Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > Tasavvuf

Konu Kimliği: Konu Sahibi f_kryln,Açılış Tarihi:  25 Ekim 2013 (14:15), Konuya Son Cevap : 25 Ekim 2013 (14:15). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 25 Ekim 2013, 14:15   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:f_kryln isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14040
Üyelik T.: 01 Ağustos 2011
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Byn
Memleket:Ağrı
Yaş:34
Mesaj: 300
Konular: 103
Beğenildi:23
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Tasavvuf Özetleri(7-8-9-10-11-12 Üniteler)

Tasavvuf Özetleri(7-8-9-10-11-12 Üniteler)

ÜNİTE 7
İmanın Tanımına ilk cevap arayanlar Mürcie taraftarlarıdır, Mürcie alimlerine göre imanın tanımları;
1-İmanın Tasdikten ibaret sayanlar: İmamı Azam, İmam Maturidi, Eş’ari, Bakıllani bu görüşteler.
2-İman bir kalp işidir; Dil ile ikrar her zaman yeterli değildir, çünkü inanmadıkları halde ağızlarıyla inandık diyenlerinde gerçekte mümin olmadıkları Kuranda açıkça ifade edilmektedir.
3-İmanı sadece Marifetten ibaret sayanlar: Cehm b.Safvan ve takipçileri bu görüştedir. Onlara göre iman, yalnızca Allahı,Resullerini ve ondan gelen her şeyi bilmektir.
4-Ameli imana dahil edenler: Hariciler başka olmak üzere Mutezile ve Şia kelamcıları vs. ameli imandan bir cüz kabul etmektedirler.
5-İmanı Hem kalbin hem de organların eylemi olarak görenler : bunlara göre iman; Bilgi, ikrar ve amelden ibarettir, Ashabu’l Hadisin çoğunluğu bu görüştedirler.
İmanın sınıflandırılması:
İnanılacak hususlar bakımından:
1-İcmali iman: İnanılması gereken şeylere toplan inanmak demektir.Tevhid ve Şehadet cümleleri bunun en özlü biçimde ifadesidir.
2-Tafsili iman: İnanılması gereken şeylerin her birine ayrıntılı olarak inanmaktır.
Kesin delillere dayalı olup-olmamasına göre:
1-Taklidi iman: Kesin bilgi ve delilere dayanmaksızın, çevrenin telkini ile doğup büyüdüğü toplumun inançlarına herhangi bir sorgulama yapmaksızın körü körüne inanmaya denir.
2-Tahkiki iman: Kesin delilere, bilgiye, araştırmaya dayalı imandır, imanda aslolan budur.
İman, bilgi ve akıl ilişkisi: İnsan , bilgiyle neye niçin ve nasıl iman edeceğini öğrenir;dolayısıyla bilgi, tasdikten önce gelir.
İman-Eylem ilişkisi ve Salih amel: Tartışmayı, eylemi (ameli) imanın parçası olarak gören Hariciler başlatmışlardır. Mürci alimler, Haricilerin bu anlayışına karşı çıkarak, eylemin imanın parçası olmadığını belirtmişlerdir. Mu’tezile’nin de farz olan amelleri iman olarak görmesi ile tartışma devam etmiştir.
İman-İslam ilişkisi: İman kalbin tasdikidir, İslam ise Allah’ın emirlerine teslim olmaktır. Eş’ari kelamının öncülerinden Bakıllani’ye göre İslam, bütün tatları ve Allah’ın emrine teslim olup kabullenmeyi belirtem genel bir manayı ifade edr.Dolayısıyla İslam, imanı da kapsamaktadır. Maturidi ve Nesefi, imanla İslam’ın aynı şeyler olduğunu söylemektedir.
İmanda artma, eksilme: Hadis taraftarlarına göre iman; söz ve ameldir, dolayısıyla iman, güzel amellerle artar, yasaklanmış şeyleri yapmakla azalır. İmanın artma ve eksilmenin söz konusu olmayacağını söyleyenlerin başında Ebu Hanife ve taraftarları gelir. O’na göre yer ve gök ehlinin imanı ne artar ne eksilir. Bütün müminler.iman ve tevhid hususunda birbirine eşittirler.
Gazzâlî, üç çeşit tasdikin varlığından söz etmektedir. Ona göre,
1) Kesin ve yakîn tasdikde artma ve eksilme olmaz.
2) Kesin taklidî tasdikde ise belli ölçüde artma ve eksilme olur; bu tür bir iman sağlam olabileceği gibi zayıf da olabilir.
3) Eylemi gerektiren tasdikde ise amel edildiği sürece tasdikde artma, terk edilince de azalma olur.
Meleklerin özellikleri:
1-Melekler erkeklik ve dişilikle nitelendirilemezler. 2-Melekler, uyuması,yorulması, usanması vs. olmayan varlıklardır.
3-Allah’a isyan etmeyen ve O’nun emrinden,kendileri için ön görülen görevleri eksiksiz yepen ve asla günah işlemeyen varlıklardır. 4- Melekler, yemezler, içmezler, şehevi arzuları ve nefsani istekleri yoktur. 5-Melekler, çeşitli şekil ve kılıklara bürünebilirler. 6-Melekler, insanlardan önce yaratılmışlardır. 7-Melekler son derece süratli, güçlü ve kanatları olan varlıklardır. 8- Melekler de insanlar gibi gaybı bilmezler.
Kitaplara iman:
Kur’an-ı Kerim’de sadece Hz. İbrahim ve Hz. Musa’ya inen sahifelerden bahsedilmektedir.
Tevrat: İbranice bir kelimedir, kanun, şeriat ve öğreti anlamına gelir. Eski Ahid de denir.Eski Ahid’ de denilen Tevrat, aslında Eski Ahid kitapları olan; tekvin, huruc, Tevrat(levililer,sayılarve tensiye)den birinin adıdır.
Zebur: Yazılı şey ve kitap anlamına gelir, çoğulu zubur dur.Mezmurlar lirik şiirler olup,ilahiler şeklinde okunurlar. Bunlar Allah’a övgü, hikmetli sözler, ahlaki öğretiler ve nasihatlerden ibarettir.
İncil: Yunanca ‘Evangelium’ kelimesinin Arapça’ya çevrilmiş hali olan İncil,’’müjde,öğretici’’demektir.
