Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > .::DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI.::. > Diyanet İşleri Başkanlığı > Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat

Konu Kimliği: Konu Sahibi iklimya,Açılış Tarihi:  09 Mart 2013 (14:04), Konuya Son Cevap : 09 Mart 2013 (14:04). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 09 Mart 2013, 14:04   Mesaj No:1
Medineweb Sadık Üyesi
iklimya - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:iklimya isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 90
Üyelik T.: 21 Ağustos 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Ankara
Mesaj: 513
Konular: 114
Beğenildi:31
Beğendi:0
Takdirleri:112
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Dürüstlük En Büyük Fazilettir

Dürüstlük En Büyük Fazilettir

Bugünkü sohbetimizde dürüst olmanın faziletinden söz edeceğiz. Allah Teâlâ Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
"Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki; korkmayın, üzülmeyin, size va'dedilen cennetle sevinin." (1)
Sakif kabilesinden Abdullah oğlu Süfyan (r.a.) şöyle demiştir:
"Peygamberimize:
- Ey Allah'ın Rasûlü! İslâmiyet hakkında bana bir öğüt veriniz ki, sizden sonra artık kimseden bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın, dedim. Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol,"(2) buyurdu.
Dikkat edilirse gerek âyet-i kerimede ve gerekse hadis-i şerifte İslâmiyet'in iki ana bölümden ibaret olduğu bildirilmiştir.

Bu bölümlerden biri Allah'a iman, diğeri de dürüstlüktür.
Allah'a iman her şeyden önde gelir
. Bize ilk farz olan Allah'ı bilmek ve O'na inanmaktır. Hz. Adem'den itibaren son peygamber Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi ve sellem'e gelinceye kadar bütün peygamberler, önce bir olan, eşi ve dengi olmayan Allah'a inanmaya çağırmışlar ve bu inanç etrafında insanların bütünleşmesini istemişlerdir. İman olmadan ne yapılan ibadetin ve ne de hayır ve iyiliğin Allah katında bir değeri yoktur. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur:

"İnkar edenlere gelince; onların işleri engin çöllerdeki serap gibidir. Susayan kimse onu su zanneder fakat ona vardığında hiçbir şey bulamaz. Orada Allah'ı bulur ve O da hesabını görür. Allah, hesabı çabuk görendir."(3)
İşte inanmayanların Allah katında değerlendirileceğini sandıkları amellerinin sonucu uzaktan hayal edilen bir pırıltıdan ibarettir.
Ayet-i kerimede kurtuluşa ermek için öngörülen ikinci nitelik, istikamettir.
İstikamet, dosdoğru olmak demektir. Peygamberlerde bulunması gerekli beş sıfattan birisi hatta birincisi dürüstlüktür.

Dürüstlük büyük bir fazilettir. Kişinin çevresine güven vermesini sağlayan bir niteliktir. Bunun içindir ki, peygamberimizin İslâmiyete davet ettiğini duyanlar, ilk önce onun dürüst olup olmadığını sormuşlardır. Peygamberimizin dürüst olduğunu, şimdiye kadar kimseyi aldatmadığını ve yalan konuşmadığını öğrenenler şu değerlendirmeyi yapmışlardır:
"İnsanlara karşı dürüst olan bir kimse Allah'a karşı niçin dürüst olmasın."
Ayet-i kerimede, Allah'a imandan sonra (ki diğer iman esasları da buna dahildir) kişinin bütün davranışları "istikamet" kelimesiyle ifade edilmiştir.
İstikamet, yani dürüstlük sözde, özde ve işde olmak üzere üç kısma ayrılır.

Şimdi bunları birer birer ve özet olarak inceleyelim.

1- Sözde Doğruluk
Her konuda olduğu gibi bu konuda da örnek alınacak insan, peygamberimiz Efendimizdir. Peygamberimiz, doğru sözlülüğün en canlı örneği idi. Çünkü Kur'an-ı Kerim kendisine indirilmişti. Kur'an ayetlerini önce o okuyor ve uyguluyordu. Sözleriyle işleri arasında tam anlamıyla bir uyum vardı. Nasıl olmasın ki, Kur'an-ı Kerim şöyle diyordu:
"Ey mü'minler, yapmayacağınız şeyleri niçin söylersiniz." (4)
Bu ayet-i kerimenin şu olay üzerine nâzil olduğu rivayet edilir:
Müslümanlar, "Amellerin, Allah katında en sevgilisinin hangisi olduğunu bilseydik, o uğurda mallarımızı ve canlarımızı fedâ ederdik." demişlerdi. Bunun üzerine:
"Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever." (5) meâlindeki ayet nâzil oldu. Fakat Uhud savaşında bazılarının geri dönmesi, ayetteki uyarıya sebep olmuştur. (6)
Peygamberimiz doğru sözlü olmasaydı düşmanları bu yönü ile onu dillerine dolar, davetine engel olurlardı.

