Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tevhid Ve Şirk Konuları (https://www.forum.medineweb.net/652-tevhid-ve-sirk-konulari)
-   -   HüKÜM VERMEK.. (https://www.forum.medineweb.net/tevhid-ve-sirk-konulari/34482-hukum-vermek.html)

bilinmez 31 Ocak 2018 20:23

HüKÜM VERMEK..
 
HÜKÜM VERMEK

Şeyh Ebu Batın kendisine:

“Siz müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kimselere karşı şöyle cevap vermiştir:

“Bizim hakkımızda: “Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kişi ne İslam’ı ne de tevhidi bilen bir kişidir. Bu kimsenin sözünden onun İslamının sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu kimse günümüzdeki müşriklerin yaptığı şirki reddetmemekte ve yaptıklarının tevhidi bozucu bir şirk olduğunu görmemektedir. Bu durumda olan bir kimse ise müslüman değildir.” (Mecmuatü’r-Resail c: 1 Kısım: 3 s: 655)

İddia: Tekfirci akım, basit bir akıl yapısı taşır, olaylara bakarken genetik yapılarının sertliği sebebiyle katı bakarak müslümanların sorunlarını, cehaletlerini, zaaflarını, katı tutumlarla çözmeyi isterler. bu aslında başarabileceği tek yoldur, zira o zoru değil, kolayı tercih etmeyi sever, malum insanın içine düştüğü şirk, küfür, bidat bataklığını nebevi düşünen müslüman akıllı ve basiretli bir grafik çizerek ilimle ve kalpleri fetheden ahlakla aşmayı dener,

Cevap: İnsanların sorunlarını çözmek ve aralarında vuku bulmuş meseleleri açıklığa kavuşturmak için başvurulacak en sağlam sarih (açık) hüküm ve hikmetler Allah azze ve cellenin kitabı; Kur’anî Kerim ve Rasulullah (s.a.s) sünnetidir. Bu iki kaynak ışığında hükümler verilir ve insanların arasında vuku bulmuş meseleler, insanların haklarındaki mü’min, müşrik, münafık, mürted vs. gibi sıfatlar bu kaynaklardan yola çıkarak ortaya koyulur.

İşte gerek Rasulullah (s.a.s.), gerek onun ashabı ve onlardan sonra gelen müçtehidler insanların hangi vasıfa sahip olduğu
; yani müşrik mi? Müslüman mı veya mürted mi? vs. hükmünü verirken Kur’an ve sünnete bakarak bu hükmü vermişlerdir. Bu yüzden Allah’ın rasulü, onun ashabı ve ondan sonra gelen müçtehidler müşrik olan kimseye müşrik, Müslüman kimseye de Müslüman hükmü vermiş ve bunlara hak etikleri sıfatlara göre muamele etmişlerdir.

İşte biz bu metoda uyup gerek Kur’an’dan gerekse sünnetten gerekirse ulemanın kuran ve sünnete dayanarak verdiği hükme bakarak insanlar hakkında hüküm veriyoruz.

Ancak bazı kesimler sadece dünya menfaati için bu kavramları uygulamamış Müslüman olan kişiye Müslüman hükmünü vermemiş aynı şekilde müşrik olan kişiye de müşrik sıfatını vermeyip insanların hükümlerini birbirine karıştırmışlardır. Bu karışıklığın neticesinde artık mü’min ve müşrik sıfatları gerçek sahiplerine verilmemektedir. İşte bu apaçık sapıklığın ta kendisi olup tağutlar ve tağutların saflarında İslam’a karşı yok etme veya çağlara uygun İslam projesi peşinde olanların oynadığı şeytani bir oyundur.

Tağut çarkının dişlerinden olan ve din sorumlusu gibi görünen belamlar, satılmış imamlar ve şeyh diye geçinen bazı şeyhcikler! Müşriklerin tekfir edilmesi sanki bizim yeni çıkardığımız bir hükümmüş gibi insanlara empoze etmeye çalışmaktadırlar. Ancak şu iyice bilinsin ki; Bu hüküm yeni bir hüküm olmayıp çağlar boyunca var olan bir hükümdür.

Menfaatleri için dinin en sabit olan kavramlarını değiştirmeye yeltenen bu belamlar ancak kendileri gibi sapıkları kandırabilirler. Çünkü halis Müslümanların bu safsatalara uyması söz konusu değildir.

Şu iyice bilinsin ki;

“Müslüman olan bir kişiye Müslüman hükmünü vermek nasıl hak ise; kâfir olan bir kişiye de kafir hükmünü vermek aynı şekilde haktır.”

Şeyh Ebu Batın kendisine:

“Siz müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kimselere karşı şöyle cevap vermiştir:

“Bizim hakkımızda: “Müslümanları tekfir ediyorsunuz” diyen kişi ne İslam’ı ne de tevhidi bilen bir kişidir. Bu kimsenin sözünden onun İslamının sahih olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu kimse günümüzdeki müşriklerin yaptığı şirki reddetmemekte ve yaptıklarının tevhidi bozucu bir şirk olduğunu görmemektedir. Bu durumda olan bir kimse ise müslüman değildir.” (Mecmuatü’r-Resail c: 1 Kısım: 3 s: 655)

İddia: Tekfirci akım, islamı bütüncül boyutuyla ele almak ve yaşamak gerekir düşüncesini kavramada acizdir, bu sebeple de günlerini yöneticilere küfretmekle geçirir.

Cevap: Siz İslam’ın bütüncül boyutundan bahsetmenize rağmen kafir olan halkı İslam çatısı altında barındırmak için kılıktan kılığa geçiyorsunuz. Bu hiçbir zaman haklı olduğu göstermez. Çünkü siz sadece aklınızla amel edip hiçbir şer’i delile dayanmadan bizi bazı olumsuz eleştirilerle itham ediyorsunuz. Şunu çok iyi bilmeniz gerekir;

“İslam sadece Müslümanların barınacağı bir bütün halinde kardeşçe yaşayacağı bir dindir. Ve İslam’da sadece Müslümanlar bir bütündür. Kâfirler asla bu bütüne dâhil olmazlar.”