Peygamber sözcüğünün Arapça karşılığı Resul sözcüğüdür, gönderilmiş anlamında olup elçi demektir.
Yine Peygamber sözcüğünün bir karşılığı Nebi (Haber veren, yüksek rütbe sahibi) dir. Haber anlamına nebe veya yükseklik anlamına gelen nebve, nebavet kelimelerinden türemiştir.
Risalet ve Nübüvvet: Peygamberlik anlamına gelir.
Peygamberlerin nitelikleri: 1-Peygamberler de diğer insanlar gibi birer insandır, ancak onlara vahyolunmaktadır.2-Onlar güvenilir insanlardır(Emanet) 3-doğru sözlü, dürüst insanlardır(sıdk) 4-Peygamberler, zeki, anlayışlı insanlardır(Fetanet) 5- Onlar masumdurlar(İsmet) 6-Peygamberler Allah’tan aldıkları buyrukları insanlara eksiksiz iletirler(tebliğ)
Ahiret: Sözlükte, son, sonra olan ve son gün,Terim olarak ahiret, dünya hayatından sonra gelecek olan ebedi hayattır.Bu hayat insanın ölümüyle başlar. İlk sura üfürüşle birlikte, Allah’ın dünya için belirlediği sürenin sonuna gelinmiş ve böylece evrenin ve dünyanın düzeni bozulmuş olacaktır. Buna Kur’an, es-saat adını vermektedir.
İkinci üfürüşle beraber insanlar dirilip hesaba çekileceklerdir. İnsanların hesap vermek için kalkacakları bu ana ise, yevmu’l-kıyame; yani kalkış günü denir. İşte asıl kıyamet budur.
Ahiret Gününe; Kalkış günü (yevmu’l kıyame), Diriliş günü (yevmu’l ba’s), Hesap günü(yevmu’l hisab), Buluşma günü (yevmu’t telak), Toplanma günü (yevmu’l cem), Hasret ve pişmanlık günü (yevmu’l hasre ) denir.
Kur’an Ahirete imanı çok önemser. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim’de çok yerde ahirete iman ,Allah’a iman ile yan yana zikredilmiştir. Çünkü bu inanç, kişinin ahlaki yapısını düzeltir; ondaki adalet duygusunu pekiştirip sorumluluk sahibi bir insan olmasına yardımcı olur.
Ba’s: Ölümden sonra tekrar dirilme. Haşr: Allah’ın huzurunda toplanma.Berzah: Ölümle başlayıp tekrar dirilişe kadar süren hayata denir.
Kader: Kur’an’da Kader’e konusu, diğer iman edilmesi gereken inanç ilkeleri ile doğrudan yer almamaktadır.

ÜNİTE 8
Nübüvvet: Peygamberlik, mümkinu’l-vucüddur; yani varlığı imkan dahilindedir ve caizdir.
Mucize: Başkasını aciz bırakan; yani onların benzerini yapmaktan aciz kaldıkları olağanüstü olay anlamına gelir.Daha çok delil,hüccet anlamına gelen ayet veya ayat kelimeleri ile ifade edilmektedir.
Terim olarak mücize, yüce Allah’ın, peygamberlik iddiasında bulunan peygamberlerin peygamberliğini doğrulamak ve desteklemek için yarattığı ve diğer insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı olağanüstü olaylardır.Aslında mücizelerin gerçek faili Allah’tır. Buna göre “peygamber mucizesi” ifadesi, mecazen kullanılan bir söylemdir. Allah’ın onu peygamberlerin elinde gerçekleştirmesinin nedeni, onların peygamberliğini desteklemek ve teyit etmek içindir.Olağanüstü olayın tekrarı mümkün değildir.Onun daha önce ve daha sonra meydana gelmemiş olması lazımdır.Mücizenin ,peygamberin meydan okumasının hemen ardından gerçekleşmesi gerekir.Mücize ile gerçekleşen olay peygamberin isteğine, yani meydan okuduğu iddiasına uygun olmalıdır.
Kur’an’da söz konusu edilen mücizeler:
1- Hz. İbrahim’in ateşe atılması ve Allah’ın emriyle ateşin onu yakmaması, 2- Hz. Musa’nın asasının yılan olması, sihirbazların ip ve sopalarını yutması,asanın denize vurulmasıyla denizi yarması, 3- Hz. Süleyman’ın kuşla konuşması,karıncanın sözünü anlaması.
Hz. Peygamberle birlikte, hissi mücizeler dönemi kapanmıştır.Kur’an ise akli bir mücizedir.
Hatmi Nübüvvet: Hz. Muhammed ile birlikte Allah ile kulları arasındaki elçilik görevinin sona erdiğini ifade etmek üzere hatmi nübüvvet, hatemun-nebbiyyin, hatemül-enbiya gibi tamlamalar kullanılmıştır. Hz. Muhammed hem peygamberlerin en sonuncusudur, hem de bütün peygamberleri tasdik eden ve belgeleyen ilahi bir mühürdür.
Vahiy ve Kur’an: Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın bal arısına, yere, meleklere ve peygamber olmayan diğer insanlara vahyettiği söz konusu edilmektedir. Allah bir insanla 1-Doğrudan vahyetmek, 2-Perde arkasından konuşmak, 3-Bir melek gönderip, dilediği mesajı onunla bildirmek süretiyle iletişim kurmaktadır.
Nesh: Bir şeyin, kendisinden sonra gelen şey ile ortadan kaldırılıp yok edilmesidir. Terim olarak nesh, şer’î bir hükmün, daha sonra gelen şer’î bir delil ile kaldırılmasıdır. Bu durumda nesheden anlamında Kur’an nasih, hükmü kaldırılanlar anlamında önceki kitaplar mensuh olmaktadır.
Muhkem; Manalarında kapalılık olmayan ve kolaycı anlaşılan ayetlere denir.
Müteşabih; Neyi kasdettiği belli olmayan,yoruma açık ayetlere denir.Özellikle İmam malik gibi selefi temsil eden alimler, müteşabihler üzerinde durmanın, onları şu veya bu manaya yormanın iyi bir şey olmadığı kanaatindeyken, buna karşılık Mu’tezili ve Sünni alimler ise, yanlış anlamaların önüne geçmek için bu tür ayetleri yorumlamak gerektiğini söylemişlerdir. Müteşabih ayetlerin, kelam ilminin doğmasına etkisi büyük olmuştur.

