büyük bir kanal sistemi ile bataklıkları kurutmaları, böylelikle daha çok ürün alarak daha çok nüfusu beslemek olanağına kavuşmuş olmalarıdır.
*Siyasal alanda ise bunlar, tamamen kapalı ve tekdüze olan tutarlı bir devlet sistemi kurmuşlardır. Bu tutarlı sistem, her şeyden ünce, başta hükümdarın bulunduğu bir bürokrat sınıfına dayanıyordu. Bu iki devletin ekonomik alandaki başarıları bu güçlü birliğe dayalı devlet yapısıyla mümkün olmuştur.
Matematik, geometri ve astronomi bilimleri bu devletlerde oluşmuştur. İlk kez bu devletlerde görülen rasyonelleşmiş tarımın, sözünü ettiğimiz bilimler yardımıyla oluştuğunu söyleyebiliriz. Yıldızların gözlemlenmesi takvim açısından önemlidir. Takvim ise tarımda çok önemlidir. Sümerlerin ve Babillilerin tapınakları aynı zamanda birer gözlem evi (rasathane) idi. Bu tapınaklarda ilk kez güneş ve ay tutulmalarının çizelgeleri düzenlenmiştir. Buradaki astronomi henüz din ile sıkı bir bağlılık içindedir ve daha çok astroloji niteliği taşır.
*Özellikle Mısır geometriyi yaratan ülkedir. Nil'in her yıl su taşımalarına sebep olması Su taşkınlarından sonra bataklık haline gelen tarım alanlarım yeni baştan düzenlemek zorunluluğu, Mısır'da geometrinin ortaya çıkmasının başlıca nedeni sayılır.
3. İran'da Felsefe
Zerdüşt dini doğmuştur. Bu din, sürekli bir çelişki içinde bulunduğu varsayılan iyi ile kötünün çatışmasına dayanır.
B. Yunan ve Greko-Romen Felsefesi
Yunanların İran’ı yenmesi ile kültür çevremizin tarihinde yeni bir ulus olarak Yunanlılar sahneye çıkmış oldu. Sürekli olarak dağınık bir yaşam sergilemiştir, Yunanlılar tarihlerinin hiçbir döneminde sistemli ve bütüncül bir devlet kuramamışlardır. Yunanda her kent bağımsız bir devletti.
Yunanistan'da zamanla rahipler sınıfının yerini düşünürler topluluğu almıştır, Yunan dinini rahipler değil şairler yaratmıştır. Bu dinin babasının Homer olduğunu söyleyebilirizEski Yunanlılar üç büyük kabileden oluşmuştur; Köy kökenlilerin oluşturduğu Eolia’lılar, güneyde oturan ve asker kökenlilerin oluşturduğu Doria'lılar (Ispartalılar bu boydandır), tüccar ve denizci kökenlilerin oluşturduğu İonia'lılar. (sayfa 11 de kaldık)
Sokrates-Öncesi Yunan Felsefesi, şu şekilde şema tize edilebilir:
Felsefe-Öncesi Dönem: Henüz felsefî düşüncenin oluşmamış olduğu bu dönem, M.Ö. X. asır ilâ VII. asır arasına tarihlenmektedir. Bu dönemin en tanınmış siması, Hesiodos’tur.
1.2. MİLET (İYONYA) OKULU (Thales; Anaximandros; Anaximenes)
Genel Bilgi
Bu okul mensupları, ilk tabiat âlimlerinden olan, fizikçi-filozoflardır. Kendilerinden önce Yunan’da mevcut olan “Teolojik Antropomorfizm”e karşı çıkmışlar
Teolojik Antropomorfizm: Tanrıyı insan suretinde düşünmek anlamına gelir.
*Âlem’i, değişmeyen esaslarla, rasyonel olarak izah etmeye teşebbüs etmişlerdir. Bu sûretle gerçek felsefî düşüncenin bir anlamda ilk kurucusu olmuşlardır. Milet Okulu için ana problem Fizik-Dünya olup onlar Fizik’ten Metafizik’e geçerler. Fizik’teki en temelli problem alanı da “Arche” ve “Cosmogoni”, yani varlığın mebdei ve menşei konularıdır.
*Milet Okulu, Varlık’dan ziyade Oluş üzerinde durmuş, Oluş’u yüceltmiştir. Onlar için asıl olan, Madde ve Hareket’tir. Yani onlar, Kozmos’u ‘dinamik’ bir tarzda tefsir ve tasvir etmişlerdir. Bu okulun en tanınmış düşünürleri Thales, Anaximandros ve Aneximenes’tir.



1.2.1. THALES (M.Ö. 624-545)
Sokrat öncesi felsefeyi başlatan ilk kişidir. Eski Yunan’ın “Yedi Bilge”sinden birisi olarak kabul edilen Thales, Antik Yunan’daki ilk geometrici, astronom ve fizikçi olarak bilinir.
*** 1.GÖRÜŞÜ= Deniz, yani “büyük miktarlarda su” ile yakından ve sıkça temasları veya bütün varlıkların bir şekilde “su” ile yakın ilgisinin bulunmasına dair gözlemleri, onda, her şeyin aslının, yani, “İlk Prensip”in (“Arke”nin) “su” olduğu fikrini doğurmuştur.
Thales’in bu fikirlerinin ne kadar orijinal olduğu tartışmalıdır. Son zamanlarda yapılan çalışmalar, Grek düşüncesinin Şark’tan büyük ölçüde etkilenmiş olduğunu göstermektedir.
*** 2. GÖRÜŞÜ= Hiçbir şey ‘hiçbir şey’den meydana gelmez. Yoklukla meydana gelmez. Bu görüşüyle SUDUR NAZARİYYESİNE öncülük etmiştir.
Thales, bütün mükevvenât için bir “iptidâ” (başlangıç, orijin) ve bütün nesneler için de bir “ana madde” (arke) tasarlamaktadır. Başlangıçta, Kaos (düzensizlik, kargaşa) değil, düzenli ve müsbet bir varlık olan “Su” mevcuttur. Diğer bütün cisimler Su’dan meydana gelmiştir. Su, Okyanus (Okeanos) olarak sonsuza uzanmaktadır. Düz bir levha şeklinde olan Arz, bu suyun üstünde yüzmektedir. Kozmos’un menşei olan bu madde (Su) canlı’dır.
1.2.2. ANAXİMANDROS(M.Ö. 620-547)
*Thales’in talebesidir. Kâinatın arkesi olarak “Apeiron”u alır. Bu kelime, “belirsiz, hudutsuz” anlamındadır: Hava mı, su mu veya başka bir şey mi olduğu belirsizdir.
*Anaximandros’un tasarlamış olduğu evren tablosu, Geosantrik (Yer-Merkezcil) bir evrendir. Dünya, Kâinat’ın merkezi konumundadır. Yalnız, Arz, kürevî değil silindiriktir. Yüksekliği genişliğinin 1/3’ü kadardır. Üst yüzünde insanlar yaşarlar.
* Canlı hayatın başlangıç ve gelişmesinde evrim, tekâmül hâkimdir. Bütün Arz başlangıçta sularla kaplı olduğundan ilk olarak zuhur eden canlılar, Balıklar (deniz hayvanları)dır. Onlardan da diğer hayvanlar ve insan hâsıl olmuştur.
* Anaximandros’un kozmogonisine göre, Evren’i oluşturan ana unsur (arke) Apeiron yanında bir de “ezelî iki zıtlık ilkesi” vardır: “Sıcak-soğuk”, “kuru-yaş” zotlıkları. Sonsuz ilke (Apeiron)’dan sıcak-soğuk, kuru-yaş antitezleri “ilk akışkan”ı hâsıl eder. Bundan da Dört Unsur (Toprak, Su, Hava, Ateş) meydana gelir. Bu dört unsurdan ise, evrendeki, canlı ve cansız bütün varlıklar meydana gelir.
1.2.3. ANAXİMENES (M.Ö. 588-524)
Anaximenes de Evren’in kökeni (mebde’i) meselesi üzerinde durmuştur. O da orijin olarak diğerleri gibi Kaos’u kabul etmiş, arke olarak “Hava”yı önermiştir.