İddia: Duygularını her zaman zirvede aklını ve ilmi düşünmeyi geride bırakır, bunun neticesinde bunalımlı ve uyumsuz bir psikolojik ruh yapısına bürünür, islam ve müslümanlara faydalı olmak yerine zarar vermeye çalışır.

Cevap: İddia sahibi yazdıklarını gözden geçirmeden sadece eleştiri olsun diye akli yaklaşımıyla bizi ilimsizlikle itham etmesine rağmen kendisi bu iddiasını destekleyecek hiçbir delil sunmamaktadır. Biz bunu onun cehline bağışlayıp yinede elimizden geldiği kadar delil sunmaya çalışacağız İnşeAllah. Duyguları zirvede tutup insanlara hüküm vermek ancak cahil zevatların taktiğidir. Ama ne yazık ki bazı şeycikler! Âlimcikler! Sadece şan, şöhret ve bundan rant sağladıkları için İslam’ın gerçek hükümlerini gizleyip yerine kendilerini besleyen tağutların fetvamatik! Sistemlerinden çıkan fetvalarla insanları tağutların saltanat ve tahakumu altında süründürmektedirler. Bu zevatlar Allah’ın bildirdiği hükümleri hiç kaale almadan sadece akli yorumlarla insanlara Müslüman kimliği dağıtmaktadırlar. İşte bu yüzden halk kendisini Müslüman zannettiği halde küfür şirk içinde bocalayıp durmaktadır. Bunun en büyük sorumlusu tağutların tekelindeki şeyhçikler! belamlar ve imamlardır!

İddia: Bu söylev yüzünden ferd, içi boş ama dışı dolu konumda ki eşyaya benzemiştir.

Cevap: Aslında sizin bu söylentiniz günümüzde Müslüman diye geçinen insanların hakkında yapılacak en uygun tanımdır. Çünkü her türlü şirki işleyip sonra da ben müslümanım diye ortada gezen kişiler sadece kendilerini kandırmakta olup Müslüman değillerdir. Bizim de anlatmak istediğimiz budur zaten… Biz Müslüman olanlara Müslüman müşrik olanlara da müşrik hükmünü vermekle Allah ve rasulünün hükmünü uyguluyoruz. Bu yüzden birinin çıkıp bizi basiretsiz ve bilinçsizce eleştirmesi ve bu eleştirisini de sadece akli varsayımlarla yapması kişinin iddiasının boş ve geçersiz olduğunun göstergesidir.

İddia: fakat tekfirci akımın mensubu buna yeteneği olmadığından sloganla aşmayı amaçlar.

Cevap: Daha öncede açıkladığımız gibi tekfir haktır. Kafirlerin Müslümanlardan ayırt edilebilmesi ve Müslümanların hakketikleri gibi muamele görmesi ve kafirlerden ayırdedilebilmesi için tekfir hakikattir. Bizi tekfirci diye vasıflandıran şahıslar İslam’ı bilmeyip İslam İlahi hükümlerini tahrif etmeye ve üzerilerini örtmeye kastetmektedirler. Bunların başlıcaları; günümüz belamları tağutların tekelinde ki imamlar ve şeyhciklerdir.

Şimdi “Müslümanx” isimli üye sadece kuru kuru iftiralar atmakta ve bizim hakkımızda cahilce, tutarsızca ithamlarda bulunmaktadır. Eğer bu şahıs verdiğimiz delilleri çürütebilecek bir basirete sahipse buyursun delillerini getirsin. “Çünkü iddia delil ister aksine iddia batıldır.”

Müslümanx! Şunu biliniz ki;

“Biz hiçbir yerde slogan atmayız. Buna ihtiyacımız yok… Ama bakıyorum ki sizin slogan atmaya rant elde etmeye çok ihtiyacınız var… Bunu hakka daveti misyon edinerek çalışmalarını sürdüren portallarda yapmayın. Çünkü buradan size ancak hak ile cevap verilir. Bunun için amacınıza uygun bir portal seçmenizi tavsiye ederim. Çünkü Müslümanlar hakka kastedenleri sevmez ve onları Müslüman görmez. Onların niclerinde yazan “Müslüman” lafzına önem vermezler. Çünkü bu sıfatın altına gizlenmiş nice müşrik sapıklar vardır.”

İddia: Nedeni ise ilimle değil, sloganla büyümesinden kaynaklanır, yıllarca ümmeti ilim ve davet aşkıyla değil de, mutlaka bir gün cihada çıkılacak, her yer islami olacak, filanların hükmü şudur, filanların konumu şöyledir söylevleriyle eğitilmişlerdir. Müslüman ferdin kusurunu ve ameli zaafını tartışır, her zaman tartışma meclisleri oluşturmayı sever, tartışma onun varlığını ispat etme arenasıdır, katı tutumunu dayatarak ilmi ve basiretli konuşmayarak hakim kılmak ister, işte bu halleri yüzünden kendini topluma, halka, aileye, eşine, çocuklarına doğru kapatır.

Cevap: Bu iddia, sahibinin diğer tutarsız iddiaları gibi batıl bir iddia olup sadece muvvahidlere çamur atmak ve insanları onların hak davetinden uzaklaştırmak için mesnetsiz boş bir iddia olmaktan ibarettir. Muvvahidlerin önderi olan Hz Muhammed (s.a.s)’in takip ettiği metod bizlerin yolunu aydınlatan bir ışık olmuş ve kafamızda soru işaretlerine cevap olmuştur. Bu yüzden biz eğer Allah’a ortak koşanları veya failinin tekfir edilmesi gereken fiillerden birini işleyen kişiye kafir hükmünü veriyorsak bu Rasulullah (s.a.s)’in metodu gereğidir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) hiç çekinmeden ve hiçbir taviz vermeden Allah’a ortak koşanları tekfir etmiştir. Bu sadece Rasulullah (s.a.s)’in uyguladığı bir kaide olmayıp tüm rasullerin bilip pratikte uyguladığı bir kaidedir.

