Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.081 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Gaflet Ölümü düşünmek İnsana dünyada belirli bir süre verilmiştir. Bu süre bittiğinde ölümle mutlaka karşılaşacaktır. Kuran'da her insanın bir gün mutlaka ölümle karşılaşacağı şöyle haber verilir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahade edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)
Ölüm, kendisinden kaçan, korkan ve öleceğini hiç düşünmeyen gaflet içindeki insanlar dahil tüm insanlara gelecektir. Ancak gaflet içinde Allah'ın hükümlerini göz ardı eden insanlarla iman eden insanların, ölüm anında yaşayacakları farklı olacaktır. İnkar edenler hiç beklemedikleri bir anda ölümle yüz yüze gelince dehşete kapılacak ve büyük bir korku yaşayacaklardır. Ayrıca canları büyük bir acıyla alınacaktır. İnkar edenlerin, canlarının alınışı Kuran'da şöyle tarif edilmektedir:
Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? (Muhammed Suresi, 27)
Kuran'da bildirildiği gibi, inkar edenlerin canları acı içinde alınacaktır. Bu anda, uğrunda hırs göstererek Allah'ın emir ve yasaklarını göz ardı ettiği herşeyin önemini yitirdiğini görecektir. Hayatı boyunca en çok değer verdiği ailesi, arkadaşları, akrabaları, çok sevdiği işi, arabası, evi, malı-mülkü hepsi tamamen değerini yitirir. Artık çaresiz ve yalnız kalmış, korkusu daha da artmıştır. Bu durumda inkar eden kişi tüm hayatını boşa geçirdiğini ve Allah'ın rızasına yönelik hiçbir şey yapmadığını fark ederek derin bir pişmanlık duyar. Korku ve pişmanlık içinde azaptan kurtulabilmek için çareler arar ve bütün sevdiklerini feda etmek ister. Allah Kuran'da inkar eden kişinin kıyamet gününde içine düştüğü bu durumu şöyle tarif etmektedir:
(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 10-15)
Ayette açıkça ifade edildiği gibi, insan canını verecek kadar çok sevdiği yakınlarını, tutkuyla bağlı olduğu tüm dünya nimetlerini cehennem azabına karşılık vermek isteyecektir. Ancak kendisine dünyada sahip olduğu hiçbir şeyin faydası olmayacak, ebediyen kalmak üzere cehennem halkı arasına katılmaktan kendisini kurtaramayacaktır.
Gaflet içinde inkarda direnen insanların canları acı içinde alınırken, iman edenlerin canları ise kolaylıkla alınır. Gafletten korunmaya çalışan, iman etmiş insanların ölüm zamanı geldiğinde, canları melekler tarafından güzel bir şekilde alınarak cennetlere yerleştirilirler. Kuran'da iman edenlerin canlarının alınışı şöyle tarif edilmektedir:
Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi, 32)
O anda mümin, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri, dünyada kalanlara duyurarak onları uyarmak ister. Müminlerin bu tavrı Kuran'da şöyle bildirilir:
Ona: "Cennete gir" denildi. O da: "Keşke benim kavmim de bir bilseydi" dedi. "Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan kıldığını." (Yasin Suresi, 26-27)
Canının güzel bir şekilde alınmasını ve cennette ebedi bir hayat sürmeyi arzulayan her insan, gafletten kurtulmadığı takdirde ölüm anında yaşayacaklarını düşünmelidir. Dünyada canı yandığı ve acı duyduğu anlarda hissettiklerinin kat kat fazlasını ölüm anından itibaren ebediyen yaşayacağını tefekkür etmelidir. Bu azabı düşünüp, her an ölümle karışacağını bilen, korkuyla, gönülden Allah'a yönelen her insan içinde bulunduğu gafletin farkına varacaktır. Dolayısıyla da Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak, göstereceği ciddi çabayla gafletten kurtulacaktır. Asıl yurdun ahiret olduğunu bilmek Asıl yurdun ahiret olduğunun şuurunda olmayan gaflet içindeki insanlar dünyada sürekli olarak rahat edecekleri daha iyi yerler ve imkanlar ararlar. Örneğin dar gelirli, evi olmayan biri hep kiradan kurtulacağı anı düşünür. Bir evinin olması onun en büyük idealidir. Bu uğurda sıkıntıya girer, ömrünün büyük bir kısmı ev ve diğer ihtiyaçları için taksit ödeyerek geçer. Bir başkası apartman dairesinden müstakil eve geçmeyi, bir diğeri ise, geniş arazili bir çiftliğe sahip olmayı düşünür. Ama Allah'ın ahirette vaat ettiği cennet mülklerinin varlığına inanmadığı ya da bu ihtimali çok uzak gördüğü için bunlara ulaşmakta en ufak bir çaba bile göstermez. Oysa müminler, cennete ve oradaki nimetlere kavuşmak için yarışırlar. Allah gaflet içinde dünya nimetlerine sahip olmak için adeta diğer insanlarla yarışarak çaba harcayanları, Kuran'da şöyle uyarmaktadır:
Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. (Al-i İmran Suresi, 133)
Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) 'çaba gösterip-yarışın,' ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlüne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir. (Hadid Suresi, 21)
Ahiret yurdunun varlığını kavrayamayan gafil kimselerin ortak özelliği, dünyada tatmin bulacakları yer ve imkanlara sahip olmaktır. Bunu büyük bir tutkuyla arzu ederler. Fakat elde ettikleri bütün bu değerler onları, sandıkları gibi çok mutlu edip, dertsiz kedersiz yaşamalarını sağlamaz. Çünkü dünya hayatında sahip olunan herşey eskiyip çürüyecek, bozulup yok olacaktır. Buna kişinin kendi bedeni de dahildir. Bu nedenle gaflet içindeki insanlar, sevdikleri ve değer verdikleri şeylere zarar geleceği korkusuyla sürekli tedirgin yaşarlar. Kendilerine çok kısa bir süreden başka hiçbir yarar sağlamayacak bu değerlere karşı insanlar Kuran'da şöyle uyarılırlar:
Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma) dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur. (Mümin Suresi, 39)
Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah Katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Kuran'da insanlara dünya nimetlerinin geçici olduğu, asıl nimetlerin ahirette bulunduğu bu ayetlerle açıkça bildirilmiştir.