***Güneş bir yaprak gibi yassıdır; Ay, ışığını güneşten alır; Yeryüzü ise tepsi gibi düz olup, yassılığı sebebiyle havanın üzerinde durmaktadır. Aneximenes, aynı zamanda, Ay Tutulması’nı ilk defa açıklayan fizikçi olarak da kabul edilmektedir.
1.3. ELÉA OKULU
Xénophanes; Parmenides; Eléalı Xénon; Gorgias (Leontium’lu) (Sofist)
İyonyalılar’ın (Milet Okulu’nun) Oluş’u yüceltmelerine karşılık Eléa’lılar Oluş’u reddedip Varlık’ı yüceltmişlerdir. Milet okulunun materyalist fizikçiliğine karşılık Eléa Okulu idealist bir metafizikçiliğe yönelmiştir.
XÉNOPHANES (M. Ö. 570-475)
Yunanî mitolojinin radikal bir hasmıdır. İlkel bir “monoteizm” inacına sahiptir. Antik Yunan dinî itikatlarınca insan şeklinde tasavvur edilen (Antropomorfizm) fikrini reddeder. göre: “Eğer Allah en kudretli olan ise tek olması lâzım gelir. Zira, iki veya daha ziyade olsa idi en kudretli olamazdı. Çünkü her dilediğini yapamazdı”.
Pantheism: Xénophanes, bir yandan “vahdaniyet” (monoteizm; tek-tanrıcılık) ve diğer yandan da “vahdet” (birlik; monizm) inancına sahiptir. Vahdaniyet’e göre, sadece “bir adet tanrı” vardır, Vahdet’e göre ise, Varlık, yani, Âlem, tekil’dir, bir bütündür. O, bu ikisini birleştirmek sûretiyle, “pantheism”e ulaşmıştır. Buna göre, Allah ve Âlem bir ve aynı şeydir. Bu, “Allah’tan başka var-olan yoktur” demektir ki bu fikir, yani Panteizm, bazı İslâmî Tasavvuf fırkalarının “Lâ mewcûde ill’Allah” ilkesinin ilk şeklidir.
Daha sonra çıkacak olan VAHDETİ VUCUT gibi fikirlere öncelik etmiştir.
Kozmogoni ve Kozmoloji: Her şey “Su” ve “Toprak”tan meydana gelir ve yine ona döner. Sonsuz evrenler vardır ve daimî sûrette değişmeler içindedirler. Bulutlar, Güneş’in tesiriyle oluşan su buharlarının havaya toplanmasından hâsıl olur. Yıldızlar, ateşten bulutlardır. Fosiller, “herşeyin balçık haline geldiği zaman”dan kalma izlerdir.
PARMENİDES (M.Ö. 530-444)
Mantık’ın ve Diyalektik’in ilk kurucusudur. Âlem hakkındaki fikirlerini önceki filozofların aksine, Gözlem ve Deney’den değil, Akıl’dan çıkarmaya çalışmıştır. Diyalektik iki kavramı zıtlıkları ile düşünüp 3. Bir kavrana geçmiştir.
Değişme ve Hareket mevcut olmadığına göre, bizim değişme ve hareket olarak müşahade ettiğimiz şey, bir vehim (doxa) duyularımızın bir yanılgısından başka bir şey değildir.
Kozmoloji: Parmenides’e göre, Dünya yuvarlak olup Kâinat’ın merkezindedir
ELÉALI XÉNON (M.Ö. 490-432)
Parmenides’in talebesidir. Aristo’ya göre “mantığın babası”dır. Xénon her türlü değişmeyi ve hareketi, yani, Oluş’u radikal bir şekilde reddetmekte, “değişmez mutlak varlığı savunmaktadır. Yani, Kozmos’ta ne Hareket vardır, ne de Atom. Var olan tek şey “Varlıktır ve bu varlık ‘değişmezdir, ‘bölünmezdir, ‘bir’dir ve bütün’dür. Xénon, Xénophanes ve Parmenedis’ten aldığı “panteizm”i çok ileri bir boyuta götürmüştür. O, Evren’i çok katı bir panteizm şeklinde yorumlamaktadır.


1.4. HERAKLEITOS VE OKULU
Heraclaitos (M.Ö. 535-470 veya 540-480)
Fikirlerinin müphem ve zor anlaşılır olması sebebiyle “Karanlık Herakleitos” olarak anılır. Herakleitos bir “idealist diyalektikçi”dir. Fakat oldukça garip bir idealisttir.
Şöyle ki: Âlem’in ana unsuru, aslî kaynağı (arkesi, mebdei) Ateş olup, bütün Kozmos, Ateş’in seyrekleşmesi veya yoğunlaşması ile teşekkül etmiştir. Ateş, ‘ilk’tir (orijin) ve ‘esas’tır (arke). Âlem ondan çıkmıştır ve sürekli değişerek, tekâmül ederek kozmos halinde varlığını kazanmıştır.
Buradan, Herakleitos’un, Zaman ve Mekân’ı ‘sonsuz’ ve ‘mutlak’ kabul ettiği sonucuna ulaşılabilir. Herakleitos’a göre, “Varlık hiçbir şeydir, Oluş her şeydir.” Bütün Oluş’un temeli, “zıtların birliği ve mücâdelesi”dir. Mücadele, herşeyin temelidir. Logos”tur. Logos, “tanrısal akıl”dır ve “Zıtların Birliği ve Mücadelesi Kanunu” Logos’un dili’dir. Bu tenakuz prensibi, Âlem’deki genel-geçerli ilke olan “Kutupsallık”tır: Âlem, zıt kutupların mücadelesinden ibarettir. Diyalektik’in ilk kurucusu olma unvanını kazandırmıştır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:17   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

III. BÖLÜM
PYTHAGORAS OKULU
1. ESKİ PYTHAGORAS OKULU (Pythagoras; Kalliphon; Demokedes; Alkmeon)
Pythagoras;
Pythagoras, Eski Yunan düşüncesinin ilk dönemlerinin genel eğilimine bağlı kalarak, Kozmos ve Arke konuları üzerinde durmuştur. Pisagorculuğa göre, Âlem’in aslı iki prensipten ibarettir: Sayı ve Âhenk (Harmoni). Bu felsefede Sayılar, “Âlem’in prensibi ve mahiyeti” olup, Cisimler, duyulur hale gelmiş, yani tecessüm etmiş olan sayılardır. Yani, Cisim = Sayı olmaktadır.
Fakat Sayılar üzerinde çok durmalarına ve Sayı’yı Âlem’in prensibi ve mahiyeti saymalarına rağmen onların sayıları aritmetiksel sayılar olmayıp “geometrik şekillere” münhasır idi: Küre, küp, kare, daire, prizma v.s.
Sayı Eşya’nın mahiyeti olduğu için Sayı’nın mahiyeti “Bir”dir, monaddır. Bu dönemde daha sıfır sayısı bilinmemektedir.
Pitagorasçılara göre monad, ruhla özdeği aynı zamanda içeren, evrensel matematik bir birimdir ve “1” sayısıdır. İki türlü “Bir” vardır:
a: Monadların monadı, ilâhların Tanrısı olan Bir. Bu, “Bir ve Mutlak Bir”, “Zıddı
Olmayan Bir”dir. Sayılar (yani, Şeyler) O’ndan çıkar (sudûr eder) ve O, onların hepsini İhata eder.
b: Yaratılmış Monad. Bu, sayılar silsilesinde birinci olan monaddır ve her çokluğa
(iki, üç...) zıddır. Her şey Bir ile Çok arasındaki zıddiyetten kaynaklanmaktadır.
Kozmogoni ve Kozmoloji
Varlıkların ilki “İlk Varlık” (Fizikî Nokta) olup ondan, sudûr (Émanation) yolu ile,
Doğru, Yüzey, Hacim, Cisimler, Duyum, İdrâk, Zekâ çıkar.