Bunun en açık örneği Allah (c.c)’nun şu ayetleridir;

Allah (c.c) şöyle Buyuruyor:

"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranız-da, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." (Mumtahine: 4)

"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)

"(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)

Yüce Allah Ashab-ı Kehf hakkında da şöyle buyuruyor:

"Madem ki siz, onlardan ve onların Allah-u Teâlâ'nın dışında ibadet ettikleri varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının..." (Kehf: 18/16)

Bu Konuda Alimlerin Görüşleri

İbn Cerir Taberi şöyle der:

Ey müminler, şüphesiz ki sizin için, Allahın düşmanlarını dost edinmeme bakımından İbrahim'de ve onunla birlikte olan müminlerde güzel bir örnek vardır. İbrahim ve onunla birlikte olanlar, Allah'ı inkar eden ve tağutlara tapan kavimlerine şöyle demişlerdi:

"Biz sizlerden de Allahtan başta taptığınız put ve tağutlardan da beriyiz. Biz, sizin, Allah'dan başkasına tapmanızı reddediyoruz. Bu batıl dininizi inkar ediyoruz. Sizin yalnızca Allah'a iman edip onu birlemenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi olarak düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır. Bu düşmanlık ve kini, yalnızca Allaha kulluk etmeniz giderir.

Ey müminler, kâfirlere karşı tavır almanızda, İbrahim ve onunla birlikte İman edenlerde sizin için güzel bir örnek vardır." (Taberi Tefsiri)


Fahrettin Er-Razi şöyle der:

Müfessirler şöyle demişlerdir:

"Allah Teâlâ, İbrahim ve ona tabi olanların ashabının, kavimlerinden teberrî ettiklerini, onlara düşman kesildiklerini ve onlara, "Biz sizden uzağız" dediklerini haber vermiş, Resûlüllah sallAllahu aleyhi ve sellemin ashabına da, İbrahim ve ashabına uymalarını ve onların bu sözlerini örnek almalarını emretmiştir. Ferra, ayetin anlamının şöyle olduğunu söylemiştir:

"Ey Hatıb ibn Ebî Belte'a, İbrahim'in ehlinden teberrî etmesi hususunda, sen onu örnek almaz mısın? Çünkü Cenâb-ı Hakk, (İbrahim (a.s) hakkında), "Onlar kavimlerine, "Biz, sizden ... kesin olarak uzağız" demişlerdi" (Razi Tefsiri)

Ebulleys şöyle diyor:

Yani, İbrahim (a.s) da olan "güzel örnek" i göz önünde bulundurmanız üzerinize vaciptir. Neden örnek almazsınız? O İbrahim a.s)' in yolu görgülü-muhteşem bir yoldur. Siz ona uyunuz. Nitekim o İbrahim (a.s)' e inanan mü'minler kâfirlere:

"Biz sizden değiliz. Bizimle sizin aranızda apaçık düşmanlık vardır. Asla hiçbir zaman dostluk kuramayız sizinle. Ama siz bizim gibi Allah-u Teâlâ'nın birliğine (Tevhide) inanırsanız, o takdirde bu şartla dost oluruz." dediler.

Size de yaraşan ve hatta vacip olan, yaşadığınız devrin münkirlerine, müşriklerine aynı sözleri söyleyebilmenizdir. (Ebulleys Semerkandi Tefsiri)

İbni Teymiye bu ayet hakkında şöyle diyor:

Burada yüce Allah, müşrikler tek ve ortaksız Allah’a iman edinceye kadar, onlara karşı düşmanlıklarını ve nefretlerini ortaya koyan İbrahim ve beraberindekilerin mü’minler tarafından örnek alınmasını emrediyor. Şimdi bu emir nerede, iyiye iyi ve kötüye de kötü demeyenlerin çarpık anlayışları nerede!..

İbni Teymiye bu ayetle ilgili başka bir yerde diyor ki:

Allah’tan başkasına sığınmaktan beri olduğunu kast etmiştir. Allah’a sığınmak, Allah’a ibadetin kapsamına girer. İbrahim’in sözlerinin bir bölümü de buna delalet etmektedir. Çünkü, Allah’tan başkasına ibadet etmekten veya Allah’tan başkasına tevekkül etmekten teberri etmeleri bir zorunluluktur. Bu, yüce Allah’ın uğruna peygamberler gönderdiği ve kitaplar indirdiği tevhidin gerçekleşmesi demektir.... ( Feteva c:8 )

Şeyh Abdurrahman b. Hasan şöyle diyor:

Mümtehine Suresinin 4. ayeti İbrahim'in de (a.s.) diğer peygamber kardeşleri gibi Allah-u Teâlâ'nın dini üzere olduğunu gösteriyor.

İbni Cerir (r.h.) bunları söyleyerek onun şöyle dediğini belirtir:

"... Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzağız. Sizi tekfir ediyoruz. Siz bir olan Allah'a iman edinceye kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir kin ve düşmanlık vardır." (Mümtehine: 60/4)

Bu konuda İbrahim (a.s.) kendisine uyulacak güzel bir örnek olarak gösteriliyor ve şöyle buyruluyor:

"İbrahim'in babasına söylediği: 'Senin için Allah'tan bağışlanma dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek bir şeyi savmaya gücüm yetmez' sözü dışında, İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır."

Allah-u Teâlâ, yine dostu İbrahim'den (a.s.) söz ederek, onun, babasına şöyle dediğini bildiriyor:

"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)

"(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık."(Meryem: 49)

Tevhidi gerçekleştirmek; şirkten uzaklaşmak, müşriklerle ilişkileri kesmek, onlardan ayrılmak ve onlara düşmanlık gösterip buğz etmekle mümkün olur.
Bu yola giren bir kimsenin daha yolun başında "bu yoldan gidenler azdır" diyerek endişeye kapılmaması gerekir. (Fethu'l Mecid)

Süleyman b. Abdullah şöyle diyor:

İşte bu bakımdan şirkten ve müşriklerden kaçınıp uzak durmak gerekir. Nitekim bu gerçeği yüce Allah şöyle açıklamaktadır:

"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: "Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Sadece Allah'a iman etmenize kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir..." (Mümtahine: 4)

Ayette yer alan "ve onunla beraber olanlarda" sözünden maksat, İbni Cerir Taberi'nin de belirttiği gibi; rasullerdir.

İşte bu ayet, Muhammed b. Abdu'l Vehhab'ın anlattıklarına delil oluşturmaktadır.