Bu dünyanın geçiciliğinin farkına varmak, gaflet içinde olan bir insanın gafletten kurtulmasına vesile olur. İnsan, geçici fayda sağlayan dünya nimetlerine duyduğu tutkulu isteklerden arınır, sonsuz güzellikteki cennet nimetlerini ve Allah'ın rızasını kazanmaya yönelir. Allah Kuran'da bu hükmünü şöyle bildirmektedir:
Gerçek şu ki, ebrar olanlar, elbette nimetler içindedirler. Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler. Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüzlerinde tanırsın. Onlara mühürlü, katıksız bir şaraptan içirilir. Ki onun sonu misktir. Şu halde yarışmak isteyenler, bunun için yarışsınlar. (Mutaffifin Suresi, 22-26) Ahiretten geri dönüşün olmadığını bilmek Gaflet içindeki insanın kendini kandırdığı konulardan biri de, kendisine bir fırsat daha tanınacağı yanılgısıdır. Hatta bu düşünce bazı çevrelerde reenkarnasyon adı verilen batıl bir inanış haline bile getirilmiştir. Gafil insan ne kadar hata yaparsa yapsın, öldükten sonra tekrar dünyaya dönerek, bunları telafi etme imkanına sahip olacağını zanneder. Bu nedenle öldükten sonra Allah'tan son bir umutla geri dönmeyi ister. İnkar edenlerin, bu istekleri Kuran'da şöyle bildirilir:
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Bu durumun ayetlerde bildirilmesinin bir hikmeti de geri dönüşü olmayan günden önce insanların kaçınılmaz olan bu gerçeği bilmesi, aksine kuruntulara kapılmadan Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışmalarıdır. Ancak Allah'ın bildirip uyardığı ahiret azabının şiddetini düşünmeyen buna bir türlü ihtimal vermeyen, kesin bilgiyle inanmayan insan, sonunda mutlaka Allah'ın huzurunda bu gerçekle yüz yüze gelecektir. Bunu ısrarla anlamazlıktan gelen derin gaflet içindeki insanın hala kendisine bir fırsat daha verileceğini düşünmesi, aslında kendini kandırmasından başka bir şey değildir.
Azabı hak eden insan, pişmanlığını ahiret gününde dile getirecektir. Kuran'da cehennem halkının pişmanlıklarını içeren konuşmalar bildirilerek insanlar uyarılmaktadırlar. Bu ayetlerden biri de şöyledir:
Ya da azabı gördüğü zaman: "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği günden sakının). (Zümer Suresi, 58)
Gafletten kurtulmak ve bu ifadelerin sahibi olmamak için insanın iyice düşünmesi ve Allah'ın azabından şiddetle korkup sakınması gerekir. Azabı hak eden gafil insanların en büyük yanılgıları, ahiret yurdunu dünya hayatıyla karşılaştırmalarıdır. Allah'ın sorgusunu, cenneti ve cehennemi, dünyada yaşadıkları olaylarla kıyaslarlar. Dünyadaki gibi ahirette de herşeyin bir telafisi olacağını düşünerek kendilerini kandırırlar. Örneğin dünyada sınıfta kalsa, okuldan atılsa bile sonradan affedileceğini düşünür. Hapisteki bir insanın da bir gün süresi belirli olan cezası bitecek, serbest kalacaktır. Nitekim dünyadaki sıkıntılar ömür boyu sürmez, belli bir süre sonra biter. İşte gafil kişiler, ahirette de bu tür imkanlar ve fırsatlar olduğu inancıyla dünyada korkusuzca her türlü sınır tanımazlığı yaparlar. Oysa telafilerin yapılacağı, fırsatların değerlendirileceği yegane mekan dünyadır. Ahiret ise, karşılıkların verildiği yerdir. Bu nedenle, kişinin ebediyen sürecek cehennem azabına neden olan bu gaflet halinden kurtulması için, ahiretten geri dönüşün kesin olarak mümkün olmadığını ve ahirette hiçbir suçu telafi imkanının bulunmadığını tefekkür etmesi gerekir. |