Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Şiirler ve Şairler (https://www.forum.medineweb.net/517-siirler-ve-sairler)
-   -   ŞİİRLERLE MENKIBELER (https://www.forum.medineweb.net/siirler-ve-sairler/35688-siirlerle-menkibeler.html)

nurşen35 08 Kasım 2018 20:33

ŞİİRLERLE MENKIBELER
 
ÇOK SEVEN ÇOK KORKAR


Abdurrahman-ı Tagi, çok korkardı Allah'tan.

Şiddetle kaçınırdı, her haram ve günahtan.



Bir gün, sevdiklerine buyurdu ki: (Bu dünya,

Hayal’den ibarettir, yahut sanki bir rüya.



Dünya’ya muhabbeti artarsa bir kimsenin,

Azalır ona olan muhabbeti herkesin.



Aksine, azalırsa dünyaya muhabbeti,

Çoğalır o nisbette, halk indinde kıymeti.



Dünya, kulu Allah'tan gafil eden şeylerdir.

Yani Hak teâlânın men ettiği işlerdir.



Bir iş ki, Allah için yapılırsa eğer ki,

O, ahiret işinden sayılır elbetteki.)



Bir gün de buyurdu ki: (Hak teâlâ, kullarda,

İki korkuyu birden, cem etmez bir arada.



Bu dünyada, günahtan kim kaçarsa korkarak,

Korkutmaz ahirette o kulu cenab-ı Hak.



Her kim de, hiç korkmadan işlerse günah, isyan,

Mahşere gittiğinde, korkutulur o insan.



Bu korku, muhabbetle birlikte olmalıdır.

Yani onun kökünde, muhabbet, sevgi vardır.



Mesela ben babamdan korkuyorum pek fazla.

Çünkü çok seviyorum kendisini ihlasla.



Yani onu üzmekten korkuyorum ben asıl.

İşte böyle bir korku, sevgi den olur hasıl.)



Buyurdu ki: (Eziyet etmeyin hiç kimseye.

Çünkü mezun değiliz kimseyi incitmeye.



Nitekim şöyledir ki, tarifi de müminin:

Onun el ve dilinden insanlar olur emin.



Zira bir müslümandan, kötülük sadır olmaz.

O, kötülük görse de, karşılıkta bulunmaz.



Sabredip, tatlı dille eder ona nasihat.

Çünkü gönül yıkmaya yoktur izin ve ruhsat.



İmansız olanın da kalbini kırmak yoktur.

Zira o da, Allah'ın yarattığı bir kuldur.



Düşünün ki bir adam, Kâbe’yi yıkar ise,

Ne muazzam bir günah işlemiştir o kimse.



Kâbe, kul yapısıdır halbuki ey insanlar!

Gönül ise, Allah'ın kudretiyle oldu var.



Rabbimiz buyurur ki: (Sığmam göğe ve yere.

Sığarım iman dolu ve kırık gönüllere.)



Kalp kırmak, kul hakkına girer ki hem de heyhat!

Mahşerde, ödemeye bulunmaz güç ve takat.



Bu haktan kurtulmanın, bir tek çaresi vardır.

O da, şehid olarak, dünyadan ayrılmaktır.



Zira şehid olanın, kul borcu varsa eğer,

Alacaklı olanı, Mevlamız razı eder.



Şehiden ölmek için, dua etmelidir ki,

Yoksa nifak üzere ölünebilir belki.



Kim islama hizmeti düşünse her anında,

Şehiddir o müslüman, ölse de yatağında.)

nurşen35 08 Kasım 2018 20:36

BEDAVA KAVUŞTUK



Abdurrahman-ı Tagi, büyük islam âlimi.

Nasihat ediyordu insanlara daimi.



Zira çoktu bu zatta, insanlara merhamet.

İslama hizmet için, etti çok sa'y-ü gayret.



Derdi ki: (İnsanlara, hiç kızmamak lazımdır.

Kızmak zamanı değil, acımak zamanıdır.



Gayemiz, bir insanı kurtarmaktır ateşten.

Acaba daha mühim bir iş var mı bu işten?