Kozmogonileri şöyledir: Bir, kesif ve kısımsız (yekpâre) bir Küre olup “Sonsuzluk”ta yüzer. Başlangıçta, “Dolu”, “Boş” olmaksızın vardı. Boşluğun Dolu’ya hücumu ile Kozmos oluşmaya başlar, neticede Doluluk sonsuz küçük parçalara (Atoma’lar) ayrılır. Doluluk buna reaksiyon olarak bu partikülleri geometrik ilgilerine göre birleştirir ve İlksel Cisimler (Toprak, Su, Hava, Ateş) hâsıl olur. Esas olan Ateş’tir, dört yüzeyli parçacıklardan oluşur. Ateş ilâhî prensibin sembolüdür, yeri, Kâinat’ın merkezi ve en büyük ilâhın bulunduğu merkezî bir güneştir. Bu güneş, daima Yer’in karşı tarafına geldiğinden (Dünyadan) görünmemektedir.
Pisagorculuk’taki Sayı Mistisizmi, daha sonra İslâm Düşüncesi tarihinde İhvânu’s- Safâ felsefesinde de tesirini gösterecektir.
Pisagorculuğa göre, Âlem ezelî ve ebedîdir. Ruh’u ölümsüz olarak kabul ederler.
.2. YENİ (SON) PYTHAGORAS OKULU
(Philolaos, Arkhytas, Timaios, Hiketas, Herakleides, Ekphantos)
Her iki okul arasında yaklaşık beş asırlık bir zaman farkı bulunmasına rağmen görüşleri arasında mühimce bir ayrılık yoktur. Bilinen bütün şeylerde Sayı vardır. Bu, şu demektir: Sayı, Hem Maddeler Dünyası’nda ve hem de Ruh’un Dünyası’nda, doğuştan (fıtratan) vardır. Sayı ve Âhenk hakkında aynı şeyi düşünürler:
“... yalnız şekil kazanmış olan bilinebilir, şekil ise ölçü’ye, kanun’a, sayı’ya dayanır. Her şekli belirtirken kullanılan deyiş bir sayı oranıdır. Her âhenk (harmonia) sayıca sınırlandırılmış, belirtilmiştir, bu şu demektir: Hem algılanan maddeler dünyasında hem de düşünen ruhun dünyasında sayı doğuştan vardır.”
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:18   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

ATOMİZM
1. PROTO – ATOMİSTLER
Empedokles (M.Ö. 492-432)
Empedokles, Anaxagoras gibi bir panteisttir. Kâinat’ın bir “bütün olarak” değil, fakat “cüzler olarak” değiştiği kanâatindedir. O’na göre, Kâinat ezelî ve ebedîdir ve bütünüyle Madde’den oluşur. Madde, mahiyeti itibariyle değişmez, fakat daimî sûrette hareket halindedir; o halde, bu hareketi açıklayabilmek için “atom” faraziyesine ihtiyaç vardır.
*Kozmogoni(Evrenin doğumu): Bütün Varlık, başlangıçta, Sevgi’nin etkisiyle bir arada küresel bir halde (Sfeiros) iken Anlaşmazlık’ın gelmesiyle ayrıldı. Bu sûretle, sırasıyla, Toprak, Su (Okeanos), Hava, Semavî Esîr, Yıldızlar, Bitkiler, Hayvanlar meydana geldi.
Hava su ateş gibi şeyler morion dan oluşturmaktadır der. Kâinat’a, en küçük temel eleman, temel yapıtaşı olarak “morion”ları ileri sürmekle “atomizm”e yönelmiş olmaktadır. Ne var ki, onun morionları ‘maddî’ olmakla beraber, aynı zamanda ‘canlı’dırlar ki bu da Empedokles’in, birçok kadîm filozof gibi hilozoistik düşüncenin tesirinde kaldığını göstermektedir.

*İnsanın Düşüşü: Empedokles, Beşeriyet’in bir “Altın Çağ” yaşadığı ve sonra bu Altın Çağ’dan ‘düştüğü’ inancındadır. Bu düşünce, Hristiyan inancındaki “İnsanın Düşüşü” doktrininin kökenleri hakkında ilginç bir ipucu vermektedir.
ANAXAGORAS (M.Ö. 500-428)
Anaxagoras da, atomist bir filozoftur. Onun felsefesinin önemli iki yanı vardır:
1:Dinamik Kozmoloji yerine Mekanist bir kozmoloji ve
2: Hilozoist bir monizm yerine bir Düalizm(zıtlıklar) tesis etmiştir. Bu düalizm, zekâsız ve cansız cevher olan Spermata ile canlı ve akıllı Nous’tan mürekkeptir.
1º. Spermata: Kozmoloji’nin aslî unsuru Spermata’dır. Ona göre, Kâinat maddi bir dünyadır ve sonsuzdur. Bir cisim başka bir cisimden meydana gelemez. Binaenaleyh, Âlem’in temelindeki unsur sayısı dört değil, maddelerin adedi kadardır, yani sonsuzdur. O, bu temel unsurlara “spermata” (tohum) adını vermektedir.
2º. Kozmogoni ve Düalizm: Bu spermatalar başlangıçta Kaos (hercü merc) içinde
İdiler. Onların düzenlenişi Kaos’u meydana getirmiştir. Yalnız, Anaxagoras, Kozmos’un Kaos’tan kendiliğinden çıkmadığını, zira spermataların cansız, zekâsız, iradesiz oluşlarıyla kendiliklerinden hareket edemeyeceklerini ve bu sebeple de Kozmos’un muayyen kanunlara muvafık bir tarzda meydana gelebilmesi için üstün ve akıllı bir kudretin müdahalesine, düzenlenmesine ihtiyaç olduğunu ileri sürmüş ve bu tabiat-üstü (süper-natürel) kudrete Nous adını vermiştir. Bu suretle, Eski Yunan’da ilk defa olarak Kâinat için bir fikrî (ideal) kaynak kabul edilmekle Âlem’e bir “Fail ve Gaî illet” tanınmış olmaktadır. Nous bu âlemin yaratıcısı olmamakla beraber, onun fail ve gaî illetidir.
Kozmogoni: Bütün hareketlerin, düzenliliğin bir iptidası, bir başlangıcı vardır ki bu, “İlk Hareket Ânı”dır. Nous bu ilk harekete yön vermiş ve daha sonra karışmamıştır. Bu amacı verdikten sonra evren kurulu bir saat gibi çalışacaktır ki bu, “Mekanizm”dir.
2. ASIL ATOMİSTLER: ABDERA OKULU
Bu okulun kurucusu Leukippos (M.Ö. V. yüzyıl) olup, bir eser bıraktığına dair bir bilgi mevcut değildir. Fikirleri, daha da işlenerek, öğrencisi Demokritos tarafından yayılmıştır.
DEMOKRİTOS (M.Ö. 460-400)
Kâinat’ı bütünüyle Madde ile izah eden ve düşünce yapısı itibariyle hemen hemen en tutarlı materyalizm okulunun kurucusudur. En meşhur materyalisttir evreni maddeden oluşmuş kabul eder.
Kozmos: Demokritos hem Varlık’ı(değişmeyen öz) ve hem de Oluş’u(değişen) kabul eden bir filozoftur. Varlık, sadece ve yalnız Madde’den ibarettir. Madde’nin temel taşı, sonsuz sayıda ve sonsuz küçüklükteki partiküller olup, o, bunları “atoma” (bölünemez; lâyetecezza) olarak adlandırmaktadır. Atomalar sonsuz denecek kadar küçük olmakla beraber Pisagorcular’ın tasavvur ettikleri sonsuz küçük “matematiksel unsurlar” değil, pratikte sadece “çok küçük” olan reel “fiziksel objelerdir. Bu küçük parçacıkların kendisi de maddidir.
Hareket: Atomaların hareketinde bir determinizm(gerekircilik) vardır, onlar birbirlerini ne çeker ve ne de iterler. Birbirlerine vurarak ve çarparak hareket ederler. Atomaların bu hareketlerinin başlangıcı açıklanmamıştır. Evren, atomaların birbirleriyle çarpışmalarından oluşur. Bu çarpışmalardan zorunlu bir evren çıkar. Akıllı bir ilke gerekmez diyor.
Ruh, En lâtif ve en ince atomlardan mamuldür; ateş gibi sıcak bir şeydir. Ruh atomları yuvarlaktır. İnsanın güdücü organı beyin’dir.
