Konu Başlıkları: Gaflet
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Aralık 2007, 19:54   Mesaj No:7

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Gaflet


[CENTER][B]

GÖRÜNMEYEN ÖRÜMCEK AĞI: GAFLET [B]Kötü arkadaşımız: Gaflet

“İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar.” (Enbiya Suresi; 1)
Söze başlamadan önce sizden ve kendimden bir söz almak istiyorum. Geliniz hep beraber, kendimizi aldatmayacağımıza, doğru olan ne ise onu görmeye ve anlamaya bir söz verelim kendimize. Kimseyi kandıramayacağımıza göre, gelin kendimizi de kandırmayalım. Hem Allah’tan başka kimse de bilmeyecek içinizden neler geçtiğini… Değil mi?
Tamam mı? Anlaştık değil mi?... Güzel.

O halde, şimdi bu yazıyı birlikte yazabiliriz. Gafletin ne gibi bir şey olduğunu birlikte düşünebiliriz…

Evvela gafletin bir beşer olarak her birimizin ayrılmaz bir kötü arkadaşı olduğunu kabul edelim. Yani, az-çok hepimizde, mutlaka gafletten bir eser vardır. Aliminden cahiline, hiç durmadan, herkesin başına ağını ören bir örümcek gibidir gaflet.
Zira, bu hastalık insanın mayasında vardır. “… Doğrusu insan çok zalim ve nankördür.” (İbrahim Suresi; 34) Buyruluyor yüce kitabımızda.

‘Zalim’, ‘cahil’, ‘unutkan’, ‘isyankar’… Evet insan, bu kötü sıfatlardan kurtulabildiği kadarıyla insandır. Ve nasıl, ‘gaflet örümceği’ durmadan ağını örüyorsa kalbimizin ufkuna; bizim de her an bu gafleti giderme gayreti içerisinde olmamız gerekiyor.

Eğer derseniz ki; “Bu kulluk ne zor sanat imiş, her an bunu nasıl yaparız?” Biz de deriz ki; “Haklısınız ama insanın imtihanı zordur, insan olmak zordur.”

Lakin her işin, her sanatın bazı kolaylıkları olduğu gibi, kulluk sanatının da bazı kolaylıkları var elbette. İnsan olmaktan vazgeçemeyeceğimize, istesek de mümkün olmadığına göre…

Kendimizi gafletin derin uçurumlarına atıp, ilahi hitabın tabiriyle ‘hayvandan da aşağı’ bir duruma düşmek istemiyorsak…

Gafletten kurtuluş yolları

Gafleti izale eden en etkili ilaçlar; Allah’ı çokça zikretmek (Ahzab;41); tefekkür etmek (Rum; 8, Nahl; 44); anlamaya çalışmak, akıl yürütmek, akletmek (Al-i İmran;190); Allah’ın görme ve gözetlemesini hatırda tutmak (murakabe) (Şura; 6); kullukta kar ve zarar hesabı yapmak (muhasebe)(Saffat; 142); Allah’a dua ve yalvarmada, sığınmada bulunmak (münacaat) (Bakara; 186) ve bize kendimizi ve Rabbimizi tanıttıracak, bunları yapmamızı sağlayacak faydalı ilim öğrenmektir.

Gördüğünüz gibi gaflet, her ne kadar yırtılması zor bir perde, kurtulması daimi gayret gerektiren bir örümcek ağıysa da onu darmadağın edecek, parçalayacak nice alet ve usüllere de sahibiz, elhamdülillah. Yeter ki, gafletle mücadele etmeye kesin bir karar verelim.

Gaflet hastalığının belirtileri
Kısaca tarif edecek olursak; eğer inandığımız ve düşündüğümüz gibi yaşayamıyorsak, kesinlikle bizdeki gaflet hastalığı ilerlemiş demektir.

