Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Haddi Bilmek... (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/25886-haddi-bilmek.html)

enderhafızım 15 Mayıs 2013 10:22

Haddi Bilmek...
 
Haddi Bilmek


Tıp camiasında çokça anlatılır. Tıp fakültelerinden birinde öğle yemeği esnasında bir kişi bayılır ve yere düşer. Yemekhanede hazırlık öğrencisinden Tıp profesörüne kadar birçok kimse bulunmaktadır. Bu olaya ilk müdahale eden ve “Açılın ben doktorum” diyen ise o sene o okulu kazanan ve bunun gururuyla ilk gün okula giden bir hazırlık öğrencisi olur yüzlerce doktorun şaşkın bakışları arasında.

Bugün bir yaşından beri televizyon kültürü ile yetişen, altı-yedi yaşından itibaren “eritim sistemlerinin” öğütüm makinalarında yoğrulmaya başlayan, İslam’la alâkası haftada bir veya birkaç kere gittiği sohbeti ve kıldığı namazları olan, İslami ilmi okuduğu üç beş kitapla sınırlı olan büyük bir kitle var çevremizde. Aslında çoğumuz da öyleyiz. Bu durumda pek bir anormallik görünmüyor. Ama anormallik, böyle kimselerin ettikleri boylarından büyük laflarla ortaya çıkıyor. Kimi asırlardır yolları takip edilen imamlara laf ediyor, kimileri hadislerin günümüze kadar sağlam gelemeyeceğini anlatıyor, bazıları biraz daha ileri giderek sünnetin günümüz için belirleyici hükme sahip olmadığını söylüyor. Kimisi de hayatında ayağına Allah rızası için bir mazluma yardım ederken toz zerreciği bulaşmadığı halde Allah yolunda saflar halinde zalimlere karşı onurlu mücadelesini sürdüren ve biz korkakların yapamadığını yapan mücahidler hakkında atıp tutuyor, yöntemlerini eleştiriyorlar.

Bu kimselerin takip ettikleri, fetva aldıkları makamlara şöyle bir baktığımızda aslında durumun çok da farklı olmadığını görüyoruz. Aynı eğitim sisteminin çarklarında öğütülen, hayatı haramın kol gezdiği, her türlü pisliğin yaygınlaştığı bir memlekette geçen ama bu eğitimlerinin sonunu “ilahiyat” adı verilen ve sanki görevleri “dini tebliğ” değil de “dine fesat karıştırma” olan kurumlardan mezun olan, (bazılarının da) adlarının başına akademik unvanlarını eklediği kimselerden oluşuyor bu zevat.



Elbette kimseyi küçümsemek gibi bir amacımız yok. Böyle ilmin kıt olduğu bir devirde İslami ilimlerden en küçük kırıntılara sahip olanlar bile ne kadar da değerli. 3-4 yaşlarında İslami eğitimlerine başlayan, şu çağda altını temizlemekten mahrum yaştaki çocukların yaşında Kur’an hafızı olan, onbeşli yaşlarda onbinlerce hadis ezberleyen âlimler bir yanda dururken ilmi onların yanında beş para etmez kimselerin giriştikleri cesaret dolu söylemleridir, bahis konumuz.

Sürpriz olmayan durum ise bu tür faaliyetlerin yeni olmaması. Her dönemde olmuş böyle sivri akıllılar. Az ilimleri ile ümmetin üzerinde ittifak ettiği hususların önüne kendi mantıklarını koyan böyle kimselerin itirazlarına cevaplar ise ilmi az olan ama “haddi aşmak”tan korkan Müslümanları bilgilendirmek için değerli âlimlerimiz tarafından dile getirilmiş. Mesela ebu’l Ala el-Mevdudi, “Sünnetin Anayasal Niteliği” kitabında kendi döneminde yaşayan bir şaklabanın dini terimleri kullanarak insanları nasıl aldattığını ilmi delillerle çürütürken aslında bu tür “haddi aşan” yorumların ne kadar “ilmi kıt” yorumlar olduğunu gözlerimiz önüne seriyor. Buradan anlıyoruz ki her dönemde Müslümanların akıllarını karıştırmak için bu şekilde şüpheler ortaya atılmaya çalışılmış, ancak bu fitneler mesela bu yüzyılda daha çok etkili olmuş. Bunun nedeni ise hakiki âlimleri asılan, öldürülen, sindirilen, medya ile karalanan ahir zaman Müslümanlarının bu şer odaklar hakkında yeterince bilgilendirilememesinden başka bir şey değil. Ya değilse aslında ilim sahibi birisi için “çok komik” olan bu iddiaların yanlış olduğu ilmi olmayan insanlara anlatılsaydı insanlar bu denli haddi aşanların yolunda gitmezlerdi.