İnsan: “İnsan bir ‘küçük-dünya’dır.” DEMOKRİTOS da hem atomculuk hem de materyalizmi görüyoruz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:18   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

SOFİZM
[Protagoras, Gorgias, Hippias Prodikos, Euthydemos, Antiphon, Thrasymakhos, Kallikles, Kritias]
Sofistlerle birlikte Felsefe’nin konusu Tabiat’tan İnsan’a çevrilmiştir. Odak, İnsan’dır; İnsan, merkezdir ve aslî kriterdir.
Sofistlerin felsefe tarihindeki yerleri şöyle özetlenebilir:
1. Felsefenin konusunu Tabiat’tan İnsan’a çevirmişlerdir.
2. Bilgi konusunu bir problem alanı olarak ele almışlardır.
3. Mantık oyunları (cedel) ile hasımlarını alt etmeye çalışmışlardır. Bu suretle onlar, hakikate varmaktan çok, münazara kazanmaya çalışmakla kötü bir damga yemişler, onlarla birlikte Sofizm, “Safsatacılık” (Safsataiyyun) olarak anılmıştır.
4. İlk defa olarak, paralı felsefe dersleri vermişlerdir. Yâni, “philosophos” veya “sophos” değil “sophistes” (hikmetçi) olmuşlardır. Bu durum, felsefenin asâletine aykırı göründüğü için çok tenkid edilmiştir. (Bilhassa Aristo ve Platon tarafından)
Bilgi konusunu ilk ele alışları da septik ve agnostik tavırlarıyla yakından ilgilidir. Denebilir ki Septisizm ve Agnostisizm ilk defa onlarla belirgin olarak felsefeye girmiştir
5. Politeizm’in zihnî temellerini yıkmışlar yani çok tanrılı inancı yıkmışlardır. Sokrates’in, Platon’un, Stoalılar’ın dinine yol açmışlardır.
PROTAGORAS (M.Ö. 482-411)
Bu filozof, tabiat felsefesini reddeder. Kalkış noktası Herakleitos’dur. O’na göre, mâdem ki Ana Madde (Arke) olan Ateş sürekli değişmektedir, o halde sâbit olmayan tabiatın sabit ve kesin, belirli bir bilgisi edinilmez.
Agnostisizm(bilinemezcilik) ve Septisizm(şüphecilik): Ne tabiatın ve ne de tanrıların varlığı bilinebilir. Bu güvensizlik, bilgi açısından bir agnostisizm ve septisizm’dir. Bu fikirleri O’nun dinsizlikle suçlanmasına yol açmıştır. Allahın ve kainatın ne varlığını nede olmadığını ispatlayabiliriz. Agnostisizm(bilinemezcilik) ilkesini savunur.
Bilgi: Bilgi’nin menşei, Duyulardır der ama duyularda değişkendir der ve şüpheci yaklaşır. hâlde yegâne bilgi olan Duyu Bilgisi de ancak bir ‘doxa’ (vehim) olmaktadır. Bilginin değeri konusunda da, Protagoras, “praxis”i ön plana çıkarır: Bilgi pratik içindir, yâni bilginin amacı teorik değil, pratik olmalıdır ve Bilgelik de budur.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:18   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

Pragmatizm: Faydacılık
Felsefe üç bölümdür:
Pratik Ahlâk,
Diyalektik,
Hitabet.
Protagoras’ın bilgi teorisinde önemi bir husus da “Relativizm ve Solipsizm”dir. Şöyle ki: O’na göre, mutlak ve bizatihî bir hakîkat yoktur ve binâenaleyh, İnsan her şeyin ölçüsü, mîyarıdır. O, bunu şu şekilde aşırı bir noktaya kadar götürür: “İnsan bütün şeylerin, yani, bunlardan var-olanların var-oldukları için, var-olmayanların da var-olmadıkları için ölçüsüdür.” Bu husûsu, Hicks, “Protogoras’a izafe edilen en orijinal görüş” olarak nitelendirmekte ve şöyle demektedir: “(O’na göre İnsan mevcudiyetin ve gayri mevcudiyetin ölçüsüdür.”
Mâdem İnsan herşeyin ölçüsüdür, o halde ferdden ferde değişen hakikat anlayışı olacaktır. Yâni, Hakîkat izafîdir. O’nun hatâsı, insan’ı fert olarak alışı, “tikel (cüz’î) insan”dan “tümel (küllî) insan”a geçemeyişidir. Protagoras, Mutlak Hakîkat’i şu sözlerle reddeder: “Her şey üzerinde birbirine zıt olan iki şey söylemek mümkündür.” Bu, kesin, belirli, tümel bir hakîkat ve bilginin reddidir.
EUTHYDEMOS
(Sonraki sofistlerden)
Bu filozofa göre, “herşey herkesindir, yanılma yoktur. Çünkü söylenen şey, düşünülen bir şey olduğundan var olan bir şeydir de.” Bu suretle Sofizm, hakikati arayan değil, rakibini alt etmeye yarayan bir fikir cambazlığı halini almıştır. Bunlar “Diyalektik”i de bir “ikna sanatı” olarak kullanmışlar ve bir “kavga tekniği” (Eristik) haline getirmişlerdir. Yani, bir sofist için önemli olan “mahz hakîkat”i elde etmek değil, girişilen söz düellosunu galip bitirmektir. Onların bu olumsuz tavrı, “sofizm” kelimesinin zamanla menfi bir anlam kazanmasına sebep olmuş; bu kelime, boş söz, lüzumsuz tartışma, mugalâta anlamlarına gelmeye başlamıştır.
Sofizm kelimesi Arapça’ya “Safsataiyye” olarak geçmiş ve oradan da Türkçe’ye, aynı menfi mânâyı taşıyarak intikal etmiştir.
Sofistler; Toplum, Kanun ve Devlet
Toplum ve Kanun:Sofistlere göre insan, thesei (insan eseri) kanun ve kaideler değil, physei (tabiî, fıtrî) kanun ve kaidelere uymalıdır.
Devlet
Sofistlerin Devlet görüşlerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1: Devlet, bir sosyal mukaveledir. (Antiphon)
2: Devlet, bir hükmetme ve korunma vasıtasıdır.
2.a: Devlet, kuvvetlinin hükmetme aracıdır. (Thrasymakhos)
2.b: Devlet, zayıfların korunma aracıdır. (Kallikles)
Birincisine göre, Devlet, bir karşılıklı anlaşma kurumu iken, ikinci görüşe göre de, zora dayanarak kurulan bir hükmetme aracı olmaktadır.
1: Devlet, bir “Toplumsal Sözleşme”dir. Bu görüşü, bir sofist olan Antiphon savunmaktadır. Bu fikir, daha sonra İbn Haldûn felsefesinde ortaya çıkacak.
2: Devlet, bir hükmetme ve korunma vasıtasıdır. Bu görüş, Devlet’in “rızâ” değil de “zor” (kuvvet) esası üzerine kurulduğunu savunur ki ikiye ayrılabilir: Birincisine göre, Devlet, kuvvetlilerin zayıflara hükmetmek istemelerinin ve ikincisine göre de, tersine zayıfların kendilerini kuvvetlilere karşı korumak istemelerinin sonucunda ortaya çıkan bir kurum olmaktadır.
2.a: Devlet, kuvvetlinin hükmetme aracıdır
2.b: Devlet, zayıfların korunma aracıdır. Bu görüşü savunan da Gorgias’ın talebesi sofist Kallikles’tir. Zamanla, muhtelif şekillerde etkide bulunmuş olan bu görüşün, günümüz modern devlet anlayışında da önemli bir ölçüde tesiri olduğunu söyleyebiliriz
Din: Sofistlerde Din konusunda iki ayrı görüş bulunduğunu söyleyebiliriz: Metafizik Agnostisizm ve Septisizm, Ateizm.
