Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Aralık 2007, 10:35   Mesaj No:8

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Hac ile ilgili bütün konular (Şafii Mezhebi)


Haccı Tamamlayıp İhramdan Çıkmanın Keyfiyeti


Hacca başlayan kişinin neler yapması gerektiğini ve nelerden kaçınması gerektiğini beyan etmiştik. Şimdi de hac'dan dolayı kendisine yasak olan şeyleri yapmak için hacının neler yapması gerektiğini beyan edeceğiz.
Hac'dan çıkışın zamanı, bayram gecesinin yarısından sonra başlar, Arafat'tan gelip Müzdelife'de geceleyen kişinin yapması gereken üç şey vardır:
1. Cemretu'l-Akabe'ye taş atmak
2. Traş olmak
3. Kabe'yi tavaf etmek
Bu üç şıktan ikisini yerine getiren kişi hac'dan birinci çıkışa hak ka­zanmış olur. Buna 'küçük tahallüP denir. Bu durumda olan hacıya, hac'da haram olan herşeyi yapmak helâl olur. Ancak nikahlanmak ve cinsel ilişkiye girmek bundan müstesnadır.
Diğer üçüncü şıkkı yaptıktan sonra, kişi hac'dan tamamen cıkmıs hac'da kendisine haram olan bütün şeyler -cinsî ilişkide bulunmak da dahil- helâl olur. Bunun delili, Hz. Aişe'nin rivayet ettiği şu hadîstir:
Siz Cemre tu'1-Akabe'ye taş attıktan ve traş olduktan sonra, size güzel koku sürünmek ile haccın diğer yasakları -kadınlar müstesna- helâl­dir.
[25]


Hac Duaları


Dua ibadettir. Hem de ibadetin özüdür. Dua, kalp ve şuurun Allah'ın yardımına muhtaç olduğunun fiilî bir ifadesidir. Bu nedenle Kur'an ve Sünnet'te dua emredilmiştir.
Yalvararak ve için için dua ederek rabbinizi çağırın. (A'raf/55) Bana dua edin, size icabet edeyim. (Mü'min/60) Ve şayet kullarım sana benden sual ettilerse, muhakkak ki ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara/186)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
Kazayı, ancak dua geri çevirir.
Dua ibadetin ta kendisidir.
Duanın kabul edilmesinin nedenlerinin; kalbin ihlası, nefsin temizliği, kazancın helâl oluşu ve dünyadan yüz çevirmek olduğunda şüphe yoktur. İnsan bu vasıflara hac esnasında daha fazla sahip olur. Bu nedenle hac günlerinde dua meşru kılınmıştır. Allah'ın rahmetine kavuşmak, azabından korunmak için korku ile ümit arasında dua edilmelidir. Duanın en efdali ise Allah'ın Kitabı'nda olan duadır. Onlardan biri şudur:
Ey rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru. (Bakara/)
Sonra da hadîslerde varid olan dualardır. Onlardan biri şudur: Hz. Peygamber, yolculuğa çıkmak için devesine bindiğinde üç defa tekbir getirir ve şöyle derdi:
Bu hayvanı bize müsahhar kılan Allah ortaktan münezzehtir. Biz Allah Teâlâ'ya gereği gibi ibadet edemiyoruz. Biz rabbimize dö­neceğiz. Ey Allahım! Biz senden bu seferimizde birr ve takva'yi; seni razı eden ameli istiyoruz.
Ey Allahım! Bu seferi bize kolaylaştır, uzaklığını kısalt. Ey rabbimiz!
Seferde arkadaş sensin. Ailemi sen koru!
Ey Allahım! Seferin şiddetinden, kabrin dehşetinden, aile ve malımın fitnesinden sana sığınıyorum.
[26]
[B]Hac menasıkları hakkında birçok dua varid olmuştur. Fakat bunların tümünün Hz. Peygamber'e nisbeti sahih değildir. Hatta bunların çoğunun Hz. Peygamber'den gelmediği kesindir. Ancak âlim ve salihlerin çoğu bunları okumanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Bunları dua niyetiyle okumak caizdir ve fakat şart değildir. İnsan, hoşuna giden her-hangibir duayı okuyabilir. Hac menasiklarını izah ederken hadîslerle va­rid olan birtakım duaları zikretmiştik. Şimdi zikredeceğimiz duaları ise kimseye nisbet etmeden zikredeceğiz.

1. İhram'da


İmam Razi şöyle der: "Lebbeyke'den sonra hacı 'Ey Allahım! Nefsim, etim, kanım, derim ve tüylerim senin için ihrama girdi' demelidir".

2. Hoşa Giden Birşey Görüldüğünde


Hoşuna giden bir şey gördüğünde hacı Rasülullah'a uyarak şöyle Dua etmelidir
Senin hizmetine koşuyorum ey rabbim. Hayat, ahiret hayatıdır.

3. Mekke Sınırlarına Vasıl Olunduğunda


Hacı, Mekke haremine vardığı zaman şöyle dua etmelidir:
Ey Allahım! Bu, senin haremindir, senin emniyetindir. Beni ateşe ha­ram kıl, kullarını hasrettiğin günde azabından emin kıl. Beni ibadet eden velî kullarından eyle!

4. Kabe Görüldüğünde


Mekke'ye girip Kabe görüldüğünde de şöyle dua etmek müstehabdır:
Ey AUahım! Bu beytin (Kabe'nin) şeref, azamet, kerem ve yüceliğini artır. Ey Allahım! Bu beyti şereflendiren, yücelten kullarının da şeref ve keremini artır. Selâm sensin, selâm sendendir. Ey rabbimiz! Bizi selâmla yaşat!

5. Tavaf Esnasında


Tavaf yaparken de şöyle demelidir:
Allah'ın ismiyle! Allah en büyüktür. Allahım! Sana iman ederek, tazim ve tasdik ederek, ahdini yerine getirerek, peygamberinin sünnetine uyarak bu işi yapıyorum. Allah'ın salât ve selâmı peygamberinin üzerine olsun.
Birinci, ikinci ve üçüncü şavtlarda remel yaptığında hacı şu duayı okumalıdır: 'Yarabbi! Haccımızı mebrur, sayımızı makbul, günahımızı mağfur kıl'.
Dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci şavtlarda şu dua okunmalıdır: 'Yâ rabbî! Affet, merhamet et. Biz kullarını bağışla! Sen hem aziz hem kerimsin. Ey rabbimiz! Bize dünyada bir hasene, ahirette de bir hasene ver. Bizi ateş azabından koru'.

