Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > .::DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI.::. > Diyanet İşleri Başkanlığı > Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat

Konu Kimliği: Konu Sahibi Muhteşem,Açılış Tarihi:  26 Eylül 2008 (00:22), Konuya Son Cevap : 26 Eylül 2008 (00:22). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 26 Eylül 2008, 00:22   Mesaj No:1
Medineweb Kıdemli Üyesi
Muhteşem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Muhteşem isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2004
Üyelik T.: 25 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:ürgüp..
Yaş:41
Mesaj: 303
Konular: 99
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart cuma sohbetleri

cuma sohbetleri

Muhterem müminler!
Araf suresi 19. ayet-i kerimede Allah Teâlâ, Hz. Âdem aleyhisselama hitaben şöyle buyuruyor:
Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz şeyden yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın. Sonra zalimlerden olursunuz.


[FONT=Times][SIZE=3]Allah Teâlâ, Hz. Âdem aleyhisselamı yarattı ve ona zevce olarak da Hz. Havva’yı yarattı. Onların her ikisine cennette yiyip içmeleri, diledikleri her şeyden yemeleri, orada hayat sürmelerini ancak yasaklanmış bir ağaca yaklaşmamalarını emretti. Bu ağacın ne olduğu hakkında müfessirler çeşitli manalar vermişlerdir, biz oraya girmiyoruz. Mühim olan Hz. Âdem aleyhisselam ve Hz. Havva validemize bu ağacın meyvesinin yasaklanması. Kendilerine her şey serbest, cennetteki bütün nimetlerden yararlanmaları, her türlü meyveden yemeleri kendilerine helal kılınıyor, sadece bir ağacın meyvelerinden yemeleri onlara yasak ediliyor. Böylece Âdem ve Havva validemiz yaratıldığı ve cennette yaşamaya başladığı andan itibaren bir imtihana tâbi tutuluyorlar.
Müfessirlerimiz onların yaşadıkları bu cennetin Adn Cennet’i olduğunu yazıyorlar. Adn Cennet’i, sükûn, huzur bulunan, sakin olunan cennet manasındadır. Bu cennette her şey onlara musahhar kılınmış. Fakat onların Allah’ın bu nimetlerine şükretmeleri denenecekti. Yani şükürlerinde, Allah’a itaatlerinde, Allah’ın koyduğu hudud-u ilahide ne kadar hassaslar. Kendileri yoktan var edilmiş, Hz. Âdem’e meleklerin bilmediği ilimler öğretilmiş ve bütün meleklere Hz. Âdem’e secde emri verilmiş. Bütün melekler ona secde etmişler, yani Hz. Âdem’in kendilerinden üstün olduğunu kabul etmişler ancak iblis secde emrine isyan etmiş, insanın üstünlüğünü kabul etmemiş. Hak Teâlâ, Hz. Âdem’e işte böyle büyük bir şan ve şeref bahşetmiş. Bu kadar bol nimetlere, şerefe sahip olan Hz. Âdem ve Havva validemiz bir imtihana tâbi tutulmuş.
Allah Teâlâ, kıyamet sabahına kadar bütün müminlere aynı ikramlarda bulunur. Haramlarla helalleri kıyasladığımız zaman göreceğiz ki, Allah’ın insanlar için helal kıldığı nimetler sayılamayacak kadar çok, yasak ettikleri ise pek az. Fakat geliniz görünüz ki insanlar, dairesi çok geniş olan helallerle tatmin olmuyorlar, Allah’ın yasak kıldığı haramlara dalıp gidiyorlar ve neticede kaybedebiliyorlar. Âdem aleyhisselam ve Havva validemiz bu ağacın meyvesini yemekten men olundular. Çünkü imtihan olunacaklar ve bu imtihanda muvaffak olup olmadıkları denenecek; Âdem‘in evlatları olan bizler için, kıyamet sabahına kadar bir numune-i misal olacak, bir örnek teşkil edecek. Daha önce şeytan azmıştı. Bu durumda şerefli ve mükerrem olarak yaratılan insan ne olacak? Çünkü melekler demişti ki:
“Ya Rabbi! Yeryüzünde kan dökecek, haksızlıklar ve azgınlıklar yapacak insan mı yaratıyorsun? Hâlbuki biz Seni tesbih ediyoruz, tazim ediyoruz ve Sana ibadet ediyoruz” (Bakara 30)
Allah da meleklere: “Siz benim bildiklerimi bilmezsiniz” (Bakara 30) demişti.
