Konu Başlıkları: Firaset
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Aralık 2007, 20:57   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Firaset

Firaset




Tasavvurda zenginlik, düşüncede tutarlılık, varlığın perde arkasına ıttıla ve basiretli davranma diyebileceğimiz firaset; insanın, kalbini kin, nefret, iğbirar, nifak ve ucub gibi... manevî hastalıklardan temizleyip, imân, marifet, muhabbet ve aşk u şevkle bezemesi sayesinde Allah’ın, onun içine attığı öyle bir nurdur ki, ona mazhar olan fert, ferdîleşir, duyuş ve sezişleriyle derinleşir; hatta başkalarının gönüllerindeki sırlara aşina olup, simaların arkasındaki gerçekleri görebilir., ve tabiî, eşyanın perde arkasına uyanabildiği ölçüde, “Hazret-i Allâmü’l-Guyûb”un mücellâ bir mir’atı haline gelebilir... Bu ma’nâdaki firasete işaret sadedinde, gayb ve şehadetin fasih lisanı Rûh-i Seyyidil-Enâm: " -Mü’minin firaseti karşısında titreyin; zira o bakarken Allah’ın nuruyla bakar” buyurur.

Firasetin, imân nuruyla yakından alâkasını gösterme bakımından" -Ey iman edenler, eğer Allah’a karşı hep takva dairesi içinde bulunursanız, O size furkan (açık-kapalı, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden temyiz ve tefrik edecek bir kabiliyet, bir ışık) verir” mealindeki âyeti de burada zikretmek uygun olur zannederim.

Firaset, ister yukarıdaki tarif ve izahlar çerçevesinde kalbin, Hazret-i Allâmül-Guyûb’un ilim ve füyûzâtına açılması ve bu mazhariyete erenlerin, görüş, düşünce, karar ve hükümlerinde isabet kaydetmeleri şeklindeki yorumu ile; ister, bilgi birikimi, tecrübe, mümarese, sezi enginliği ve karakter bilgilerini değerlendirerek elde edilen neticeleriyle olsun, o tamamen bir mevhibe-i ilâhiyedir., ve bu ilâhî mevhibeden en çok hissemend olanlar da, hiç şüphesiz -derecesine göre-evliyâ, asfiyâ ve enbiyâdır. Bunlar arasında ufuk firaset ise, heykel-i akl-ı evvel Hazret-i Seyyidi’l-Enbiyadır ki; Allah: " -Keskin nazar firaset erbabı için elbette bunda ibretler vardır” beyanıyla, umum basiret,his ve idrak insanlarına işaret buyurmasına mukabil, " - Dileseydik onları sana (oldukları gibi) gösteriverirdik de simalarından hepsini tanır ve hepsini konuşma üsluplarından anlardın” ferman-ı samedânisiyle o zirveler zirvesi firaset insanının açık farkına îmâda bulunmaktadır...

Firaset, imandaki iç derinlik, yakîndeki enginlik ölçüsünde daha bir kuvvetli ve keskin hâl alır. Hatta bazı hususi mazhariyetler sayesinde o, insan basiretinde Hak nazarının aynı tecellisi olarak zuhur eder ki; firaset etrafındaki müşahede ve söylenen sözler bunun çokça meydana geldiğini ve anlatılanların da mübalağa ve mücazefe olmadığını gösterir.

Ebu Saidi’l-Harrâz: ‘‘Firaset ziyâsıyla temaşa eden, Hak nazarıyla bakmış sayılır” der.

Vâsıtî: ‘‘Firaset kalpte şimşek gibi çakıp, mukayyet bütün gayb âlemlerini aydınlatan ve insanoğlunu, topyekün varlığı, olduğu gibi görüp değerlendirme seviyesine yükselten ledünnî bir şuadır” tesbitinde bulunur.

Dârânî: “Firaset, nefsin derinliklerinin keşfi ve gaybın ayan, pinhânın da nihân olmasıdır” yorumuyla yaklaşır konuya.

Şah-ı Kirmânî: “İnsan, haramlara karşı gözünü kapar, şehevânî duygulardan elini-eteğini çeker; iç dünyasını murakabe ile, dış âlemini de sünnet-i seniyyenin ihyasıyla onarır ve her zaman helâl dairesinde kalabilirse. böyle biri fırasetınde asla yanılmaz” hatırlatmasını yapar.

Bunların hemen hepsi de, imân sayesinde inkişaf eden firasetlerdir.. ve bunlarda yanılma payı da oldukça azdır. Gördüren O ve gören gözler de O’ndansa, niye yanılsınlar ki..!

Allah Rasûlü’nün, şahısları çok iyi tanıyıp, herkesi yerli yerinde istihdamında, Rabbinin O’na bu tür ihsanı söz konusu olduğu gibi, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin kerâmetvârî pek çok tesbit, teşhis ve takdirlerinde de aynı ikram-ı ilâhî bahis mevzuudur., ve o hususlarla alâkalı firasetleri ifade etmek için kocaman mücelletler ister.

Ayrıca, aklın ve ruhun hikmet-i vücuduyla alâkalı ve bazı kimselerin ileride yapacakları iyiliklerden ötürü, avans nev’inden onların mazhar oldukları ve olacakları firasetler de vardır ki, bunlara, sebeplerinden evvel “Müsebbibü’l-Esbab”ın hususî iltifatı nazarıyla bakılabilir.

Şimdi İbn Mesud’un beyanı içinde bunlardan örnek olarak birkaçını zikredelim:

1- Mısır Azizi ki, Hz. Yusuf için: " -Ona güzel bak ve hoş tut; ümit edilir ki, bize faydası dokunur veyaevlat ediniriz” demişti..

2-Şuayb (as)’in kızı ki, Hz. Musa hakkında " -Babacığım onu ücretle yanında tut; zira o, ücretle çalıştırılacakların en hayırlısıdır” tesbitinde bulunmuştu.

3- Firavun’un zevcesi ki, Hz. Musa’yı ırmakta bulunca: "-Sana ve bana göz aydınlığı.. öldürmeyin; bize faydalı olacağı ümit edilir. Ya da onu evlat ediniriz” firasetini göstermişti.

Bir de, riyazet; açlık, susuzluk, uykusuzluk ve çile çekmekle elde edilen firaset vardır ki. böyle bir firasetin bilhassa imân ve amel-i salihe iktiran etmeyenine istidrac nazarıyla da bakılabilir. Bu kabil sezi ve keşiflerde, mü’min-müşrik, Müslüman-Hristiyan, veli-rahip farketmez; herkes belli şeyler sezebilir.

Bundan başka bazıları, şekil ve kıyafetten hüküm istinbatını da firaset içinde mütalâa etmişlerdir ki. böyle bir sezi, hangi ma’nâya gelirse gelsin, tasavvuftaki firasetle alâkasının olmadığı bedîhîdir.

Sızıntı
Alıntı ile Cevapla