Fakat şu bir tarihi gerçektir ki, onu tanıyanlardan hiç kimse ona yalancı diyememiştir.
Bir gün Mekke'nin ileri gelenleri toplanmışlar; ne edelim, nasıl yapalım da Muhammed (s.a.s.)'i bu davadan vaz geçirelim, diye düşünmeye başlamışlardı. En tecrübelilerinden biri olan Nadr b. Haris şu sözleri söylemişti:
"Ey Kureyş! Başınıza gelen felâketi hâlâ ortadan kaldıramadınız. Muhammed sizin gözlerinizin önünde büyüdü. Hepinizin en doğru sözlüsü, en güzel huylusu, en güveniliridir. Kırlaştığı yani yaşlandığı zaman size yeni bir şey sunduğu için siz ona sihirbaz, şâir, deli demeye başladınız. Halbuki Muhammed ne şairdir, ne sihirbazdır ne de delidir." (7)

Peygamberimizin en büyük düşmanı olan Ebû Cehil:
"Muhammed! Ben sana yalan söylüyorsun demiyorum. Ancak getirdiklerini doğru bulmuyorum" demişti de bunun üzerine şu ayet-i kerime nâzil oldu:
"Onların söylediklerinin gerçekten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Fakat o zalimler açıkça Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar." (8)
Peygamberimiz bir gün bir dağın tepesine çıkarak:
- Ey Kureyş! Size bu dağın arkasından düşman atlılarının gelmekte olduğunu söylersem bana inanır mısınız? demiş. Orada hazır bulunanlar:
- Evet, hepimiz inanırız, çünkü sen bir defa olsun yalan söylemedin, cevabını vermişlerdi. (9)
Bizans İmparatoru Hirakl, ticaret için Şam'a gelmiş olan Ebû Süfyan'ı kabul ettiği zaman ona sordu:
- Peygamberlik iddiasında bulunan bu zâtın bundan önce hiç yalan söylediğini duydunuz mu? dedi. Henüz müslümanlığı kabul etmemiş olan Ebû Süfyan:
- Asla, yalan söylediğini hiç duymadık, diye cevap verdi. (10)
Bütün bunlar, düşmanlarının itiraflarıdır. Onun yalan söylediğini duymuş olsalardı hiç örtbas ederler miydi?
İşte örnek alacağımız o Yüce Peygamber böyle doğru sözlü idi. Düşmanları bile onun doğru sözlü olduğunda ve hiç kimseyi aldatmadığında ittifak halinde idiler.

Esasen Peygamberimiz sözünde ve işinde güvenilir birisi olmasaydı, insanlar kısa zamanda kendi inançlarını, âdet ve geleneklerini bırakarak ona inanır ve etrafında toplanırlar mıydı?
Doğruluk, insanlığın dayanak ve direğidir. Doğruluk olmayınca ne bir evde ve ne de bir ülkede anlaşma ve kaynaşma olmaz. Bu özelliği kaybeden milletin varlığı çöker, düzeni bozulur. Peygamberimizin şu sözü ne kadar düşündürücüdür:
"Tehlikeyi doğrulukta görseniz de doğruluktan ayrılmayınız. Zira kurtuluş ancak ondadır." (11)
Bir başka hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Doğruluk insanı iyiliğe götürür, iyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyledikçe, doğruyu araştırdıkça Allah katında doğru diye yazılır. Yalan da kişiyi kötülüğe götürür, kötülük de cehenneme iletir. Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı diye yazılır." (12)
Doğru sözlülüğün karşıtı yalancılıktır.
. Yalancılık ise kötü bir huy ve nifak belirtisidir. Yalan, kişinin gerçeği saklayıp bildiğinin aksini söylemesidir. Yalancılık çok çirkin bir huydur. Dinimiz yalanı haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır.
Yalan rûhî bir hastalıktır, müslümanların kendilerini bundan korumaları gerekir. Çocuklar daha küçükken doğru sözlülüğe alıştırılmalı, yalanın zararları kendilerine anlatılmalıdır.