İnsanlar, güruh güruh giderlerken ateşe,

İnsan bakabilir mi, bundan gayri bir işe?



Bir babanın oğluna, yapılsa bir iyilik,

Bundan, onun babası müteşekkir olur ilk.



Başka bir tabir ile, evlada olan hizmet,

Babasına yapılmış sayılır sanki elbet.



(İyalim) buyuruyor kullara cenab-ı Hak.

Buyurur ki: (Onları, ben yoktan eyledim halk.)



Bunun için, kullara yapılan bu hizmetler,

Allah'ın rızasını almaya sebeptirler.)



Bir gün de buyurdu ki: (İslama hizmet etmek,

Hak teâlâ indinde, kıymeti büyüktür pek.



Kime nasib ederse Hak teâlâ bu işi,

Bulunmaz bir nimettir, çok sevinsin o kişi.



Lakin hizmet ederken, düşünülmez para pul.

Yoksa, Allah indinde, o hizmet görmez kabul.



Yaptığımız hizmeti, yapalım ki ihlasla,

Versin karşılığını, Rabbimiz fazla fazla.



Eğer hizmet ederken, dünyalık düşüncesi,

Olursa, ahirette olmaz hiç faidesi.



Allah için, ihlasla olmaz ise bir taat,

Yarın mahşer gününde, alınmaz hiç mükafat.



Zira nice şehidler, yarın mahşer gününde,

Kanları akaraktan, durur mizan önünde.



Rabbimiz, o kimseye buyurur ki: (Ey kulum!

Sen, hangi niyet ile vuruşup şehid oldun?)



O der ki: (Ya ilahi, senin rızan uğruna,

Dövüşüp şehid oldum ve geldim huzuruna.)



Hak teâlâ buyurur: (Ey kulum yalan dedin.

Sen, benim rızam için dövüşüp harbetmedin.



Ne cengaver bir kişi desinler diye sana,

Dövüşüp öldürüldün ve erdin maksadına.



Aldın karşılığını bu bozuk niyetinin.

Bu gün, benden alacak bir şeyin yoktur senin.)



Pişman olmamak için ahirette bir kişi,

Allah için, ihlasla yapmalıdır her işi.



İnsan, bozuk niyetle yapsa da çok ibadet,

İslamı yaymak için, gösterse de çok gayret,



Allah rızası için yapmadı ise eğer,

Çektiği sıkıntı ve gayretler boşa gider.



Denir ki: (Sen bu işi, kim için yaptın ise,

Mükafatını dahi, git bugün ondan iste.)

nurşen35 08 Kasım 2018 20:38

BİRİNCİ VAZİFEMİZ


Abdurrahman-ı Tagi, âlim ve veli bir zat.

Derslerinde, herkese ederdi çok nasihat.



O, yine bir sohbette, buyurdu: (Ey insanlar!

Ahirete dönün ki, neticede ölüm var.



İnsanın, bu dünyaya gelmesine tek sebep,

Rabbine, tevazuyla ibadet etmektir hep.



İbadetten maksat da, Ona boyun bükmektir.

Onun emrine göre işini yürütmektir.



Dinimiz, bu hayatı etmiştir tam ihata.

Yaptığımız her bir iş, ya sevaptır, ya hata.



Hasılı her fiilin, dinde bir hükmü vardır.

Yani her yapılan iş, ya sevap, ya günahtır.



Bir insan, öğrenir de önce ilmihalini,

Buna göre yaparsa, her günkü ef'alini,



Her an, Hak teâlâya yapmış olur ibadet.

En büyük keramettir bu dinde istikamet.



Maksat, islamiyet’e uydurmaktır halini.

Ve hiç unutmamaktır her işinde Rabbini.



Yani düşünmeli ki her amelde muhakkak:

Razı mıdır, değil mi bu işten cenab-ı Hak?



Rabbimiz neden razı, neden razı değildir?

Bunlar da, dinimizde gayet açık bellidir.



İslam âlimlerimiz, çalışıp gündüz gece,

Meydana çıkarmıştır bunları ince ince.