6. Sa'y Yaparken


Safa üzerinde kıbleye yönelip şöyle dua edilmelidir:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Bize hidayet, eden Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nundur. Ha}/ O'nun elindedir. O herşeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiştir. Ahzab'ı (Düşman
ordularını) tek başına kaçırmıştır. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz ancak O'na ibadet ederiz. Kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız O'na has kılarız. Yârab! Sen 'Bana dua edin icabet edeyim' buyur­dun. Sen asla sözünden caymazsın. Beni İslâm'a hidayet ettiğin gibi, dünyadan müslüman olarak çıkıncaya kadar da hidayetini benden esirgeme!
Merve tepesinin üzerinde de aynı dua tekrar edilmelidir.
Sa'y yaparken okunması müstehab olan dualardan biri de şudur:
Ey kalpleri evirip çeviren Allah! Kalbimi dinin üzerinde sabit kıl. Allahım! Senden rahmetini gerektiren şeyleri, mağfiretini, azimetini, cenneti istiyorum. Her günahtan selâmeti istiyorum. Ateşten kurtuluşu istiyorum. Ey Allahım! Senden takvayı, zenginliği ve namuslu olmayı istiyorum.

7. Arafat'ta


Arafat'ta çok dua etmek müstehabdır. Bir hadîste 'Duanın en mak­bulü, Arafat'ta yapılan duadır' buyurulmuştur. Hz. Peygamber, 'Benim ve benden önceki peygamberlerin yaptığı duaların en güzeli şudur' diyerek şu duayı okumuştur:
Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O herşeye kadirdir.
Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber'in, Arafat'ta vakfe­de en fazla okuduğu dua şudur: 'Ey Allahım! Hamd ancak sanadır; bizim hamdımız ve bizden daha hayırlı hamdler... Ey Allahım! Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüş sanadır. Ey rabbim! benim mirasım senindir. Ey rabbim! Rezilliğin şerrinden sana sığınıyorum1.

8. Müzdelife'de ve Meş'ar'ul-Haram'da


Meş'ar'ul-Haram (Kuzah Dağın)da Allah'ı anın! O'nu, size nasıl hida­yet ettiyse öyle zikredin. Çünkü O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız. (Bakara/198)
Şu duayı okumak müstehabdır: [Ey Allahım! Senden tüm hayırları ve kötülüklerimi ıslah etmeni istiyorum ve bütün serleri benden uzaklaştırmanı istiyorum. Çünkü bunu senden başkası yapamaz. Bunu sadece sen yapabilirsin'.

9. Kurban Günü Mina'da


Meş'ar'ul-Haram'dan çıkıp Mina'ya gelindiğinde şöyle dua edilmeli­dir:
Hamd Allah'a mahsustur. O Allah ki beni afiyet içinde Mina'ya ge­tirdi. Ey Allahım! Burası Mina'dır. Ben senin kulunum, senin elinin altındayım. Velî kullarına minnet ettiğin gibi bana da minnet etmeni istiyorum. Ey Allahım! Rezillikten ve dinim hususunda fitneye düşmekten, musibetlere duçar olmaktan sana sığınıyorum yâ erha-merrahîmin!

10. Teşrik Günlerinde Mina'da


Hz. Peygamber 'Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günle­ridir' buyurmuştur. Teşrik günlerinde Allah'ı çokça zikretmek müste­habdır. Zikrin en efdali de Kur'an okumaktır. Her cemrenin yanında du­rup Kabe'ye yönelmek, Allah'a hamdetmek, teşbih, tehlil ve tekbir getir­mek, ümit ve korku arasında Allah'a yalvarmak müstehabdır.

11. Zemzem Suyu İçerken


Hz. Peygamber 'Zemzem suyu, ne için içilirse, onun için şifa olur* buyurmuştur. Zemzem içilirken şu duayı okumak müstehabdır:
Ey Allahım! Senin peygamberinin 'Zemzem, ne için içilirse, onun için şifa olur' buyurduğunu işittim. Ben de beni affetmen ve şöyle şöyle yapman için içiyorum. (Veya ne istiyorsa onu söylemelidir).

Hülasa


Bunlar birtakım dualardır. Bunları İmam Nevevî'nin Ezkar isimli ki­tabından seçtik. Bunların çoğu malum olduğu üzere selef-i salihînin ve âlimlerin dualarındandır. Onlar bu duaları yapmışlar, halka, özellikle de halkın avamına bunları öğretmek istemişlerdir. Böylece halkın o temiz mekânlarda, o huşûlu hallerde dua etmelerini arzu etmişlerdir. Onlar, bu hususta Hz. Peygamber'den gelen duaların az olduğunu bilirler. Onun için bu duaların, Hz. Peygamber'den geldiğine, onun sözleri olduğuna inanmak doğru olmaz. Bunlar, mürsel dualardır ve onlarla dua etmek caizdir. Ayrıca bunların dışında diğer dualar da okunabilir. Allah'tan dileğimiz, razı olduğu duaları bize ilham etmesi ve dualarımızı kabul et­mesidir.