Cenab-ı Hakk;
"Yalan sözden kaçının" (Hac, 22/60) diye emrettiği halde basit dünya menfaatleri için yalan söyleyenler vardır. (Şamil)
Mü'min yalan konuşmaz ve yalanla iş yapmaz. Çünkü onun derin bir saygı ile bağlı bulunduğu Peygamberi hiç yalan konuşmamış ve yalan konuşandan hoşlanmamıştır.
Bir gün Peygamberimize sorulmuş:
- Mü'min korkak olur mu? Peygamberimiz cevap vermiş:
- Olabilir.
- Mü'min cimri olur mu? diye sorulunca, Peygamberimiz:
- Olabilir, buyurmuş.
- Mü'min yalancı olur mu? denilince, Peygamberimiz:
- Hayır, olamaz, buyurmuş (iman ile yalanın bir arada bulunamayacağını bildirmiştir). (13)
Yalan, insan için en kötü sıfat olan münafıklık alâmetidir.
Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Dört şey vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse katıksız münafık olur. Kimde bunlardan bir şey bulunursa -onu bırakıncaya kadar- kendisinde nifaktan bir haslet var demektir. (Bunlar): konuştu mu yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, va’d ederse va'dinden döner, bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılır." (14)
Müslim'in bir rivâyetinde şu dikkat çeken ilâve yer almaktadır:
"Bu kimse isterse oruç tutsun, namaz kılsın ve kendini müslüman saysın." (15)
Peygamberimiz, çocukları yatıştırmak ve oyalamak için bile olsa, onlara yalan söylemenin günah olduğunu, bundan da sakınılması gerektiğini bildirmiştir.

Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor: "Peygamberimiz evimizde bulunduğu bir günde annem beni yatıştırmak için:
- Yavrum, gel sana bir şey vereceğim, diye beni çağırdı. Peygamberimiz anneme:
- Çocuğa ne vermek istedin? diye sordu. Annem:
- Hurma vermek istedim, dedi. Bunun üzerine peygamberimiz:
- Eğer bir şey vermeyeydin (de çocuğu aldatmış olaydın) sana bir yalan günahı yazılırdı, uyarısında bulundu. (16)

YALANIN MÜBAH OLDUĞU YERLER
Esmâ Bintu Yezîd radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi sizi yalanın peşine düşmeye sevkeden şey nedir? Halbuki, üç yer hariç yalanın her çeşidi âdemoğluna haramdır: Bu üç yere gelince:
1. Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalanı,
2. Harpte söylenecek yalan. Çünkü harp bir hileden ibarettir.
3. İki müslümanın arasında sulhu sağlamak kasdıyla söylenen yalan." (17)
Ümmü Külsüm Bintu Ukbe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, diyordu ki:
"İki kişinin arasını düzelten, hayır söyleyip, hayır tebliğ eden kimse yalancı değildir." (18)
Yalanın her çeşidi günahtır
. Hele yalancı şahitliği, yalanın en çirkini ve en zararlısıdır. Herhangi bir çıkar için yahut hatır için mahkemede yalan şahitliği yapmak büyük günahtır.
Yalancı şahit, başkasının dünyasını yapacağım, gönlünü alacağım diye kendi ahiretini yıkmış olur. Sonra da yaptığı yalan şahitlikle hakkın kaybolmasına ve günahsız insanların eziyet görmelerine, mağdur olmalarına sebep olur. Bakınız Kur'an-ı Kerim'de ne buyuruluyor:
"Erkek ve kadın mü'minlere işlemedikleri bir günah yüzünden eziyet edenler muhakkak bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir." (19)
Evet, bir mü'minin işlemediği bir günah yüzünden eziyet görmesi, buna sebep olanı rahatsız etmiyecek mi? Bunu düşündükçe içi sızlamayacak mı? Kendisine böyle bir muamelenin yapılmasını nasıl istemiyorsa kendisi de başkasına böyle muamele yapmamalıdır.
Bakınız Cenâb-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de ne buyuruyor:
"Ey Mü'minler, adâleti titizlikle ayakta tutun; kendiniz, anne babanız ve akrabalarınız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adâletten ayrılmayın. (Şahitliği) eğer, büker, yahut şahitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (20)
Peygamberimiz de:
- Büyük günahların en büyüğünü size haber vereyim mi? buyurdu. Dinleyenlerin:
- Evet, bildir, ey Allah'ın Resûlü, demeleri üzerine, peygamberimiz:
- Allah'a ortak koşmak, anne ve babaya karşı gelmek, buyurdu. Sonra da yatmakta olduğu yerden doğrulup oturdu ve:
- İyi dinleyin, bir de yalan şahitliğidir, buyurdu. Bu sözü durmadan tekrar ediyordu. Orada bulunanlar:
- Keşke sükut buyursalar, dediler. (21)