Ayet;
- tevhide daveti,
- şirkten uzaklaşmayı,
- şirki reddetmeyi,
- tevhid ehline dostça davranmayı, onlara destek olmayı içermekte,
- aynı zamanda tevhide zıt olan şirk amelleri işleyerek tevhidden ayrılanları da tekfir etmeyi gerektirmektedir.

Şöyle ki; bir kimse şirk koşuyorsa, o kişi tevhidi terketmiş demektir. Çünkü şirk ile tevhid birbirine zıttırlar, ikisinin birarada bulunması mümkün değildir. Nerede şirk varsa, orada tevhid yoktur. Allah-u Teâlâ şirk koşanlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşarlar. (Ey Muhammed!) De ki: "Küfrünle biraz eğlen; çünkü sen, muhakkak Cehennem ehlindensin!" (Zümer: 39/8)

Yüce Allah, bu ayette de olduğu gibi, ibadette kendisine şirk koşanların kafir olduklarını bildirmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de bu manadaki ayetler çoktur.

Bir kimsenin muvahhid olabilmesi için kesinlikle şirki terkedip ondan uzak durması ve şirk koşanları da tekfir etmesi gerekir. (Ed-Delail)

Şeyh Muhammed b. Abdullatif b. Abdurrahman bu ayet hakkında şöyle dedi:

"Yeryüzünde meydana gelebilecek en büyük fitne, şirk ve fesat;
- Müslüman ile kafirlerin, Allah-u Teâlâ'ya itaat edenle karşı gelenlerin karışmasıdır.
- Onlar karıştığında İslam nizamının dengesi bozulur.
- Tevhid akidesinin hakikati belli olmaz ve kaybolur.
- Sonuçta büyüklüğünü sadece Allah-u Teâlâ’nın bildiği şer meydana gelir.

İslam’ın hakim olması, Emri bi’l maruf Nehyi ani’l münker müessesinin işlemesi ve cihad bayrağının yükselmesi ile olur.
Allah-u Teâlâ için sevmek, Allah-u Teâlâ için buğzetmek ve Allah-u Teâlâ’Nın dostlarına dost, düşmanlarına düşman olmakla olur.
Buna delalet eden bir çok ayet vardır." (Eddurerus Seniye – Cihad Bölümü)

Abdullah b. Abdurrahman şöyle dedi:

İbrahim'den (a.s.) başka, Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem ile ashabının kavimlerinden ayrılıp uzaklaşmaları ve onlara düşmanlık göstermeleri de bizim için örnek oluşturmaktadır. Sa'd (r.a.) ile annesi arasında geçen olay da bunu açık bir şekilde gösteren bir olaydır.

Yine yüce Rabbimizin İbrahim'le (a.s.) ilgili olarak haber verdiği şu ifadeler de bizim için örnek oluşturmaktadır:

"Sizden ve Allah'tan başka ibadet ettiğiniz şeylerden uzaklaşıyoruz..." (Meryem: 19/48)

Yüce Allah Ashab-ı Kehf hakkında da şöyle buyuruyor:

"Madem ki siz, onlardan ve onların Allah-u Teâlâ'nın dışında ibadet ettikleri varlıklardan uzaklaştınız, o halde mağaraya sığının..."(Kehf: 18/16)

Allah-u Teâlâ, bu muhkem ayetlerde onların öncelikle müşriklerden ayrıldıklarını, mabudlarından önce müşriklerle ilgi ve alakalarını kopardıklarını haber veriyor.Şimdi bu gerçekler karşısında günümüzün alimleri (!) neredeler?

Bu kelimenin manasını dünün cahil kafirlerinin bildikleri kadar bile kavrayamıyor ve gerekleriyle amel etmiyorlar. Halbuki Allah-u Teâlâ'nın, mülkünde hiçbir ortağı olmayıp tek olduğu ve O'ndan başka ibadete layık ilah bulunmadığını bildirmek için din, tevhid kelimesiyle gönderildi, nebi ve rasulleri de bununla Allah-u Teâlâ'nın şanını yücelttiler. (Tevhid)

Şeyh Hamed b. Atik bu ayet hakkında şöyle dedi:

"Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurdu:

"Muhakkak ki biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız."

Bu ayetin incelikleri çoktur. Allah-u Teâlâ ayette putlardan önce putlara tapanlardan beri olmayı zikretmiştir.

Bunun sebebi putlara tapanlardan beri olmanın putlardan beri olmaktan daha önemli olmasıdır.

Çünkü putlardan beri olan, fakat onlara tapanlardan beri olmayan kimse, üzerindeki farzı yerine getirmiş olamaz.

Ancak müşriklerden beri olursa, onların taptıklarından da beri olmuş olur.

Bu, Allah-u Teâlâ’nın şu ayetine benzer.

"(İbrahim dedi ki) Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzaklaşıyorum..." (Meryem: 48)

Bu ayette de İbrahim (a.s)’in önce putlara tapanlardan, sonra da putlardan ayrıldığı geçmektedir. Buna benzer bir diğer ayet de şöyledir:

"(İbrahim) onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından uzaklaşınca ona İshak ve Yakub’u bağışladık ve hepsini de nebi yaptık." (Meryem: 49)

İşte bu inceliğe çok önem ver. Çünkü bu incelik, Allah-u Teâlâ’ın düşmanlarına düşman olmanın kapısını sana açar.

Şirk işlemeyen nice insan vardır ki bunlar şirk ehlinden beri olmamışlardır. Bu sebeple müslüman değildirler, çünkü, rasullerin bildirdiği dine uymamışlardır." (Sebil’in Necati Ve’l Fikak)

Abdullah el-hanefi bu ayet hakkında şöyle diyor:

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Bizimle sizin aranız-da, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır." (Mumtahine: 4)

İbrahim'in Bu Alandaki Önderliği:

Sizler benim ve sizin düşmanlarınızı nasıl dost edinirsiniz? Atanız İbrahim'in yolunda gitmez misiniz? O sizin için güzel bir örnek teşkil etmektedir. Allah dostu atanız İbrahim'de sizler için pek hoş ve güzel bir numune vardır. Onunla beraber bulunan mü'minler de bu hususta sizler İçin örnektirler. Çünkü onlar milletlerine şöyle demişlerdi: Biz, sizden ve tapmakta olduğunuz putlardan uzağız. Size aldırış etmiyoruz. Atalarınızın ve sizlerin tanrılarına iltifat etmiyoruz. Bilakis sizi protesto ediyoruz. Bizlerle sizler arasında dostluk değil de düşmanlık zuhur etmiştir. Aramızda sadakat değil de kin ve öfke her zaman için ortada olacaktır.

