Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Aralık 2007, 10:16   Mesaj No:3

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Çocukların Ruh sağlıgı Açısından Dini Eğtim

Çocuklarımızı İbadete ve Duaya
Nasıl Alıştırabiliriz?
Sembollerle düşünme, yani soyut düşünce tam gelişmediği için çocuklar yedi yaşına kadar herşeye inanırlar. Dört yaşındaki bir çocuk için imkânsız diye birşey yoktur, her şey mümkündür. “Dün gece, sen uyurken, gökten bir yıldız indi; seni öpüp gitti” deseniz hemen inanır, bunun mümkün olamayacağını düşünmez.
Dört yaşındaki çocuklara ibadetler ve dua çok ilginç gelir, bizi taklit etmeye çalışırlar. Bizimle birlikte namaz kılmak, dua etmek, oruç tutmak, camiye gitmek çok hoşlarına gider. Yemeklerden önce ve sonra Allah’a verdiği nimetlerden dolayı sesli olarak şükretmek, namazlardan sonra yine sesli olarak dua etmek; kendimiz, eşimiz, aile büyüklerimiz ve çocuklarımız için iyi dileklerde bulunmak yavrularımız üzerinde büyük tesir bırakır ve onları Allah’a yaklaştırır.
Küçük çocukların dil ve zihin gelişimi henüz yeterince olgunlaşmadığı için soruların amacını tam olarak ifade edemezler. Bir gün çarşıda dolaşıyordum. Annesinin kucağında, iki-üç yaşlarında bir erkek çocuğu parmağıyla camiyi göstererek sordu: “Bu ne?” Annesi, “O bir cami,” dedi. Çocuk tekrar sordu: “Bu ne?” Annesi yine aynı cevabı verdi: “O bir cami.” Çocuk istediği cevabı alamadığını anlatmak için yine sordu: “Bu ne?” Anne sesini yükselterek ve kelimelerin üzerine basarak, “O bir cami,” dedi. Anneye yaklaştım, “Hanımefendi,” dedim, “çocuk caminin adını sormuyor; eve benzemediği için ne işe yaradığını soruyor.”
Eğitimci yazar Cezmi Tahir Berktin, Okul Öncesi Eğitim isimli kitabında kendi başından geçen bir olayı anlatıyor:
“Dört yaşındaki kızım, açlık grevine başlamış gibi, birdenbire yemek yememeye başladı. Bizimle sofraya oturmuyor, ağzına bir lokma koymuyordu. Bütün çabalarımıza rağmen sebebini öğrenemedik. Gece olmuş, yatma saati gelmişti. Kucağıma alıp yatağına götürdüm. Başını okşayarak, ‘Seni seviyorum, yemek yemeyişin beni üzüyor,’ dedim. Ağlayarak boynuma sarıldı: ‘Babacığım, ne olur sen de yeme!’ dedi ve çocuk diliyle sebebini anlatmaya başladı. Meğer eşim, farkında olmadan, bir eğitim hatası yapmış. Her anne gibi, bizim hanım da çocuğun beslenmesini aşırı önemsediği için kızım soruyor:
— Anne, neden yemek yiyoruz?
— Büyümek için.
— Büyüyünce ne olacak?
— Yaşlanacağız.
— Yaşlanınca ne olacak.
— Her yaşlı gibi bir gün biz de öleceğiz.
Kızım, o küçük mantığı ile, ölümden kurtulmanın çaresini yemek yememekte buluyor. ‘Yemek yemesem büyümem, büyümezsem yaşlanmam, yaşlanmazsam ölmem’ gibi basit bir mantık geliştiriyor.”
Berktin hocanın da ifade ettiği gibi, biz ne kadar saklasak da çocuk er veya geç ölüm gerçeği ile yüzleşecektir. Çok sevdiği büyükannesi, büyükbabası veya arkadaşı öldüğünde bize sormayacak mı: “Büyükannem (veya arkadaşım) nereye gitti?” Vereceğiniz cevapta ahiret (cennet) inancı yoksa, ayrılık acısıyla dolu o küçük yüreği nasıl teselli edeceksiniz? Omuzlar üzerinde taşınan bir tabutu görüp sorduğunda ne cevap vereceksiniz?