Yalan şahitliği yapan kimse üç çeşit günah işlemiş olur
Birincisi, yalan konuşuyor. İkincisi, haksız olan kimseye yardım ediyor. Üçüncüsü de haklı olanı kötü duruma düşürüyor.
Yalan şahitliği yapmak nasıl günah ise bildiğini ve gördüğünü söylememek de aynı şekilde günahtır. Çünkü bu durumda haksız olanın bilinmesi, suçlunun cezalandırılması örtbas edilmiş olur.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Şahitliği gizlemeyin. Her kim şahit olduğu gerçeği gizlerse, şüphesiz ki onun kalbi günahkârdır." (22) Şahitliği gizlemek, bildiğini söylememek öyle dış organların işlediği günah gibi değildir. Bizzat imanın karargâhı olan kalbin işlediği bir günahtır.
Bundan dolayı da en büyük günahlardandır.

2- Özde Doğruluk
Müslümanın sözü gibi özü de doğru olmalı, içi kötü duygu ve düşüncelerden arınmış bulunmalıdır. Daha açık bir ifade ile Müslüman düşündüğü gibi konuşmalı, konuştuğu gibi olmalıdır. Sözü ile özü arasında ayrılık olmamalıdır. Böyle olduğu takdirde olgun mü'min olur. Böyle olduğunda çevresine güven vermiş olur. Şu hadis-i şerif bunu ne güzel ifade ediyor.
Peygamberimiz buyuruyor:
"Kişinin imanı doğru olmaz kalbi doğru olmadıkça. Kalbi doğru olmaz dili doğruları söylemedikçe. Kişi cennete giremez komşusu kötülüğünden emin olmadıkça." (23)
Peygamberimiz dilin ve kalbin uyum içerisinde olmasını ve her ikisinin de istikamet üzre bulunmasını tavsiye etmektedir.

Bazı kimseleri zaman zaman duyarız, şöyle derler: "Sen benim söz ve davranışlarıma bakma, benim kalbim doğrudur, içimde fenalık yoktur." Bu sözler, yukarda meâlini sunduğumuz hadis-i şerife göre bir değer taşımaz. Esasen bir kapta ne varsa o kabın ağzından o dökülür. Bir kapta bal şerbeti olduğu halde ondan sirke dökülmesi nasıl mümkün değilse, iyi duygu ve
düşüncelere sahip olan kimsenin diline ve organlarına yansıyacak olan da iyi söz ve davranışlarıdır.

3- İşte Doğruluk
Müslümanın sözü ve özü doğru olunca, işi de doğru olacaktır. Müslümanın işinde hile ve haksızlık olmaz. Kendi işini sağlam ve hilesiz yaptığı gibi başkasının işini de aynen kendi işi gibi yapacaktır. Nasıl yapmasın ki yüce Peygamberimiz, kendisine reva gördüğü bir muâmeleyi, din kardeşine reva görmedikçe, kişinin olgun imana sahip olamayacağını bildirmiştir. Esasen Hakka inanan ve bütün yaptıklarından bir gün hesaba çekileceği muhakkak olan bir insan, başkasına nasıl haksızlık yapar?

Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayete göre, şöyle demiştir: "Peygamberimiz bir gün bir ekin yığınına uğramış; mübarek elini onun içine daldırmış da parmaklarına ıslaklık dokunmuş. (Yani ekinin üstünün kuru, altının ise yaş olduğunu görmüş) Bunun üzerine ekin sahibine:
- Bu ne? diye sormuş. Ekin sahibi:
- Onu yağmur ıslattı, ey Allah'ın Resûlü! deyince, Peygamberimiz:
- O ıslak kısmı, insanların görmesi için ekinin üstüne koysaydın ya. Bizi aldatan bizden değildir, buyurdu.(24)
Müşteri ekinin tamamının üstü gibi kuru olduğunu sanarak ekini satın alması halinde aldanmış olacaktı. Çünkü ıslak ekin kuru ekinden daha ağır gelir.