Birinci vazifemiz, bunları öğrenmektir.

Sonra, buna muvafık, salih amel etmektir.



İki kanat gibidir, yani (İlim) ve (Amel).

Ve islam binasında, bunlardır iki temel.



Bu ikisi olmazsa, müslümanlık olamaz.

Ve insan, ahirette azaptan kurtulamaz.)



Bir gün de buyurdu ki: (Fırsatlar ganimettir.

Şu boş geçen zamanlar, çok büyük bir nimettir.



Bir islam âliminin kitabını okuyan,

Sohbet etmiş sayılır onun ile bir zaman.



Hatta büyüklerimiz, şöyle buyurmuşlardır:

(Din kitabı okumak, sohbetin yarısıdır.)



Mesela Mektubat’ı okuyan edep ile,

sohbet etmiş sayılır, (İmam-ı Rabbani)yle.



(İmam-ı Gazali)yle kim isterse konuşmak,

Onun eserlerini okumalıdır ancak.



Çünkü bu velilerin adları, her nerede,

Anılsa, bulunurlar anında o yerlerde.



Adlarının geçtiği mahallere, hem dahi,

Yağar gökten bereket ve rahmet-i ilahi.



Kim, Kur'an-ı kerim’i eder ise tilavet,

O dahi Rabbimizle konuşmuş olur elbet.



Bu gün, islamiyet’i öğrenmek çok kolaydır.

Dinimizi öğreten doğru kitaplar vardır.



Lakin bozukları da var ki, hem de pek fazla,

O bozuk kitapları, sokmayın eve asla.)

nurşen35 28 Kasım 2018 17:01

RESULULLAHIN YARDIMI


Numan-ı Tilemsani adında veli bir zat,

Yazdığı bir kitapta, anlatıyor ki bizzat:



Altıyüz elliyedi senesinde, Mısır'dan,

Seçkin bir cemaatle, yola çıktık bir zaman.



O gün akşama kadar, yol yürüdük bir müddet.

İçmek için suyumuz tükenmişti nihayet.



Çölde, su aramaya dağıldık biz bu defa.

Ben de bu maksat ile, yürüdüm bir tarafa.



Yorgunluktan, bir uyku bastırdı beni birden.

Kendimi tutamayıp, uykuya daldım hemen.



Nasıl olsa giderken beni uyandırırlar.

Diye düşünerekten, uyukladım bir miktar.



Uyanınca gördüm ki, yapayalnız kalmışım.

Ne kafilemiz vardı, ne de bir arkadaşım.



Başladım titremeye karanlıkta korkudan.

Ve ne yapacağımı, bilemiyordum o an.



Kafilemden bir eser bulurum ümidiyle,

Seğirttim sağa sola, telaş ve üzüntüyle.



Ve lakin ne bir eser, ne de iz bulamadım.

Sonunda yorgunluktan, atamadım bir adım.



Uykusuzluk, susuzluk, korku ve yorgunluktan,

Adeta ümidimi kesmiştim hayatımdan.



Çaresizlik içinde, bağırdım: (Ya Muhammed!

Bu korkunç, ıssız çölde, sen yetiş eyle medet.)



Tam o anda, bir ışık peyda oldu aniden.

Ve beyaz elbiseli bir kimse çıktı birden.



El ele tutuşarak, yürüdük onun ile.

Bendeki o korkudan, kalmadı eser bile.



Onu öyle sevdim ki, ancak olur o kadar.

Hayatımın en güzel anı idi o anlar.



Az bir yol yürüyünce, yetiştik kafileye.

Lakin sevinemedim, onları buldum diye.



Zira öyle biriyle, beraber idim ki ben,

Unutmuştum derdimi onun güzelliğinden.



Sonra o buyurdu ki: (Ümmetimden bir kişi,

Benden medet isterse, hallolur derhal işi.)



O zaman anladım ki, hayran olduğum bu zat,

Bizim Peygamberimiz, Resulullahmış bizzat.



Daha sonra, yanımdan ayrılıp döndü geri.

Nur şeklinde yükselip, girdi gökten içeri.



