Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Hakkı/doğruyu savunmanın adabı (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/16620-hakki-dogruyu-savunmanin-adabi.html)

ABDULLAH ALMAZ 27 Ekim 2009 11:09

Hakkı/doğruyu savunmanın adabı
 
HAKKI/DOĞRUYU SAVUNMANIN ADABI
Gerek geçmişte gerekse günümüzde her daim hakkın/ doğrunun karşısında, haksızlıklar yanlışlıklar yer alarak gelmiştir. İnsanoğlu varlık sürecinde insan olması hasebiyle hatalar, yanlışlıklar yapa gelmiştir. Beşerlikten insanlığa geçişten sonra kendisinde taşıdığı şeytani ve meleki özellikleri nedeniyle zaman zaman hak ve doğru, zaman zaman ise yanlışlıklar ve hazsızlıklar ön planda yer almıştır
Yüce Yaratıcı insana, şeye ism verme/ şeyi anlamlandırma/tanımlama yetisi verdikten sonra, insan bu yeti ile doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, adaleti zulümden ayırmayı öğrendi. Bunun anlamı artık insan bir beşer değil, yaratılanların en şereflisi ve yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğudur
Bu çerçevede tarih boyunca hak ile batılın, adalet ile zulmün, doğru ile yanlışın mücadelesi süregelmektedir/sürmektedir. Ancak Yüce Yaratıcı yeryüzünde halife olarak atadığı varlığın insanca yaşam sürmesini murad etmektedir. Bunun için de zaman zaman, yine insanlar arasından elçiler seçip görevlendirerek insanları yönlendirmiştir. Bu süreci Âdem ile başlatanlar olduğu gibi, Hz. Nuh ile başlatanlar da vardır. Ancak bizim için bu noktada önemli olan haksızlığa, zulme ve yanlışlığa karşı verilen mücadelenin şeklidir.
Kur’an’dan öğrendiğimiz kadarıyla hiçbir peygamber direkt olarak hiçbir insanı bu noktada hasım olarak görmemiştir. Mücadelenin yapıldığı kişi değil, her zaman eylem/fiil olmuştur. Bu gerçeklik çok çok önemli ve mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir durumdur. Hz. Nuh’un kavmine, Hz. İbrahim’in nemruta, Hz. Musa’nın firavuna… karşı verdikleri mücadelenin temelinde eylem ve fiillere karşı bir duruş sergilendiği hemen göze çarpmaktadır.
Nitekim Hz. Muhammed (s) de peygamberlik süresi boyunca daima eylem ve fiillerle mücadele etmiş, kişileri hiçbir zaman eylem/fiil yerine koyup hasım kabul etmemiştir.
Bu noktada şunun üzerinde iyice düşünülmesi gerektiği kanısındayım. Vahiy neden hiçbir zaman kişileri direkt olarak mücadele edilecek şey olarak görmemiştir de her zaman eylem/davranış ve fiillerini mücadele sathının karşı tarafı olarak değerlendirmiştir? Bir diğeri ise eylem/ davranış ve fiillerle yapılan mücadele sürecinde eylemin/fiilin kendisinden sadır olduğu kişileri neden öncelikle hep yumuşak bir şekilde uyarma yolunu seçmiştir?
Bu sorulara vereceğimiz cevaplar bizlerin mücadele hayatımızı daha da rahatlatacak, yaşamımız boyunca insanlara insanca yaşamaları konusunda katkıda bulunmamızı sağlayacaktır.
İnsanların hayatlarında önem verdikleri şeyler farklı farklı olmakla birlikte, can, mal, namus ve gelecek ile ilgili güven hepsinde ortak önemli unsurlardır. Bu unsurların sağlanması insanlık tarihi sürecinde öncelikle aile, kabile, kavim ve günümüzde ise devletlerin sorumluluğu altında bulunmaktadır.
Bizler tarihi incelediğimizde hakkı ve doğruyu savunanların zaman zaman büyük zulümlerle muhatap olduklarına, hatta canlarından ve mallarından olduklarına şahit oluyoruz. Bu anlamda kimi peygamberlerin kavimleri tarafından katledildiklerini, başlarının kesildiğini, vücutlarının testerelerle biçildiğini yine Kur’an’dan öğreniyoruz. Bu insanların mücadelelerinde, karşısında yer aldıkları zalim/gaddar insanlara karşı hakkı savunurken olgunlukların hiçbir şekilde elden bırakmadıklarını, karşılarında duranlara, küfür, hakaret, aşağılayıcı, hakir görücü bir yaklaşım sergilemediklerini biliyoruz.
Bu tavır idam sehpalarında bile devam etmiş, Müslüman şahsiyetler kendilerinin ipini çekenler için bile Yüce Yaratıcıdan merhamet, iyilik ve bağışlanma dilemişlerdir. Kavimleri helak olan hiçbir peygamber bu duruma sevinmemiş aksine onların insanca yaşamasına vesile olmadığı için üzülmüşlerdir.
Hakkı/ doğruyu savunmanın da bir yöntemi/adabı/yolunun olduğu/olması gerektiğini insanlık sürecinden öğrenebiliyoruz. Elbette hakkı/doğruyu savunurken, ister günümüzde/yaşıyor olsun ister tarihte yaşamış/yaşanmış olsun hiçbir zaman hakaret/küfür ederek, aşağılayarak, hakir görerek yapamayız. Sahip olduğumuz değerler bizlere bu şekilde davranmamamızı öğütlüyor.
Belki şu gerçeği de görmemiz gerekiyor. Bizim hak/doğru olarak gördüğümüz bazı şey/durumları başka insanlar göremeyebilir. Bu durumda en güzel şekilde anlatma/ifade etme yolu varken, savunduğumuz hak/doğruyu içinde görünemeyecek duruma getirecek davranışlar/söylemler içine girmemeliyiz. Asabi, kavgacı, saldırgan bir tutum her zaman için hak ve doğruyu bulunduğu yerden edecektir/etmektedir
Bu yazıyı kaleme almama sebep olan, bazı arkadaşlarımızın tarihin raflarında yerini almış olan olayları değerlendirirken sergiledikleri tavırlardır. Bizler tarihi okumalarımızı hakkı, doğruyu daha iyi anlama ve günümüzde insanca bir yaşam için gereken çıkarımlara ulaştırması için yapıyoruz. Değilse tarihi okumalarımız bizi, tarihte zalimliği, haksızlığı, zorbalığı ile ünlenen şahıslara hakaret, küfür etmek, onları aşağılamaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Selam ve dua ile…
Abdullah ALMAZ
27/10/2009