Evet bütün bunlar sırf Allah'a iman etmeniz ve şirkinizi inkâr etmeniz içindir. İbrahim'in sözlerine ve fiillerine uyun. (Furkan Tefsiri (Hicazi)

Abd b. Abdullah şöyle der:

Andolsun ki İbrahim’de ve O’na iman edip onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. İbrahim ve beraberindeki mü’minlerde küfür ve şirkten teberrî, kâfir ve müşriklerden uzaklaşma konusunda sizin için uyulacak, takip edilecek güzel örnekler vardır. Kitabımızda "üsve" ifadesi, Rasûlullah Efendimiz ve İbrahim (a.s) ve onunla birlik olanlar için kullanılmaktadır. Onunla birlik olanlardan kasıt ta ya ona iman eden mü’minler, ya da ondan sonra gelip onun yolunu takip eden peygamberlerdir.

Onlar küfrü ve şirki tercih etmiş toplumlarına şöyle demişlerdi:

"Biz sizden de, sizin anlayışlarınızdan da, sizin hayat programlarınızdan da uzağız. Sizin Allah berisinde tapındıklarınızdan uzağız. Sizin dininizi, yolunuzu, yaşam biçiminizi, hayat programınızı inkar ediyoruz. Allah’a teslim olmuş, iradesini Allah’a teslim etmiş bir Müslüman olarak bizim sizinle, sizin dininizle, ekonomi anlayışınızla, siyasal yapılanmalarınızla, hukuklarınızla, kazanma-harcama anlayışlarınızla, eğitim, evlenme, boşanma anlayışlarınızla, tüm hayat anlayışlarınızla bir ilgimiz yoktur. Biz sizden ayrıyız, sizden uzağız. Bizimle sizin aranızda küfür ve şirki bırakıp yalnız Allah'a inanacağınız ana kadar ebedî bir düşmanlık ve öfke baş göstermiştir. Kalbimizde bir düşmanlık vardır. Ne zaman ki sizler de bizim gibi Allah’a iman eder, Allah’ın istediği bir hayata evet dersiniz, ancak o zaman size olan düşmanlığımız ve kinimiz son bulur. Çünkü bizim size olan düşmanlığımızın sebebi Allah’tır. Sizler Allah’a, Allah’ın istediği gibi inanmadığınız sürece bilesiniz ki, bizler ebediyen sizden uzaklaştık ve ebediyen size buğz ve düşmanlık besleyeceğiz."

Allah’ın elçisi İbrahim (a.s) ve onun yolunun yolcuları işte böylece küfürden, kâfirlerden, kâfirlerin tüm tarz-ı telakkilerinden teberrî ediyorlardı. Rabbimiz işte bunu bize örnek olarak anlatıyor. "Ey Müslümanlar bu konuda sizler için çok hoş bir örnek var." buyuruyor. Sizler de tıpkı yasal örneğiniz, imamınız, büyük atanız gibi kâfirlerden, küfürden, şirkten, şirk anlayışlarından teberri etmek zorundasınız. Sizler de bunu demek zorundasınız.

Ey müşrikler deyin ki: "Bizler sizin şirklerinizden de, şirk koştuklarınızdan da, şirk âdetlerinizden de, şirk sistemlerinizden de uzağız. Bizler Allah’a teslim olmuş Müslümanlarız. Bizim kulluk anlayışımızla sizinkilerin uzak ve yakından en ufak bir benzer yanı yoktur!"

"Ben Allah’a inandım!.." Yetmez bu… Allah’a inanmakla beraber Allah’tan başkalarından teberrî de şarttır. Allah’a imanla beraber Allah’tan başkalarına itaati reddetmek de şarttır. Müslümanlar şunu kesinlikle bilmelidirler ki, tamamıyla cahiliyeden ve cahiliye anlayışlarından ayrılmadıkça kendilerine Allah’ın yardımı gelmeyecek, Allah’ın vaadi gerçekleşmeyecektir. Onlar cahiliyenin karşısına dikilip açıkça onu reddetmedikçe, onlardan ayrıldıklarını açıkça ortaya koymadıkça zafer asla müyesser olamayacaktır. Zafer ve Allah’ın yardımı gelmediği gibi, böyle hem Allah’a inanır hem de başkalarının rubûbiyetine ve ulûhiyetine inanırsak, bilelim ki bu yaşadığımız hayat Allah’ın istediği Müslümanlık da olmayacaktır.

Seyyid Kutup şöyle diyor:

Bu, sürec gelip geçen Allah-u Teâlâ'nın dinine inanmış ve Allah-u Teâlâ'nın bayrağı altında yaşamış kimselerin kafilesidir. Bu kafile, yapılması gerekeni yaparak gelip geçmiştir. Bu, inanmış kimselerin, kendi kavimlerinden, kavimlerinin mabutlarından ve bu mabutlara tapınmaktan uzaklaşmalarıdır. O da, kafir kavimlerini reddedip Allah'a iman etmekten ibarettir. Kavimleri, sadece Allah'a iman edinceye kadar aralarında ebediyyen sürecek bir düşmanlık ve buğuz söz konusudur. Bu, bir kesin ayrılıştır. Akide ve iman bağı kesildikten sonra geriye başka hiç bir ortak bağ bırakmayan bir ayrılıştır... (Fizilalil Kur’an Mümtehine: 4. AyetininTefsiri)

Ziyaeddin el-Kudsi Bu ayetle ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur.

Şimdi, Mumtahine: 4 ayeti üzerinde biraz duralım ve düşünelim. Çünkü bu ayet, tagutun pratik olarak nasıl reddedileceğini ve Allah-u Teâlâ’ın gönderdiği bütün nebi ve rasullerin dini ve milleti olan tevhidin nasıl sağlanacağını çok açık olarak göstermektedir.

