Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Makale ve Köşe Yazıları (https://www.forum.medineweb.net/516-makale-ve-kose-yazilari)
-   -   Ölçüyü kaçırmadan… (https://www.forum.medineweb.net/makale-ve-kose-yazilari/28797-olcuyu-kacirmadanve8230.html)

EyMeN&TaLhA 02 Nisan 2014 20:50

Ölçüyü kaçırmadan…
 
Seçimler bitti ama toz duman dağılmadı. Galiba kolay kolay da dağılmayacak. Türkiye yeni bir geçiş sürecinden geçiyor. Ehl-i iman da birbiriyle imtihan oluyor. Elbette hepimizin kusurları var. Kusurlarımız skala biçiminde. Bir kısmımızın kusarları diğerinkinden daha büyük. Yöntem amellerin ölçüsünü belirler. Bu anlamda yanlış yöntem, yanlış sonuçlara götürür. Hizmet camiası başlangıçtan itibaren yöntem meselesiyle veya yanlışıyla malul. Dolayısıyla acı meyvesi son seçimlerde iyice baraklaştı ve ortaya çıktı. Bu yapıyı veya camiayı basında temsil eden Ekrem Dumanlı ve Bülent korucu gibi isimler hakkında öteden beri üslup açısından çekincelerim var. Şahıslara sadakatten ziyade hakikate sadakat göstermeliyiz. Aristo, hocası Eflatun için böyle dediği gibi aynı zamanda bizim geleneğimizde de İmam Ali veya Ahmed Bin Hanbel’e atfedilen bir kelam-ı kibar vardır: "Dur hahsu dare’l hak la tedur haysa dare’z zaman." Zamana ayarlı olarak hareket etme! Hakka ayarlı ve dayalı olarak hareket et!

Yine bir kelam-ı kibarda "a’rifi’l hakka tarif ricalehu" denilmiştir. Hakkı tanı, temsilcilerini de tanırsın! Temsilcileri üzerinden hakkı tanımak bazen insanı hakka uzak düşürür. Hak üzerinden şahısları tanımak ise bizi yanılmalardan kurtarır. Aksi ise yani kişiler üzerinden hakka ulaşmak isi bizi hataya düşürebilir. Bu itibarla, Türkiye’de hoca olmadığı halde "Hoca" lakabıyla anılan bir kişi ve klik hidayete erdirdiği varsayılan insanları hidayet öncesi durumlarından daha geriye götürmüştür. Maazallah. Bundan dolayı sadakatimiz kişilere değil hakikate ve yüce değerlere olmalıdır. Bu itibarla, herkesin sözünü mihenge vurmamız lazımdır. Mihenk ise Kur’an ve hadistir.


*

Bununa birlikte yanlışa müdahale ederken de haddi aşmamalı ve ölçüyü kaçırmamalıyız. Maksadımız zarar vermek değil zararı önlemek olmalıdır. Anlaşılması için konuyu biraz açalım. Galata Kulesinde bir bakkalda Milli Görüş çizgisinden gelen bir ailenin AK Parti ile Saadet arasında kalmış veya dağılmış kanatları arasında, 17 Aralık sonrası süreçle ilgili bir tartışmaya tanık oldum. Aile mensubu olmasa da aileye yakın birisi Camia/Hizmet olarak anılan grup ile alakalı tekfire varan bir ifade kullandı. Haliyle, irkildik. Bu yakışıksız ifadesinden sonra hepimiz kendisini uyardık. Haddini aştığını söyledik.

Aynı doğrultuda bir okurum da Muhammed Sait Nasır isimli bir zatla ve söyledikleriyle alakalı bana bir elektronik posta mesajı göndermiş; o zat ve söyledikleri hakkında kanaatimi soruyor. Bediüzzaman’ın talebelerinden olduğu ileri sürülüyor ve bazı kanallara yaptığı değerlendirmede vefatından 20 gün önce görüştüğü Bediüzzaman’dan, Gülen hakkında ‘münafık’ dediğini aktarıyor. Bu ifade belliki maksadı aşan bir ifadedir. Bu aktarımın sıhhatinden kuşkuluyum. İkincisi, nifak meselesi bizim açımızdan zanni bir meseledir ve ulu orta tekfir yanlış olacağı gibi nifak ithamı da yakışıksızdır. Vebale vabeste bir meseledir. Elbette kimse hatadan ve kusurdan münezzeh ve müberra değildir. Bütün ehli imanın geleceğini ilgilendiren hususlarda kimsenin hatırına bakılmaz ve hata ve kusurlar tadat edilir. Dile getirilir. Ama haddi aşan ifadeler meseleyi çözmez daha karmaşık ve çözülemez hale getirir. Tedavi etmez belki hastalığı artırır. Bundan dolayı ölçüyü aşmamalı ve taşkınlık yapmamalıyız.