Haccı İhlâl


Haccm ihlâlini gerektiren şeyler şunlardır:
1. Emredilen birşeyin, Şârî tarafından -fidye vermek şartıyla- terkedil-mesine izin verilmesi.
2. Sözü geçen beş vacibden birini terketmek.
3. Haccın rükûnlarından birini terketmek.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden birini yapmak.
Haccı ihlâl eden şeyler bunlardır. Ancak bunların bazısı fidye ile te­lafi edilebilir, bazısı ise edilemez. Şimdi bunları teker teker inceleyelim:
1. Emredilen birşeyin, Şârî tarafından -fidye vermek şartıyla- terkedilmesine izin verilmesi.
Bu, Kıran veya Temettü haccına niyet edildiğinde sözkonusu olur. Çünkü Şafii mezhebinde emredilen şey, hacca veya umreye gitmek için ihrama girmektir. Fakat buna rağmen Kıran veya Temettü haccına da ni­yet edilebilir. Ancak bu durumda bir kurban kesme şartı vardır. Eğer kurban bulunmazsa, onun bedeli verilmelidir. Eğer bedelini verme imkânı da yoksa, üç gün hac'da iken, yedi gün de memlekete döndükten sonra oruç tutmalıdır.
Hac zamanına kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolaylıkla elde edebileceği bir kurban kessin. Fakat bunu bulamayan kimse, hac'da üç gün, hac'dan sonra (memleketine döndüğünde) yedi gün oruç tutsun.
(Bakara/196)
Eğer hac'da üç gün oruç tutmazsa, memleketine döndükten sonra üç gün tutmalı, sonra dört gün ara verip yedi gün daha tutmalıdır.
2. Sözü geçen beş vacibden birini terketmek.
Bu beş vacib; mîkatta ihrama girmek, şeytan taşlamak, Müzdelife'de gecelemek, Mina'da gecelemek ve veda tavafı yapmaktır. Bunlardan birini terkeden kişi, haccı ihlâl etmiş sayılır. Bu ihlâli telafi etmek için bir kurban kesmesi gerekir. Eğer bunu yapamazsa üç gün hac'da, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç tutmalıdır.
3. Haccın rükûnlarından birini terketmek.
Meselâ haccm rükûnlarından biri olan Arafat'ta vakfe'ye durmayı ter­keden kişinin yapması vacib olan şeyler şunlardır:
a. Tıpkı Temettü haccında olduğu gibi bir kurban kesmesi gerekir. Eğer kurban kesemezse üç gün hac'da, yedi gün de memleketine dön­dükten sonra oruç tutmalıdır,
b. O haccı, umre'ye çevirerek ihramdan çıkmalıdır. Bu umre, onun üzerine farz olan umre yerine geçer.
c. Bu haccı, daha sonra kaza etmesi gerekir. Bu haccın, farz veya nafile olması hükmü değiştirmez ve her halükârda kaza edilmesi gerekir. Bu kazanın da hemen ertesi sene yapılması lâzımdır. Ancak bir özür sözkonusu olursa, kaza tehir edilebilir. Haccın rükûnlarından birinin uyku veya unutkanlık gibi bir sebepten ötürü terkedilmesi de" hükmü değiştirmez.
Tavaf, sa'y ve traş olmak gibi rükûnların telafi edilmesi sözkonusu değildir. Bunlardan birini ihlâl eden kişinin, terkettiği rüknü yerine getir­mesi şarttır. Meselâ haccı yaptığı halde tavafı unutan kişi, üç veya beş sene sonra Mekke'ye gidip o tavafı yaparak haccını tamamlar.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden birini yapmak.
İhramlıyken yapılması haram olan şeyleri daha önce beyan etmiştik. Meselâ saçı traş etmek, tırnağı kesmek veya dikişli bir elbise giymek bun­lardandır. Bunlardan birini yapan kişinin bu ihlâli şu şekilde telâfi etmesi vacibdir:
I. Eğer yaptığı haram, traş olmak, tırnak kesmek, dikişli elbise giymek, koku sürünmek, başı kapatmak, cinsî ilişkide değil de cinsî ilişkinin mukaddimelerinde bulunmak olursa aşağıdaki hususlardan birini yerine getirmek vacib olur:
a. Bir koyunu kurban kesmek.
b. Altı fakiri doyurmak.
c. Üç gün oruç tutmak.
Kişi bunlardan birini seçebilir. Ancak kestiği kıl veya tırnağın sayısı üçten az olmaması halinde böyledir. Eğer üçten az olursa her kıl veya tırnak için 1 müdd yiyecek vermelidir.
II. Eğer hac veya umre yapan kişinin işlediği haram, cinsî ilişkide bulunmak ise, o zaman bir deve kesmesi vacib olur. Eğer kesecek deve bulunmazsa, devenin bedeli fakirlere verilmelidir. Bu bedel, Mekke piya­sasının fiyatlarına göre takdir edilir. Bu da yemeğe göre takdir edilir, ye­mekler de sadaka olarak fakirlere verilir. Eğer deve bulunamaz, devenin bedeli de verilemezse, bu bedel müdd'e göre takdir edilir ve her müdd için 1 gün oruç tutulur.
III. Eğer kişinin işlediği haram, hayvan avlamak ise aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekir:
a. Eğer avlanan hayvanın evcil hayvanlar arasında benzeri varsa, ceza olarak o benzerini kesmek vacib olur, Meselâ deve kuşu avlayan kimse, bir deve kesmelidir. Avlanan hayvan yabanî bir sığır veya eşekse, bir inek kesilmelidir. Avlanan hayvan geyikse, bir keçi kesilmelidir. Diğerleri de buna kıyas edilir.
b. Eğer avlanan hayvanın cezası hakkında sahabeden birşey nakle-diîmemişse, avlanan hayvanın, evcil hayvanlardan benzeri de bilinmi­yorsa, iki adil şahidin hakemliğine başvurulmalıdır.
.İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasden öldürenin ce­zası (evcil hayvanlardan) onun bir benzeridir. Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezaya sizden olan İki adaletli kişi hükmedecek­tir.
(Mâide/95)
c. Şayet öldürülen hayvanın misli bulunamamışsa o günün değerinden kıymeti takdir edilir ve bedeli fakirlere dağıtılır. Kıymet takdi­rinde ise adil iki kişinin hükmüne müracaat edilir.
d. Güvercin ve benzeri kuşlar bu hükümlerden müstesnadır. Bir gü­vercin avlamak ceza olarak bir koyun veya bir keçi kesmeyi gerektirir. Sahabeden böyle nakledilmiştir. Bu hususta delil sahabeden yapılan na­kildir. Çünkü sahabe bunları Hz. Peygamber'den duymuştur.
Eğer avlanan hayvanın bir benzeri varsa, avlayan kişi onun benzerini kesmek, bedelini vermek; onun karşılığı olarak fakirlere yiyecek dağıtmak veya her müdd için 1 gün oruç tutmak arasında muhayyerdir. Bunun delili şu ayet-i celüe'dir:
Ey iman edenler! İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasden öldürenin cezası, (evcil hayvanlardan) onun bir benzeridir -Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezaya sizden olan iki adaletli kişi hükmedecektir- veya (cezası), fakirlere yedirmek suretiyle kefaret vermektir veya onun dengi oruçtur. (Mâide/95)
Misli olmayan av hayvanın kıymeti iki adil kişi tarafından takdir edilir ve o, fakirlere sadaka olarak verilir. Veya her müdd için 1 gün oruç tutu­lur. Şimdiye kadar ki açıklamalanmızdan vacib olan birşeyi terketmenin cezasının şu tertibe göre yapılması gerektiği anlaşılmıştır: Cezanın bedeli olarak kurban kesilir, eğer bu yoksa sadaka verilir, bu da yoksa oruç tutulur. Ancak bu hususta kişi muhayyerdir; isterse kurban keser, isterse yemek yedirir, isterse oruç tutar. Allah hakikati daha iyi bilir.
Hacı için olduğu gibi, başkası için de kurban kesmek sünnet'tir. (Şartlan oluştuğunda kurban kesmek Hanefî mezhebine göre vacibdir). Hac'da kurban kesmenin vakti, şeytan taşlamadan sonra başlayıp teşrik günlerine; yani bayramdan üç gün sonraya kadar devam eder.