1: Metafizik Agnostisizm ve Metafizik Septisizm: Bu fikir, bazan, metafizik bir dünyanın varlığının bilinememesi şeklinde ortaya çıkmaktadır ki, bu, Metafizik Agnostisizm’dir. Buna göre, gerek bir beşer-üstü ve fizik-ötesi âlem ve gerekse de İlâhî Varlık Alanı, ‘bilinemez’dir. Yani, böyle konu hakkında konuşmak, ‘bilinemezlik’ hassası hasebiyle, mümkün değildir. İkincisi de, böyle bir âlemin, böyle bir varlık alanının ‘şüphe’ (‘rayb’, veya ‘şek’) ile karşılanması durumudur ki, bu da Metafizik Agnostisizm veya Septisizm’dir.
2. Ateizm: Bu fikir, Din ve ilgili bütün kavramları radikal bir şekilde reddeder. Buna göre, Din ve Tanrılar uydurmadır; bütün bunlar halkın itaat altına alınması için uydurulmuştur. Ateizm’i savunan en önemli sofistler, Prodikos ve Kritias’tır. Prodikos, “tanrı” kavramının bir beşer uydurması olduğunu, aslında tanrıların var-olmadıklarını, onların, eskilerin, Güneş, Ay, nehirler gibi yararlı olan şeylere ulûhiyet izafe ettiklerini ileri sürmüştür
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:19   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

1. İKİNCİ DÖNEM: SOKRAT VE SOKRATİK OKULLAR
Sokrat (M.Ö. 470 – 399)
Sokrat ile Yunan felsefesi, tarihinin Önemli bir aşamasına ulaşmıştır. Öncesi ve sonrası denilecek kadar önemlidir.
Sokrat, Yunan felsefesi tarihine damga vurmuş bir kişiliktir. Kendisinden sonraki felsefe akımlarının ana konusunu doğadan "Erdem nedir? Erdemliliğin nitelikleri nelerdir?" soruları oluşturur.
Sokrat’ın kişiliği ve öğrencileri:
Öğrencisi Eflâtun'un kaleminden çıkmış olan Phaidon diyalogunda ölümü ile ilgili geniş bilgi vardır. Buna karşılık düşünce ve görüşüyle ilgili çok az şey bilinmektedir.
Atinalılar Sokrat'ı çevresi hep öğrencileri ile çevrilmiş olarak görüyorlardı, Fakat onlar, Sokrat'ın çevresindekilere neler öğrettiklerini bilemiyorlardı.
Sokrat’ın Kendine Has Yöntemi
Sokrat'ın çevresinde toplanan öğrencileri, kendisine karşı büyük bir saygı ve tavır sergiliyordu. Bu öğrencilerin içinde her tipten, her çevreden insanların bulunurdu. Sokrat'ın ölümü ile birlikte gerçek fikrinin ne olduğu konusunda öğrencileri arasında tartışma başlamıştır. Bu kavga yazı çalışmalarına yansımıştır. Sokrat'ın kendisi hiçbir şey yazmamıştır.
Bize ulaşan diyaloglar arasında özellikle Eflâtun'un diyalogları önemlidir. Bu uyarıcı içten duyduğu sese, duyguya, Sokrat, "Benim Daimon'um" adını verir. Uyaran, alıkoyan, doğru yolu gösteren bu ses, Sokrat'a göre, Tanrının sesidir, kutsal bir sestir. Sokrat, Tanrının sesini kendi içinde duyduğunu söyler.
Tanrı doğrudan doğruya kendi içimizden, bilinçaltımızın sesi ile seslenebilir.
SOKRAT’TA BİLGİ VE MUTLULUK
Sokrat'ın olduğunda kuşku duyulmayan yalnızca iki görüş vardır:
1. Bilgi erdemliliktir ve hiç kimse bilerek kötülükte bulunmaz…
Erdem gerçekten bir bilgi ise, erdemsizlik de gerçekten bilgi noksanlığından, yani hatadan kaynaklanacaktır. Öte yandan kimse bilerek, isteyerek hata yapmayacaktır. Sokrat'a göre kötülük, kişinin mutluluğu yanlış yerde aramasından kaynaklanır.
*** Sokrat'ın konuşmaları özellikle iki ana konu üzerinde toplanmıştır: Sokrat, "erdem bilgidir" diyordu. Bu varsayımdan da: "Bilgi nedir?", "insan neyi bilebilir?" sorulan çıkartılabilir. Bu genel bilgi sorunu içinde Sokrat'ı özellikle ilgilendiren özel sorun, insanın kendi kendini bilmesidir. Bilgide önemli olan dışarıyı yani evreni bilmek değil, kendimizi bilmek ve tanımaktır.
Bu bakış açısından Sokrat, Sofistler ile aynı görüşü paylaşmış.
2 Öğrencilerinin hocalarına uyarak, çözümlemek istedikleri ikinci konu ise mutluluk sorunudur. Sokratçıların tüm düşüncelerinin bu iki noktada yoğunlaştığını, yani bilgi ve mutluluk sorunlarına odaklandığını söylemek gerekir.
3. Kendisi ile uyum içinde olmayan bir insan hiçbir zaman, tam anlamıyla, mutlu olamaz. Zaten Sokrat bir filozoftan çok eğitimcidir.
SOKRATES’İN ETKİSİ
Kynikler (Kelbiler) Okulu
Bu okulu Sokrates’in öğrencilerinden Antisthenes (444-365) kurmuştur. Antisthenes, Aristippos’un haz varsayımıyla ilgili şiddetli bir tartışmaya girmiştir. Kynikler okulunda da Diogenes vardır. Kynik teorinin tam uygulayıcısı Diogenes’tir1
Antisthenes’e göre mutluluğa ancak fazilet yoluyla erişilebilir. Fazilete sahip olan, yani neden korkulması ve kaçınılması, neden korkulmaması gerektiğini bilen ve bunu kendi eylemleri ile gerçekleştiren kimse, mutluluğa ulaşmış olan kimsedir. Kyniklere göre, bilge kişi, her türlü topluluk kurallarının ve her türlü yapmacığın dışında tabii bir hayat süren kişidir. Bilge kişi, bu dünya ile ilgili olan nimetlere de önem vermez.
Sokrat’çıların ilgilendikleri başlıca iki konu vardı:
1.Sokrat'ın öğrencileri öncelikle mutluluğun ne olduğunu ve nerede bulunduğu bilmek istemişlerdi.
• Halde erdem, bir başka deyişle mutluluk gerçek bilgiye dayanır İki Sokratesci okul, Kyrene ve Kynikler Okulu, mukayese edilirse şunlar söylenebilir: Biri hazzı kabul eder, diğeri hazzı reddeder. Fakat ikisi de bireyseldir.
Yunan felsefesi daha sonra bu iki okulun paralel etkinliklerinden faydalanacaklardır. Kyrene Hazcılığı (hedonisme) Epikürcüler tarafından değiştirilerek benimsenecektir
Kyniklerin düşünceleri ise Stoacılar tarafından benimsenip geliştirilecektir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:19   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

2. EFLÂTUN (PLATON) (M.Ö. 427-347)
Felsefesinin Oluşum Süreci
Eflâtun M.Ö. 4 2 7 yılında Atina'da doğmuştur. Kendisi Atina'nın eski aristokrat ailelerinden birine mensuptur. Sokrat'm öğrencisidir. Eflatun'un hemen tüm diyaloglarında başrol Sokrat'ındır. Eflâtun kendisini Sokrat'ın doğal ve de mantıksal devamı sayar.
Daha sonra Eflatun'un büyük bir inceleme gezisine çıktığını biliyoruz. Bu gezi, büyük bir olasılıkla, Eflâtun'u önce Kuzey Afrika'ya sonra Mısır'a götürmüştür.
O, Mısır'da değişmezliğin kendini görmek ister. Mısır sonsuz bir değişmezlik içindeydi.
Güney İtalya ise sürekli bir değişim yaşıyordu. Mısır bir köylü ve tarım ülkesiydi. Oysa Güney İtalya zengin kentleri olan bir ticaret merkeziydi. Bunun içindir ki Eflâtun buralarda zenginlik ve yüksek kültürün doğurduğu sakıncaları inceleme olanağı bulmuştur. Orphik dininin özellikle ruh göçüne, yani ruhun ölümden sonra başka şekillere girdiğine inandığını biliyoruz.