ÜNİTE 9
İnsanın Halifeliği; Kuranda halife kelimesi yeryüzünde egemen olma, hakimiyet ve otorite kurma demektir. ‘’Allah’ın halifesi’’ ifadesi ile, hem Kur’an’ın hükümleri hem de evrenin tabi olduğu Allah’ın yaratılışta tespit ettiği, evrenin düzenini sağlayan doğal ve akli yasalar olduğu savunulmuştur.Halife kelimesini, Allah’a vekalet anlamında yorumlamak, Kur’an’ın ruhuna taban tabana zıt bir yaklaşımdır.
Sorumluluğu: (emanet); Hukukçuların sorumluluk kavramına yaklaşımı toplumsal düzeni sağlamaya yöneliktir.Spinoza, Leibniz ve Schopenhauer gibi ****fiziksel bir determinizmin savunuculuğunu yapan filozoflara göre insanın bütün fiileri Tanrı tarafından belirlenmiş olduğundan, onun sorumluluğuna hiçbir yer yoktur.Sorumluluk problemi ile İslami disiplinlerden biri olan Fıkıh Usulü de ilgilenmiştir.Kelamın soruna yaklaşımı ise, kuramsal ve uygulamalı yönleri içermektedir. Felsefeciler ise, insanın fiillerinden yola çıkarak, toplumsal ve ahlaki sorumluluğun olup olmadığını ispat etmeye çalışmışlardır.
İnsanın Fiilleri:
1- Fiil; Sözden ibaret olmayan mevcut ve mücessem iş, mümkünün imkan sahasından çıkarılıp var kılınması şeklinde tanımlanır. Mutezile kelam ekolüne göre; insandaki hareketler, boy, renk, hastalık gibi durumlar fiil olarak adlandırılabilir.Bu yaklaşımla fiili cevher karşıtı olan bir oluş, bir hareket olarak görmektedirler.Mu’tezili kelamcılar tarafından ortaya konan tanımlardan birisi de, fiilin ‘’güç sahibinden meydana gelen bir olay’’ olarak görülmesidir.
Ebu’l Hasan el-Eşari ve Eşari temsilcileri el-Bakıllani ve el-Cuveyni, fiilin Allah’ın yaratmasıyla meydana geldiğini ispatlamaya çalışmışlardır.
Maturidi Kelam ekolünün temsilcilerinden biri olan Nureddin es-Sabuni, fiil kavramını, mümkün olanın imkan halinden gerçek varoluşa çıkması olarak tanımlamıştır,diğer temsilcileri Pezdevi ise, fiili,Allah’ın yarattığı bir ‘’şey’’ veya ‘’nesne’’olarak değerlendirmiştir.
Cürcani, fiil ile kudret arasındaki ilişkiye vurgu yapmıştır.
2- İrade :
Cürcaniye göre; insanın, yararına inandığı fiili gerçekleştirmek için gösterdiği eğilimdir.
Isfahani ise; Nefsin bir şeye eğilim göstermesi ve bir şeyin yapılması veya yapılmaması gerektiğine hükmetmesidir.
Kelamcılar insan fiilleri konusunda irade ile eş anlamlı olmak üzere, meşiet, ihtiyar, kasd gibi kelimeleri kullanılmıştır.
Cebriyeye göre: İnsan, Allah’ın mutlak iradesi karşısında rüzgarın önündeki yaprak gibidir.Meydana gelen her şey Allah’ın irade, meşiet ve kudretiyledir. İnsanın herhangi bir iradesi yoktur.
Mutezili bilginler iradeyi; fiil olarak tanımlamışlardır. Mutezile kelamcılara göre; özgür bir iradeye sahip olan insanın, kendi fiillerinin yaratıcısı olması kaçınılmazdır.İnsanın fiilinin meydana gelmesinde Allah’ın rolü doğrudan olmayıp, Allah’ın insanda yarattığı kudret aracılığıyladır.
Eşari ve temsilcileri ise; Allahın mutlak iradesinin her şeyi kapsadığını, insan fiillerinin de bu kapsama dahil olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Maturidi kelamcılara göre ; Allah’ın mutlak iradesi yanında insanın da sınırlı bir iradesinin var olduğunu kabul etmişlerdir. Maturidi kelamcılara göre insana ait olan biri külli diğeri cüzi olmak üzere iki irade bulunmaktadır.
3-İstitaat: Sözlükte güç, kudret, kuvvet, takat ve vüs’at anlamlarını içermektedir. Cebriye, insanın seçme hakkı ve özgür iradesi olmadığı gibi, yapabilme gücü(istitaat) de yoktur. Cebriyye’nin kurucusu Cehm b.Safvan ; ‘’Biz fiilerimiz için birer zarf konumundayız. Bu filer bizde ne zaman yaratılırsa o zaman var olurlar, yaratılmazsa var olmazlar. Mu’tezili kelamcıların tümü fiilin meydana gelmesini sağlayan istitaatın insanda var olduğunu kabul etmişlerdir. Cebriyye dışındaki tüm İslam kelam ekolleri insanda, fiillerini gerçekleştirebileceği bir gücün varlığını kabul etmektedirler. Eş’ari kelamcıları insan için söz konusu olan gücün fiille aynı anda var olduğunu ve fiil meydana geldikten sonra da yok olduğunu öne sürmüşlerdir. Onlara göre bu güç bir arazdır. Maturidi kelamcıları iki tür istitaatten söz ederler.Birincisi, fiilden önce var olan ve bedenin sağlamlığı anlamına gelen güç; ikincisi ise, fiilin oluşumu esnasında yaratılan ve fiilin meydana gelmesini sağlayan araz anlamındaki güçtür.
4-Kesb: Bu teori Eş’arilikle özdeşleşmiştir. Lügatte çalışarak iş yapmak ve kazanç sağlamak, temiz ve zahmetsizce kazanmak, emek sarf edip kazanmak, toplamak ve rızık aramak gibi anlamlara gelen kesb kelimesi, Terim olarak; insanın kudret ve iradesinin fiile ilintisi, ihtiyar ile sebeplere bağlanmak, insanın yarar gördüğü şeylerden tercih etmesi, insanın kendisi için ve başkası için bir şey alması anlamlarına gelmektedir.