Bu zat buyuruyor ki: (İyi dost ve arkadaş,

İnsanı, doğru yola getirir yavaş yavaş.



Ben iyi miyim? diye, edersen eğer merak,

Kiminle arkadaşlık ediyorsun, ona bak.



İyilerle olursan, sen de iyi olursun.

Bozukların yanında, sen dahi bozulursun.



Çünkü kalp, karşısında kim varsa, ona kayar.

Yahut da onun kalbi, meyl edip sana akar.



Velhasıl kurtulmanın, bir tek çaresi vardır.

O da, Kurtulanlarla beraber bulunmaktır.)

nurşen35 15 Aralık 2018 12:43

KİMSEYİ ÜZMEYİN...

Abdurrahman-ı Tagi, âlim ve evliya zat.

Bir gün, talebesine, şöyle etti nasihat:



Buyurdu ki: (Siz şöyle edin ki mülahaza:

Cemiyet bir beden’dir, fertler de birer a’za.



Birinin ayağına, batsa ufak bir diken,

Onun acısı ile, sızlanır bütün beden.



İşte, bir cemaatin fertleri de böyledir.

Birisi hasta olsa, hepsi üzüntüdedir.



Bunun için herkese, davranın güzel, iyi.

Herkesle hoş geçinip, üzmeyin hiç kimseyi.)



Bir gün de buyurdu ki: (Bu din, ilim dinidir.

Felaha ermek için, bir rehber gereklidir.



İslam âlimleridir bu yolda asıl rehber.

Rehber'le yola çıkan, yolda çok rahat eder.



Bir gemiye benzer ki, bu islam âlimleri,

Maksada erdirirler gemiye binenleri.



Âlimlere uymamak, akıl kârı değildir.

Gemi varken, yüzmeyi tercih etmek gibidir.



Biz, İmam-ı a'zamın binmişiz gemisine.

Ehl-i sünnet denilir, bu geminin ismine.



Her hangi vasıtaya binerse biri eğer,

Onu süren kimseye, uyması icab eder.)



Başka bir sohbetinde buyurdu ki: (Ey insan!

İki şeyi unutup, hatırlama hiç bir an.



Allah için yaptığın iyi amellerini.

Gayrinin sana olan, kırıcı hallerini.



Zira sen, bir iyilik yapmışsan, o bitmiştir.

Yani onun sevabı, defterine geçmiştir.



Lakin başkalarına, onu her söyledikçe,

Kazandığın o sevap, hep azalır gittikçe.



Ne kadar çok söylersen, o nisbette azalır.

Sonunda koca sevap, bir nokta gibi kalır.



Bunun gibi, birinden görürsen bir fenalık,

Sabredip, sevabını alırsan, biter artık.



Lakin başkalarına söylersen bunu dahi,

Aldığın bu sevap da, azalır gayet tabii.



Onu her söyleyişte, daha fazla azalır.

Dağ kadar bile olsa, bir avuç kadar kalır.



İki şey de vardır ki, uygun olmaz unutmak.

Bunlardan biri (ölüm), biri de (cenab-ı Hak).



Nasıl unutulur ki, bu ölüm, yani bu mevt,

Hepimizin başına gelecektir akıbet.



Mümin, sever ölümü ve onu hiç unutmaz.

Zira ölüm olmadan, Rabbine kavuşamaz.



Kim ölümü, yirmi kez düşünürse bir günde,

Yatakta ölse dahi, şehiddir öldüğünde.



Nasıl unuturuz ki hem dahi Rabbimizi,

Yaratan ve hayatta durduran Odur bizi.



Biz, Onun kudretiyle ayakta duruyoruz.

O çekse kudretini, bir anda yok oluruz.)

nurşen35 26 Mart 2019 22:22

Anne duası


Pir Ali aksarayi, bir sohbeti anında,

Şöyle dedi, (Anneye hizmet) etme babında:



Musa aleyhisselam, bir gün kendi kendine,

Düşünüp, şu şekilde dua etti Rabbine:



(Cennette, benim komşum her kimse ya ilahi!