Atina'ya dönerken esir alınmış ve köle olarak satılmıştır. İyi bir rastlantı sonucu kendisini Kyrcneli bir filozof satın almıştır. Eflâtun, Kyreneli filozofa kendisim satın alırken ödediği parayı geri vermek istemişse de, o bu parayı geri almamıştır. Eflâtun da bu geri alınmayan para ile ünlü "Akademi”sini kurmuştur.
Eserleri:
Kendisinden önceki fîlozofların yapıtlarından ancak pek azı bize kadar ulaşabilmiştir. Oysa Eflâtun'un yapıtları elimizdedir. Eflatun'un yapıtlarını dört kümede toplamak alışkanlık olmuştur.
1. Birinci küme: Eflâtun’un gençlik yapıtlarını kapsar. Burada Eflâtun tümüyle Sokrat'ın öğrencisidir. "Yasalar" dışında, tüm diyaloglarda konuşmayı Sokrat'ın yönlendirdiğini biliyoruz Eflâtun, kendi görüşlerini dc Sokrat'a söyletmiştir. bu dönemdin özelliği ahlâk ile ilgili konulan ele almasıdır. Bu diyaloglarda her zaman erdem ya da bazı erdemlerin içeriklerinin neler olduğu sorulur.

Bu yapıtlarda Sokrat'ın Metodu kullanılır. Sokratın metodu karşıdakine sorular soruyor karşıdakinin kendisini tanımasını amaçlıyor.
2. Eflâtun'un yapıtlarının İkinci kümesine bizi "Gorgias" diyalogu götürür. Gorgias ünlü Sofîsderden biridir. Gorgias diyaloguma bundan öncekilerden ayıran şey, bu yapıtta sonucun kesin vc açık oluşudur. Sonuç artık okuyucunun isteğine bırakılmaz. Sonuç okuyucuya açıkça verilir.

Yapıtın sonunda ruhun ölümden sonra nasıl yargılanacağına ait bir efsane (Mithos) anlatılır. Hakikatın zıttı mithos mithosun zıttı hakikattir. Günümüzde mithos da uydurma içermediğini söyleyebiliriz. Gorgias'tan sonra, büyük bir olasılıkla, "Menon" Diyalogu kaleme alınmıştır. Eflâtun'un kendine has bir görüşü olan "İdeler Metafiziği" bu diyalogda mevcuttur. Aynı şekilde insanların iyi davramşlarından başka, bir de tümel iyilik idesi ve ideali vardır. Şu anda tahtaya tebeşir ilc çizdiğim üçgen değil, aynı zamanda matematikçilerin anladığı anlamda genel bir üçgen kavramı da vardır. Acaba genellikle tümel olan bir üçgen kavramı olmasaydı, tek başına somut üçgen alabilir miydi? Bir ide olarak güzelliğin kendisi olmasaydı, güzel şeylerin var olması mümkün olur muydu? Kuşkusuz bunlar var olamazdı. Çünkü tek objeler ancak genel kavramların var olması ve bu tümel kavramlara katılmaları ile bir varlık kazanırlar. Tikel şeylerin oluşturduğu evren yanında bir de idelerin oluşturduğu bir evren vardır. Bilmek de, bu ideleri bilmek demektir. Zaten bilgi hiçbir zaman bireylere değil, her zaman tümellere yöneliktir.
Eflatun'un ikinci dönem eserlerine siyaset felsefesi üzerine olan büyük eseri Poletia / devleti de ekleyebiliriz. Eflatun'un devlet felsefesini gösteren Poletia, düşünce tarihinde "İdeal devlet" konusunda yazılan eserlerin ilkidir.
3. Üçüncü dönem diyaloglarında, görüşlerini tam anlamıyla bilimsel bir biçimde anlatır. Bu öbekteki "Theaitetos" diyalogunda sensüalizme ve empirizmc, yani bilginin temelini duyumlarda ve deneyde kabul eden görüşlere karşı eleştirel bir tutum takınır.
4. Dördüncü ve son dönem Eflatun'un "yaşlılık" eserlerini kapsar. Yaşammm son yıllannda ise Pisagorculuğa tümden yaklaşmıştır. Yasalar Sokrat'ın sahneye çıkmadığı Eflatun'un tek eseridir.
Eflatun'un Varlık Öğretisi
Platon’un düşüncelerinin gelişimine iki öğreti damgasını vurmuştur:
“İdealar öğretisi” ile “ruhun ölümsüzlüğü öğretisi.”
Eflatun, bu evrende bulunan bütün varlıkların ebedi birer idesi bulunduğuna inanmıştır. Eflatun bu yeni düşüncesiyle şunu amaçlamıştır: Evrende mevcut her şeyin arkasında sonsuz, yok edilemeyen, bozulamayan, sonsuzluğun kucağında yaşayan birer ide (misal) varsaymıştır.
Platon’un ideler öğretisi iki ayrı evrenin var olduğunu savunur.
i) Eşyalar, gölgeler, olaylar ve olgular evreni,
ii) Bu evrenin ötesinde var olan ve her şeyin aslının, mükemmel halinin birer ide olarak var olduğu ideler dünyası. İçinde bulunduğumuz evrende var olan her şey ideler dünyasındaki asıl halinin gölgesidir. Platon bunu, mağara metaforuyla açıklamaktadır.
İdeler dünyasında varlıklar belirli bir hiyerarşiye göre düzenlenmiştir. Tepe noktasında en mükemmel durumda olan varlık idesi bulunan bu piramitte varlıklar aşağıya doğru sıralandıkça mükemmelliklerinden kaybetmekte ve en aşağıda en az mükemmel olan madde bulunmaktadır. Varlık idesi aynı zamanda en iyi ve en güzel olan idedir. İdeler alemi iyinin ve güzelin de alemidir.
Platon’un Bilgi Anlayışı (Bilgi Hatırlamadır)
Platon‟a göre bilgi ideler dünyasındaki nesnelerin ve kavramların asılları olarak zihnimizde mevcuttur. O nesnelerin dünyadaki yansımalarını duyularımızla algılamamız gerekir. Böylece zihnimizde bulunanla dış dünyada bulunan örtüşsün ve nesnenin ne olduğunu hatırlayalım. Dolayısıyla bilgi, nesnelerle ideler arasında hatırlama yoluyla bağ kurup, tikelden hareketle tümele yani nesnelerden kavramlara yükselmek ve “bu, şudur” diye hüküm vermek ve nesneyi bir kavram grubuna dâhil etmektir.
Ruhun Ölümsüzlüğü Anlayışı
Hatırlama, ruhun önceden var olmasının kanıtı olduğu gibi, ölmezliğinin de kanıtıdır. Ruh, bedende iken ideler alemini sürekli hatırlayarak kurtulma ve bağımsız olma arzusu taşımaktadır.
Platon’un Mutluluk Ahlakı ve Erdem Anlayışı
Platon‟un ahlak anlayışı mutluluk merkezlidir. Platon‟un ahlak anlayışında temel kavram erdemdir. Platon en yüksek erdem olarak adaleti görür.
*** Platon‟un ahlak anlayışında üç husus öne çıkarılabilir. Bunlar en yüksek iyi, erdem ve bu iki kategorinin içinde gerçekleşebileceği devlettir.
En yüksek iyi, ahlaki davranışın en son amacıdır ve bu en yüksek iyi ise mutluluktur.
*Bu iyinin tek kişide gerçekleşmesi erdemdir.
*Bu iyinin toplum hayatında gerçekleşmesi ise ancak devlet sayesinde olabilir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:19   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

Platon’un Devlet ve Siyaset Anlayışı
Platon‟un ilginç olan yönü siyaseti felsefenin önemli bir bölümü kabul etmesidir. Platon Cumhuriyet, Devlet Adamı ve Yasalar isimli üç diyalog siyasete hasredilmiştir.