Yitiksevda 27 Ekim 2009 13:33

RE: HAKKI/DOĞRUYU SAVUNMANIN ADABI
 
Abdullah abi şöyle bir soru sorayım?

Hakka Hakk Batıla Batıl denilmesi hususunda,Hakkın üsütünü örtmek maksadında diretenlere,Hakkın dili Kuran ile cevap verilmesi esnasında, başlarını kuma gömmüş deve misali görmekte direnen beyinlere bir şeyleri kazımak adına,Eğri bildikleri Doğruları Kuran'dan dahi anlamayan Müslümanlara karşı ne tür metod izlenmeli.Beylerinin,efendilerinin, Şeyhlerinin sözleri ve söylemlerini Kuran ile aynı görenlere nasıl anlatılacak.

ABDULLAH ALMAZ 27 Ekim 2009 14:12

Re: Hakkı/doğruyu savunmanın adabı
 
Alıntı:

YitikSevda Üyemizden Alıntı
Abdullah abi şöyle bir soru sorayım?

Hakka Hakk Batıla Batıl denilmesi hususunda,Hakkın üsütünü örtmek maksadında diretenlere,Hakkın dili Kuran ile cevap verilmesi esnasında, başlarını kuma gömmüş deve misali görmekte direnen beyinlere bir şeyleri kazımak adına,Eğri bildikleri Doğruları Kuran'dan dahi anlamayan Müslümanlara karşı ne tür metod izlenmeli.Beylerinin,efendilerinin, Şeyhlerinin sözleri ve söylemlerini Kuran ile aynı görenlere nasıl anlatılacak.

öncelikle bizim kimsenin kafasına/beynine birşeyler kazımak gibi bir amacımızın olmadığının farkına varmamız gerekiyor. bizim hiç bir zaman ve şekilde böyle bir sorumluluğumuz olmadı/ olmayacaktır da. Allah her insana kullanması/akletmesi için akıl vermiştir. bu durumda bizim sorumluluğumuz yanlış olduğunu düşündüğümüz veya yanlış olduğuna inandığımız konuları en güzel şekilde açıklamak. ancak bunu yaparken karşımızdakilerin illaki bizim gibi düşünmesini ya da kabullenmesini beklemek gibi bir hakkımızın da olmadığı kanısındayım. bu anlamda bizler doğru ve hak olanı doğru ve hakka uygun bir savunu ile savunmalıyız. bizlere düşen sadece uyarmaktır. lütfen bunu hiçbir zaman unutmayalım

KARAKÖSE 27 Ekim 2009 22:23

RE: HAKKI/DOĞRUYU SAVUNMANIN ADABI
 
Şahıslar sırtlarında taşıdıkları yüklere göre anlam taşırlar. görüntüler ve renkler aldanmaya sebep olabiliyor. taşınan şey şahsın yüreğinide ortaya koyar.
Ancak ben sadece taşınan yük ile mücadele edilmesini doğru bulmamaktayım. taşıyıcıda en az taşınan kadar zehirlidir.

Yitiksevda 02 Kasım 2009 19:53

RE: HAKKI/DOĞRUYU SAVUNMANIN ADABI
 
Yüce Yaratıcı insana, şeye ism verme/ şeyi anlamlandırma/tanımlama yetisi verdikten sonra, insan bu yeti ile doğruyu yanlıştan, hakkı batıldan, adaleti zulümden ayırmayı öğrendi. Bunun anlamı artık insan bir beşer değil, yaratılanların en şereflisi ve yeryüzünde Allah’ın halifesi olduğudur

ABDULLAH ALMAZ 05 Kasım 2009 12:22

RE: HAKKI/DOĞRUYU SAVUNMANIN ADABI
 
Alıntı:

KARAKÖSE Üyemizden Alıntı
Şahıslar sırtlarında taşıdıkları yüklere göre anlam taşırlar. görüntüler ve renkler aldanmaya sebep olabiliyor. taşınan şey şahsın yüreğinide ortaya koyar.
Ancak ben sadece taşınan yük ile mücadele edilmesini doğru bulmamaktayım. taşıyıcıda en az taşınan kadar zehirlidir.

elbette kişi taşıdığı yüküyle anlam buluyor. kişileri taşıdıkları yük ile aynı kefeye koyduğumuzda çok ciddi problemler yaşayacağımızı düşünüyorum. Bu nedenle burada gözden kaçırmamamız gereken asıl hedef yüktür taşıyıcı değil. ola ki taşıyıcı taşıdığından vazgeçer. şayet her ikisini aynı hedef olarak belirlersek bu durumda yükü taşıyanı taşıdığı yük ile aynı muameleye tabi tutmak gerekecek ki bunun doğru olmayacağı kanaatindeyim...


SAAT: 17:47

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306