Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Gaflet DÜNYADAN GEÇTİM DİYENLER [CENTER][B] Azdır ama dünyayı hiç umursamayan, mecbur olmasalar yiyip içmeyi de bırakacak insanlar da var. Bunlar dünyanın faniliğini ileri sürerek kısa bir hayat için çalışıp çabalamanın gereksiz olduğunu iddia ederler ve elbette yanılırlar.
Ruh ile bedenin, madde ile mananın, dünya ile ahiretin dengesini kuramamak da gafletin başka bir türüdür. Başta tembellik, miskinlik ve zillet olmak üzere gafletten öteye gitmeyen yığınla zararın kaynağıdır. Şöhret kazanıp insanların elindekine göz dikme tehlikesini içinde barındırır. Her türlü suistimale açık bir kapıdır.
Dünyasına mahir olan ahiretine de mahir
Ayrıca ahiret sadece bir köşeye çekilip insanlardan uzak kalmakla değil, onlarla birlikte sıkıntılara katlanarak, salih bir niyetle dünya işlerine çalışıp terlemekle kazanılır. Gavs-ı Bilvanisî Hazretleri k.s. bir sohbetlerinde: “Siz kişinin dünya çalışmasına bakınız. Eğer dünyası için çalışkan, mahir biriyse, ahireti için de öyledir. Dünyanın pehlivanı, ahiretine de pehlivandır.” buyurmuşlardır.
Her ne kadar geçmişte ihtiyaç miktarından fazla dünyaya rağbet etmeyen veliler olmuşsa da, bunların durumu kendilerine özeldir. Dünyayı tamamen terk etmemişler ve kimsenin sırtına da yük olmamışlardır. Her durumda veren el olma özelliklerini muhafaza etmişlerdir.
İslâmiyet, hıristiyanların ruhbanlığını andıran bir hayat tarzı ve telakkisini kesinlikle reddeder. Çünkü İslâm, sadece ahirete ait ibadetleri düzenleyen bir din değildir. Dünyada alış-verişten insanlar arasındaki diğer muamelelere kadar her şeye ölçü getiren, kişinin yirmi dört saatlik hayatını baştan aşağı düzene sokan, bozulmamış bir dindir. Dünyaya ait hükümler koyan bir din dünyadan el etek çekmeyi hoş görmez. O yüzden mümine fani de olsa dünyada sefil bir hayatı öngörmez. Çalışıp çabalamaya, kimseye avuç açmamaya, alan el değil veren el olmaya teşvik eder.
Çalışmayan kim var?
Peygamberler dahi bazı zenaat ve mesleklerle anılmışlardır. Zekeriyya Aleyhisselam marangozlukla, Davud Aleyhisselam demircilikle, İdris Aleyhisselam terzilikle meşgul olmuşlardır. Hz. Rasulullah s.a.v. ise, devlet başkanlığı yapmıştır. Allah dostları da peygamberlerin yolundan giderek bir zenaat ve ticaretle meşgul olmuşlardır. Bu devrin büyükleri de bir taraftan irşadla meşgul olurken, diğer taraftan ziraatla, ticaretle ve benzeri işlerle uğraşmaktadır. Bu güzel örnek devrimizde de Allah’a kulluğun nasıl yapılacağını anlatmaya kâfi gelmez mi?
Kur’an-ı Kerim’de mevzuyla ilgili birçok ayet-i kerime vardır. Bazıları şöyledir: “Allah’ın sana verdiğiyle ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77). “Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cuma, 10)
İbadet ve taatle meşgul olup dünyayı terk edenler, malla yapılacak her türlü hayır hizmetinden de mahrum kalırlar. Hatta zekât gibi gayet kıymetli bir ibadetten dahi nasiplerini alamazlar. Kur’an bunları şöyle ikaz etmektedir: “Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.” (Nisa, 95). “Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz?” (Hadid, 10) KALP GAFLETTEN UYANINCA
Gaflet hali karşısında üç grup insan vardır demiştik: Dünyacılar, miskinler ve dünya-ahiret dengesini bulanlar. Üçüncü gruba dahil olanlar gafletsiz, uyanık müminlerdir. İşte bu grubun halleri.
Gafletten uzak olanlar dünyası için ahireti, ahireti için de dünyasını terk etmeyen insanlarıdır. Dengeyi, itidali bulmuşlardır. Her işlerinde Allah’ın emirlerine uymayı gözetirler. Gavs-ı Sani Hazretleri’nin k.s. buyurduğu gibi, her ikisini de yarış yapan iki araba gibi birlikte götürürler.
Halk içinde Hak ile
Bu denge insanları “halvet der encümen” kaidesine göre halk içinde Hak ile olurlar. Herkesle beraber ama yalnız, elleri işte güçte ama gönülleri hep yardadır. Bedenleri dünyada olsa da gönülleri Allah’a dönüktür.