Hac'da Vacib Olan Kurbanlar ve Onların Yerine Geçen Şeyler


Hac'da vacib olan kurbanlar beş kısımdır:
1. Takdir edilmiş kurban
Bu kurban, haccın vaciblerinden biri terkedildiğinde vacib olur. Bu vacibleri daha önce zikretmiştik. Bu bakımdan haccın vaciblerinden bi­rini terkeden kişinin bir koyun kesmesi veya kurban edilecek bir sığır veya deveye ortak olması gerekir. Eğer bunlardan birini yapamazsa, üç gün hac'da, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç tutması ge­rekir. Buna, temettü haccı için kesilen ve umre için tahallül'den sonra Arafat'ta vakfe'ye durulmamasi sebebiyle vacib olan kurban da dahildir.
2. Takdir edilen cezalar arasında muhayyer olmak
Kişi, takdir edilen cezalardan istediğini seçebilir. Bu durum, saç veya tırnağın kesilmesi gibi şeylerde sözkonusu olur. Bunlardan birini yapan kişinin, bir koyun kesmesi veya üç gün oruç tutması veya altı fakiri do­yurması gerekir. Bu fidyenin vacib olması için, üç kıl veya üç tırnağın ke­silmesi yeterlidir.
3. Muhayyer ve muaddel ceza
Bu, kişinin cezada muhayyer olması ve tadilat yapabilmesidir. Bu, bitki kopanldığında veya bir av hayvanı öldürüldüğünde vacib olur. Eğer avlanan hayvanın benzeri varsa harem'de kesilmesi veya onun bedeliyle yiyecek alınıp fakirlere verilmesi veya her müdd için 1 gün oruç tutulması gerekir. Avlanan hayvanın benzeri yoksa, kişi yemek yedirmekle oruç tutmak arasında muhayyerdir. Fakat güvercin öldürürse, bir koyun kesmek vacib olur.
4. Takdir edilmiş ve muaddel olan ceza
Bu da ihrama girdikten sonra vacib olan kurbandır. Bu bakımdan harem'e girdikten sonra hac'dan menedilen kişiye, menedildiği yerde bir koyun kurban etmesi vacibdir. Eğer koyun bulamazsa, onun bedelinin tutarınca fakirlere yemek yedirmeli, bunu da yapamazsa her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
5. Yine aynı şekilde takdir edilmiş ve muaddel olan ceza
Bu, özellikle cinsî ilişkide bulunan kişinin yerine getirmesi gereken bir cezadır. İhramdan çıkmadan önce cinsî ilişkide bulunan kişinin bir deve kesmesi vacibdir. Eğer deve bulamazsa bir sığır kesmelidir. Sığır da bulamazsa yedi koyun kesmelidir. Eğer bunu da bulamazsa, bir deve bedeli tutarında harem halkına yemek yedirmeli, bunu yedirmekten acizse her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
Ancak bu cezalar -kurban kesmek veya sadaka vermek gibi- ha­rem'de olmalıdır. Hacının bunları memleketinde yapması yeterli olmaz. Hatta hacı bunları Medine'de bile yerine getirse geçerli olmaz. Mutlaka harem sınırlan içinde -meselâ Cidde'de- yapılmalıdır. Fakat orucu istediği yerde tutabilir. Buradaki takdir ve tertib'den maksat, birinci şıkka gücü yetmeyen kimsenin, ikinci şıkkı yerine getirmesidir. Bu da muhayyerliğin zıddıdır. Çünkü muhayyerlikte kişi istediğini yapabilir. Fakat burada birin­cisini yapamazsa, ikinciye, ikincisini yapamadığı takdirde de üçüncüye geçebilir. Burada takdirin mânâsı, şeriatın birincinin yerine -olmadığı tak­dirde- ikinciyi takdir etmesidir. Tadil'in mânâsı ise, kişinin takdir edilenle onun kıymetini vermek arasında muhayyer olmasıdır.