Allah, Hz. Âdem’in soyundan salih ve sadık pek çok insan geleceğini ve yine insanların içinden bir kısmının azıtacağını, azgınlık yapacağını elbette ki biliyordu. Rabbimiz bunu bildiği halde insanoğlunu yarattı ve önlerine geniş bir imtihan sahası koydu.
A’raf suresinin 19. ayetinden sonraki ayetlerinde hadise şöyle anlatılıyor: Hz. Âdem ve Hz. Havva validemiz cennette yaşarlarken şeytan, kapalı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi. Şeytan, onlara:
“Rabbiniz size bu ağacı, sırf siz melek olursunuz veya cennette ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı.” (A’raf 20) dedi.
İnsan, ebedî yaşama arzusunu hiçbir zaman içinden atmadı. Herkes ebedî veya uzun yaşamak ister. İşte Allah Teâlâ, insanların bu arzusuna en yüksek seviyede Kur’an ile cevap veriyor.
“Müminler cennette ebedî kalacak, kâfirler de cehennemde ebedî kalacak.”
İşte şeytan, insanların içinde var olan bu ebedî yaşama duygusuyla Hz. Âdem ve Havva validemizi aldatmaya çalışıyor. Onların o duygularını -tabiri caizse- harekete geçirmeye çalışıyor, kıpırdatıyor. Hz. Âdem ile Havva validemiz o güne kadar asla ve asla bir yaratığın hele de yemin ile yalan söylemeyeceğine kati olarak inanıyorlardı. Şeytan onlara yaklaştı ve onlara vesvese verdi. Hz. Âdem ve Hz. Havva, yalan söylemeyeceklerine inandıkları şeytanın Allah’ın ismine yemin ederek söylediği sözlerine aldandılar. Şeytan onlara:
“Ya melek olursunuz veya burada ebedî kalırsınız. Ben gerçekten size öğüt verenlerdendim.” (A’raf 20) dedi.
Yani şeytan onlara: “Ben size hayırlı bir öğüt veriyorum Siz cennette ebedî kalmak veya melekleşmek istemez misiniz, aynı melekler gibi, günahsız bir varlık olmak istemez misiniz?” dedi. Elbette ki insanlar ebedî yaşamak isterler. İşte şeytan Âdem aleyhisselam ve Havva validemize böyle yaklaştı, böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara:
“Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır demedim mi?” (A’raf 22) diye nida etti.
Değerli müminler!
Bu ayet-i kerimeleri derin derin tefekkür edelim, dünya menfaatleri elde etmek, makam ve mevkilere sahip olmak için nefsimiz veya etrafımızdaki birçok insan kulağımıza bazı şeyler fısıldar, bizim de içimizde var olan bu duyguları harekete geçirirler ve neticede şeytan nasıl Âdem’i aldatıp onları Rableri ile baş başa bırakıp defolup gittiyse, bizim dünya ve ahiret hayatımızı mahvedecek telkinlerde bulunanlar, o hesap saatleri gelip biz mahcup bir duruma düştüğümüz zaman bizi terk edip gidecekler ve biz de hesabımızla baş başa kalacağız.
Nefsimizin fısıldamaları belki de şeytanın fısıldamalarından daha korkunçtur. Etrafımızdaki, bizim gibi konuşan yiyen içen ve hatta belki de bize dost yüzlü gözüken insanların fısıldamaları da çok tehlikelidir. Hayır tavsiye eder gibi gözükürler, bizden taraf gibi gözükürler, bizi güya sevdiklerini, bizim lehimize tavsiyelerde bulunduklarını fısıldarlar. Hatta bunun için yemin de edebilirler. Bu gibilerin halleri, bizim ebedî hüsranımıza sebep olabilir. Eğer nefsimize, şeytana ve etrafımızdaki kötü ahlaklı kimselerin telkinine uyarsak biz de hüsrana uğrayanlardan oluruz.
Âdem aleyhisselam ile Havva validemiz, cennette kendilerine mahsus bir örtü ile örtünmüşlerdi, hatta Hz. Âdem’le Hz. Havva başkalarının bakması mahzurlu yerleri kendileri dahi göremiyorlardı. Allah, onlara böyle bir libas giydirmişti. Fakat haram olan o ağacın meyvesinden yedikleri zaman, Allah o edeb yerlerini örten örtüyü kaldırıverdi ve birbirlerinin edeb yerlerini gördüler ve utançla koşuşup ağaç yaprakları ile örtünmeye çalıştılar. O hali görür görmez pişman oldular. Öyle bir pişmanlık ki birbirlerinin yüzlerine bile bakamadılar. “Ne yaptık, ne ettik de biz bunca nimetin içine gark olmuş iken Rabbimizin yasak ettiği o meyveden yedik” dediler. Onlar o hallerinden çok utandılar. İşte insanın imanı olursa hayâsı olur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “El-hayâ minel iman/hayâ imandandır” buyuruyor.