Bunlar diğerleri gibi dünyaya hırs ve tutkuyla bağlanmazlar. Esaret tasmasını boyunlarına geçirmektense, dünya nimetlerinden mahrum kalmayı tercih ederler. Mal-mülk, makam-mevki, her şeyin Allah’tan geldiğine yakînen iman ederler. Rızıklarına Allah’ın kefil olduğuna iman ettikleri için zerre kadar endişe etmezler. Sadece emre uyup takdir edilen rızıklarını ararlar. Alırken, satarken, çalışırken harama el uzatmazlar. Bazı yüzlerin ağardığı, bazı yüzlerin karardığı o büyük güne alınları ak, vicdanları pak olarak çıkabilmenin özlemiyle yaşarlar. Yedikleri her lokmanın hesabının sorulacağından zerre kadar şüphe etmezler. Kazandıkları her şeyi birer zikir ve şükür vesilesi olarak görürler. O’ndan geleni yine O’nun yolunda sarf etmekten çekinmezler.
Biricik amaçları Rabbin hoşnutluğu
Gafletsiz müminler; çalışırken, kazanırken, meşru dairede keyfederken Allah’ın rızasından başka bir şey düşünmezler. Hiçbir şey onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar mert oğlu merttirler, Allah adamıdırlar: “Nice erler ki, ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacağı günden korkarlar.” (Nur, 37)
Bayezid-i Bistâmî k.s. Hazretleri bir gün müritleriyle birlikte çarşıya çıktı. Dükkanı müşteriyle dolu olan bir kuyumcu gördü. Kalbine manen nazar edip baktı ki, bu kuyumcu akşama kadar elli bin dinarlık alışveriş yaptığı halde bir an bile Allah’ın zikrinden gafil olmamış.
Sürekli Rabbiyle irtibatlı, kalbini zikrullah ile harekete geçirmiş müminin hali işte böyledir. Onlar dünya nimetlerine sahip olmak, boş sohbetlerle oyalanmakla değil, ancak Allah’ı zikretmekle, Kur’an okumakla ve bulundukları ortamda Hak sohbetiyle tatmin olurlar. “Onlar iman eden ve kalpleri Allah’ın zikriyle huzur bulan kimselerdir. Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Gönülleri geniştir onların
Gafiller güruhu dünyada geniş evler, bağlar, bahçeler bulsalar da gerçek huzur ve saadeti bulamazlar. Müminler ise, darlıkta ve genişlikte cennet için yarışırlar. Dünyada mesut oldukları gibi ahirette de mesut olurlar. “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete yarışın; o müttakiler için hazırlanmıştır.” (Âl-i İmrân, 133). Allah’ın cemalini görmeyi arzu ve ümit etmeyenler dünyanın hasis, bayağı zevkleriyle yetinir, hatta mest olup kendilerinden geçerler. Bu yüzden ibretle dolu varlık âlemine bakıp da ders almazlar. “Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.” (Yunus, 7). Fakat kâinata ibret nazarıyla bakan gafletsiz müminler, cennetin de ötesinde nazarlarını Allah’ın cemaline dikmişlerdir. O’na ulaşmak hasretiyle yanıp tutuşurlar.
Her varlık Cenab-ı Hakk’ın tasarrufu altındadır. Her şeyi evirip çeviren O’dur. O’ndan başka zarar ve fayda veren (Dârr ve Nâfi’) bir varlık yoktur. O dilemeden kimse kimseye ne bir zarar ne de fayda verebilir. Bütün dünya imdadına koşsa O dilemeden bir fayda veremezler.
Lütfu da hoş görürler kahrı da
İşte bu şuurla yaşayan gafletsiz mümin, elindeki mal gittiği zaman üzülüp yıkılmaz. Her şeyin, Rabbinin takdiriyle olduğuna inanır ve O’na tevekkül eder. Sıkıntılar karşısında ahirette kazanacağı mükâfatı düşünüp sabır, teslimiyet, tevekkül ve rıza gösterir. Kendisine verilen nimetlerin bir sınama ve imtihan için verildiğini bilir. “Andolsun, sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)
Hakiki mümin, sevindirici olaylar gibi musibetlerden de razı olur. Hatta rıza makamında bunlardan derin bir zevk alır. Çünkü alırken de verirken de tecelli eden hep O’dur.
“O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve O’na döneceğiz, derler.” (Bakara, 156)
Hoştur bana senden gelen
Ya bir gonca gül yahut diken
Ya hil’at ü yahut kefen
Nârın da hoş nurun da hoş
diyebilen bu gönüller, ne dünyadan gafildirler ne de ahiretten... |