Müslümanlar, elbette eğer ilim sahibi değillerse takip edecekleri birilerine ihtiyaçları var. İlim öğrenecekleri ya da İslami ilimleri harmanlayıp en doğru şekliyle önlerine uygulanacak haplar haline getiren âlimlere ihtiyaçları var. Ancak takip edilen şahıslardaki yanlış seçimler hem dünya hayatını hem de ahiret hayatını mahvediyor. En küçük bir tıbbi operasyon için kapı kapı “en iyi doktor”u arayan, dünya hayatında en fazla bir asır emanet edilen vücuduna bu kadar değer veren insanlar, hem bu hayatını hem de ahiretini ilgilendiren, kendilerine verilen hayatın sebebi olan bu kadar önemli bir meselede önlerine çıkan ilk “âlim” kılıklı sahtekârların peşlerine gönül rahatlığıyla takılabiliyorlar. Küçük bir ameliyat kadar da mı değerli değil ebedi hayat?

Elbette bu dinin günümüz insanlarını farklı şekillerde etkilediğini görmekteyiz. Kimisi aklını başkalarının cebine koyarak, en ufak “Allah ne demiş”, “Rasulü ne demiş” merak etmeyerek tüm hayatını hangi uğurda olduğu ya da kullanılan yöntemlerin hangi dinde önerildiği belli olmayan “hizmet”i ile gönlünü rahatlatmakta, kimisi günde beş vakit kıldığı namazını ve haftada bir gittiği sohbetini yeterli görmekte, kimisi dünyalıklar peşinde bir ömür tüketirken Allah rızası için en ufak zaman ayırmayı bile çok görmekte, kimisi kendisine verilen zekâyı “bilim putu” için adamakta, dini beş vakit namaz ve Ramazan orucundan ibaret görüp bu putuna dini kondurmamakta. Bu tür ve daha sayılacak şekilde “dünya”yı ahiret hedeflerinin önüne geçiren günümüz insanları; yatırım yaparken bir bankacıya ya da ekonomiste danışıp tamamen ona güvenmezler de az çok kendileri de kandırılıp kandırılmadıklarını anlayacak kadar o konuda bilgi sahibi olurlar. Araştırırlar, günlerini harcarlar, işi bilenleri teker teker dolaşıp en iyi yatırımı yapmak isterler. Kimsenin cebine bu konuda akıllarını teslim etmezler. Yada bir doktora başvuracakları zaman “en iyi”sini soruştururlar etraftan. İşte dünya yatırımları hakkında bu kadar titiz olan bizler, iş ahirete geldi mi kendimize ve karşımızdakine o kadar güveniriz ki, “Allah” ile başlayan her cümleye inanıveririz. Söylenen cümleleri araştıran, gerçekten öyle bir söz söylenmiş mi bakan, yada en azından başkalarından da bu konuyu dinleyip hakkı aramaya çalışan kimse çok azdır. Böyle olunca da “hakiki âlimler”in olmadığı bir toplumda “Allah” diye cümleye başlayan şaklabanlar bu konularda çok güzel prim yapmaktadırlar.

Ne âlimler gelmiş geçmiş arzda. Onlar hiçbir zaman zalime boyun eğmemişler. İslam halifesi Mansur’un kadılık teklifini reddeden İmam Ebu Hanife’nin dik duruşunu bugün hangisi örnek alabiliyor? Oysaki bir İslam devletinde bile hüküm merciini, vereceği şer’i hükümlere halifenin nefsi istekleri karışır korkusuyla reddeden ve devlet başkanına yaptığı bu reddiye üzerine işkencelerle şehid edilen İmam-ı Azam’ın yolundan gittiğini iddia eden bu insanların zalim güçlerle olan ilişkilerine baktığımızda vaziyetin aslında çok farklı olduğuna şahid oluyoruz. En azından söylemler hiçbir zaman tağutlara dokunmuyor. Ancak âlim, hiçbir İslami hükmü sakınmaz, isterse karşısında devlet başkanı olsun. Özellikle günümüzde gayr-ı İslami hükümlerle hâkimiyet süren tağutlara iyilik-sağlık mesajları verecek kadar alçalmazlar, aksine onları işkence pahasına da olsa İslam’a çağırırlar. “Belam” olarak da adlandırdığımız, kendilerindeki ilmi menfaatleri ya da başkalarının menfaatleri için kullananları Allah şöyle nitelendiriyor:

“Allah’ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır.” (Bakara 174)

Velhasıl-ı kelam, gerçek âlim; Allah’dan ve Rasul’ünden kendisine ulaşan hiçbir ilmi insanlardan gizlemez. Devlet başkanları ile arasına mesafe koyar ve gerekli hususlarda çekinmeden onları uyarır. Allah yolunda cihad edenleri asla karalamaz, halkı bunun için teşvik eder, mücahidler için dua eder. Onlar; bilmedikleri hakkında “bilmiyorum” demeyi bilirler, nitekim en ufak ilimleri olmadıkları noktada verecekleri yanlış bir fetvanın sorumluluğundan korkarlar. Bu özellikleri öne çıkarmamızın nedeni, bugün İslam âlimi (!) geçinen nice şahısları teraziye koyabilmemiz içindir. Takip etmek elbette ilmi eksik olan bizler için olmazsa olmaz bir yöntemdir. Ama bizler takip edeceğimiz kişiyi aynen yukarıdaki örneklerde olduğu gibi ölçerek, tartarak seçmeliyiz. Neye göre mi, tabi ki İslam’ın ana kaynaklarına göre.

Bugünlerde bir başka tartışma da ayakları Allah yolunda toza bulanmamış şahısların, ömürlerini cihad meydanlarında ahiret için rızık edinenlere cihad’ın yöntemini öğretmeye kalkmaları hakkında meydana geliyor. Bu konuda diğerinden farklı değil aslında. İslami ilimlerden mahrum kalmış ve dini akıl-mantık genellemeleri ile açıklamaya çalışan bu zavallılar nereden bilsinler ki İslam’da normal düzen ve cihad düzeni arasında fıkıh farklılıkları vardır. Fıkıh bilmeyen bu insanların duygusal yaklaşımları, elbette bu konuda aydınlatacak âlimler olmayınca, takipçileri tarafından da aynı duygusallıkla ve akıl-mantık ile cihadi meseleleri ölçüp tartmaktadır. Oysaki bir fıkıh kitabını açıp da mezheplerini takip ettiğimiz imamların cihad meydanlarında verdikleri fetvalara baksak duygusallıkla, akılla ve mantıkla bu işlerin yürümeyeceğini bir çırpıda anlayıvereceğiz. Ancak akıllar, din konusunda işte böylece ehil olmayan, dini ilimler konusunda en ufak icazeti olmadan rahatça konuşabilen kimselere devredilince ve üstüne üstlük bu durum işlerine iyi gelen tağuti güçler tarafından da en güzel bir şekilde desteklenip de medya aracılığıyla insanların olaylara sadece belli açılardan bakmaları sağlanınca olay daha vahim noktalara ulaşmaktadır.

Sözün özü, günümüzde Müslümanlar arasına “orijinal fikir”ler ile ümmetin on üç asırdır düşünemediği yanlışlarını (!) bulduğunu iddia edenler, on üç asırdır Rasulullah’ın cihad fıkhı ile hareket ederek ömürlerini cihada adamış neferlere rahat koltuklarında, klavyeleri başında yöntem öğretenler, bunları gözleri kapalı takip ederek ve her fırsatta Müslümanların arasında sözcülüğünü yaparak Kur’an ve Sünnet temelli değil de hep başkalarının yorumlarını baz alarak değerlendirmede bulunanlar ve bu işi de Allah’dan korkmadan, iftira endişesi taşımadan yada İslam’a ait şiarların fonksiyonlarına zarar verdiğinin farkında olmadan “olmayan” ilimleri ile gündeme getirenler, profesörlerin arasında “açılın ben doktorum” diyen zavallı hazırlık öğrencisinden farklı değiller.


Bekir Tok


SAAT: 12:57

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306