Hz. Peygamber'in Haccı


Hac bahsinin sonunda Hz. Peygamber'in haccıyla ilgili Cabir'in riva­yet ettiği hadîsi nakletmekle Hz. Peygamber'in ve ashabının bu farzı nasıl yerine getirdiklerini görerek müslümanlann sevinmesini arzuladık.
Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilmiştir:
Hz. Peygamber hac yapmaksızın (Medine'de) tam dokuz sene bek­ledi. Sonra onuncu senede 'Rasûlullah hac yapacak' diye halk arasında ilan ettirdi. Bu ilanı müteakib Medine'ye pek çok insan geldi. Hepsi de Hz. Peygamber'i imam edinmeyi ve onun ameli gibi amel etmeyi arzu ediyordu. Nihayet onunla beraber yola çıktık, Zu'1-Huleyfe'ye geldik. Burada Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu. Hz. Peygamber'e haber göndererek nasıl hareket edeceğini sordu. Hz. Peygamber 'Yıkan, bir bez tutun ve ihrama gir' diye emir buyurdu,
Hz. Peygamber Zu'l-Huleyfe mescidinde namaz kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Devesi onu Beydâ üzerine doğrulttuğunda ben de onun önünde gidiyordum. Gözümün yetiştiği kadar uzaklara baktım. (Sanki) o geniş saha atlı ve yaya bir insan ormanı olmuştu. Mevkibin sağına, so­luna, arkasına da geçip ayrı ayrı baktım. Her tarafta bir insan selinin dalga dalga akıp gittiğini gördüm. Hz. Peygamber aramızda gidiyor, za­man zaman ona Kur'an nazil oluyor ve o da onun tevilini bildiriyordu. O her ne yaparsa biz de onu yapıyorduk. Hz. Peygamber 'Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'I-mulke lâ şerîke leke'. (Yârab! Davetine sözümle, özümle tekrar tekrar icabet ettim, böylece emrine boyun eğdim. Allahım! Davetine icabet borcumdur. Senin saltanatında eşin ve ortağın yoktur. Allahım! Bütün varlığımla sana yöneldim. Şüphesiz hamd sana mahsustur, nimet senindir, mülk senindir, bütün bunlarda senin şerikin yoktur) sözlerini yüksek sesle söyledi. İnsanlar da öteden beri söyleyegeldikleri işbu telbiyeyi yüksek sesle tekrarladılar. Rasûlullah onlara bundan hiçbir şeyi reddetmedi, Hz. Peygamber telbiyesine devarn etti.
Biz hac'dan başka birşeye niyet etmiyorduk. Çünkü hac aylarında, hacla birlikte umreyi tanımıyorduk. Nihayet onunla birlikte Beyt'e geldik. O, Hacer'ul-Esved'i isti'lâm etti. Üç defa koşar adımlarla, dört defa'da mu-tad yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra kalabalık içinden geçerek Makam-ı İbrahim'e ulaştı ve hemen 'Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin' (Bakara/125) ayetini okudu. Makamı, kendisi ile Beyt arasına ala­rak iki rekât namaz kıldı. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra İhlas, ikinci rekâtta Fatiha'dan sonra Kâfttûn sûrelerini okudu. Sonra tekrar Hacer'ul-Esved'e döndü ve onu isti'Iâm etti. Sonra (Safa kapısından) Safa'ya doğru çıktı. Safa'ya yaklaşınca 'Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın şeairin-* dendir' (Bakara/158) ayetini okuyup 'Allah'ın başladığı ile başlıyorum' dedi ve Safa'dan başladı. Beyt'i görünceye kadar Safa üzerinde yükseldi, kıbleye döndü. Müteakiben şu sözlerle Allah'ı birleyerek tekbir getirdi:
Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur. O diriltir ve öldürür. Hayır O'nun elindedir. O herşeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dini yerine getirmiş kuluna yardım etmiştir. Tek başına Ahzab or­dularını mağlup etmiştir.
Sonra bu arada dua etti. Bu sözleri üç defa söyledi. Daha sonra Merve'ye doğru indi. Ayakları vadinin içinden yukarıya çıkınca yürüdü, Merve'ye geldi. Merve üzerinde de, Safa üzerinde yaptığı gibi yaptı. Nihayet tavafının (sa'yının) sonu Merve üzerinde tamam olduğu zaman 'Eğer ben sonra yapacağımı önceden bilseydim kurbanlık sevketmezdim. Haccımi da umre kılardım (yani hac aylarında umre'nin caiz olacağını önceden bilseydim, kurbanlık sevketmez, haccımi da umre kılardım). Kimin yanında kurbanı yoksa ihramdan çıksın, haccını da umre kılsın' dedi. Bunun üzerine Surâka b. Mâlik b. Cu'şum 'Ey Allah'ın Rasûlü! Yalnız bu yılımıza mahsus mu, yoksa ebedî olarak mı?' diye sordu. Hz. Peygamber parmaklarını birbirine geçirerek iki kere 'Hayır, ebedî olarak, ebedî olarak umre hacca dahil olmuştur' buyurdu.
Hz. Ali, Yemen'den Peygamber'in develeri ile gelmişti. Fatıma'yı ih­ramdan çıkanlar arasında, boyalı elbise giyinmiş ve gözlerine sürme çekmiş olarak buldu. Hz. Ali, Fatıma'nın ihramdan çıkmasını ayıpladı. Fatıma da 'Bunu bana babam emretti' dedi.
Hz. Ali, Irak'da şöyle anlatırdı: Yaptığı şeyden dolayı Fatıma'yı huzu­runda ayıplamak ve Peygamber'den naklettiği ihramdan çıkma emri hu­susunda fetvasını sormak için Rasûlullah'a gittim. Bunu, Fatıma'ya karşı inkâr ettiğimi kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah 'Fatıma doğru söyledi, Fatıma doğru söyledi. Sen haca, niyetle kendine farzettiğin zaman ne diyerek niyet ettin?' buyurdu. Ben de 'Yârab! Ben, Rasûlünün ihrama girdiği gibi ihramlanmaya niyet ediyorum1 dedim. Hz. Peygamber 'Benim yanımda kurban var (onun için ihramdan çıkmıyorum), bu bakımdan sen de ihramdan çıkma' buyurdu.
Hz. Ali'nin Yemen'den getirdiği kurbanlarla Peygamber'in Medi­ne'den sevkettiği kurbanların toplamı 100 oldu. Peygamber ile yanında kurbanı bulunanlar müstesna, insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. Nihayet Terviye Günü (Zilhicce'nin 8. günü) olunca hacca niyetle ihrama girip telbiye okuyarak Mina'ya yöneldiler. Rasûlullah da devesine binip hareket etti. Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Sabah namazından sonra biraz daha bekledi. Nihayet orada iken güneş doğdu. Sonra Nemire'de kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti. Müteakiben Rasûiullah da hareket etti. Kureyş, kendilerinin cahiliyye devrinde yapageldikleri gibi, Peygamber'in de Meş'ar'ul-Haram yanında vakfe yapacağını (ileriye geçmeyeceğini) düşünüyorlardı. Fakat Rasûlullah Müzdelife'yi geçip Arafat'a geldi. Çadırını Nemİre'de kurulmuş olarak buldu, oraya indi. Güneş batıya meyledince Kusvâ'nın getirilmesini emretti. Kendisi için Kusvâ'nın üzerine semeri konuldu. Sonra Arafat vadisinin ortasına geldi. Orada insanlara hitap ederek şunları söyledi:
Muhakkak ki kanlarınız ve mallarınız bu beldenizde, bu ayınızda gününüzün hürmeti gibi sizlere haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliyye işlerinden olan herşey ayaklarımın altındadır, lağvedilmiştir. Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır. Kan davalarımızdan kaldırdığım ilk kan davası Benû Rabia b. Hâris'in kan davasıdır. O, Benû Sa'd'dan çocuğu için süt anası aramakta iken Huzeyl onu katletmişti. Cahiliyye ribası da kaldırılmıştır. Ribalarınızdan ilk kaldırdığım riba da Abbas b. Abdulmuttalib'in rîbasıdır. O tamamıyla lağvedilmiştir. Kadınlar hakkında Allah'tan sakının! Çünkü sizler onları Allah'ın emanı ile aldınız ve ferclerini Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız. Sizin onlar üzerinde hakkınız, hoşlanmayacağınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir, Eğer bunu yaparlarsa onlan şiddetli olmayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizdeki hakları da mâruf veçhile rızıklandırılmaları ve giydirilmeleridir. Ben size öyle birşey bıraktım ki eğer ona sıkı tutunursanız ondan sonra asîâ dalâlete düşmezsiniz. O, Allah'ın Kitabı'dır. Sizler benden sorulacaksınız. O zaman ne diyeceksiniz?
'Senin tebliğ ettiğine, vazifeyi îfa ettiğine ve nasihat verdiğine katiyetle şehadet ederiz' dediler. Bunun üzerine Rasûlullah şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek üç defa 'Yârab! Şahid ol!' dedi. Sonra ezan okuttu, sonra ikâmet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine ikâmet ettirdi ikindi namazını kıldı. Bu iki farz arasında başka namaz kılmadı. Sonra Rasûlullah devesine bindi vakfe yerine geldi. Devesi Kusvâ'nın karnına kaya parçalan değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batmcaya kadar vakfe yapmakta devam etti. Sarılık biraz gidip güneş kaybolunca Rasûlullah, Usame'yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket etti. Kusvâ'nın dizginini, hayvanın başı semerin mevrikine isabet edecek şekilde ve elinde kamış olduğu halde sağ eliyle işaret ederek 'Ey insanlar! Sekinetle, sekinetle' diyordu. Kum tepeciklerinden herbirine uğradıkça oraya çıkması için Kusvâ'nın dizginini biraz gevşetti. Nihayet Müzdelife'ye geldi. Orada akşam ile yatsı'yi bir tek ezan ve iki kametle kıldırdı. Aralarında hiçbir nafile de kılmadı. Sonra Rasûlullah fecr vaktine kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir kamet ile sabah namazını kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Meş'ar'ul-Haram'a geldi, kıbleye döndü. Allah'a dua etti, tekbir, tehlil ve tevhid okudu. Ortalık tamamen ağarıncaya kadar vakfe yaptı. Sonra güneş doğmadan önce Müzdelife'den hareket etti. Fadl b. Abbas'ı terkisine bindirdi. Fadl güzel saçlı, beyaz şimali güzel bir gençti. Rasûlullah deve üzerinde giderken, binekli kadın hacılara rastladılar. Fadl kadınlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Rasûlullah elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü diğer tarafa çevirip bakmaya devam etti. Rasûlullah elini diğer taraftan Fadl'm yüzüne koyup onun yüzünü baktığı taraftan çeviriyordu. Nihayet Muassir vadisinin ortasına geldi. Burada bineğini biraz hareket ettirip süratlendirdi. Sonra büyük cemreye çıkan orta yola girdi. Sonunda ağacın yanındaki cemreye (Cemretu'l-Akabe'ye) geldi. Ona yedi küçük taş attı. Attığı her bir taşla birlikte tekbir getiriyordu. Rasûlullah bu çakılları, vadinin içinden iki parmağı ile atıyordu.
Sonra kurban kesme yerine gitti. Kurban edilmek üzere hazırlanan 100 deveden 63 tanesini kendi eliyle kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. O da geri kalan devleri (37) kesti. Ali'yi kendi kurbanında ortak etmişti. Sonra her bir deveden bir parça et alınıp pişirilmesini' emretti. Onlar bir tencereye konuldu ve pişirildi. Rasûlullah ile Ali onların etlerinden yedi­ler, suyundan da içtiler. Sonra Hz. Peygamber devesine binerek Mekke'ye geldi ve ifaza tavafı yaptı. Mekke'de öğle namazını kıldırdı. Zemzem suyu dağıtan Muttaliboğullarına geldi ve 'Sulayınız ey Muttalib oğulları! insanların, (hac rnenasikinden sanarak) sizlere, sulamanızda galebe etmelerinden korkmasaydım sizinle beraber ben de su çekerdim' buyurdu. Ona bir kova uzattılar, o da kovadan içti.
[27]
Hz. Peygamber'in Mescidini ve Kabr-i Şerifini Ziyaret Et­menin önemi ve Delili
Hz. Peygamber'in mescidini ziyaret etmenin müstehab olduğuna, şu hadîs delâlet etmektedir:
Develer, ancak üç mescid için hazırlanır; Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.
Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin müstehab olduğunda ve bunun ecrinin büyüklüğünde sahabe ve tâbiûn icma etmişler ve Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin müstehab olduğunu söylemişlerdir. Nitekim buna 'Kabirleri ziyaret etmek müstehabdır1 demeleri de delâlet etmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sizleri kabirleri ziyaret etmekten nehyetmiştim. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz.
Kabirleri ziyaret etmenin müstehab olduğu, Hz. Peygamber'in bu sö­züyle sabit olduğu gibi, fiiliyle de sabittir. Çünkü Hz. Peygamber zaman zaman Baki mezarlığını ziyaret etmiştir. Ziyaret edilen kabir Hz. Peygamber'in kabri olunca bu daha da güçlenir. Nitekim Hz. Peygamber'in, Muaz'ı Yemen'e gönderirken söylediği şu söz de buna de­lâlet eder:
Ey Muaz! Bundan sonra görüşemeyeceğini izi tahmin ediyorum. Artık benim mescidimi ve kabrimi ziyaret edersin.
[28]