*

Tekfir meselesinden dolayı iki meseleyi hatırlatmak istiyorum. Bedir ashabından ve Peygamberimizin (asm) diplomatlarından Hatip İbni Ebi Baltaa’nın bir kadınla birlikte Medine’den Mekke’ye mesaj gönderdiği tespit edilir. Hazreti Ömer durumun ortaya çıkması üzerine Hatip İbni Ebi Baltaa hakkında ağır konuşur. Peygamberimiz (asm) kendisini teskin eder ve onun Bedir ashabından olduğunu hatırlatır. Benzeri bir olay da Medine’de yaşanmıştır. Peygamberimizin (asm) dailerinden ve onun ötesinde Yemen’e gönderilen elçi ve kadılardan birisi olan Muaz İbn Cebel hicretten sonra Medine’de özellikle yatsı namazlarını uzun sureler eşliğinde kıldırmaktadır. Bakara Suresiyle yatsı namazını kıldırdığı bir defasında iki devesini mescid önüne bağlamış olan Ensar’dan Selim Ensari adlı genç sahabe namazı yarıda keserek çifte çubuğuna, develerine döner. Gencin namazı kısa tutarak yatsı namazından ve cemaatten ayrıldığını duyan Muaz İbni Cebel genç hakkında ‘münafık’ deyimini kullanır. Genç de bunu duyar ve üzülerek Hazreti Peygambere (asm) gider ve durumunu arz eder. "Bizim çiftimiz, çubuğumuz var Muaz İbni Cebel ise namaz kıldırdığında uzatıyor ve bizim ise işimiz gücümüz, çiftimiz, çubuğumuz oluyor ve hurmalıkları ve bahçelerimizi sulamamız gerekiyor" der.

Peygamberimiz (asm) gence Kur’an’dan ne bildiğini sorar. O da durumunu arz eder: "Sadece Fatiha suresini biliyorum ve onunla Allah’tan cenneti istiyor ve cehennemden sakınıyorum. Ya Resulallah! Senin mırıldandıklarını (dua ve okuduklarını) ve Muaz ibni Cebel’in mırıldandıklarını bilmiyorum…” Fatiha’nın dışında zammi sure bilmemektedir. Peygamberimiz (asm) de ona Muaz ile birlikte dualarıyla onun gibi sadece cenneti istediklerini ve cehennemden sakındıklarını ifade eder. (El İbtila ve’t Temhis, Abdulmecid Zeynelabidin, Gureba, s: 34-35)

Genç sahabe Selim ayrılmadan Peygamberimize (asm) şunları söyler: ”Yarın topluluk gelince (Uhud Savaşına gelecek Mekke müşriklerinin kastediyor) Muaz (Radıyallahu Anhhu) olacakları görecek!” Ertesi gün müşriklerin karşısına çıkarak yiğitçe çarpışır ve çatışma alanında şehit düşer. Toz duman çekilince Hazreti Peygamber (asm) bu durumdan müteessir olarak Muaz’ın (R. Anhu) yanına gider ve ona şöyle der “Görüyor musun davalımız ne yaptı?” Bunun üzerine kederli bir şekilde Muaz Radiyallahu Anh şunları söyler: "İstiğfar halindeyim. O doğru söyledi ben ise yanıldım." Maide Suresi 8’inci ayet her zaman ve zeminde bizi adalete davet ediyor: ”Ey Inananlar! Allah için adaleti ayakta tutup gözeten şahitler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a takvaya daha uygundur. Allah'tan sakinin, doğrusu Allah islediklerinizden Haberdar'dır….”

alıntıdır

Mustafa ÖZCAN

risale haber

NİSAREYYAN 03 Nisan 2014 01:18

Cevap: Ölçüyü kaçırmadan…
 
Allah razı olsun ölçüyü kaçırmamak kesinlikle gereklidir
Yalnız ben verilen örnekteki sahabe nin hatasına binaen Muaz (r.a)ın münafık söylemi konusunu günümüzdeki ile kıyaslanabilecek bulmuyorum
Zira orada sadece fatiha suresini bilen ilmi olmayan bir sahabeyle günümüzde kitleleri hem de müslüman kitleleri peşinden sürükleyen ''alim'' konumunda kişi kıyaslanıyor
Ayrıca yapılan hataları kıyaslamak zaten apayrı çelişkiler doğurur..
Münafık söylemi asla benim haddime düşmez çünkü zaten benim buna ilmim yetmez
Ama şu da bir hakikattir ki kimsenin alnında “münafık” yazılı değildir
Doğrusunu ancak Allah bilir..