Eş’ariye göre kesb; Yaratılmış bir kudretle insanda meydana gelen şey şeklinde tanımlamaktadır.Kesb kavramını yaratma konularından biri olarak gören ve yaratmayı sadece Allah’a özgü kılan Eş’ari, fail ve halik kelimelerini eş anlamlı olarak kullanarak,Allah’tan başka yaratıcı kabul etmemektedir. Temsilcilerinden Fahreddin Razi, kesb için, ‘’anlamı olmayan bir isim’’ ifadesini kullanmaktadır.Cuveyni’ye göre fiil her ne kadar takdir ve yaratma bakımından Allah’a nispet edilse de, gerçekte insanın kudretiyle meydana gelmektedir.
Eş’ari’nin kesb teorisinin anlaşılması oldukça zordur.Nitekim,’’Eş’ari’nin kesbinden daha muğlak’’ ifadesi Arapça’ya darbımesel olarak girmiştir.
İbn Teymiyye ;Eş’ari’nin kesb teorisini, gerçekliği olmayan ve anlaşılamayan bir görüş olarak nitelendirerek, bununla insanların alaya alındığını belirtmektedir. Ona göre, kesb teorisinin savunucuları,’’insanın, fiili ihdas ve icat konusunda hiçbir etkinliğinin olmadığını söyleyerek’’cebir anlayışına eğilim göstermektedirler.
Maturidiye göre kesb; İnsan kesb konusunda mecbur değildir, insan fiilini meydana getirme aşamasında, özgür bir seçme hakkına sahiptir.
Mutezile göre kesb; İnsanın fiilini meydana getirmesinde, insana tam bir yetkinlik tanıdığı için, düşünce sisteminde kesb kavramına yer vermez onlara göre insanı özgürlüğünü ve sorumluluğunu bu kavram üzerine inşa etmeye çalışan ekoller, düşüncelerini akıl dışı ve anlaşılmaz bir kavram üzerine dayandırmaktıdır.
5-Tevlid; sözlükte, doğurmak, meydana getirmek, sebep olmak gibi anlamlara gelir. Bir kişiden,yaptığı bir fiil vasıtasıyla başka bir fiilin meydana gelmesidir.
Tevlid, bir fiil vasıtasıyla dolaylı olarak failden ortaya çıkan ikinci fiiller anlamına gelirken; tevellüd, kendiliğinden doğan şeyler için kullanılmaktadır.
Tevlid nazariyesi, Mu’tezile düşüncesinde genel bir sistem olarak benimsenmiştir.
Kelamda insan fiilleri konusunda üç temel görüş vardır. Birincisine göre; bütün fiilleri yapan ve yaratan Allahtır (cebir) ikincisi; bütün fiilleri yapan ve ortaya koyan insandır(tevlid), üçüncüsü fiiller yaratma bakımından Allaha irade etme bakımından insana aittir(Kesb) olarak adlandırılmıştır.
++Cisimlerinde bir doğası olduğu düşüncesine sahip olan Mutezile kelamcısı Muammerdir.
6-Teklif Ma La Yutak:Ağır ve dayanılması güç teklif, insanın gücünü ve kapasitesini aşan bir şeyden sorumlu olması.İnsana zorluk getiren emir.
Mutezili Kelamcılara teklifi; Şeri ve akli olmak üzere iki kısma ayırmaktadırlar. Allah insanı bazı şeylerle sorumlu tuttuğu gibi, akıl da insanı sorumlu tutabilir.
Eşari kelamcılara göre ise; Bu tür yetkinlik ve yeterliliklere sahip olmayan insanın sorumlu tutulması öngörüldüğü gibi , insanın gücünü ve kapasitesini aşan şeylerle de sorumlu tutulabileceği savunulmaktadır.Teklifin Allahtan başkasından olması imkansızdır.
Hanefi-Maturidi geleneğinde olan alimlere; İnsanın güç yetiremeyeceği şeylerden sorumlu tutulmasını caiz germezler. Onlara göre, teklifin yerine getirilebilmesinin şartı, onun imkan dahilinde olmasıdır. Aksi halde, mümkün olmayan bir şeyle teklif etmek anlamsız olur.
7-Hidayet ve Dalalet:
Hidayet oğru yolu gösterme, doğru yola ulaşma ve elde etme. Yüce Allahın insanlara kitap ve peygamber göndermek suretiyle çağrıda bulunarak yol göstermesi.
Eş’ari’ye göre hidayet, Allah’ın doğru yolu bulmayı insanların kalbine yaratmasıdır. Maturidi’ye görehidayet, Allah’ın insanda doğru yolu bulma fiilini yaratması, ihtida ise, insanın hidayet bulmasıdır.
Dalalet: Gerçekten ve doğrudan yüz çevirip yanlışa yönelme, ilahi buyruklara aykırı davranma, gerçeğe uluştıran yoldan uzaklaşarak bu yolun dışında kalma.
Mutezile hidayeti, Allahın insanlara doğru yolu, aklı, peygamber ve kitap aracılığıyla göstermesi şeklinde dalaleti ise; doğru yoldan çıkanları Allahın bu isimle isimlendirmesi şeklinde kabul etmiştir.
Ehli Sünnet ise; Allahın bu fiilleri insanda yaratması şeklinde anlamıştır.
8- Hızlan: Terk etmek, yardımı kesmek. Allahın insandan, iradesini yanlış yönde kullanmasından dolayı, yardımını kesmesidir. Lütuf, Tevfik, nusret, avn ve huda kelimeleriyle karşıt anlamlıdır. Nefsin kendi haline bırakması dır.
Kalplerin Mühürlenmesi:
1-Allahın insanların davranışları sonucunda kalpleri mühürlemesi
2-Doğrudan mühürleme
3-Kalbin katılaşmasıdır.
İstitaat:
1-Gücü ve kudreti yeter olmak,
2-Tanrının her türlü acizlikten ve eksiklikten uzak oluşu
3-İnsanlara fiillerini gerçekleştirme esnasında verilen veya fiillerini gerçekleştirmeden önce insanlarda bulunan, insanın eylemlerini gerçekleştirmesini ön şartlarından birisi konumunda yapabilme gücü, insanın fiillerini gerçekleştirebilme gücüne sahip oluşu.
