İslam Yolunda Cİhad
Allah yolunda, yalnız Allah rızası için cihad yapmak çok büyük bir fazilettir. Çünkü cihadda bezledilen, insanın en kıymetli varlığı CAN’ıdır.
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et. Onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir yerdir.” (Tevbe/73)
“Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Çünkü onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir. Siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal/60)
Bu ayetlerden anlıyoruz ki, Müslümanlar dini vecibelerini layıkıyla yerine getirebilmek, namuslarını, vatanlarını korumak için cihad etmekle, savaşmakla görevlidirler.
Müslüman cihada hazır olmalıdır
Allah yolunda cihadı terkeden, savaşa hazırlanmayan milletlerin zillete düşmesi, İslam düşmanlarının boyunduruğu altına girmesi mukadderdir.
Müslüman milletler savaş günü gelip çatmadan, savaş için hazırlanmalıdırlar. Aksi takdirde gâfil avlanırlar, kendi nefsî isteklerinin peşinden koşarken, sefahet içinde yüzerken perçemlerinden yakalanır, tüm izzet ve şereflerini kaybedebilirler.
Yakın ve uzak tehlikeler, yakın ve uzak düşmanlar vardır. Uzak tehlikeler ve uzak düşmanlar ile meşgul olunurken, yakın düşman taarruza geçebilir. Zayıf olsalar da çok büyük bir tehlike oluşturabilirler. Onun için öncelikle yakın düşmanla cihad etmek gerekir. Ancak yakın düşmanla uğraşırken elbette uzak düşman gözardı edilemez. O da sürekli olarak gözaltında tutulur, gerekli tedbirler alınır.
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Kâfirlerden size yakın olanlara karşı savaşın ve onlar (savaşırken) sizde bir sertlik bulsunlar. Biliniz ki Allah muttakilerle beraberdir.” (Tevbe/123)
Yakın düşmanla uğraşırken elbette uzak düşman gözardı edilemez. O da sürekli kontrol altında bulundurulur.
Müslüman, sulhda yumuşak, halîm, selimdir. Ancak kılıçlar sıyrıldığı, savaş kızıştığı zaman kükreyen arslan gibidir. Allah Teala, Müslümana cihad esnasında her zamankinden daha fazla bir mehâbet verir. Düşmanın kalbine korku salar.
Cihad, bir düğün şenliğidir
Şehâdete susayan, bir an önce Rabbine kavuşmaya sevdalı bir Müslümanın yılgınlık ve bıkkınlık göstermesi, korkak ve ürkek davranması düşünülemez. Can ve mallarını Allah’a satan bir Müslüman, bir mücahid için cihad, bir düğün şenliğidir.
“Allah Mü’minlerden mallarını ve canlarını onlara (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. (Bu) Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’dan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır?
O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişten dolayı sevinin. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (Tevbe/111)
Ne mübarek ve kârlı bir alışveriş ya Rabbi! Satıcı mahlükatın en mükerremi, en mükemmeli insan, satılan meta bu mükerrem insanın en değerli varlığı, canı ve halk arasındaki tabiri ile canın yongası olan malı, alıcı ise alemlerin Rabbi, mülkün sahibi Allah celle celaluhu. Mal ve cana karşılık olarak verilen ebedi cennet ve cemalullahı temâşa... Mü’min olan, Müslüman olan böyle bir alış verişe sevinmez de ne yapar. Onun için bu alış veriş bir ŞEB-İ ARÛS olmaz da ne olur?
İşte bu muhabbet pazarı, aşk pazarıdır.
Bu meydan, cihadı fillah meydanıdır.
Can alınır, can satılır.
Hak yolunda canını feda eden bir şehid;
Kınalanmış kurbanlık bir koç gibi,
Alnından kırmızı kanlar akarak,
Dudaklarında tebessümlerle,
Va’dolunan cennete girmek için Rabbine yükselir.
Düşmana karşı daima uyanık olmalı
Müslüman milletler, İslam düşmanlarına karşı devamlı uyanık olmak, asla gaflet etmemek, ribatlarda, sınırlarda nöbet beklemek, savaşa hazırlanmak, her an hazır olmak, savaş başlayınca da sabır ve sebat göstermekle yükümlüdür.
Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler! Sabredin. Sabırda yarışın. Uyanık olun. (Sınırlarda) nöbet bekleyin, hazırlıklı olun ve Allah’dan korkun. Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Âl-i İmran/200)
Demek oluyor ki, dünyada da, ukbada da kurtuluşa ermek, her türlü tasalluttan kurtulmak için, Allah yolunda cihad etmek, hizmet etmek gerekmektedir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allah’a inanarak ve O’nun vaadini tasdik ederek, onun yolunda bir at beslerse, ona verdiği otlar, su ve gübresi, idrarı kıyamet gününde birer sevap olarak mizanında yer alacaktır.” (Buhari)
“Kim Allah yolunda bir gaziyi techiz ederse, harbe iştirak etmiş gibi sevap alır. Kim geride kalıp gazinin çoluk çocuğuna bakarsa, o da savaşmış gibi olur.” (Buhari, Müslim)
“Allah yolunda bir gün nöbet tutmak, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır. Birinizin cennetteki bir kamçılık yeri, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır. Kulun Allah yolunda yola çıkması, bütün dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır.” (Buhari, Müslim)
Ebu Said radıyallahu anh’den şöyle bir rivayet vardır.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim Rab olarak Allah’dan, din olarak İslam’dan, Peygamber olarak Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’den razı olursa, cennet ona vacip olur.”