Bildir de, onu bulup tanıyayım ben dahi.)



Buyurdu ki: (Ya Musa, falanca beldeye var.

Çarşının girişinde, bir kasap dükkanı var.



O dükkanın sahibi, gayet iyi bir zattır.

Cennette senin komşun, o kasap olacaktır.)



Musa aleyhisselam, onu görmek üzere,

Çıktı memleketinden, vasıl oldu o yere.



Hanesine giderek, buyurdu: (Ey kişi, ben,

Misafir geldim sana, eğer kabul edersen.)



Kasap, Musa Nebi'yi tanımıyordu, fakat,

(Hoş geldiniz!) diyerek, eyledi çok iltifat.



Baş köşeye oturtup, eyledi izzet, ikram.

Sonra izin isteyip, işine etti devam.



Önce mutfağa girip, et pişirdi ocakta.

Ve onu, lokma lokma ayırdı oracıkta.



Ve asılı bir zembil var idi ayriyeten.

Yavaş ve dikkatlice, indirdi onu hemen.



Musa Nebi baktı ki, içinde bir kadın var.

Çok yaşlı, pir-i fani, takatsiz bir ihtiyar.



Kirlettiği bezleri, çıkartarak ilk önce,

Yeni, temiz bezlerle değiştirdi güzelce.



Yedirdi o etleri sonra o ihtiyara.

O, sevinip birşeyler mırıldandı o ara.



Hizmetini bitirip, astı tekrar yerine.

Ve Musa Peygamberin yanına geldi yine.



Musa aleyhisselam, sordu ki: (Bu zembilin,

Merak ettim sırrını, bana da söyler misin.)



Dedi: (Benim annemdir zembilde gördüğünüz.

Yaşlıdır, ona böyle bakarım gece gündüz.



Zira başka evladı yoktur hizmet edecek.

Her türlü hizmetini, ben yaparım severek.)



Buyurdu ki: (Sen onun temizlik hizmetini,

Yapıp da, lokma lokma yedirince etini,



Annenin dudakları oynadı, bir şey dedi.

Sen ise âmin dedin, söylediği ne idi?)



Dedi ki: (Ben annemin hizmetini görünce,

Pek fazla memnun olup, dua eder gönlünce.



Onu, Musa Nebi'ye komşu et ya ilahi!

Diyerek dua eder, âmin derim ben dahi.)



Musa Nebi o zaman buyurdu: (Musa benim.

Bu halinden ötürü, seni tebrik ederim.



Annene böyle hizmet ettiğinden ihlasla,

Beni, seni görmeye gönderdi Hak teâlâ.



Annenin duasını kabul etti Rabbimiz.

Cennette, senin ile komşu olduk ikimiz.)

nurşen35 27 Nisan 2019 20:56

ÖFKE AKLI ÖRTER



Sıbgatullah Arvasi, Allah dostu bir veli.

Sohbeti, dinleyene olurdu faideli.



Bir gün, sevdikleriyle sohbet ederken bu zat,

(Kibir)den bahsederek, şöyle etti nasihat:



Bilin ki, öfke gadap, kibir’den hasıl olur.

Öfkelenen insanda, örtülür akıl, şuur.



İnsan kızdığı zaman, şeytan da fırsat bilip,

Gidip onun boynuna, geçirir derhal bir ip.



İstediği tarafa sürükler o kimseyi.

Çünkü o, ayıramaz iyi kötü bir şeyi.



O, şeytanın elinde, olmuştur bir oyuncak.

İnsan, kızmamak ile kurtulur bundan ancak.



Pehlivan denirse de, yenenlere hasmını,

Lakin asıl pehlivan, yenendir gazabını.



Biri, Resulullahtan nasihat isteyince,

(Kızma ve sinirlenme!) buyurdular hemence.



O zat, bunu Resulden, üç defa etti talep.

Yine aynı cevabı buyurdular ona hep.



İsa Peygamber dahi, havarileri ile,

Giderken, karşılaştı yolda kötü biriyle.



Resule hakaretler eyledi o bi-edep.

O ise, iyilikle cevap verdi ona hep.