Külli İrade: Bir işe başlamadan önce insanda var olan, genel insani irade
Cüz’i irade: Allah tarafından insanın kedi yetkisine bıraktığı arzulama ve isteme yeteneği, külli iradenin belli bir fiile belli bir zamanda yönelmesi.
Emanet: Varlıklar içerisinde sadece insanda bulunan ve onun sorumluluk üstlenebilecek bir yapıya sahip olduğunu gösteren kavramdır.



ÜNİTE 10
Siyaset: İnsanları yönetme; devlet işlerini yürütme ve düzenleme; toplumun farklı kesimlerinin çıkarlarını uzlaştırma veya dengeleme sanatı olarak tanımlanabilir.
İmamet: Müslümanların yönetimi veya idaresi demektir.Yönetim ve yönetici konusunu, imamet ve imam şeklinde ilk ele alan Şiiler olmuştur.
Halife: Peygamber’den sonra devletin başına geçerek, Müslümanları yöneten kimsedir. Halife kelimesi, imam kelimesine göre daha özeldir.Her halife imam olduğu halde, her imam halife değildir.
İbn Haldun, imam veya halife terimlerinin, şeriat sahibinin yerine geçen, dinin korunması ve dünyanın yönetilmesi görevini yapan kimse anlamına geldiğini ileri sürmüştür.
Maverdi, imameti Peygamberliğe hilafet olarak değerlendirmiş ve halifenin dini korumak ve dünya siyasetini yönetmek görevlerini üstlendiğini ileri sürmüştür.
++ İslam organik cemaate dayalı statik bir din değil, bireye ve bireysel özgürlüklere dayalı değişime açık dinamik bir dindir.
++ Biz duygusu, cemaat modelinin özelliğidir.
++ İslam tarihinde egemenlik tartışması Haricilerle başlamıştır.
Siyasal egemenliğin kaynağı; Haricilere göre Toplum vasıtasıyla, Şiilere göre masum imamlar vasıtasıyla, Sünnilere göre ise bir kabilenin vasıtasıyla, Allah’a dayanmaktadır.
Biat ve İtaat: Biat kelimesi sözlükte karşılıklı anlaşma ve sözleşmede bulunma, iki taraf arasındaki anlaşmanın ortaya çıkması, iki tarafın herhangi bir şeyi değiştirmeleri ve gönüllülük esasına dayalı karşılıklı sözleşmedir. Terimsel anlam ise; yöneticiye boyun eğme ve itaat etme, işlerin halifeye teslim edilmesi ve bu konuda karşılıklı anlaşma yapılması, karşılıklı gönüllülük esasına dayalı olarak halife ile halkın fiili ve sözlü anlaşması, halkın yöneticiye yaptığı sadakat yeminidir. Biat kavramı Kur’an’da, Peygambere inanç ve bağlılığı ifade etmek anlamında kullanılmaktadır.
Kur’an’da geçen emir sahipleri kavramının ; alanında uzmanlaşmış Müslümanlar anlamına geldiği anlaşılmaktadır.
Şura: Meşveret ile aynı kökten türemiştir. Teşavur ise, birbirinin görüşünü almak demektir. Başkasından görüş istemeye ve almaya istişare denmektedir. Hepsi aynı anlama gelen bu kavramlar,insanların birbirlerinin görüşlerine baş vurarak bir görüşü ortaya çıkarmak istemeleri anlamına gelmektedir. Bir araya gelip görüş alış verişinde bulunan topluluğa da,şura denmektedir.
Beyzaviye göre şura; Çeşitli alternatifleri tartışmak, acele etmemek, ilgili tarafların görüşlerini almak ve görüşlerini almak ve bir görüş üzerinde uzlaşma sağlamaya çalışmak şeklinde yorumlamıştır.
Zemahşeri ise şurayı; Görüş alış verişinde bulunup da işlerini en iyisine ulaşmayan bir topluluğun bulunmadığını açıklamıştır.
İbn Kesire göre şura; Görüş alış verişinde bulunmanın ilgili taraflar üzerinde hoşnutluk yarattığını belirterek, alınan kararların benimsenmesine dikkat çekmiştir.
İbn Teymiyye ye göre şura: Hangi görüşün kitap ve sünnete daha uygun olduğunun ortaya çıkması için görüş alış verişinde bulunmanın gerekli olduğunu, farklı görüşlerin tartışmaya açılmasının gerektiğini, ancak böyle bir durumda Kuran ve Sünnete en uygun olan görüşün ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir.
Ehl-i hal ve’l-akd: Müslüman siyasi kültüründe devlet başkanını seçmek ve gerektiğinde onu görevden uzaklaştırmakla yetkili, toplum içerisinde güç ve saygınlığa, diğer insanlar üzerinde otoriteye sahip belirli kişilerden oluşan kurul.
++ Şura ilkesinin yerine daha sonraları ehl-i hal ve’l-akt ilkesi almıştır.
Şii siyaset öğretisi: Şii müellif imameti, dinde inanılması zorunlu esaslardan biri olarak kabul eder ve imameti inkar eden kimsenin dinin esaslarından birini inkar ettiğini düşünür. Şiilere göre imamet dinde aklen ve şeran vaciptir. Şii siyaset öğretisinde “Huccetullah” kavramının ayrı bir yeri ve önemi vardır. Peygamberler yeryüzünde insanlar için Allahın hüccetleri olduğu gibi imamlar da insanlar için Allahın hüccetleridir. Hz. Ali’nin şahsi değerine ve meziyetlerine duyulan inanç, Şiilik inancının temelini oluşturmuştur. Hz.Ali ve onu takip eden onbir imam, Allah’ın kendilerine itaat etmeyi emrettiği ulu’l-emr olan kimselerdir.
Harici Siyaset Öğretisi: Haricilik,Hz. Ali ile Muaviye arasındaki mücadelede Hz.Ali’nin saflarında yer alan, sıffın olayında Alinin hakemi kabul etmesine karşı çıkarak Ali den ayrılan Müslümanların oluşturduğu bir harekettir. Hüküm ancak Allah’ındır. Sloganının benimsemişlerdir. Hariciler, devleti yönetecek kişinin, toplum tarafından seçilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Haricilere göre yöneticinin belirli bir soydan veya kabileden olması gerekli değildir. Müslüman ve bu işe liyakatli olan her kes, köle dahi olsa, halkın seçimi ile devletin başına geçebilir. Hariciler Hz.Aliden ayrıldıktan sonra onlar, kendi aralarında Abdullah b. Vehb er-Rasibiyi halife seçmişlerdir. Hariciler, yöneticinin kitap ve sünnete aykırı davranması halinde, ona isyanı gerekli görmüşlerdir. Kur’an’a en uygun görüşlerinin halifelik konusundaki görüşleri olduğunu söylemek mümkündür.