EyMeN&TaLhA 03 Nisan 2014 09:57

Cevap: Ölçüyü kaçırmadan…
 
Alıntı:

NİSAREYYAN Üyemizden Alıntı (Mesaj 325326)
Allah razı olsun ölçüyü kaçırmamak kesinlikle gereklidir
Yalnız ben verilen örnekteki sahabe nin hatasına binaen Muaz (r.a)ın münafık söylemi konusunu günümüzdeki ile kıyaslanabilecek bulmuyorum
Zira orada sadece fatiha suresini bilen ilmi olmayan bir sahabeyle günümüzde kitleleri hem de müslüman kitleleri peşinden sürükleyen ''alim'' konumunda kişi kıyaslanıyor
Ayrıca yapılan hataları kıyaslamak zaten apayrı çelişkiler doğurur..
Münafık söylemi asla benim haddime düşmez çünkü zaten benim buna ilmim yetmez
Ama şu da bir hakikattir ki kimsenin alnında “münafık” yazılı değildir
Doğrusunu ancak Allah bilir..





Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletsizliğe sürüklemesin; adil olun; bu, Allah'a takvaya daha uygundur. Allah'tan sakinin, doğrusu Allah islediklerinizden Haberdar'dır….”

bir şahıs yada bir topluluk önemli değil ki arkadaşım.önemli olan yanlış olarak gördüğümüz her şeyde kesin hükümler vermememiz gerektiği.

yazar aslında kıyaslama yapmamış.sadece örnek vermiş.genellemeyi biz yapıcaz ve diyeceğiz ki peşin hüküm vermemek gerekiyor.

eleştirdiğimiz insanların, toplulukların kalbindekileri yalnız Allah bilir.bizim kısıtlı ilmimizle olaylara bakış açımız bizi yanıltabilir.

bizim yapacağımız tek şey etrafımızdaki insanları bir şeylerle suçlamak yerine beklemek ve dua etmek.

Ahmed Bin Hanbel’e atfedilen bir kelam-ı kibar vardır: "Dur hahsu dare’l hak la tedur haysa dare’z zaman." Zamana ayarlı olarak hareket etme! Hakka ayarlı ve dayalı olarak hareket et!


verilen örneğe gelince oradaki sahabenin verdiği hüküm yazının konusudur.yoksa onun ilmi yada tek birey olup başkalarını etkilemediği olgusu konu olarak seçilmemiştir.


bir olay hakkında yargıda bulunurken kulağımızla duyup gözümüzle görsek dahi bunu dillendirmek yerine kenara çekilip dua etmemiz gerekiyor.

Bir mü'min, birinin bir kusur ve hata işlediğini gördüğünde veya duyduğunda; önce kadere bir hisse vermeli, onun adalet ederek, bu hata ve zaaf ile onu cezalandırdığını düşünerek müsamaha ile bakmalı. İkinci olarak nefis ve şeytanın hissesini çıkarıp hüsn-ü zanla bakmalı. Sonra, kendi nefsindeki kusurları görmeye çalışarak başkalarının kusur, yanlış ve zaaflarıyla uğraşmamalı
.

Nuayman, Bedir'de bulunduğu rivayet edilen zevattandır. O, içki yasak edilmiş olmasına rağmen koruk gibi meyve ve usarelerden içmeye devam ediyordu. Pek çok defa sarhoş olarak yakalandı; bir keresinde de Huzur-u Risaletpenâhî'ye getirilerek tedip edildi. Yine böyle bir durumdan dolayı o, Efendimiz'in huzurundaydı. Orada bulunanlardan birisi Nuayman'ı kastederek:
"Allah cezanı versin. Sen ne kötü adamsın. Bu kaçıncı oldu, böyle huzura geliyorsun!" türünden sözler sarf ediyordu. Bunu duyan Allah Resûlü, "Kardeşinize karşı şeytana yardımcı olmayın. Allah'a yemin ederim o, Allah ve Resûlü'nü sever." buyurdu


Rabbimiz, pek çok kusurlarımız olduğu hâlde, yağmuru kesmemekte, gökten ve yerden akıp gelen rızıkların önünü almamakta ve bizleri aç, susuz bırakmamaktadır. Bu sebeple mü'min, Allah ahlâkı ile ahlâklanmalı ve kardeşleri hakkında mümkün oldukça hüsnüzan etmelidir

hüsnüzan, bir mü'minin diğer bir mü'mine karşı tavrının ifadesidir ki bu, mü'minleri birbirine bağlayıp perçinleyen çok önemli bir husustur. Suizan ise sadece Allah düşmanlarına karşı gösterilebilecek bir tavırdır.

yani aslında yazarın amacı kıyaslama yaparak geçmişi ve günümüzü karşılaştırmak değil olaylar karşısında verdiğimiz hükümleri vicdan terazisinden geçirip öyle genellememiz gerektiği.






SAAT: 14:04

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306