Bu söz, Ebu Said radıyallahu anh’in hoşuna gitti ve dedi ki: “Ya Rasulullah! Bunu bana tekrarla.”
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem tekrarladı ve sonra şöyle buyurdu: “Bir başka şey daha vardır ki, Allah, onunla kulun cennetteki makamını yüz derece yüksektir. Her iki derecenin arası gök ve yer arası kadardır.”
“O nedir ya Rasulullah?” diye sorduklarında:
“O, Allah yolunda savaşmaktır. Allah yolunda savaşmaktır. Allah yolunda savaşmaktır.” buyurdular. (Müslim)
“Müşriklere karşı, mallarınız, canlarınız ve dillerinizle savaşın.” (Ebu Davud)
“Cihadı terkettiğiniz zaman, Allah size zilleti musallat kılar. Tekrar dininize dönünceye kadar, onu üzerinizden atamazsınız.” (Ebu Davud)
Cihad, Müslümanın hayatıdır
Peygamberimiz, efendimiz, önderimiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mübarek kelamlarında görüldüğü gibi, CİHAD, MÜSLÜMANIN HAYATIDIR. Cihadsız bir Müslüman, cihadsız bir toplum düşünülemez. Ayet ve hadislerin yüce meallerinden anlıyoruz ki; cihad:
1- Canla olur.
2- Malla olur.
3- İlimle olur.
4- Dil ile olur.
Dil ile yapılan cihad, tebliğ, emri bil maruf, nehyi anil münker yapmaktır. Yani İslam’ın hakikatlerini, Kur’an ve sünnetin mesajlarını ulaşabildiğimiz herkese, tebliğ usûlüne uygun bir tarzda duyurmak, anlatmaktır. Bu konuda hizmet heyecanımızı kaybetmeden, yılmadan, bıkmadan, asla ümitsizliğe düşmeden, bu yolda uğranılan bela ve musibetlere sabrederek, ne kadar kötü şartlar içinde bulunursak bulunalım, halimize şükrederek, kulluk yolunda çekilen çileleri zevk edinerek çalışmak... Çalışmak... Çalışmak... Hizmet etmek... Hizmet etmek... Hizmet etmektir.
Tebliğ, İslam’ı bilmeyen, İslam’dan uzak kalmış, ondan, onun güzelliklerinden habersiz insanlara yapılır. Emri bil maruf ve nehyi anil münker ise, Müslüman ve fakat Müslümanlığının vecibelerini yerine getirmeyen, günah işleyen, haramlara dalan, ibadetlerini terkeden veya bu konuda tembellik gösteren, ahlâken düşük davranışlarda bulunan kişileri uyarmak için yapılır.
Bu konuda Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa, diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa, kalbiyle değiştirsin (yani buğz etsin). İmanın en zayıfı da budur.” (Müslim)
Dil ile cihad, bilmekle başlar
Dil ile cihad, yani İslam’ı tebliğ etmek, iyilikleri emredip kötülüklerden nehyetmek ilim ister. İslami hakikatleri en güzel bir şekilde bilmek ister. Tebliğ usulünü bilmek ister. Onun için dil ile cihadı ve bütün cihad çeşitlerini en iyi bir şekilde, İslam’a en uygun bir tarzda yapabilmek için ilim öğrenmek, ilim öğretmek gerekir. İşte bu da bir cihaddır. İLİM İLE CİHADDIR.
Çünkü İslam’ı bilmeyen, tebliğ usullerinden habersiz kişiler İslam’a faydalı olayım derken, zararlı olurlar. İnsanları İslam’a ısındırayım derken, İslam’dan uzaklaştırırlar.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Âlimin âbide üstünlüğü, benim sizden en aşağı derecede olan kişiye üstünlüğüm gibidir. Şüphesiz Allah, melekler, gökler ve yer ehli, hatta yuvasındaki karınca ve denizdeki balıklar bile insanlara hayrı öğretenlere salat ederler.” (Tirmizi)
“Her kim ilim talep etmek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Melekler kanatlarını ilim talebesine, ondan hoşlandıkları için indirip gererler. İlim talep edene, göklerdekiler, yerdekiler, su içindeki balıklar bile, günahının affı için Allah’dan mağfiret dilerler. Âlimin âbide üstünlüğü, dolunayda ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Şüphesiz âlimler Peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler ne dinar ve ne de dirhem miras bırakmışlardır. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasip almış olur.” (Tirmizi, Ebu Davud)