Günde kaç saat; bizi ilgilendirmeyen işlerle uğraşıyorsak, fuzuli veya bize günah kazandırmaktan başka hiçbir işe yaramayan dedikodularla ağzımızı dolduruyorsak, (afedersiniz) saçma dizilere donmuş bir suratla dalıp gidiyorsak, dünyada olup biten her şeyi sanki bizden soracaklarmış gibi internetin karşısında esir düşmüşsek, başkalarının yaptığı sporla çenelerimize jimnastik yaptırıyorsak… (Lütfen bu boş bıraktığım yeri de siz neler yapıyorsanız onlarla doldurun ve sizi gaflete düşüren uğraşlarınızı keşfedin!)

Evet, kızmaca-darılmaca yok değil mi? Eğer birine darılacaksak, bu yine kendimiz olmalı… Birisi bizi koltuğa bağlayıp da ille de boş işlerle uğraşacaksın, faydalı bir şey yapmayacaksın mı diyor!...

Kendimizi kandırmak

Başka bir yönüyle gaflet, insanın kendini kandırmasıdır. İnsanın, bildiği halde, sanki hiç bilmiyormuş gibi yaşadığı, hatta inandığını sandığı konulara kayıtsız kalarak, gerçekte tam olarak inanmadığını ortaya koyduğu bir durumdur.

Çünkü eğer inansaydı, inancının gerektirdiği şekilde yaşaması gerekirdi. Demek ki, sadece diliyle inandığını söylemek yeterli değildir. Dahası, bazı amelleri ve ibadetleri de üstünkörü ve kurukuruya yapmak, insanı kulluk sorumluluğundan kurtarmaz. Bunları hepimiz biliyoruz.

İki Allah dostu, (bakınız Allah dostu, yani evliyadan bahsediyorum, kulluk sanatının ustalarından!) sabaha kadar Allah’tan, marifetullahtan, hakikatlerden bahsetmişler, sohbet etmişler. Sabah olunca biri ağlamış, diğeri sebebini sorunca; “Sabaha kadar Allah’tan bahsettik, ama Allah’tan gafil kalmış olmayalım diye korkumdan ağlıyorum.” Demiş.

Evet, O’ndan bahsederken, yine O’ndan gafil olmak… O’nun bizimle beraber olduğunu unutmak, O’na karşı edep ve hayadan sıyrılmak… (Allah hepimizi muhafaza buyursun, amin.)

Bize o kadar uzak gelmesin ne olur bu mana. Onların anladığını tam anlayamasak da, namaz kıldığımız halde, O’nun huzurunda olduğumuzu unutmuyor muyuz!... İbadeti dahi ‘-mış’ gibi yapmak… İşte gafletin en sinsi olanı…! Kendini kandırmak.

Bir bütün olarak ‘kulluk’

Kulluk, dünya hayatımızın her anını içine alacak şekilde yaşanmalıdır. Sadece ibadet etmek, belirli aralıklarla sadaka vermek, Allah’ı tek bilip O’na itaat etmek değildir. Böyle bir kulluk, son derece eksik ve zayıf bir kulluktur. Oysa kulluk sanatını öğrenmek, başarmak istiyorsak, böyle zayıf bir kullukla yetinmemeli, dünya hayatını nasıl sağlama almaya çalışıyorsak, ahiretimizi de en iyi yatırım yeri olarak görmemiz gerekiyor.

Yani tabiri caizse, bazı zamanları Allah’a; bazı zamanları da nefsimize ayırarak, ancak kendimizi kandırır ve gafletimizi daha derinleştiririz. Zira, bütün zaman ve mekanlar Allah’a aittir. Biz dahi O’nun mülküyüz. O halde, nasıl oluyor da bazı vakitlerimizi O’na ayırmakla, kulluğumuzu tamamladığımızı düşünmekteyiz!

O (cc) bizi her an görüp gözetmekteyken, her türlü nimetiyle bize kendini hatırlatıyorken, bize yaşamamız gereken hayatın programını göndermişken; nasıl oluyor da biz kendi kafamıza göre bir hayat tarzını benimseyebiliyor, günlük programımızı belirlerken, ‘Dünyayı ahirete göre yaşama’ prensibine kayıtsız kalabiliyoruz?