Bazı satıcıların buna benzer hileler yaptıkları görülmektedir. Meselâ; üzüm, incir, elma, portakal ve armut gibi meyveleri sepete veya sandığa koyarken iyilerini sandığın veya sepetin üzerine; çürük ve küçük olanları görülmeyecek şekilde sandığın veya sepetin altına yerleştirir ve satışa sunarlar. Müşteri bununla aldatılmış olur. Aslında bir Müslüman böyle yapmaz, yapmamalıdır.
Çünkü Müslümanın her yaptığı şeyi Allah görmekte ve bilmektedir. Allah'tan saklı olarak hiçbir şeyin yapılması mümkün değildir. Değil yaptıklarımızdan, düşünüp de yapamadıklarımızdan bile sorguya çekileceğimiz Kur'an-ı Kerim'de bildirilmektedir.

İşte Kur'an-ı Kerim böyle sözünde, özünde ve işinde dosdoğru olan mü'minler için korku ve üzüntü olmayacağını ve bunların cennetle mükafatlandırılacaklarını bildirmektedir. Şair de güzel söylemiş:
"Müstakim ol! Hz. Allah utandırmaz seni."
Ne mutlu böyle bir müjdeyi hak edenlere!
Allah hepimizi inanan ve istikamet üzere yaşayan kullarından eylesin. Âmîn.

1- Fussilet, 30.
2- Müslim, İman, 13.
3- Nûr, 39.
4- Saf, 2.
5- Saf, 3.
6- İbn Kesîr, c.4, s. 385.
7- İbn Hişam, c.1, s. 299.
8- En'am, 33.
9- İslâm Tarihi, Asr-ı Saadet, c.2, s.937.
10- Buhârî, Bed'ül Vahy, 1.
11- et-Terğîb ve't-Terhîb, c.2, s.597. Hadisi İbn Ebi'd-Dünya rivâyet etmiştir. Râvileri sikadır.
12- Buhârî, Edep, 69; Müslim, Birr, 29.
13- Tenviru'l-Havalik, c.2, s.154.
14- Buhârî, İman, 24; Müslim, İman, 25.
15- Müslim, İman, 25.
16- Ebû Davut, Edep, 88.
17- Tirmizi, Birr 26, (1940).
18- Buhari, Sulh 2; Müslim, Birr 101, (2605); Ebu Davud, Edeb 58, (4921); Tirmizi, Birr 26, (1939).
19- Ahzap, 58.
20- Nisâ, 135.
21- Buhârî, şehâdet, 10; Müslim, İman, 38.
22- Bakara, 283.
23- et-Terğîb ve't-Terhîb, c.3, s. 353. Hadisi Ahmed rivâyet etmiştir.
24- Müslim, İman, 43.
Not: Bu yazı Diyanet Aylık Dergi (Sayı:106) L. Şentürk’ ten alınmıştır.
__________________
Bismillah diyerek...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi iklimya 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Hicretle bütün insanlığı aydınlatan bir medeniyet... Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat iklimya 0 2216 04 Kasım 2013 10:00
Diyanet İşleri Başkanlığından Accra Furkan... Ezan-Kamet-Camii iklimya 0 2303 22Haziran 2013 00:39
Yaz Kur’an kurslarına kayıtları başlıyor Kur'ân Kursları iklimya 0 2186 22Haziran 2013 00:37
Aşere/Takrib Kursu”nu Dışardan Bitirenler İçin... Din Görevlileri iklimya 0 1876 09 Mayıs 2013 22:33
İslam Dünyasindaki Hüzün Ve Kutlu Doğum Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat iklimya 0 1749 11 Mart 2013 18:44

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
O Büyük Yalnız AşıkıZehra Makale ve Köşe Yazıları 1 07 Şubat 2024 22:19
Bu Mekanda Dürüstlük Geçerlidir.))) Mihrinaz Çocuk Ve Gençlik Eğitimi 1 09 Aralık 2016 21:48
Van'da büyük deprem 7.2 büyük yıkım Esma_Nur İslami Haberler 24 24 Ağustos 2015 01:19
Büyük bir 'Dost var selsebil Peygamberler(a.s) 1 23 Temmuz 2014 11:23
Bıyık MERVE DEMİR İslami Kavramlar 1 17 Mayıs 2014 02:49

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.