Sünni siyaset öğretisi:Siyaset teorisinde yönetici sadece Allaha karşı sorumludur. Teorik olarak Müslüman toplumun tek kişi tarafından yönetilmesini esas almaktadır. Sünni, şii ve hariciler, Allahın insanlara, idarecilerine itaat etmeyi emrettiği konusunda aynı görüştedirler. Yöneticiyi belirleme görevinin herkesçe yapılamayacağını, bu işin ancak belirli sayıda uzman tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri süren seçkinci siyasi ekoldür.
Laiklik:
İslam’ın siyasi bir öğreti olarak algılanması, İslam’ı ideolojileştirmekte ve onu hem demokrasi ile hem de laiklikle çatışır bir duruma getirmektedir.
Dini ve laikliğin ideolojik olarak yorumlanmasının neden olduğu sonuçlar: 1-Dinin siyasallaşması, 2-Dinin siyasi müdahalelere açık hale gelmesi, 3- Devletin tarafsız olma ilkesinin zedelenmesi, 4-Toplumsal güven ve barışın zedelenmesi.
Felsefi laiklik, insanı anlamada, anlamlandırmada ve onun sorunlarını çözmede,insan aklına öncelik tanımaktadır. Bu anlamdaki laikliğin, İslam dini ile bir sorun yaşaması söz konusu değildir.
Sosyolojik anlamda laiklik anlayışında birey, özel yaşamında irrasyonel davransa bile, toplum yaşamında rasyonel davranmak durumundadır.
Siyasal anlamdaki laiklikte, siyasal otoritenin meşrutiyetinin ilahi yasalara dayandırılması değil de, halka dayandırılması öngörülmektedir.
Hukuki anlamdaki laiklikte ise, pozitif hukuk, dinsel kurallara değil , aklın esaslarına dayandırılmaktadır.
Kuranı öngördüğü bireyselliğin temel unsurları: Ahireti sorgulama, iman etme, Akıl, irade ve özgürlük, sorumluluk.

ÜNİTE 11
Dua
kelime olarak, çağırmak, seslenmek, istemek, talep etmek anlamlarına gelir. Allah’a sunulacak talepleri dile getiren metinlere de dua denilmektedir. Kavram olarak dua, insanların Allah’tan talebini ifade eder. Kur’an’da yer alan dua kelimesi ve onun türevleri, Allah’a yakarış, insanın ihtiyaç ve isteklerini arz ederek Allah’ın lütfunu dileme, çağırma, seslenme, davet etme, ibadet etme, yardıma çağırma gibi anlamlarda kullanılmıştır.
Duada belli başlı amaçlar, Allah’ın birliğini dile getirmek ve Onu övgüyle anmak; Allah’tan af ve merhamet dilemek; Allah’tan çeşitli isteklerde bulunmaktır.
Dua ile insan, doğrudan doğruya Allah’a baş vurmakta ve O’nunla konuşmaktadır. İşte dua, Allah ile konuşarak insanın kendi durumu hakkında bilinçli olmasıdır. İster bir arzunun gerçekleştirilmesi, ister bir çaresizliğin yatıştırılması amacıyla yapılsın, her durumda duayı gerekli kılan sebepler bulunmaktadır. Her durumda dua bir talep ve yöneliştir. Allah’a doğru yönelen bir kimsenin bu yönelişi karşılıksız kalmamaktadır. Dua insanın hayatında değişiklikler yaratır.
Kaza ve kader: Ehli sünnet sistemine göre; insan fiillerinin iki öznesi vardır. Fiiller, yaratma bakımından Allaha irade etme bakımından ise, insana aittir. Bu çözüm biçimi, kesb teorisi ile savunulmuştur. Kader, bir şeyin belli bir ölçü ve nizama göre önceden takdir edilmesi ve belirlenmesi olarak, kaza ise, önceden belirlenene göre eşyanın yaratılması olarak tanımlanır. Kaderin Kur’an’daki kullanımı; ‘’Allah’ın varlıkları belli bir ölçüye göre yaratması’’ şeklindedir.
Maturidiye göre kaderi, ‘’eşyanın nasıl var olacaksa, ezelde o şekilde belirlenmesi ve her varlığa, belirlenen vasfın verilmesi’’ şeklinde tanımlayıp, kader kelimesini iki anlamda ele almıştır. Birine göre, kader her şeyin, meydana gelişindeki özellikleri ve mahiyetidir. Diğeri ise, meydana gelecek olan şeylerin zaman ve mekanını, hak ve batıl oluşlarını belirlemektir.
Nesefi kaderi, Eşyanın kendisine göre meydana geldiği bir ölü ve nizam olarak, kazayı da, kaderde yazılı olanın, zamanı geldiğinde varlık sahasına çıkması olarak açıklamıştır.
Eşarilere göre, Kader, her şeyin yokluktan varlık sahasına çıkmasıdır.
Bakıllani de kaderi, Takdir ve yaratma olarak tanımlamıştır.
Mutezile, kader sorununu ağırlıklı olarak “adalet ilkesi” açısından ele almış, Allah-İnsan ilişkisini “Teklif” kavramı etrafında kurmaya çalışmıştır. Mutezileye göre, iradenin kişiye ait olduğu kesin ise, fiilin de ona ait oluşu kesindir. İnsanında kaderi, iyilik ve kötülük işleyecek tarzda yaratılmış ve kedisine aklı ve irade verilmiş olmasıdır.
Kader kavramının, ‘’insan fiilleri de dahil her şeyin önceden Allah tarafından belirlenmiş olması’’ olarak yorumlanması; Tanrı’nın mutlak anlamda bilgi ve irade sahibi oluşunu geçerli kılmaktadır.
Ecel kelimesi; itikadi alanda, insan cinsi için potansiyel anlamda tayin edilmiş bir yaşam süresini ifade ederken, hukuki anlamda borcun vadesinin sonunu ve boşanmadan önceki iddet süresini, kozmolojik alanda, insanlardan bağımsız olarak işleyen yerküre için belirlenmiş yaşam süresini, sosyolojik alanda toplumlar için konulmuş süreyi ve yasayı ifade etmektedir.
