Durumu: Medine No : 5587 Üyelik T.:
05 Aralık 2008 Arkadaşları:14 Cinsiyet: Memleket:İstanbul Yaş:35 Mesaj:
2.537 Konular:
2038 Beğenildi:116 Beğendi:0 Takdirleri:270 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Gaflet Gaflet GAFLET
İnsanların, Allah'ın açık delillerine, emir ve uyarılarına rağmen gösterdikleri bu şuursuz, kayıtsız ve ilgisiz tutumlarına "gaflet" adı verilir
Allah her insan için bedeni de dahil olmak üzere, baktığı her yerde Kendi varlığını hatırlatacak türlü güzellikler ve nimetler yaratmıştır. Hayatımızın her anı, gözümüzü çevirdiğimiz her yer, saymaya güç yetiremeyeceğimiz yaratılış mucizeleriyle donatılmıştır. Bu gerçek Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
Sabah kalktığınız andan itibaren akşam tekrar yatana kadar yaptıklarınızı, karşılaştığınız olayları ve görüntüleri düşünün. Uyandığınızda ve aynaya baktığınızda, uzun bir uykudan sonra tekrar canlanan ve sizin hiçbir müdahaleniz olmadan, kendiliğinden tüm fonksiyonlarını eksiksizce sürdüren bedeninizi görürsünüz. Tek bir hücrenin çoğalmasından meydana gelen, şu anda da yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşan, simetrik ve estetik bir görünüme sahip, siz hiç farkında değilken içinde peş peşe yüzlerce kusursuz ve karmaşık işlemin meydana geldiği bedeniniz bir gün önceki haliyle karşınızdadır.
Ancak çoğu insan bu gerçeklerin şuurunda olmadan hareket eder. Sabah kalktığında aynaya bakarken genelde yüzünün genel görünümü, bakımı veya saçlarının şekli dışında başka bir şeyi aklına getirmez. Zihninde genelde iş, okul ya da gün içinde yapacakları dışında bir düşünce yoktur. Oysa çoğunluğun dikkatinden kaçan gerçek şudur: Yeni başlayan bir günle tüm insanlara Allah'a yönelmeleri ya da O'na olan yakınlıklarını artırmaları için yeni bir fırsat daha verilmiştir. Belki de bu fırsat kişiye tanınmış son bir fırsattır. Kim bilir belki de o gün dünyada geçireceği son gündür. Ne yazık ki, insanların büyük çoğunluğu kendilerine verilen bu fırsatın farkında değildir. Bu nedenle de genelde zihinlerini, Allah'ı değil kendilerini ya da çevrelerindeki insanları hoşnut etmeyi düşünerek ve bunun planlarını yaparak meşgul ederler.
Bu durumu bir örnekle açıklayalım:
Bir bilgi yarışması düşünün. Yarışmayı kazanana çok büyük miktarda para verilsin. Yarışma sırasında acaba yarışmacı nasıl davranır? Soruları dinleyip cevaplarını düşünmek yerine etrafına bakınıp oyalanır, soruyu soran sunucunun elbisesini, ses tonunu, saçını mı eleştirir ya da sorunun cevabını düşünmek yerine yarın ne yapacağını, ne giyeceğini mi düşünür?
Tam tersi bu kişi büyük bir dikkatle sunucuyu dinler, şuuru tam açıktır. Kısıtlı süresini iyi değerlendirmeye çalışır. Cevabı bulmak için konsantre olur. Başarılı olabilmek için muhakkak ki konu dışındaki hiçbir şeyle ilgilenmez. Aksine elindeki fırsatı en güzel şekilde değerlendirmeye çalışır. Ama söz konusu az önce saydığımız türden anlamsız davranışlarda bulunursa, yarışmacının büyük bir şaşkınlık, şuur kapanıklığı, akılsızlık, kısaca gaflet içinde olduğunu düşünürüz.
Ancak çoğu insanın içinde bulunduğu gaflet hali verdiğimiz bu örnekten çok daha ciddi boyutlardadır. Bu gaflet hali, insanların, Allah'ın kendilerini kulluk etmeleri için yarattığının bilincinde olmadan, Allah'ın emir ve yasaklarından tamamen uzak bir hayat yaşamalarıdır.
Cevrenizdeki insanların çoğunluğuna bir bakın. Kaç kişi Kuran'ı merak edip okumuştur?
Şöyle düşünmek gerekir: Allah insanlara bir kitap gönderiyor ve insanlara bu kitaptan sorumlu olduklarını, öldükten sonra bu kitabın içinde yazanlara uyup uymadıklarından sorgulanacaklarını ve sonuca göre cennete veya cehenneme gireceklerini bildiriyor. İnsanlar bu gerçeği vicdanlarına başvurarak anlamasalar dahi birilerinden duyuyorlar ve bunu herkes biliyor. Ama buna rağmen Kuran'ı okumuyorlar. Sorumlu oldukları kitabın içinde neler yazdığını merak bile etmiyorlar.