Bir insanın hayâ duygusu o kimsenin imanıyla orantılıdır. Bir insan, Allah’a karşı, Rasulullah sallallahu aleyhi ve selleme karşı hayâlı ise, diğer insanlara karşı, hayâ edilmesi gerekenlere karşı hayâlıysa, işte o kimsenin imanı kemale ermiştir. O kimsenin hayâsının derecesi imanının derecesini gösterir. Çünkü hayâ imandandır, şeytanda hayâ yoktur.
Değerli müminler!
Şeytan, gizli bir küfür taşıyordu kalbinde. Belki bu gizli küfrü kendi de fark etmiyordu. Ne zamanki imanı imtihana tâbi tutuldu, kendinin de farkında olmadığı içindeki küfrünü dışa vurdu. Bugün hayatta birçok insan içinde gizlediği, bazısını fark ettiği, bazısını da fark etmediği nice kötü düşüncelerini bazı imtihanlarla dışa vururlar. Kendisi bile, birçok kötü düşüncelerinin, kötü niyetlerinin farkında olmaz. Fakat hadiseler sakladığı o inkârını, o kötü niyetini birden bire dışa vurdurur. İşte şeytan, bir rivayete göre 80 bin yıl melekler arasında yaşadı, hatta meleklerin bilmediği birçok şeyleri biliyordu. Fakat şeytan içindeki gizli küfrün ve şirkin farkında değildi. Ne zamanki Allah meleklere secdeyle emretti. İşte o zaman içindeki gizli küfür, şirk birdenbire depreşti ve aynı hızla dışa vurdu ve dedi ki:
“Ben Âdem’den daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın.” (A’raf 12)
Ve böylece Allah’a isyan etti, Allah da ona:
“İn oradan büyüklük taslamak senin haddine değil, çık git! Çünkü sen aşağılıklardansın!” (A’raf 13) buyurdu.
Evet, Allah onun aşağılıklardan olduğunu, kötü bir ahlak ve tıynet sahibi olduğunu, içindeki gizli küfrü, şirki nifakı biliyordu. Ve böylece şeytan, Allah’ın huzurundan kovuldu.
Hz. Âdem’in kalbinde ise iman ve tam bir teslimiyet vardı ama bir an için yanıldı. İlgili ayet-i kerimeler de bize gösteriyor ki, insan yaptığı ibadet ve taata güvenmemeli, akıbetinden ne emin olmalı ne de ümidini kesmelidir. “Ben namaz kılıyorum, oruç tutuyorum, Allah yolunda hizmet ediyorum, ben cennete girmeyeceğim de kim girecek?” gibi sözler, düşünceler çok tehlikeli söz ve düşüncelerdir. Tarihte bunun çok örnekleri var: Belam bin Baura, âlimdi ve evliyaullahın büyüklerindendi, ism-i azam duasını biliyordu; fakat Hz. Musa aleyhisselama haset ettiği için, bu hasedi onu imanından etti. Nasıl şeytan, Âdem aleyhisselama haset ettiği, “onu topraktan, çamurdan yarattın beni ateşten yarattın, o benden hakirdir” dediği için helak oldu ise Belam bin Baura da yine haset sebebiyle öyle bir makamdan düştü ve helak oldu. Öyleyse kişiler yaptıkları ibadete güvenip de “ben cennetlik olmayacağım da kim olacak?” dememelidir ama bunun yanında Allah’tan da asla ve asla ümidini kesmemelidir.
Hulefa-i Raşidinin ikincisi Hz. Ömeru’l-Faruk radıyallahu anh -ki cennetlikle müjdelenen 10 sahabiden birisidir- bunu ne güzel ifade ediyor:
“Eğer bütün insanlar cennete girecek ve fakat bir kişi cehenneme girecek denilse, cehenneme girecek o bir kişi ben miyim diye korkarım. Bütün insanlar cehenneme girecek fakat bir insan cennete girecek denilse, cennete girecek o bir kişi ben olabilir miyim diye ümit ederim.”