[B]Hz. Peygamber'in Mescidini Ziyaret Etmenin Âdabı


Kz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaret etmenin önemini be­lirttiğimize göre, hac veya umre'yi tamamlayan kişinin Medine'ye yönelip Hz. Peygamber'in kabrini ve mescidini ziyaret etmesi gerekir. Bu ziyaret esnasında şu hususlara dikkat edilmesi gerekir:
1. Hacı, Medine'ye yöneldiğinde, Hz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaret etme azminde olmalıdır ki ikisinin ecri de kendisine yazılsın. Aynca Medine'ye gelirken Hzr Peygamber'e çokça salât u selâm getirilmelidir.
2. Medine'ye girmeden önce gusül almak müstehabdır.
Bu mümkün olmadığı takdirde, mescide girmeden önce gusledilmeli ve Hz. Peygamber'in huzuruna çıkmak için en güzel elbiseler giyilme­lidir.
3. Mescidin kapısına varıldığında sağ ayakla girilmeli ve 'Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a, kerîm olan vechine, yüce saltanatına sığınıyorum' demelidir.
İmam Nevevî Bu duanın her mescidde okunması müstehabdır demiş­tir. Bu hususta Sahiheyn'öe ve başka kitaplarda hadîsler varid olmuştur.
Kişi, Hz. Peygamber'in evi ile minberi arasında bulunan kabrin yanına gelerek minberin kenarında tehiyyetu'l-mescid namazı kılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in vakfe yaptığı yerin orası olduğu kuvvetle muh­temeldir.
4. Ravza'nın içerisinde tahiyyetu'l-mescid namazı kılındıktan sonra Hz. Peygamber'in kabrine gelerek yüz kabir'e, sırt da kıbleye çevril mel idir. Kabirden dört zira kadar uzakta durarak kabir duvarının bulunduğu kısmın alt bölümüne bakmalıdır. Kalbini dünya işlerinden uzaklaştırıp kimin huzurunda bulunduğunu düşünmeli ve sonra şöyle demelidir:
Selâm sana olsun ey Allah'ın Rasûlü! Selâm sana olsun ey Allah'ın nebisi! Selâm sana olsun ey halkın en hayırlısı! Selâm sana ey rabb'ul-âleminin yaratıkları arasında en hayırlı olanı! Allah, herhan-gibir peygamber'e ümmetinden ötürü verdiği mükâfatın en üstününü bizden ötürü sana versin. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun ortağı yoktur. Şehadet ederim ki sen O'nun halkın arasından seçilerek gönderilen kulu ve rasûlüsün. Şehadet ederim ki sen risalet görevini ifa ettin, emaneti yerine getirdin, ümmetine nasi­hat ettin. Allah'ın huzurunda gerçek manâsıyla cihad ettin.
Sonra biraz sağa kayarak 'es-Selâmu aleyke yâ Ebubekir'. ve biraz daha sağa kayarak 'es-Selâmu aleyke yâ Ömer' demelidir.
Sonra ilk durduğu yere gelip sırtını Ravza-yı Mutahhara'ya, yüzünü de kıbleye çevirmeli, kendisi ve müslümanlar için dua etmelidir. Çünkü bu an -Allah'ın izniyle- duaların kabul edildiği andır.
5. Hz. Peygamber'in kabrinin etrafında, Kabe'nin etrafında dö­nüldüğü gibi dönmek caiz değildir. İmam Nevevî de bunun caiz ol­madığını söylemiştir. Bedeni kabre yapıştırmak, kabri öpmek, elleri kabre sürmek de caiz değildir. Bugün birçok insan cahillikle böyle yapmaktadır. Uygun olan şudur: Hz. Peygamber hayatta iken ne kadar uzakta durmak gerekiyorsa, kabrinden de şimdi o kadar uzakta durmak gerekir.
6. Medine'de kalındığı süre içinde vakit namazları, Hz. Peygamber'in mescidinde cemaatle kılınmalıdır.
Baki mezarlığı hergün ziyaret edilmelidir. Başta Hz. Hamza olmak şartıyla diğer şehitler de ziyaret edilmelidir. Ayrıca Küba mescidini hergün ziyaret etmek de müstehabdır. Çünkü Hz. Peygamber'in her Cumartesi günü Küba mescidine gidip namaz kıldığı, Sahiheyn ve diğer hadîs kitaplarında rivayet edilmiştir.
Hac'dan Menedilen veya Vakfe Yapamayan Kişinin Duru­mu
Mekke'ye girip hac yapmasına engel olunan kişiye muhsar denir. Hac veya umre niyetiyle ihrama giren kişi, Mekke'ye girmekten , menedildiği veya hapsedildiği takdirde bulunduğu yerde bir koyun kesmeli, saçlarının tamamını veya bir kısmını traş etmelidir. Böylece ihramdan çıkmış olur.
Hac ve umreyi Allah için tamamlayın! Eğer bunlardan ahkonulur-sanız, kolaylıkla elde edebileceğiniz kurbanı (kesin). Kurban yerine varmadıkça başlannızı traş etmeyin. (Bakara/196)
Bu ayet, müşriklerin Hz. Peygamber ve ashabını Kabe'yi ziyaret et­mekten menettikleri zaman Hudeybiye'de nazil olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber umreye niyet etti. Menedildiği yerde kurbanını kestikten sonra başını traş ettirdi ve ashabına 'Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun' buyurdu.
Kurban bulunamazsa, bir koyun bedeli karşılığında fakirlere yemek verilir. Bunu yapamayan kişi, her müdd için 1 gün oruç tutar. Bu du­rumdaki bir kişi, orucun sonunu beklemeden ihramdan çıkar.
Hac veya umrenin tamam olmasına mâni olan sebeplerden biri de kocanın karısına izin vermemesidir.
Kocasının izni olmadan Hac veya Umre için ihrama giren kadını, -isterse bu hac veya umre farz olsun- kocası ihramdan çıkarabilir. Eğer koca karısına İhramdan çık, hacca gitmene izin vermiyorum' derse, kadının ihramdan çıkması vacib olur. Bu, koca ihramda olmadığı du­rumda sözkonusudur. Zira koca ihramlı değilse, kadının ihramlı olması kocasının hakkını yok eder. Kadının ihramdan çıkması, hacdan menedi-len kişinin ihramdan çıkması gibidir; yani kurbanını kesip saçından biraz alması gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Ancak daha sonra hac yapması vacibdir.
Özürlü veya özürsüz olarak Arafat'ta vakfe yapmayan kişinin tavaf edip, sa'y yaparak traş olması gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Fakat bir kurban kesmesi vacibdir. Bu durumda olan kişinin, vakit geçir­meden haccını kaza etmesi vacibdir.
İmam Mâlik şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ömer kurbanını keserken Hebbar b. Esved gelerek 'Ey mü'minlerin emîri! Biz sa'yı yanlış yaptık. Bugün Arefe günü olduğunu zannediyorduk' dedi. Hz. Ömer 'Mekke'ye dönün ve Kabe'yi tavaf edin. Safa ile Merve arasında sa'y yapın, eğer be­raberinizde getirdiyseniz kurbanlarınızı kesin. Sonra saçınızı kesin veya kısaltın. Sonra memleketinize dönün. Gelecek sene tekrar hacca gelin ve kurban kesin. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kişi üç gün hacda, yedi gün de evine döndükten sonra oruç tutsun' dedi".

