Müslümanlarda Din Adamı Sınıfı Paradoksu/M.METİN ADIGÜZEL
.
İslam’da din adamı sınıfı tanımlanmamış, tam tersine diğer dinlerde olduğu gibi bir din adamı topluluğunun oluşturulmasına karşı çıkılmıştır. Çünkü kendisinde din adamı sınıfı bulunan bütün inançlarda, halkın din adamlarını yaratıcı ile aralarındaki bağ olarak görmeleri sonucu din adamları kutsallaştırılmış ve devamında dini ilkelerin Yaratıcı yerine din adamı tarafından belirlenmesine varılmış, nihayetinde din adamı tahakkümü ile karşılaşılmıştır. Kutsanan din adamları da, halkı sömürmeye yönelmiş, dini ilkeleri deforme etmişlerdir.
İslam’ın ruhuna uygun olarak, ilk Müslüman toplumların eğitimini yüklenen alimler din adamı sınıfının oluşmasına karşı çıkmış, kendi yorumlarını da birer dini emir gibi ortaya koymamışlar. Hatta bu İslam âlimleri halkın kendilerini körü körüne takip etmelerini de hoş karşılamamışlar. Ta ki, herkes İslam’ın ne olduğunu öğrensin, taklidi iman ile yetinmesin istemişlerdir.
Zamanla İslam mezhepleri arasındaki farklılıklar Müslümanlar arasında çatışmaya vardırılacak hale getirilip, günlük hayatın en basit konuları hakkında bile fetvalar yarıştırılınca, Müslümanlar arasında da din adamı tanımı kullanılmaya başlanmış ama şükür ki hiçbir zaman bir din adamı sınıfı oluşmamıştır. Lakin günümüze baktığımızda din adamı tanımının kapsamına girenlerin, bu tanıma uygun olarak İslami emir ve yasakların sadece kendilerine sorulması gerektiğini lisanı hal ile ortaya koyduklarına şahit olmaktayız. Özellikle çağımız teologları arasında sıkça karşılaştığımız ve din adamı tanımına tamamen uyan bazı şahıslar, medrese icazeti, cemaat müçtehitliği yada ilahiyat fakültesi diplomasına dayanarak İslam’ı yorumlama ve tebliğ görevinin sadece kendilerine has bir özellik olduğunu, başkalarının tek başına İslam’ı yorumlayacak kadar bilgi edinemeyeceklerini, kendi başına hareket edenlerin yanlışa sapıp helak olacaklarını hal ve tavırlarıyla dikte etmektedirler. Ayrıca bu tavırlarının karşılığında halktan itaat, sınırsız teslimiyet ve saygı beklemektedirler. Doğrusu istedikleri ilgiyi peşlerine takılanlardan fazlasıyla gördüklerini de söyleyebiliriz.
Değişik mezheplerin din adamı sınıfına doğru yol alan Müslüman toplum, tarihin en büyük çelişkisi olan her bir dinin dinsizlikten ziyade kendisi ile savaşması durumuna düşmekte, hatta Allah adına kuran ile mücadele edebilmektedir.
Din adamlarının peşine takılan ama inandırılan değerlerin anlamını bilmeyen kişi, kısa zaman içinde bu yürüyüşten sıkılacak, başka tatmin edici yollar aramaya başlayacaktır. Şayet sıkılmazsa o zaman kendisi inancı hakkında bilgi sahibi olmadığı için, inancını din adamının bilgisi, iradesi, eğilimi, düşüncesi üzerinden anlamaya çalışacaktır. Dolayısıyla Allahın düşmanları ile peşinden gittiği din adamının düşmanlarını; Allahın dostları ile peşinden gittiği din adamının dostlarını ve Allahın emirleri ile peşinden gittiği din adamının isteklerini birbirine karıştıracaktır. Her halükarda kendi inancını din adamı bilgisi üstünden yaşatmaya çalışmak hüsranla sonuçlanacaktır.
Dinler iki grup insandan oluşurlar. İnananlar ve inandığını zannedenler. İşte bu iki grup sürekli bir çatışma içinde olur. Sebebi ise inandığını zannedenlerin dini araştırmak yerine din adamlarının peşine takılmalarıdır. Bir dinden olan şahıs o dinin neye niçin nasıl baktığını bilmek zorundadır. Aksi takdirde sadece O dinden olduğunu zannedenlerden olur. Yine kişi, şahsi çıkarlarını dinin ilkeleri ile karıştırmamalıdır ve yine bir dinden olan kişi, O dinin kutsadığı değerleri sevmeli ve o dinin emirlerini hayatına uygulamalıdır, sadece bir dini bilmek ile O dine ait olunmuş olunmaz.
İslam din adamı sınıfını reddettiği gibi, din adamı tanımını da reddeder. Her Müslüman kendi dinin adamıdır ve İslam’ı anlatacak kadar bilmek zorundadır.
KARAKÖSE www.medineweb.net