Mümin, korkuyla ümit arasında yaşayacak, Allah’a ibadet ve taat edecek; Allah’ın bütün emirlerini yerine getirecek, bütün nehiylerinden sakınacak ve fakat asla sonundan emin olmayacak. Çünkü önümüzde çok tuzaklar, çok hileler, çok uzun ve meşakkatli bir yol var. Bu yol ancak tam bir iman ve mutmain olmuş kalp ile kat edilebilir. İmanda şüphesi olan, imanda zaafı olan ve kötü çevrelerle düşüp kalkanlar, kendilerine şeytanı ve şeytanın uşaklarını rehber edinenler bu yolda helak olurlar. Allah cümlemizi korusun.
Âdem aleyhisselam ile Havva validemiz, kendi çıplak hallerini, edep yerlerini görünce bildiler ki büyük bir suç işlediler. Hemen mayalarında olan o halisane duygular harekete geçti ve dediler ki:
“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden, hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (A’raf 23)
Ama şeytan Allah’ın huzurundan kovulunca: “Bana insanların tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver.” (A’raf 14) dedi. Allah mühlet verince şeytan:
“Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.” (A’raf 16)
Bakınız ben azdım demiyor, kendi nefsine suç bulmuyor da Allah’a nisbet ediyor azmasını. Bununla da kalmıyor, İslam yolunun, sırat-ı müstakimin önüne oturacağını, insanları hak yoldan çevirmek için her türlü hile ve desiseye başvuracağını yeminle ifade ediyor. Evet, iki tıynet, iki yaratılış. Birisi günahını idrak ettiği, hatasını anladığı an hemen itiraf ediyor, günahından rücu ediyor ve Rabbine yönelip af diliyor. Öbürü ise şeytaniyet tıynetidir. O da kendini bir kenara çekiyor, sanki günahı o işlememiş, Allah’a isyanı o yapmamış da, hâşâ Allah onu azdırmış gibi diyor ki:
“Beni azdırmana karşılık o insanların azmasına sebep olacağım. Senin doğru yolunun, yani İslam yolunun üzerine oturacağım, onları dinden ve imandan, ahlaktan mahrum edeceğim.”
Değerli Müminler!
Burada şeytanın ve Hz. Âdem’in beş vasfına işaret ediliyor.
Âdem aleyhisselamı, bu hatayı işledikten sonra, yeniden Allah indinde makbul eden, o bahtiyarlığına vesile olan beş özellik şunlardır:
1- Allah’ın emrine muhalefet ettiğini, hata ettiğini itiraf etti. “Ya Rabbi! Ben günah işledim, sen yasak kılmıştın ama ben bu yasağa riayet etmedim” dedi.
2- Günahından nedamet etti. “Ya Rab! Biz nefsimize zulmettik” dedi.
3- Nefsini levm etti, kınadı ve: “Bu günah benim nefsimdendir” dedi.
4- Tövbe etti, af diledi.
5- Allah’ın rahmetinden ümidini kesmedi. “Ben bu günahı işledim. Artık Allah’ın rahmeti bana gelmez, ben cehennemi hak ettim” gibi bir ümitsizliğe kapılmadı.
İşte Hz. Âdem ve Hz. Havva validemizin bu beş güzel özelliği onların kurtulmasına vesile oldu. “Bu bizim nefsimin şomluğundandır, kendi nefsimize zulmettik” dediler. Zulmü, kendi nefislerine ettiler, sonra bununla da kalmadılar. Hemen ellerini açtılar, o yüce Rabbimize yöneldiler, O’na gözyaşlarıyla tövbe istiğfar ettiler. Rivayetlere göre Hz. Âdem ile Hz. Havva validemiz, cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirildiklerinde, ikisi de ayrı ayrı yere indirilmişlerdir. Hz. Âdem Serendip Adası’na, Hz. Havva validemiz de Cidde’ye indirildi. Cidde, Arapçada cedde manasına yani ebe, anneanne manasınadır, dolayısıyla bugün Arabistan’daki, Kızıldeniz sahilindeki Cidde şehrinin ismi Hz Havva validemizden kalmıştır, bugün de o isimle anılmaktadır. Yine rivayetlere göre Hz. Havva validemizin kabr-i şerifi de Cidde’dedir.
Bir rivayete göre Hz Âdem ve Hz. Havva validemiz, 300 yıl ayrı kalmışlar, ağlamışlar, sızlamışlar nefislerini levm etmişler, nedamet duymuşlar, hiçbir zaman bu yaptıkları günahı Allah’a nisbet etmemişler, yani “Ya Rabbi! Sen bu günahı bize işlettin dememişler” ve hiçbir zaman da Allah’ın rahmetinden ümitlerini kesmemişler. Nihayet Allah onlara rahmet etmiş ve Arafat dağında onları birleştirmiştir.