Bir Mülâhaza


Hac veya umre için ihrama giren kişi 'Hac veya umrede ölürsem veya hastalanırsam ihramdan çıkacağım' der ve böyle bir durumla karşılaşırsa ihramdan çıkmış sayılır.
Hz. Aişe'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, hasta olan Duâba binti Zübeyr'in yanına girdi ve 'Sen hacca mı gideceksin?' diye sordu. O da 'Allah'a yemin ederim, kendimi çok hasta hissediyorum'
dedi. Hz. Peygamber "Hac yap! Fakat 'Yâ rabbî! Hastalık nerede benim durmama sebep olursa, orası benim ihramdan çıkma yerimdir' diyerek niyet et!" buyurdu.[29]
Böyle bir durumda ihramdan çıkmak, niyetle veya traş olmakla gerçekleşir. Böyle şart koşan kimsenin kurban kesmesi gerekmez. Ancak 'Kurban keserek ihramdan çıkacağım' demişse, kurban kesmesi gerekir.


Hac Yapmadan Ölen Kimsenin Durumu


Üzerine hac veya umrenin vacib olduğu kişi, onları geciktirir ve bu arada ölürse âsi olarak ölmüş olur. Böyle bir kimsenin yerine hac veya umre yapabilecek bir kimseye bunu teklif etmek vacib olur. Onun hac veya umre masrafları, ölenin mirasından verilir. Bu tıpkı ölenin borcu gibi sayılır. Miras, hac veya umre masraflarından sonra mirasçılar arasında taksim edilir.
İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Cüheyne'den bir kadın Hz. Peygamber'e gelerek şöyle sordu:
- Annem haccetmeyi nezretmişti (fakat hac yapamadan öldü). Onun yerine ben hac yapabilir miyim?
- Evet, onun yerine hac yapabilirsin. Eğer annenin bir borcu olsaydı sen onu ödemez miydin?
- Evet Öderdim..
- O halde Allah'a olan borcunu da öde! Çünkü Allah'ın borcu öden­meye diğer borçlardan daha lâyıktır.
[30]
Hz. Peygamber, haccı, ölümle üzerinden düşmeyen bir borca ben­zetmiştir

Çeşitli Hükümler


Hacca bir mahremini de götüren kadın onun masraflarını da verme­lidir. Ancak mahremi olan 'Ücret mukabili olarak seninle beraber gelirim' derse, kadının da onun ücretini vermeye gücü yetiyorsa vermelidir. Fakat kadının bu ücreti vermeye gücü yetmiyorsa, hacca gitmeye de gücü yetmiyor demektir. Bu durumda da hac kendisine vacib olmaz.
İki gözü kör olan bir kimseyi hacca götüren kişinin durumu da mah­remi tarafından hacca götürülen kadının durumu gibidir. Eğer kör olan kişi, ücret verebilecek durumda ise onun ücretini vermek kendisine vacib olur. Eğer ücret verebilecek durumda değilse, kendisi yerine haccedecek bir kimseyi göndermesi vacibdir. Eğer normal bir ücretle yerine haccedecek birini bulamaz, fazlasını verecek durumda da olmazsa, hac farizası üzerinden kalkar. Kendisini hacca götürecek kişinin ücretini oğlu veya başkası verecek olursa, o parayı kabul etmek mecburiyetinde değildir. Ancak oğlu veya bir başkası, onun yerine hacca gitmeyi teklif ederse, bu teklifi kabul etmesi farzdır.
Eğer hacılar, yanlışlıkla dokuzuncu gün yerine onuncu günde Arafat'ta vakfeye dururlarsa, o vakfe yeterli olur. Onların bu haccı kaza etmeleri farz değildir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Arefe günü, halkın Arefeye çıktığı gündür.
Hayız gören bir kadın, veda tavafı yapmadan Mekke'den çıkıp gide­bilir. Nitekim İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: 'Hacıların en son Kabe'yi ziyaret edip gitmeleri emredilmiştir. Fakat hayızlı kadın bundan müstesnadır'.
İhramlı bir kimsenin av avlaması haram olduğu gibi, harem sınırlan içindeki bitkileri koparması da haramdır. Bir bitki koparıldığında fidye verilmesi gerekir. Büyük bir ağaç kesen kimsenin, bir deve kurban etmesi gerekir. Küçük bir ağaç kesen kimsenin bir koyun kurban etmesi gerekir. Ot koparan kişinin de ceza olarak sadaka vermesi gerekir.
Harem'in hayvanlarını avlamak haram olduğu gibi Medine'deki ha-rem'in hayvanlanm da avlamak haramdır. Ancak Medine hareminde bu­lunan hayvanların tazminatı yoktur.
Çocuk hac yaptığında, haccı sahih olur. Fakat farz olan hac yerine geçmez. Baliğ olduğunda yeniden hac yapması farzdır.
Alıntı ile Cevapla