"İbrahim ve beraberinde olanlarda sizler için güzel bir örnek vardır."

Ayette zikredilen "güzel bir örnek" ten kasıt; farz olan yani; uyulması her müslümanın üzerine farz olan güzel bir örnek demektir

Bunun delili:

1 - İbrahim (a.s)’in milletini açıklayan surenin sonunda Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Andolsun, onlarda sizler için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirecek olursa... Şüphesiz Allah, Ganiy’dir, Hamid’dir." (Mümtahine: 6)

2 - Allah-u Teâlâ bir başka ayette bu konuyla alakalı olarak şöyle buyuruyor:

"İbrahim’in milletinden, kendini bilmeyenden başka kim yüz çevirir?" (Bakara: 130)

3 - Bir başka ayette şöyle buyuruyor:

"Sonra sana, Hanif olan İbrahim’in milletine uymanı vahyettik. O, müşriklerden değildi." (Nahl: 123)

"Onlar kavimlerine şöyle demişlerdi..."

Allah-u Teâlâ, İbrahim (a.s) ve beraberindeki muvahhidlere, babaları, oğulları, aşiretleri, akrabaları ve bunlar gibi kan ve akrabalık bağı olan kimselerden oluşan ve şirk üzere bulunan kavimlerine ne söylemeleri gerektiğini emirle bildirmiştir. Yakın akrabalara böyle söylenebiliyorsa bu kimselerden daha uzak olan ve akrabalık bağı olmayan kimselere de muhakkak aynı şeyi söylemek gerekir.

"Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız."

Allah-u Teâlâ ayette, önce putlara tapanlardan beri olmayı ziretmiştir. Çünkü bir kimse taguttan beri olabilir, fakat ona tabi olan ve ona yardım edenlerden beri olmayabilir. İşte böyle bir durumda taguttan gerçek manada beri olunamaz. Zira bu ayet apaçık göstermektedir ki, taguta tapan ve yardım eden kimselerden uzak olunmadığı müddetçe taguttan beri olunamaz.

"Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır."

Ayette "düşmanlık" sözü "kin" sözünden önce zikredilmiştir. Çünkü düşmanlık göstermek, kin beslemekten daha önemlidir. Zira insan kalben müşriklere buğzedebilir fakat onlara düşmanlık göstermeyebilir. Böyle bir durumda, Allah’ın farz kıldığını yerine getirmemiş olur. Taguta ve taguta tapanlara karşı düşmanlık göstermedikçe tagut reddedilmiş sayılmaz. Ayrıca taguta gösterilmesi gereken düşmanlık ve kinin çok açık olması gerekir.
Bil ki! Kin sadece kalpte kalır, etkisi ve alametleri belli olmaz ve düşmanlıkla beraber olmazsa, daha açıkçası kafirlerle olan ilişki kesilmezse işte o zaman düşmanlık ve kin belli olmamış olur. Böylece ayetteki "başlamıştır" şartı yerine getirilmemiş olur. Çünkü ayette "bede" lafzı; "başladı", "apaçık belli oldu" manasındadır.

Ayrıca normalde kin, düşmanlıktan önce zikredilmesi gerekir. Çünkü önce kin, sonra düşmanlık olur. Kin beslemek, kalbin amelidir. Düşmanlık yapmak ise bedenin amelidir. Bedenin ameli de kalbin ameline bağlıdır. Fakat Allah-u Teâlâ, hikmeti gereği bu ayette düşmanlığı kinden önce zikretmiştir

Şeyh İshak b. Abdurrahman şöyle dedi:

"Kafirlere kalple kin beslemek yeterli değildir. Zira düşmanlık ve kin açıkça belli olmalıdır..." Sonra Mümtahine: 4 ayetini zikrederek sözlerine şöyle devam etti:

"Allah’ın bu ayetteki beyanını açıklayışına dikkatle bak! Çünkü bundan daha açık bir açıklama yoktur. Allah ayette:
"...başlamıştır." buyuruyor.

Bu ise; "ortaya çıktı, göründü" manasındadır. Dini açıkça ortaya koymak işte budur.
Düşmanlığı açık bir şekilde yapmak ise; kafirleri açık bir şekilde tekfir etmek ve onlardan bedenen ayrılmakla olur." (Eddureris Seniye cüz 7 s: 141 cihad bölümü)

Şeyh Süleyman b. Sehman şöyle dedi:

Mumtahine ayeti hakkında şöyle dedi:

"İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletidir. Allah-u Teâlâ, İbrahim (a.s)’in milleti hakkında şöyle buyuruyor:

"İbrahim’in milletinden, kendini bilmeyenden başka kim yüz çevirir?" (Bakara: 130)

Allah-u Teâlâ’nın düşmanlarına düşmanlık göstermek, bu düşmanlığı apaçık bir şekilde ortaya koymak, onlardan çok uzak durmak, onlarla dost ve haşir neşir olmamak her müslümana farzı ayn olan amellerdir." (Durerus Seniye 7. bölüm. cihad bölümü s: 121)

Bu ayetin delalet ettiği üzere, tagutu reddin şekli ve sıfatı şu üç şekilde özetlenebilir:

1 - Müşriklerden, mürtedlerden ve tagutlardan beri olmayı ilan etmek.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor

"Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız.."

2 - Onların ve tagutlarının düşüncelerini, bütün müesseselerini, kanunlarını ve anayasalarını reddettiğini ilan etmek, onların kanun ve sistemlerini kabul edenleri tekfir etmektir.

"Sizi reddettik...."

3 - Onlara, sistemlerine ve içinde bulundukları durumlarına karşı düşmanlık ve kin gösermek ve onlarla mümkün olduğu kadar el ve dille cihad etmektir.

"Bizimle sizin aranızda, bir olan Allah’a iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve kin başlamıştır."

Bu cihad, bu düşmanlık ve bu kin, onlar tamamen Allah’a iman edip teslim oluncaya yani, tagutları tekfir edip onlardan uzaklaşıncaya kadar sürecektir. Arada, kesinlikle hiç bir anlaşma ve uzlaşma noktası yoktur.

Allah-u Teâlâ, müminlere dost; kafir, müşrik ve küfür üzerinde ısrar edenlere düşman olmanın imanın en sağlam, en büyük rükunlarından olduğunu, bu rükun yerine getirilmediği zaman yeryüzünde büyük bir fesatın olacağını bildirmiştir.

Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Muhakkakki iman edenler, hicret edenler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, (muhacirleri) barındıranlar ve yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostudurlar! İman eden ancak hicret etmeyenlerle, onlar hicret edene kadar sizin hiçbir dostluğunuz olamaz. Eğer, din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan topluluklara karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah, yaptıklarınızı görendir. Küfredenler, birbirlerinin dostlarıdır. Eğer bunu yapmazsanız (birbirinize dost olmazsanız) yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad olur." (Enfal: 72-73)

Allah-u Teâlâ bu ayette şöyle buyurmaktadır:

"Eğer müminleri dost edinmeyip küfür ve şirk üzerinde ısrar edenlere dost olur, onlara düşman olmaz ve böylece iman ehline düşman olursanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat olur. Çünkü hak ile iman şirk ile tevhid karışır. Tevhid inancı bulanır. Allah-u Teâlâ’nın; "sadece O’na ibadet edip hiçkimseyi O’na ortak koşmama"yı bildiren emri kaybolur ve İslam şeriatinin pratiği ortadan kalkar.

Allah-u Teâlâ'ya yemin ederim ki, bu dünyada, batıl ve ehlinden bugün beri olmayan, şüphesiz ahirette ondan beri olmayı ve dünyaya geri dönmeyi temenni edecektir. Ama ne yazık ki bu olmayacak ve o günkü pişmanlık sahibine bir şey kazandırmayacaktır. Allah-u Teâlâ bu konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

"O gün yüzleri ateşe çevrilenler derler ki: "Keşke Allah’a ve rasulüne itaat etseydik. Rabbimiz! Biz, kendi liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik. Ve onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara azabtan iki kat ver ve onlara büyük lanet et!" (Ahzab: 66-68)

"O vakit tabi olunanlar, tabi olanlardan ayrılarak uzaklaşmıştır ve (her iki taraf da) azabı görmüştür ve onların (aralarındaki) bütün bağları da kopup parçalanmıştır. Tabi olanlar: "Ah keşke bir kere daha (dünyaya) döndürülsek de onların bizden ayrılarak uzaklaştıkları gibi biz de onlardan ayrılarak uzaklaşsak!" derler. Allah böylece onlara işledikleri amelleri hasretler (pişmanlıklar) halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir." (Bakara: 166-167)

Allah-u Teâlâ’nın muvahhid kullarından olmak isteyen, bu asrımızın yesağının kanunlarından, bu kanunları koyanlardan, bu kanunlara tabi olan ve onu müdafa edenlerden beri olmalı, iğrenç olan bu yeni dine ve ona tabi olanlara ise, bu dine bağlandıkları müddetçe düşman olup onları tekfir etmelidir.

İşte bu, İbrahim (a.s)’in milletinin dini ve bütün nebi ve rasullerin dinidir. Bu ise; bütün ibadetleri ihlaslı bir şekilde sadece Allah-u Teâlâ'ya yapmak, şirkin ve müşriklerin her çeşidinden beri olmak manasına gelen tevhid kelimesidir ve insanlar ilk olarak buna davet edilirler. (Tağutu Reddetmek Tevhidin Gereğidir)

Şimdi verdiğimiz bu açık delillerden sonra yine de kalkıp “Siz neden halkı tekfir ediyorsunuz. Siz tekfircisiniz” diyen bir kişilere söylenilecek en doğru söz şudur;

“Eğer hakkı sadece bir rant kaynağı olarak istismar ediyorsanız bu yaptığınız Allah’ın dinini baltalamaktan başka bir şey değildir. İlahi hükümleri tahrif etmek veya onları hafife almak Allah’ın azabını hakketmenizin göstergesidir. Bu yüzden tevbe edin ve bu yolun sapıklıktan ibaret olduğunu açıklayın ki Allah sizin tevbenizi kabul etsin.”

Son olarak şunu söylüyorum:

“Eğer hak ve batıl arasında bir mucadele başlarsa bunda galip gelecek olan her zaman haktır. Hakkın dışında kalan hak kılığına börünen batıl her zaman yok olmaya mahkumdur.”

Medine-web 01 Şubat 2018 16:35

Sevgili Zülküf kardeşim,

Tekfir konusu İslam tarihi boyunca hep kanayan yara olmuştur. Aslında tekfir İslam dışı bir hüküm olmayıp, kafire Müslüman demek kadar Müslümana kafir demek aynı hükümle muhatap oluruz. Zaten İslam'a giriş için ilk şart LA İLAHE diyerek küfrü tekfir etmek değil midir.

ama işin içine girildiğinde kazın ayağı hiç de dışarıdaki gibi değildir. Küfrü açık olan ve küfrünü inkar etmeyen birisine tekfir zaten İslam'ın ilk prensibidir. kimse ebu leheb'e veya ebu cehile Müslümandır iddiasında bulunmadığı gibi, Ebu leheb veya ebu cehil de kafir olduğunu inkar etmiş değildir. Buraya kadar sorun yok.
peki sorun nerde başlıyor?
sorun art niyetlerde, İslam dinini siyasi tezlerine alet etmekte, karşıt olduğunuz kişiyi zümreyi alt etmek için hakkınız olmayan bir alanda ahkam kesilmektir. Allah indinde geçerli din birilerinin bakışına veya çıkarına göre uydurulan İslam değil "Allahın islamıdır."
tarihe bakalım;
dört hak mezhep dediğimiz şafii Hanefi maliki ve hanbeli...bu mezhepler bile birbirlerini tekfir etmişlerdir. Mezhep savaşları tekfirle kalmayıp savaşa döküldüğü zamanlar olmuştur.
sıffın cemel savaşları küfre karşı değil birbirlerini tekfir eden Müslümanlar arasında olmuştur...
islamın en değerli,en emektarı, en alim ve takvalısı hz ali bile tekfir edilmiştir....
hz ömer tekfir edilmiştir..
imam azam tekfir edilmiştir...
ağaçtan yere düşen hurmayı yemeyi haram diye yemeyen hariciler, Müslüman hamile kadının karnını deşip sahabe olan kocasını boğazlamaktan çekinmemiştir..

iki sahabi olan ebu zer ile muaviye birbirlerini tekfir etmişlerdir...
ibn zübeyr ve hz osman haram ayda haram beldede tekfir edilerek katledilmiştir...