Ömür: 1- Öne alınamayan ve ertelenemeyen, önceden tayin edilmiş süredir, 2-Her türlü varlık cinsi için belirlenmiş, kanun ve kurallara bağlanmıştır.
Eceli Müsemma: Yaşanması gereken süre,
Eceli Kaza; İnsanın yaşadığı süre anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla; eceli Allah, ömrü ise, başta insanın kendisi olmak üzere çeşitli etkenler belirlemektedir.
Rızık:
Maturidi kelamcılardan Sabuni; ister helal, ister haram olsun insanın yediği şeydir.
Taftazaniye göre Rızık; Allah tarafından canlılara sevk edilen ve canlılar tarafından yenilen şeydir.
Bağdaidye göre rızık; İçilen ve yenilen şeyler olarak tanımlanır.
Kadı Abdulcabbar’a göre rızık; Evlatların ve malların da rızık kapsamına girdiğini iddia ederek rızkın sadece yenilen ve içilen şeyler şeklinde sınırlandırılamayacağını savunmuştur.
Ehli Sünnete göre : Helal de, haramda rızıktır, ve Allah tarafından takdir ve tayin edilmiştir.
Mutezili kelamcılara göre; Haramın rızık olarak nitelendirilemeyeceğini savunmuşlardır. Temelinde onların ‘’salah aslah’’ doktrinleri, haramın rızık olarak kabul edilmesine aykırılık teşkil etmektedir.
Tevekkül: Teslim olmak, terk etmek, bırakmak, birine güvenmek, itimat etmek, vekil bırakmak anlamlarına gelmektedir. Tevekkül kavramının terim anlamı ise, insanın amacına ulaşmak veya bir şeyi yapmak için elinden gelen bütün çabayı göstererek, bütün imkanları kullanarak çalışması sonucunda, Allah’a güven duymasıdır.
Zünnün, tevekkülü, insanın tedbirini bir kenara bırakıp, kendinde bir kuvvet ve varlık görmemesi şeklinde
Ebu Bekir Vasiti tevekkülü; ihtiyaç, fakirlik ve yokluk şeklinde,
Sehl b.Abdllah ise; Allahın huzurunda hareket ve tedbire sahip olmayan, cenazeyi istediği gibi döndüren ölü yıkayıcının ölü gibi olmak şeklinde tanımlamışlardır.
Acı ve ızdırap:
Eş’ariye göre; acı ve ızdıdaplar, Allah’tan başkasına izafe edilemez, faili Allah olduğu için güzeldir.
Mutezileye göre; Allahtan kaynaklanan acı ve ızdıraplar kötü olarak nitelendirilemez.
Sabır kavramı üç şekilde yorumlanmıştır:
1-Allahın emir ve yasaklarını yerine getirmek
2-İnsanın her türlü kötü isteklere karşı kendine hakim olması ve direnmesi
3-İnsanın başına gelen kaza ve belalara karşı üzüntüye ve ümitsizliğe kapılmamasıdır.

ÜNİTE 12
Ruh:
Mutezili kelamcılardan Ebul Huzeyl’e göre ruh; arazlardan bir arazdır ve cesedi terk etmesinin hemen ardından yok olur. Aynı şekilde ruhu bir araz olarak kabul eden Eşari ve Bakıllani de, bedenin ölümüyle birlikte ruhun da yok olduğunu düşünmüşlerdir. Cüveyni’ye göre, Allah’ın yasası gereği ruh, bedende olduğu sürece yaşamı, bedeni terk ettiğinde de ölümü gerçekleşmektedir.
Kabir ve Berzah:
Berzah kelimesi, iki şeyi birbirirnden ayıran engel anlamına gelmektedir,
Ahiret hayatını, ölümden sonra başlayan ve tekrar dirilişten sonra sonsuza kadar devam edecek olan bir aşama olarak tanımlayacak olursak, ölümle başlayıp, İsrafil’in ikinci kez Sur’a üflemesiyle sona erecek olan sürece de ‘’kabir veya Berzah Hayatı’’ denmektedir.
Ehli sünnet kelamcıları kabir hayatını Semiyyat konuları içerisinde değerlendirmişlerdir. Mutezile ise konuyu el-menzile beynel menzileteyn ilkesi kapsamında ele almıştır.
Reenkarnasyon: Genel olarak ruhun bir bedenden başka bir bedene göç etmesi ve intikal etmesi olarak tanımlanır.Reenkarnasyon savunucuları, tenasüh ile reenkarnasyon arasında bir ayırım öngörmektedirler. Onlara göre reenkarnasyon, ruhun sadece insan cinsine ait bedenlerde dolaşması anlamına gelmektedir.
Reenkarnasyon veya tenasüh inancının Hint öğretilerine, eski Mısırlılara, eski Yunan düşüncesine, Zerdiştlüğe, Budizme ve Afrika’nın yerli kabilelerine dayandığını iddia eden birbirinden farklı pek çok tez vardır.
Klasik Kelam kaynaklarında, tenasüh taraftarlarını ifade etmek için kullanılan ‘’ashabu’t-tenasuh’’ ifadesi, Sumeniyye, Maneviye, Sebeiyye, Beyaniyye,Cenahiyye ruh göçünü savunan guruplar için kullanılmıştır.
Müslüman olup da tenasühe inananlar; Ahmed b. Habit, Ahmed b.Eyyub b. Nabuş, Zekeriya er-Razi, Halid el-Hamedani, Ahmet b. Muhammed el-Kahati, Abdülkerim b. Ebi’l-Evca, Ebu Muslim el-Horasani, İbn Hazm, Fasl bu isimlerden bazılarıdır.
Beyaniyye, Cenahiyye, Hattabiyye, Ravendiyye gibi zümrelerde Tanrı’nın ruhunun imamlara intikal ettiği şeklinde bir inanç sözkonusudur. Bu zümrelerden Sebeiyye, Allah’ın ruhunun Ali’ye hulul ettiğini; Beyaniyye, Allah’ın ruhunun peygamberlere sonra da Beyan b. Sem’an’a kadar imamlara intikal ettiğini; Cenahiyye, Allah’ın ruhunun Abdullah b. Muaviye b. Abdullah b. Cafer’e intikal ettiğini ileri sürmektedirler.