Dediler: (O hakaret etti mütemadiyen.

Siz, yumuşak cevaplar verdiniz, acep neden?)



İsa Nebi, o zaman buyurdu: (Ey insanlar!

Bir kapta ne var ise, dışarıya o sızar.)



Bir gün de buyurdu ki İsa aleyhisselam:

(Gadap ve öfkelenmek, ateşe misaldir tam.



Nasıl söndürürlerse ateşi, su atarak,

Söndürün hırsınızı, siz de abdest alarak.)



Sahabeden biri de, Allah'ın Resulünden,

Nasihat isteyince, buyurdu: (Kızma hemen!)



Şu üç haslet var ise, bir müslümanda şayet,

Hak teâlâ o kula, acır, eder merhamet.



Biri nimete şükür, diğeri affetmek tir.

Üçüncüsü, kızınca, öfkesini yenmektir.



Bir kimse kızdığında, davranırsa yumuşak,

Kalbini, iman ile doldurur cenab-ı Hak.



Biri kızdığı zaman, gizlerse gadabını,

Allah da, gizler onun kusur, kabahatını.



Bir gün hazret-i Ömer, Resulün huzuruna,

Varıp, arz eyledi ki: (Bir amel söyle bana.



Hem bana kolay olsun o ameli işlemek,

Hem de iki cihanda, faideli olsun pek.)



Buyurdu ki: (Ya Ömer, suçluları bağışla.

Kimsenin ayıbını, kimseye deme asla.



Koru müslümanların şeref, itibarını.

Örtücü ol herkesin kusurunu, aybını.



Eğer böyle yaparsan, kıyamette muhakkak,

Senin kusurunu da, affeder cenab-ı Hak.)

nurşen35 18 Mayıs 2019 16:28

MUHTAÇLARA YARDIM



Abdülaziz Dehlevi, âlim ve veli zattı.

Bir gün, sevdiklerine, şu vakayı anlattı:



Abdullah bin Mübarek adında bir evliya,

Hac'da iken bir gece, gördü şöyle bir rüya:



Semadan yeryüzüne, iki melek indiler.

Sonra, birbirleriyle hasbihal eylediler.



Meleklerden birisi, sordu ki diğerine:

(Bu sene, kaç müslüman geldi bu Hac yerine?)



O dahi cevabında, şöyle dedi o zaman:

(Bu yıl Hacca gelenler, altıyüzbin müslüman.)



Birincisi sordu ki yine ikincisine:

(Peki, kaçının haccı kabul oldu bu sene?)



Dedi ki: (Bu kadar çok kimse Hacca gelmiştir.

Lakin hiç birininki, kabul edilmemiştir.



Fakat Şam'da, Ali bin Muvaffak diye bir zat,

Var ki, Hac sevabını kazanmıştır o bizzat.)



Abdullah bin Mübarek, bu rüya üzerine,

O zatı bulmak için, yöneldi Şam şehrine.



Ali bin Muvaffak’ı sorarak ahaliden,

Hanesini öğrenip, yanına gitti hemen.



Önce selam vererek, anlattı rüyasını.

Dedi ki: (Söyle bana, sen şu işin aslını.



Sana, Hac sevabını kazandıran iş nedir?

Ne amel işledin ki, kazandın böyle ecir?)



Ali bin Muvaffak da, buna çok etti hayret.

Dedi ki: (Bilmiyorum, yapmadım bir ibadet.



Ayakkabı tamiri yapmaktır asıl işim.

Otuz seneden beri, Hacca gitmek isterim.



Üçyüz dirhem parayı, biriktirip nihayet,

Bu yıl, Hacca gitmeye etmiştim halis niyet.



Lakin kısmet olmadı bu sene de bana Hac.

Zira bir komşum vardı, gayet fakir ve muhtaç.



Bir gün gidip gördüm ki bu komşumun evine,

Et kokusu yayılmış evinin her yerine.



Şaka ile dedim ki: (Et pişiyor ocakta.

İkram et de, beraber yiyelim şuracıkta.)