Evet, gaflet insanın kendi kendine ve kendi bildiğine göre yaşaması demektir. Yani, nefsinin arzu ve heveslerine göre bir hayat…

Peki, insanı gafletten kurtaracak olan nedir? Diye sorulacak olsa, deriz ki, yine insanın kendisidir. Şu dünya hayatında insana, en büyük dost da düşman da yine kendisidir. Bu nasıl olur? Diye sorarsanız, şöyle deriz; imtihan yeri olan dünya hayatının kuralı böyle işlemektedir de ondan. İnsanın imtihanı, Allah (cc) tarafından tamamen kendi iradesine bırakılmıştır. Hayrı ve şerri seçme iradesine sahip insanoğlu, hangisini isterse onu tercih edebilir.

Üç düşman, üç silah

Kulluk serüveninde insanın en büyük üç düşmanı vardır; nefis, şeytan ve dünya sevgisi. Ve bu üç düşman, insanın iradesine doğrudan tesir edemezler. Onlar ancak; heves yoluyla tahrik etme, vesvese yoluyla özendirme ve süslü görünerek yanıltma gibi silah ve oyunlara sahiptirler.

Allah-u Zülcelal bu üç büyük düşmana karşı insana; değerlendirme ve anlama hizmeti veren akıl; ilahi ilim ve hikmet (Kur’an ve Sünnet) ve doğru ile yanlışı sezme, hissetme melekeleri (kalp ve diğer latifeler) vermiştir. Dolayısıyla insanın, arkasına saklanacağı hiçbir mazereti yoktur.

Gafletten kurtuluş

İşte bu sebeple, eğer kendisi istemezse kimse yardım edemez kişiye. Demek ki, kişiye yardımcı olabilecek ilk şey yine kendisidir.

O zaman kişi kendisinden başlayacak, gafletten kurtuluş yollarını bulmaya. En başta da inanması gereken konulara tam iman etmiş mi, sonra amel etmesi gerekenleri tam biliyor mu ve onlarla amel ediyor mu? Yani Allah’ın emir ve yasaklarına tam olarak uyuyor mu? Son olarak da inandığına ve yaptığına hangi niyetle ve kalbi bir durumla yaklaşıyor, yani samimiyet ve ihlası var mı? İşte bunları, aşama aşama yerine getirmek gerekiyor. Üşenmeden, bıkmadan ve yılmadan. Yavaş ve tadına vararak, sindire sindire...

"İlim, amel ve ihlas” üç temel mesele… İşte bizim kulluk yolculuğumuzun anahtar şifresi. Bunları bilmiyor ve uygulamıyorsak, boşuna kendimizi kandırmayalım, ‘Ben Allah’ın kuluyum’ diye… Biz O’nun için ‘kuluyum’ diyoruz ama bakalım O (cc) bizim için ‘kulumdur’ diyor mu!...

Kaynak Eserler:
Bediüzzaman Said-i Nursi; Risale-i Nur Külliyatı.
Herevi; Reşahat Aynu’l hayat.
İbn-i Arabi; Fususu’l Hikem.
İmam-ı Gazali; İhya-yı Ulumu’d Din, Dalaletten Hidayete.
İmam-ı Rabbani; Mektubat-ı Rabbani.
Mevlana Celaleddin-i Rumi; Mesnevi.
Seyda Muhammed Konyevi; Kalplerin Şifası Sohbetler, Cennet Yolunun Rehberi, Üç Büyük Düşman; Nefis Şeytan Dünya.
S.Abdülkadir-i Geylani; Sohbetler, Futuhu’l Gayb.
Şehabüddin Sühreverdi; Avarifu’l Mearif.SÜLEYMAN KARAKAŞ
Alıntı ile Cevapla