*** Platon burada mevcut aktüel devletler içerisinde mükemmel devlet adamlarının var olamayacağını ileri sürer. Çünkü mevcut devletlerde “niteliksel eşitsiz” insanı öngören doğal hukuku gözeten iyi yönetimin garantisi yoktur. Nitelik ve sıfat olarak halkı yönetenin en üstte olması lazımdır. Siyaset felsefesinin en üstünde filozof vardır. En altında halk vardır. Buna göre “doğru yönetici mutlaka filozof olmalıdır”. Onun vazifesi insanların eğitimidir
*** Eğitim ise erdem temellidir ve yönetim, siyaset için zorunludur. Önce insanları ödevin zorunluluğuna inandırmak gerekir. Bunun için de güzel yalan bulunarak önce yöneticiler ve yardımcıları sonra da yurttaşlar buna ikna edilmelidir.
Platon‟a göre yanlış devlet biçimleri şunlardır:
a- Militarist devlet: Askerlerin egemen olduğu bir yönetim şeklidir
b- Aristokratik Cumhuriyet / Meşruti Monarşi: Zenginlik ve servet hâkimdir.
c- Demokratik devlet:
d- Tiranlık. Bu devlet şeklinde kölelik ruhu hakimdir.
Platon‟un Sanat Anlayışı:
Buna göre Platon, sanatın bir mimesis olduğunu, yani taklidin taklidi olduğunu kabul etmektedir. Ona göre Tanrı sedirin yaratıcısı, marangoz işçisi, ressam da benzetmecisidir.
Sanatçı gözünü ideler dünyasına dikmeli ve Tanrı‟nın yaptığına en yakın sanatı ortaya koymaya çalışmalıdır.
İdealist Felsefenin Kurucusu Olarak Platon
Platon, kendi muhalifleri de dâhil olmak üzere, dünyanın bütün düşünürlerince felsefenin en büyük siması olarak tanınmıştır. İdealizmin yani düşüncenin dünyayı yönettiğine ve dünyanın düşünceyi çeken bir yapıya sahip olduğuna, dünyanın ise düşünceyi “mükemmeliyet”e doğru götüren bir araç olduğuna inanan felsefi teorinin kurucusudur. Hatta kendi teorisinden olmayan düşünürlere bile en fazla etki eden filozof olarak tanınmıştır. Zekâ ve anlayışı, diyalektik yöntemdeki üstünlüğü, yeni şeyler ortaya koyma konusundaki hayal gücü ve soyutlama konusundaki güç ve kabiliyeti hayrette bırakacak bir derecededir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Şubat 2015, 15:19   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: İNUZEM felsefe tarihi özetleri (tüm haftalar)

ARİSTOTELES (M.Ö. 384-322)
Yunan felsefesinin klâsik dönemindeki ilk büyük düşünür Eflâtun, İkinci büyük düşünür Aristo'dur. Aristo Eflâtun'un öğrencisidir.
Aristo doğayı "olduğu gibi", yani duyumlarımıza göründüğü biçimiyle bilmek ister.
Bu yönüyle Aristo, Eflâtun'dan tam anlamıyla ayrılır.
Aristo, ölümünden on İki yıl önce kendi okulunu kurdu. Bu okula, kurulduğu kentin adına saygı olarak "Lykeion" adı verilmiştir. Bugünkü 'Lise " kelimesinin kaynağıdır.
Bu eserler şöyle sıralanabilir:
1- Mantık veya Organon ismi altında birleştirilmiş eserleri ve Psikoloji, bilmek, bir ruh incelemesi v.s.
2- Fizik bilimleri: Fizik hakkında 8 Kitap, Bir Gök İncelemesi, Problemin 38 Bölümü, Hayvanlar Tarihi, Bir Bitkiler İncelemesi.
3- Metafizik: 14 kitap.
4- Ahlâkî bilimler: Nikomakhes’a Etik, Büyük Etik, Eudemos’a Etik, Politika veya Cumhuriyet, Ekonomi.
5- Edebiyat: Belağat İlmi (Réthorique) ve Şiir Sanatı (Poétique). Bunlar arasında en fazla şöhret bulan eser Organondur.
Aristoteles Felsefesi Genel Bir Bakış
Platon genel kavramların gerçekliklerini ileri sürerken Aristoteles, bunların gerçekliklerini kabul etmez. Aristoteles’e göre reel olan varlıklar, elimizle tuttuğumuz ve gözümüzle gördüğümüz varlıklardır.
Aristoteles aynı zamanda ilk felsefe tarihçisidir.
İlk Felsefe ismini verdiği kitabında evrenin ilk ve son nedenlerini araştırır. Bu eser sonradan Metafizik adını almıştır. Tanrı’nın kendisi nedenler nedeni olduğu için, Aristoteles’in Metafiziği, aynı zamanda Teoloji adını da almıştır.
Aristoteles’in Mantık Anlayışı
Antik Yunan dünyasında mantığı sistemleştiren Aristoteles olmuştur. Mantık düşüncenin formlarını ve yasalarını belirleyen bir temel bilgidir. Mantık düşüncenin formlarını ve yasalarını belirleyen bir temel bilgidir. Aristoteles’e göre düşünce, gerçeklik dünyasındaki varlıkların ve varlıklar arasındaki münasebetlerin, zihnimizdeki bir aksidir. Bundan dolayı düşünce eylemi gerçeklik dünyasına uygundur.
Aristoteles’e göre eşya kendini bize dikte ettirir. Aristoteles mantığının bel kemiği kıyastır. Basit kıyas şekillerinin antik Hint düşüncesinde de kullanılmıştır.
Aristoteles’te Bilgi Teorisi
Aristoteles Platon‟un “ideler nazariyesi” yoluyla getirmiş olduğu doğuştan bilgileri kısmen kabul etmektedir. Şöyle ki, Aristoteles idelerin Platon‟un iddia ettiği gibi ayrı bir alemde öğrenilen bilgiler olmadığını söylemektedir. Platon bilgiler doğuştandır derken Aristo bilgiler doğadan gelir doğuştan değildir ama şu üç şey doğuştan gelir. Özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü ihtimalin yokluğu ilkeleridir.(çıkabilir). Bu ilkeleri kullanarak akli çıkarımlar yapıp, mantıksal olarak yeni bilgilere ulaşırız.
*** Aristoteles‟e göre zihni ve akli bilgilere temel oluşturan asıl bilgileri duyular ve tecrübe yoluyla elde ederiz. Dış dünyada gördüğümüz nesneleri zihnimizde “kavramlar haline getirerek” düşünürüz. Öyleyse kavram oluşturmanın ilk adımını algılar teşkil etmektedir. Kavram ise zihnin işidir. Bu duruma göre bilgi, duyu-tecrübe ve zihin-akıl ortak çalışmasıyla elde edilmektedir.
Şöyle ki: Önce zihne gelen bilgiler pasif akıl tarafından algılanmakta(duyu organları ile) ve korunmakta daha sonra ise zihindeki bu izdüşümler aktif akıl tarafından işlenip düzene sokulmaktadır. Bilgi, pasif aklın izlenimlerini aldıktan sonra bunları aktif aklın kategorileri yardımıyla işlemesi, düzenlemesi ve sözcükler aracılığıyla ifade etmesi sonucu oluşur.
Platon‟a göre bilgi doğuştandı. Çünkü ruh ideler evreninden geçerken oradaki, bu evrende var olan her şeyin aslının bulunduğu ideleri görüyor ve öğreniyordu. Bilgi ise daha önceden ideler evreninde bilinenin burada hatırlanmasından ibaretti.
Hâlbuki Aristoteles’e göre her şey bu evrende olmaktadır. İdeler evreni diye reel bir evren mevcut değildir. Dolayısıyla bilgi de bu evrendeki tecrübelerden kaynağını almakta ve zihinde nesnenin ne olduğunu ifade eden kavramlarla birleştirilerek açığa çıkarılmaktadır.
Aristoteles düşüncesinde kavramsallaştırma önemlidir. Burada iki yol takip edilir.
1. Aristoteles her nesne grubunun bir kavram etrafında şekillendiğini savunmaktadır. Sözgelimi dünyada bulunan çam, kavak, çınar, selvi, söğüt, kauçuk… gibi değişik nesnelerin hepsine birden “ağaç” denmektedir. Bu nesnelerin ortak noktası ağaç olmalarıdır. Hatta ağaçlık kavramı bu nesnelerin kendilerinde bulunmaktadır ki biz bu nesneleri gördüğümüz zaman onlara ağaç demekteyiz.