Korkutarak Değil, Sevdirerek Eğitmeliyiz
Çocuklar dört-beş yaşına kadar rüya ile gerçeği birbirinden ayıramaz, düşüncelerin ve hayallerin gerçekleşebileceğine inanırlar. Kardeşini kıskandığı ve içinden ölmesini arzuladığı zaman, bunun gerçekleşeceğini düşünerek korkar, suçluluk duygusuna kapılır.
Çocuğun yaramazlığından bıkan bir anne, “Beni çok üzüyorsun, bir gün üzüntüden öleceğim” diye yakınsa veya “Allah annelerini üzen çocukları sevmez, cehenneminde yakar” diye korkutsa çocuk bunun gerçekleşeceğini zannederek paniğe kapılır.
Çocuklara din eğitimi verirken çoğu aileler farkında olmadan korku objesini kullanırlar. Salzman tarafından kaleme alınan ve Yengeç Kitap olarak bilinen bir eğitim klasiğini Çocukları Kötü Eğitmenin Yolları adıyla çevirmiştim. “Çocukları Dinsiz Yapmanın Yolları” başlığı altında şu tavsiyeler yer alıyordu:
• Zorla dua ezberletin, ezberleyemediği zaman cezalandırın.
• Yaramazlık yaptığı zaman Allah’ın onu cehennemde yakacağını söyleyerek korkutun.
• Din adamlarını, dindar akrabalarınızı ve komşularınızı çekiştirin, yaptıkları hataları sayarak gözden düşürün.
Salzman, çocuklarına söz geçiremeyen beceriksiz bir annenin hikayesini anlatırken de şöyle der: Bu ahmak kadın çocuklarını üç şeyle korkutarak sindirmeye çalışırdı: öcü, baba ve Allah. Çocukları yatmaya zorlamak için, “Yatın çabuk, kapatın gözlerinizi, yoksa öcüler gelir sizi yer,” derdi. Yaramazlık yaptıkları zaman, “Allah annesini üzen çocukları cehenneminde yakar,” diye korkuturdu. Bir suç işleyen veya yalan söyleyen çocuğu tehdit eder, “Baban akşam gelsin görürsün sen, temiz bir dayak ye de aklın başına gelsin,” derdi.
Çocuk eğitiminde davranışlarımız sözlerimizden daha etkilidir. Namaz kılacağı zaman çocukları odadan dışarı çıkaran anne babalar var. Camide çocuk azarlayan ve dışarıya kovalayan yaşlılar görürsünüz. Sebebini sorduğunuzda, “Yaramazlık yapıp namazımızı bozuyor,” derler. Davranışlarıyla çocukları dinden soğuttuklarının farkında değildirler.
Bir gün ailece yaşlı bir akrabamızı ziyarete gitmiştik. Hoş beş ve çay faslından sonra sıra namaz kılmaya geldi. Biz namazda iken dört yaşındaki oğlum gelip sırtıma çıktı, kollarıyla boynuma tutundu. İkimiz de buna alışığız. Peygamberimizin çocuk sevgisini anlatırken Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin dedeleri namazda iken sırtına tırmandıklarını, Peygamberimizin buna ses çıkarmadığını, böyle birlikte namaz kıldıklarını anlatmıştım. O günden sonra, kimbilir belki de kendisini Hz. Hasan veya Hüseyin yerine koyarak, ben namazda iken gelip sırtıma tırmanır, elleriyle boynuma tutunur, böylece birlikte secdeye varırız. “Ne yapıyorsun?” diyenlere de “Babamla namaz kılıyorum” der. Biz oğlumla son rekatta iken, namazını bitiren yaşlı akrabamız hışımla çocuğu sırtımdan alıp odadan dışarı çıkardı ve kapıyı kapattı. Bana, “Bu namaz olmadı, yeniden kılacaksın!” dedi. Güldüm. “Yapma Hacı Amca, dedim, Peygamberimizin namazını bozmayan birşey neden benim namazımı bozsun.” Ne demek istediğimi anlamadı tabiî. “Neymiş Peygamberimizin namazını bozmayan şey?” dedi kızarak. Ben de anlattım, ama aklı yatmadı. “Olmaz öyle şey, nereden uyduruyorsun bunları!” dedi.
Çocuklara Cenneti Olan Allah’ı Anlatmalıyız
Bir akşam bir komşumuz telefon etti. “Ali bey, bizim çocuğa bir haller oldu, nazara geldi herhalde, şeytan ağza alınmayacak şeyler söylettiriyor” dedi. “Hayırdır, hele anlat bakayım” dedim. Anlatmaya başladı: “Ah sormayın, benimle birlikte namaz kılan, camiye giden bu güzel çocuğa neler oldu anlamıyorum. Gerçi yaşı daha küçük, dört yaşında, ama söylediği şeyler aklımı başımdan aldı, ne diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırdım. ‘Ben namaz kılmayacağım!’ diye tutturdu. ‘Olur mu, Allah namaz kılmayanları cehenneminde yakar’ dedim. ‘Ben de onu yakarım!’ demez mi? Şaşırdım kaldım. Aklıma bir hocaya götürüp okutmak geldi, ama gitmeden önce size bir danışayım dedim.”
Komşuyu dinledikten sonra güldüm.
— Hocaya filan götürmenize gerek yok, dedim, çocuk haklı.
Böyle bir cevap beklememiş olacak ki, tepkisi sert oldu.
— Ne diyorsunuz siz, Ali bey?
— Küçük çocukları cehenneminde yakan Allah’ı hangi çocuk sever ve içinden gelerek namaz kılar? Çocuğu cehennemle korkutmaya ve Allah’tan soğutmaya ne hakkınız var? Çocuklara cehennemin kapalı olduğunu bilmiyor musunuz? Peygamberimiz buyuruyor ki: ‘Buluğa erinceye kadar çocuktan ve akıl hastasından kalem kaldırılmıştır.’ Çocuğu cehennemle korkutarak hem Allah’a, hem çocuğa haksızlık ediyorsun. Çocuğun tepkisi gerçek Allah’a değil, senin uydurduğun Allah’a. Bu vebalin altından nasıl kalkacaksın?”
Çocuk adına çok üzüldüğüm için sözlerim sert olmuştu, bunun farkındaydım, ama kendimi tutamamıştım. Adam bir müddet sustuktan sonra:
— Ali bey, kusura bakmayın, aklım iyice karıştı... dedi. Ben hocalardan Peygamberimizin “Çocuklarınızı yedi yaşından itibaren namaza alıştırın,” dediğini duydum.
— İyi de kardeşim, cehennemle korkutarak alıştırın dememiş ki!..
— Haklısınız galiba... Peki, ne olacak şimdi? Hatamı nasıl tamir edeceğim?
— Çocuğunuzun terapiye ihtiyacı var, gelin de bunu nasıl yapacağımızı konuşalım.
Baba iyiniyetli ve söz dinleyen biri olduğu için verdiğim tavsiyeleri yerine getirdi ve çocuğun bozulan itikadı kısa zamanda düzeldi.
Alıntı ile Cevapla