Klasik Mezhepler tarihi kaynakların a göre, Carudiyye, Karamita, Muhtariyye, Muammeriyye, Hürremiyye, Dürzilik ve Nusayrilik gibi aşırı Şii grupları birbirine çok yakın ve benzer ruh göçü inançlarına sahiptir.
Reenkarnasyon inancı, İslam dininin ahiret, yeniden dirilme, sorgulanma, cennet ve cehennem gibi temel inançlarıyla da çelişmektedir.
Nesh: İnsan bedeninden göçen ruhun yine insan bedenine gireceğini düşünülmesi,
Mesh; İnsan bedenini terk eden ruhun bir hayvan bedenine gireceğini düşünülmesi,
Resh; Ruhun herhangi bir bitkiye girmesi düşüncesi,
Fesh; Ruhun cansız varlıklarla ilişki kurmasına denir.
Hulul Tenasüh öğretisinin İslam toplumu içerisindeki zümrelere geçişi “hulul” inancı aracılığıyla olmuştur. Hulul inancının temelinde Tanrının ruhunun beliril insanlara intikali söz konusudur.
Ahiret: Ahiret hayatının varlığının en büyük delillerinden biri, insandaki ‘’adalet’’ duygusudur.
Ahiretin ahlaki-Akli delili: Her yapılanın bir gün mutlaka karşılığını bulacağı ve hiçbir kimsenin yaptığının yanına kar kalmayacağına olan iman, ilahi adalet fikrinden kaynaklanmaktadır. İşte bu düşünce ahiret hayatının varlığının ahlaki ve akli delilidir.
‘’Kim beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun için dar bir geçim vardır ve biz onu, kıyamet günü kör olarak haşrederiz.’’ Ayetinde geçen ‘’dar bir geçim’’ , insanın dünyada yaptıklarının bir karşılığı olarak kabirde çekeceği sıkıntıyı ifade eder.
Ahirete ilişkin konular:
1-Diriliş/ Ba’s: Yüce Allah’ın kıyamet gününde ahiret hayatına ilişkin süreçleri başlatmak üzere ölüleri diriltmesi ve yeniden hayata döndürmesidir. Bu diriliş cismani olacaktır.
2-Haşr/ Mahşer: Terim olarak haşr, dirilişten sonra yüce Allah’ın insanları hesap için bir araya toplamasıdır. Allah’ın insanları bir araya topladığı yere ve zamana ise ‘’mahşer’’ denir.
3-Sual: Diriliş sonrası mahşerde insanların yaptıklarından dolayı sorguya çekilmesidir.
4-Havz: Kur’an’da bununla ilgili bahseden somut anlamda bir ayet yoktur. Peygamberin ahirette bir havuzu olacağı yönündeki haberler daha çok ahad haberlerdir.
5-Şefaat: Yardım etmek, müsaade etmek, korumak, himaye etmek anlamına gelen şefaat, terim olarak, Allah katında değeri yüksek insanların(peygamberlerin, Salihler, alimler vs.),hesasp gününde, günahkar müminlerin bağışlanması için Allah’a recada bulunup onlar için af dilemesidir. Kur’an’da ise şefaati açıkça söz konusu edilenler, meleklerdir.
Ehl-i Sünnet alimleri, kıyamet gününde Hz. Muhammed’in günahkar müminlere şafaat edeceğini söylemektedirler.
Mu’tezili alimler de, büyük günah işleyenler hariç, diğer müminlerin derecelerinin yükseltilmesi şeklinde bir şafaaati kabul etmektedirler.
Kur’an-ı Kerim’de Cennet; adn, na’im, firdevs, daru’l-makam, daru’s-selam, daru’l-huld gibi isimlerle anılmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de Cehennem; cahim, nar(ateş), sair(alevli ateş), leza(halis alev), hutama(tutuşturulmuş ateş), haviye(düşenlerin içinden çıkamayacağı derin, kızgın ateş çukuru), sakar(kavurucu, yakıcı ateş) gibi adlardır.
Kıyamet alametleri: Duman,deccal, mehdi, dabbetu’l-arz, ye’cüc-me’cüc ve Hz.İsa’nın nüzulu gibi büyük alametler.
Mehdi: İmamiyye Şia’sına göre ahir zamanda gelip yeryüzünde adaleti hakim kılacak olan Mehdi; ehl-i Beyt’ten olan on ikinci imam Muhammed el-Mehdi’dir. Buna beklenen Mehdi anlamında ‘’el-Mehdiyyu’l-Muntazar’’ denmektedir.
Deccal: Kök anlamı; örtmek,kaplamak, yalan söylemek ve aldatmak olan deccal sözcüğü pekiştirici sıfat anlamında çok aldatan, gerçeği örtbas eden kimse demektir.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi f_kryln 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Harflerin mahrecleri Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 4889 09 Kasım 2013 23:57
Kuran eğitimi ve teknik bilgiler Kur'ân-ı Kerim Genel f_kryln 0 3693 09 Kasım 2013 23:54
pratik arapça - HAFTANIN GÜNLERİ- Genel Arapça f_kryln 0 2731 09 Kasım 2013 23:47
pratik arapça - POLİS KARAKOLUNDA- Genel Arapça f_kryln 0 2917 09 Kasım 2013 23:46
pratik arapça - BANKADA- Genel Arapça f_kryln 0 2744 09 Kasım 2013 23:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Atauzem Tasavvuf (1-7) Üniteler Değerlendirme Soru ve Çözümleri nurşen35 Erzurum Atatürk İlitam 0 23 Şubat 2019 17:47
arapça3 konu özetleri-7-8.üniteler makbergülü Arapça 3 3 29 Kasım 2016 14:43
Sakarya İlitam (Erol 71) Tasavvuf dersi 7. 8. ünite özetleri Mihrinaz SAKARYA İlitam 5 15 Mart 2016 16:38
ANKARA İLİTAM İslam Tarihi ve Medeniyeti Ders Özetleri 1.2.3.4.5 Üniteler Medine-web ANKARA İlitam 4 09 Ocak 2014 19:33
Türk İslam Edebiyatı Ünite Özetleri 8- 9-10.üniteler Medineweb Türk İslam Edebiyatı 2 29 Eylül 2012 20:22

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.