2. Ancak bu ağaçlara çam, kavak, çınar vb. diyebilmemiz için bunlardan her birini diğerlerinden ayıran özel yönlerini de dikkate almak durumundayız. Biz nesneleri önce belli kavramlar altında topluyor ve esas bilgiyi bu kavramlardan hareketle elde ediyoruz. Fakat burada önemli olan tek tek nesneleri tanırken ya da bilmeye çalışırken doğru kavramlar altına sokabilmektedir. Dolayısıyla bir nesneyi bilmek, onu önce bir kavram altında toplayıp daha sonra ise o nesnenin tikel özelliklerini tanımaktır.
Aristoteles’in Varlık Anlayışı
Aristoteles‟e göre bir objeyi bilmek için öncelikle onu genel bir kavram altında toplamak gerekmektedir. Aristoteles‟e göre objeler dünyasından bağımsız bir özler dünyası bulunmamaktadır. Yani varlığın dışında, kendi başına var olan bir tümel bulunmamaktadır. Nesnelerin kavram olarak bilinen varlığıyla gerçekliği aynıdır. Bütün nesnelerin varlığı bu özün gerçekleşmesidir.
Varlık bir nesnenin değişmeyen halidir. Oluş nesnenin değişen halidir.
Aristoteles‟e göre oluşun gerçekleşmesi için, biri nesnenin genel özelliklerini belirleyen ve değişmesi söz konusu olmayan şekil (form, suret) ve diğeri de varlığı zorunlu fakat değişebilen ve dış tesirlerle belirlenen, imkân dâhilinde bulunan madde gereklidir.
Oluş, imkândan (potansiyelden) realiteye bir çıkıştır. Bir nesnedeki, şekil veren ve şekil kazanan iki yön yalnızca zihinde ayrılabilir. Bu iki gücün birbirinden ayrılması demek, nesnenin yokluğu demektir.
Örnek: ruh ve beden nasıl ki canlılık söz konusu olduğu sürece, birbirlerinden asla ayrılamazlar; ama zihnimizde ruh ile bedeni birbirinden her zaman için ayrı düşünebiliriz. Reel dünyada bu ikisinin birbirinden ayrılması durumunda, insan ortadan kalkmış olur.
Aristoteles dış dünyadaki gerçekliğin sürekli bir değişim halinde olduğunu gördüğü için, evrende sürekli bir oluş hali bulunduğunu da kabul etmiştir. Ancak bu değişime konu olan varlıkların, kendiliklerinden var olmaları mümkün değildir.
Aristoteles, “başlangıcı olmayan, yani ezeli ve ebedi şekilsiz bir maddeden” söz etmektedir. Her oluşun temelini bu ham madde oluşturur. Empirik dünyada görülen varlıklar ise artık şekil kazanmış durumdadırlar.
Madde ve şekilde kendiliklerinden bu oluşu gerçekleştirebilecek bir güç bulunmadığına göre, oluşun sebebi nedir? Aristoteles‟e göre alemdeki oluşu ilk defa harekete geçiren kuvvet, Tanrı’dır. Madde ve şekil ise ezelidir, yaratılmamıştır, bir aradadır ama onlardan yeni varlıkların ortaya çıkmasına neden olan güç, Tanrı‟dır.
Aristoteles‟e göre bütün varlıklara ilk hareketi vermesinden dolayı Tanrı “ilk muharrik”tir, ancak bu ilk muharrikin kendisi hareket etmez.
Aristoteles‟in Ruh Anlayışı
Aristoteles‟e göre canlı olan tüm organizmalarda ruh bulunmaktadır. Ruh, varlığı şekillendiren ilkedir.
Varlıkları basamaklaştırdığı gibi ruhu da basamaklaştırır.
Bitkisel ruh, organik hayatın en alt basamağını meydana getirir.
Hayvani Ruhtur. Hayvani ruh, bitkisel ruhun özelliklerini taşıdığı gibi ilave olarak hareket ve algı niteliklerini de barındırır. Hayvan bu iki özellik sayesinde bir yerden bir yere gidebilir veya tehlikeyi algılayabilir.
Ruhun en yüksek formu insanda bulunanıdır. Bu ruh hayvani ruha nispetle şekil konumundadır. Bitkisel ve hayvani ruhlarda bulunan nitelikler insan ruhunda da bulunur. Çünkü insan ruhu ve buna bağlı olan aklı, bedenden bağımsız ve sonsuzdur.
Ahlâk Görüşü
Özellikle Sokratla birlikte bu felsefenin merkezine konmuş ve öğrencileri de bunu kurdukları okullarla yaygınlaştırmışlardı. Yunan düşüncesinde “mutluluğun ne olduğu” soruşturulurken ahlâk problemi de ortaya çıkmıştır.
Mutluluk konulu felsefi tartışmalarda temelde şu üç görüş ileri sürülmüştür:
1. Hayatın hedefi haz, zevktir.
2. Hayatın hedefine fazileti koyar. Faziletli bir hayat yaşamayı hayatın hedefi görür.
3. Üçüncü anlayış ise, hayatın hedefini gözlem ve araştırmada bulur. Aristoteles bu üçüncü görüşü savunur.
Aristoteles, ahlâk felsefesinde de Platonculuğa karşıdır. Aristoteles, İyi idesini, sonsuz değişmez bir idealin bilgisini elde etmeye yönelmez. O, insan için ulaşılması mümkün iyiyi araştırır.
Erdem akla uygun harekettir. Aristoteles’e göre ahlâkı tüm diğer ilimlerden ayıran husus, teorik bilginin değil, eylemin şart olmasıdır. Erdemi kendi şahsında gerçekleştiren insan mutlu insandır.
Aristoteles‟in Devlet Anlayışı
Aristoteles’in ahlâk görüşü ile siyaset görüşü arasında çok net ilişki vardır. Ona göre ahlaki erdeme ancak devlet sayesinde ulaşılır. Devlet, vatandaşların yalnızca maddî varlıklarının değil, ahlâkî hayatlarının da korunmasını hedefler.
Aristoteles Platon’un tersine bireylere önem verir. Aristoteles için Devlet, hür ve eşit insanların bir birliğidir.
Aristoteles’e göre devlet içindeki yurttaşlar kendi aralarında üç sınıfa ayrılırlar: Fakirler, zenginler ve orta sınıf. Devlet adamları, geçim kaygısı çekmeyen mal-mülk sahibi kimseler arasından yetişebilir.
Aristoteles’e göre, sosyal ve tarihî şartlar incelendiğinde üç çeşit anayasa şekliyle karşılaşılır. Bunlar monarşi, aristokrasi ve demokrasidir. Bunların tümü ona göre yanlıştır ancak daha az kötüyü ifade etmeyi uygun görür. Aristoteles’e göre devletin iyi veya kötülüğü anayasa şekillerine değil, yöneticinin tutum ve davranışlarına bağlıdır. İyi bir devlet şekli, yurttaşların mutluluğunu ve genelin iyiliğini ön plana alan devlet şeklidir.
Bundan dolayı herhangi bir devletin, iyi bir devlet şekli olabilmesi için, anayasanın şekli değil, bu anayasanın ne şekilde uygulandığı önemlidir.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Atauzem felsefe tarihi özetleri 1-14 EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 15 25 Şubat 2019 19:51
OMÜ İLİTAM felsefe tarihi 1-6.ünite özetleri EyMeN&TaLhA SAMSUN OMÜ İlitam 5 11Haziran 2015 10:54
İstanbul İlitam Felsefe Tarihi Konu Özetleri JAZARİ İSTANBUL İlitam 10 15 Mart 2015 14:23
Atauzem felsefe tarihi 1-4.ünite özetleri EyMeN&TaLhA Erzurum Atatürk İlitam 3 05 Mart 2015 08:34
İNUZEM islam ahlak felsefesi ders özeti(tüm haftalar) Medineweb MALATYA İNÖNÜ İlitam 13 28 Şubat 2015 15:02

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.