O zaman şöyle bir örnek verelim: Bir kişiye işyerinden veya okulundan bir mektup gelse ve üzerinde içinde yazanların kariyeri veya eğitimi açısından çok önemli olduğu yazsa... Ve bu mektubu okuyup ertesi güne kadar içinde yazanları eksiksiz olarak yapması belirtilse, bu mektubu ne yapar? Hiç içine bakmadan duvarına mı asar, çekmecesine mi kaldırır veya okuduktan sonra bir kenara bırakıp içinde yazanları görmezlikten mi gelir? Yoksa bu haber ve mektup kendisine ulaşır ulaşmaz büyük bir heyecan ve dikkatle her satırını okur, her yazılanı anında eksiksiz olarak uygular mı?
Aklı ve sağduyusu bu mesajı okumasını söyleyecektir. Kuran da kişinin dünya hayatında alacağı en önemli mesajdır; insana doğrudan doğruya onu Yaratan'dan gelen hak sözdür. Ancak insanların büyük çoğunluğu içlerinde bulundukları gafletten dolayı bu kadar önemli bir kitabı, Allah'ın insanlara mesajını açıp okumazlar bile.
Nitekim Kuran'da insanların Allah'ın indirdiği kitabı terk ettikleri şu ayetlerle bildirilmektedir:
Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar." (Furkan Suresi, 30)
Akıl hakkında bugüne kadar sayısız tanım yapılmıştır. Ancak bunların hiçbiri aklın gerçek anlamı hakkında insanlara tam bir fikir vermeye yeterli olamamıştır. Çünkü bu çıkarımları yapan kimseler aklı tanımlarken doğru bir kaynağa başvurmamış, aklı sadece kendi mantıklarıyla değerlendirmeye çalışmışlardır. Oysa önceki bölümde belirttiğimiz gibi, aklın ne olduğu konusunda bize bilgi verebilecek kaynak sonsuz akıl sahibi olan Allah'ın indirdiği Kuran'dır.
Allah'tan korkan ve samimiyetle Kuran'a uyan her insan akıllıdır. Ancak insanların çoğu böylesine büyük bir nimeti kolaylıkla elde etme imkanına sahip olduklarından habersizdirler. Aklın, insanların doğuştan kazandıkları zihinsel bir yetenek olduğunu sandıkları için, sahip olduklarının ötesinde bir kavrayış kazanabileceklerine ihtimal vermezler.
Bir örnekle açıklayacak olursak bu, küçük bir çocuğun, dünyanın sadece kendi evi, sınıfı, öğretmeni ve oyuncakları ile sınırlı olduğunu sanması gibidir. Kuşkusuz küçük bir çocuğun kendi çevresinin dışına çıkıp da dünyaya yetişkin bir insan gözüyle bakması mümkün olmaz. Bu nedenle de tüm idealleri, tüm tasaları ve tüm faaliyetleri kendi dünyası ile sınırlı kalır. Oysa çocuğun yaşamını izleyen yetişkin bir insan onun aslında ne kadar kısıtlı bir dünyada yaşadığını çok açık bir şekilde görür. Çünkü yetişkin bir insan dünyanın bir ev, bir sınıf ve birkaç oyuncakla sınırlı olmadığını kavrayabilecek bir tecrübeye ve bilgiye sahiptir.
İşte akıl için de buna benzer bir durum söz konusudur. Akılsız bir insan herşeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini, en akıllı kişinin kendisi olduğunu, en güzel hayatı kendisinin yaşadığını, dolayısıyla da en doğru yolda olanın kendisi olduğunu sanır. Daha mükemmel bir hayat şeklinin, zihin yapısının varlığına ihtimal vermediği için kıyas yapması ve aradaki farkı tespit edebilmesi mümkün olmaz. Oysa Kuran'da insanlara, çok üstün bir hayat tarzı, çok ileri bir kavrayış ve düşünme yeteneği sunan "akıl" gibi büyük bir nimetin varlığından bahsedilmiştir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır. (İbrahim Suresi, 52)
Akıl" kelimesi toplumda genellikle insanların zeka düzeyini ifade etmek amacıyla kullanılır. Oysa akıl, zekanın çok üstünde ve çok daha derin bir kavrayış şeklidir.
Akıllı bir insan , zekanın sağladığı tüm bu avantajları kullanmasının yanında, zeki bir insanın sahip olmadığı bir kavrayış ve yeteneğe de sahiptir.
İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır. Allah, iman edip Kendisinden korkup sakınmalarına karşılık insanlara katından özel bir anlayış verir. Kuran'da Allah korkusunun insana kazandırdığı bu anlayış şöyle ifade edilmiştir:
Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir. (Enfal Suresi, 29) |