Kim?
Müslümanlar efendim...

Onun için diyoruz ki tekfir bizim işimiz değil hele hele nifak kokan insanların işi hiç değil. Tekfir ile yola çıkarsak islamın tek mezhebi tek cemaati tek fırkası tekfirden kurtulamamıştır O HALDE YERYÜZÜNDE MÜSLÜMAN YOKTUR sonucuna varmaz mıyız ?

sonuç olarak acizane fikrim "islamı inkar etmediği sürece, herhangi bir ahkamını ret etmediği sürece,Müslümanım diyen herkes Müslümandır tekfir edilemez. Tekfir mürtede yapılır islamı inkar edene yapılır.kafirsin dediğinde bunu yadırgamayana yapılır."

bilinmez 11 Şubat 2018 21:36

.arapça lafızlar karışık çıktığı için silininip tekrarı verilecek..

bilinmez 11 Şubat 2018 21:49

İSLAM DİNİNİ ANLAMADA ve HÜKMÜ FERD VE HALKLARA İNDİRMEDEKİ USUL

müslümana tebliğ-davet yapılmaz, muslumana nasihat edilir.kişi zaten Müslüman ise,,müslüman i islama davet etmek te nedir

Tabi bu gün islamın hükümlerini indirmedeki usulü bilmeyen ve özellikle islamı anlattığını zan edenler bu kavramları yani Müslüman,müşrik kafir isimlerini kime ve neye göre vereceğini karıştırır dururlar. müslüman müşrik kafir ayırımı yapamadıkları ve böyle bir usulü bilmedikleri için müslüman ile müşrik kafiri aynı görürler. Onun için hepsine aynı hükmü verirler.

Ez cümle,
Dini ortaya koymada hiç bir usülü takip etmeyen kendi kafalarına göre naslardan hüküm çıkaranların nasıl bir Allah'a iman etmeleri gerektiğini bilmedikleri gibi dinde hüküm çıkarma konusundada kendi heva ve heveslerine uyduklarina hep şahit olunur.

Onun için dini anlatmaya calisanlari dinlerken onların nasıl bir usül takip ettiklerine dikkat edilmelidir..

İbni Kudame rhm.h şöyle dedi...

Kim Selefin yolundan başka bir yol tutarsa kendisini telef etmiştir. Her kim sünnetten saparsa; muhakkak cennetin yolundan da sapmıştır!Allahu Teala'dan sakının ve kendiniz için korkun! Şüphesiz iş zordur! Cennetten sonra ateşten, haktan sonra batıldan, sünneten sonra bidatten başka bir şeyde yoktur!"
Tahrimu'n-Nezar fi Kutubi'l-

Öyle cahil bir toplumla karşı karşıyayız ki bakıyorsunuz sözde bunların bilmişleri bile ortaya Kuran ve sünnet naslarını zikr edip bunun üzerine cahilce yorumlar yapabilmekteler
O ayet yahut o hadis üzerine sahabe ne demiş selef alimleri bunu nasıl anlamış hiç bakmadan kalkıp cahilce yorum yapma cesaretinde olabiliyorlar.

Halbuki naslara yaklaşım yollarına bakıldığında mealistlerden pekte farkları olmadıkları ortada

İmam Berbehari Rahimehullah şöyle dedi...

"Bil ki -Allah sana rahmet etsin!- kendi döneminden olan kimselerin sözlerini dikkatle inceleki, böylelikle; Nebi 'in Ashabı'ndan herhangi biri yahut herhangi bir alim bu mesele hakkında konuşmuş mu? (Bunu) soru(şturu)p görene kadar amel etmede acele etmeyesin ve (bir yanlışın) içine girmeyesin! Eğer onlardan delil olacak bir nakil bulursan ona sarıl; hiç birşey yüzünden bu sınırı aşma ve hiç birşeyi ona tercih etme (Cehennem) ateş(in)e düşersin!.."

Şerhu’s-Sunne

Gelelim asıl konumuza hükmü indirme konusunda, Nas yoluyla hüküm vermek kişinin inanç biçimini öğrenip delille ona müslüman yada müşrik,ehli kitap,kafir hükmü verilir. Şayet nasla hüküm verme imkanı yoksa ki bu her zaman mümkün olmayabilir bu durumda delalet yoluyla hüküm vermeye bakılır...

Nas yoluyla hüküm verme akidesi bilinen kişilere yada kurum ve kuruluşlara devletlere toplumlara delille hüküm verme şeklidir

Kişi Allah'a inanıyor ona ibadet ediyor bununla birlikte şirk işliyor..
Zaten müşrlikliğin tanımı bu değilmi?

Bu gün ise din anlattığını zan edenler bu kavramları birbirine karıştırıp müslüman müşrik kafir herkese müslüman hükmü verebiliyorlar.

Kişi lailaheillallah muhammedden Rasulullah dese ve buna iman etse bu yine ona müslüman hükmü vermek için yeterli değildir..

Bununla birlikte şirke küfre buğz edecek onlardan uzak duracak ve kafirleri müşrikleri tekfir edecek...Islamın hiç bir emrini inkar etmeyecek.

Ebu’l Huseyn el-Malati el-Askalani eş-Şafii

İmam Askalani Şafi-i mezhebinin büyük imamlarından biridir...

O“et-Tenbih ve’r Redd” adlı kitabında şöyle demiştir...

جميع أهل القبلة لا اختلاف بينهم أن من شك في كافر فهو كافر لأن الشاك في الكفر لا إيمان له لأنه لا يعرف كفرا من إيمان

“Kafir(in küfrü) hakkında şüphe edenin kafir olacağı hakkında bütün kıble ehli arasında bir ihtilaf yoktur. Çünkü küfür hakkında şüphe eden kişinin imanı yoktur, zira bu kimse imanı küfürden ayırd edemiyor, imanla küfrün farkını bilmiyor demektir.”

Bu şirk işleyen içinde böyledir.


SAAT: 21:37

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306