Ben böyle söyleyince, ağladı hüngür hüngür.

Dedi ki: (Çocuklarım, aç bekliyor üç gündür.



Bütün şehri dolaşıp, iş aradım bir hafta.

Lakin hiç bulamadım uygun iş, bir tarafta.



Bir yolun kenarında, ölü bir hayvan gördüm.

Zaruret miktarınca, kesip eve götürdüm.



Yemek pişiriyorum çocuklara o etten.

İkram edemiyorum size de bu sebepten.)



Ben bunu öğrenince, çok sızladı yüreğim.

Ve hemen düşündüm ki: Buna yardım edeyim.



Muhtaç olan kimseye, yardım eli uzatmak,

Nafile ibadetten, kıymetlidir kat be kat.



Abdullah bin Mübarek, öğrenince bu hali,

Buyurdu: (Çok isabet eylemişsin ya Ali!)

nurşen35 07Haziran 2019 20:42

ÜÇ MÜHİM HAK



Abdurrahman-ı Tagi, büyük bir veli idi.

Sohbeti, dinleyene pek çok faideliydi.



Bir gün de buyurdu ki: (Sakın şu üç kimsenin,

Hakkına riayette, gevşeklik göstermeyin.



Birisi, (anne-baba) hakkıdır ki evvela,

Üf bile söylemeye izin yoktur onlara.



Şöyle ki, genç bir kişi vardı ki Sahabeden,

Annesinin kalbini kırmıştı bir sebepten.



O günlerde bu kişi, geldi ölüm haline.

Gitti tanıdıkları hemen ziyaretine.



Ve lakin gördüler ki, tutulmuş dili hepten.

Hiç (Allah) diyemiyor lisanı bu sebepten.



Eshaba, çok üzüntü geldi bundan husule.

Gelip bu vaziyeti, arz ettiler Resule.



Buyurdu: (Annesini çağırın bana onun!)

Söylediler, acele huzura geldi kadın.



Buyurdu ki: (Ey hatun, halin nasıl oğlunla?)

Dedi: (Ya Resulallah, hiç aram yok onunla.



Hanımını kollayıp, üzmektedir beni hep.

Ben, hiç razı değilim oğlumdan bundan sebep.)



Buyurdu ki: (Oğluna bağışla ki rızanı,

Tutuk dili açılıp, Allah desin lisanı.)



Dedi: (Ya Resulallah, çok kırgınım ona ben.

Şimdi peki desem de, yapamam bunu kalben.)



O Server buyurdu ki Eshaba bu sefer de:

(Çokça odun toplayıp, ateş yakın şu yerde.)



O zaman kadıncağız, merak etti bu işi.

Dedi ki: (Ne sebepten emrettiniz ateşi?)



Buyurdu ki: (Oğlunu atacağız içine.

Nasılsa layık oldu Cehennem ateşine.)



Bunu duyup, Resule yalvardı ki o kadın:

(Ben razıyım oğlumdan, yakmayın onu sakın!)



Üç hak’tan ikincisi, (hoca, üstad) hakkıdır.

Bunların, ebeveyn'den daha çok hakkı vardır.



Anne-baba, çocuğun dünyaya gelmesine,

Sebeptirler, beslenip hem de büyümesine.



Lakin hoca ve üstad, öğreterek dinini,

Kazandırır insana, sonsuz saadetini.



Ve eğer anne-baba, yaparsa hem hocalık,

Onlarda, bu iki hak birleşmiş olur artık.



Böyle anne-babanın, hakkı olur iki kat.

Çünkü hem ebeveyndir, hem de hoca ve üstad.



Bir kimse daha var ki, bizlere hakkı geçen,

O dahi, rızkımıza sebep olan (işveren).



Her insanın rızkını, Rabbimiz verse de hep,

Lakin işverenleri, kılmıştır buna sebep.



Onun da hukukuna riayet etmelidir.

Zira kul hakkı olup, ödemesi çetindir.



Büyükler buyurdu ki: (İnsana şükretmeyen,

Allahü teâlâ'ya şükredemez katiyen.)


SAAT: 14:34

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306