İblisin bedbahtlığına sebep olan beş özellik ise şunlardır:
1- Şeytan, Hz. Âdem’e secde emrini yerine getirmedi, Allah’a, “onu çamurdan beni ateşten yarattın, ben ondan üstünüm, niye ona secde edeceğim ki!” diye isyan etti.
2- Bu isyanını, bu günahını ikrar etmedi, “ben günah işledim” demedi.
3- Günahından dolayı pişman da olmadı.
4- Nefsini kötülemedi. Nefsini kötülemediği gibi bu azgınlığını, bu isyanını, tuğyanını Rabbine nisbet etti. “Sen azdırdın” dedi, “ben azdım” demedi. Hâlbuki Allah, Kur’an’da bize nasıl bir terbiye öğretiyor. Mümin, bir günah irtikâp etti mi, bir kötü iş yaptı mı, “Ya Rabbi! Bu benim nefsimdendir, ben nefsime uydum ve bu kötülüğü irtikâp ettim” der. Allah’ın razı olduğu salih bir amel işledi mi, “Ya Rabbi! Bu Sendendir, benden değildir. Ben nefsim ile baş başa kalsaydım, bunu başaramazdım. Senin yardımın olmasaydı ben buna muvaffak olamazdım” der. İşte bu, İslam ahlakıdır, en yüce ahlaktır. Fakat topluma, bizlerin haline bakınız ne hale gelmişiz. Müslümanlar olarak bir hayırlı ve güzel yaptığımız zaman hep nefsimize mal ediyor ama -Allah korusun- bir kötülük, bir kusur işlediğimiz zaman bunu hep başkalarına yüklüyoruz. İşte bu, şeytan ahlakıdır.
5- Şeytan Allah’ın rahmetinden de ümidini kesti ve böylece bedbahtlardan, helak olanlardan oldu ve kıyamete kadar hep inananların lisanında lanetle anılacak biri oldu. Kıyamette ise ateşin en kızgın yerlerinde, en alevli yerlerinde sonsuza kadar yanacak, bitmeyen tükenmeyen bir azap. Şeytanın peşinde gidenler, şeytanı kendilerine örnek alanlar da aynı durumda olacak.
Rabbimiz, Âdem aleyhisselama lütfettiği bu güzel vasıfları ve âlemlerin Efendisi, kâinatın sultanı Hz. Muhammed Mustafa’ya bahşettiği ahlak-ı Muhammediyeyi bizlere de bahşetsin. Rabbimiz bizlere, hep salihleri, sadıkları, Allah dostlarını, Allah yolunda cihat edenleri dost edindirsin, onların meclisinde hemdem eylesin; şeytanı örnek almaktan, nefsimizin peşine düşmekten, şeytanın askeri olmaktan cümlemizi korusun. Rabbimiz dünyanın dört bucağında, bilhassa da kâfir zulmü ve tasallutunda olan tüm mazlum ve mağdur durumda olan müslümanların yar ve yardımcısı olsun. (Âmin)
__________________
Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var. Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var. Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Muhteşem 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Neden allah'a yöneliş? Serbest Kürsü Esma_Nur 1 2037 24 Ekim 2011 14:14
allah korkusu ve hesap duygusu Allah(c.c) Kara Kartal 1 1931 19 Ekim 2011 15:35
hak dostlarından nasihatler Muhtelif Konular YaŞuHa 1 2173 15 Ekim 2011 19:53
umumi dua Dua Bölümü su damlası 3 2666 06 Ekim 2011 19:57
Müftülükten ailelere öneriler: Eşinize saldırı... Din Görevlileri Medine-web 4 2162 28 Eylül 2011 19:12

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Çocuklarla Kuran Sohbetleri Mihrinaz Kur'ân-ı Kerim Genel 0 17 Nisan 2021 15:28
Ev sohbetleri bir başka Nebevi Sevda Muhtelif Konular 2 08 Ocak 2019 23:48
Asri Saadet Sohbetleri Nebevi Sevda Duyurular/Öneriler/Şikayetler 1 06 Ekim 2018 22:49
cuma günü gusletmek ve cuma adabı aslıı Cuma-Bayram-Kandiller 3 14 Ağustos 2015 14:27
Cuma namazı Müslüman, akıl baliğ, hür olan her erkeğe farzdır Cuma namazını terk etme MERVE DEMİR Namaz-Abdest-Teyemmüm 0 09 Nisan 2009 22:27

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.