Durumu: Medine No : 12750 Üyelik T.:
19 Eylül 2010 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Memleket:HATAY Yaş:68 Mesaj:
395 Konular:
20 Beğenildi:4 Beğendi:0 Takdirleri:60 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Alıntı: şefaatın olması için şahidlik şartttır ki şefaatla ilgili bütün ayetlerde veya ayetlerin siyak, sibaklarında bu ŞAHİDLİK,bahsi vardır.Bundanda anlaşıldığı gibi şahid olmayanlar şefaat edemezler ki peygamberlerde kendi dönemlerindeki insanlara şefaat edebilirler ve hatta kuranda,peygambere hitaben hayır sen kendinden sonra onların ne yaptığını bilmiyorsun diye beyanlarda vardır.. | Birbirine Şahit olmanın şefaatle ne alakası var. Bütün ayetlerin siyak ve sibaklarında var demişsiniz.Hiç bir ayette böyle bir şart yok. Örnek verdiğiniz Zuhruf 86 ayetini de yanlış yorumluyorsunuz. Ayetin nuzul sebebine bakınız. Bu ayette geçen “Allah'ı bırakıp yalvardıkları şeyler, şefaat edemezler. Ancak hakkı bilip ona şahitlik edenler bunun dışındadır.” Tefsiri şu şekilde olmaktadır. Eğer , Allah dışında tapıp, yalvardıklarınızdan, hakkı bilip, Allaha şahitlik eden varsa, işte bunlar size ahirette değil, bu dünya hayatında iken size dualarıyla şefaat edebilirler. Taptığınız o putlar değil. Hak, Allahtır. Allahın kitabıdır, imandır, hidâyettir. Hakka şahitlik edenler, Allaha ve onun kitabına şehadet edenlerdir. Öyleyse imanlarıyla, imanlarına dayalı yaşadıkları hayatlarıyla hakka şehadet-te bulunanlar, hayatlarıyla imanlarının eylemini gerçekleştirenler, gerçekten Allah’ın istediği biçimde gerçek bir Müslümanlık yaşayarak Allah’ın rızasını kazanmış olanlar bunun dışındadır. İşte bunlar, Allah’ın kendilerinden razı olduğu kimselerdir ki, yine Allah’ın razı olduklarına şefaatte bulunabilir. Buradaki hakka şehadet edip de şefaat edebilecek olanların onların haksız yere putlaştırmaya çalıştıkları Allah’ın salih kulları Hz. Îsâ, Hz. Uzeyr ve melekler olduğu söylenmiştir..Onlar yaşadıkları hayatlarıyla hakka şahitlik etmişler, Allah’ın istediği kulluğu icra etmişlerdir. İşte bunların şefaatleri, kendileri gibi iman eden mü’minlere fayda verecektir. Ya da âyeti bir başka mânâda şöyle anlamaya çalışıyoruz: Hakka şahitlik edenler yine kendileri gibi Yani Allaha, kurana şehadet etmiş, Allah’a, Allah’ın istediği gibi iman etmiş olanlara dualarıyla ( Ahirette değil, ancak bu dünyada iken ) şefaat edebileceklerdir. Allah’tan başkalarına da kulluk etmeye çalışan kimselere şefaatte bulunmazlar. Şefaatin olması için Allahın şahitliği şarttır. Şefaatin olması için Allahın şahitliği Yeter. Kul Neye şahit olacak ? Mumin gibi görünüp münafıklara mı şahitlik edecek. Siz kalplerde olanı bilebilir misiniz ? Kalplerde olanlı bilen, kimin takva sahibi olduğunu bilen yalnız Allahın kendisidir. Allah'ın peygamberleri toplayıp da "Size ne cevap verildi" dediği gün, "Bizim hiçbir bilgimiz yok, şüphesiz gizlilikleri hakkıyle bilen ancak sensin" diyeceklerdir. ( Maide 109) Sanırım bu ayeti de yalnış anlamış ve yorumlamışsınız. Peygamberler kendi milletlerini doğru yola çağırmışlar, bazıları, bu çağrıyı kabul etmiş bazıları da, bu çağrıya sırtlarını dönmüşlerdir. Peygamberler getirdikleri mesaja kimlerin gerçekten sırt çevirdiğini bilseler de kimlerin onu gerçekten kabul ettiklerini bilemezler. Çünkü onlar işin yalnız dış görünüşünü bilirler. İşin iç yüzünü ise yalnız Allah bilir. Şimdi onlar, kendisini en güzel şekilde tanıdıkları ve büyüklüğü karşısında iliklerine kadar titredikleri ve O'nun karşısında bir şey bildiklerini söylemekten haya ettikleri, yüce Allah'ın huzurundadırlar. Herşeyi bilenin herşeyden haberi olanın huzurunda. Peygamberler ise, gerçek ilmin yalnız Allah katında olduğunu ilan ediyorlar ve kendilerinin sahip olduğu bilgilerin ilmin gerçek sahibi huzurunda sözü bile edilemeyeceğini söylüyorlar. Onlar edeplerini ve hayalarını takınıyor ve Allah'ın huzurunda hadlerini biliyorlar. Çünkü, kimin takva sahibi olup olmadığını bilenin allah olduğunu söylüyorlar. NECM 32..... Allah, kimin takva sahibi olduğunu daha iyi bilendir. İşte bu sebeble "Peygamberler de bizim bir şey bildiğimiz yok. Hiç şüphesiz sen gaybleri bilensin, derler." Mahşer gününde ümmettinin bu halini gören peygamberimiz ise hüzünlü bir şekilde Furkan 30. ayetiyle Ey Rab'bim ''Benim ümmetim Kur'an-ı terk etti ! der. Alıntı: Şefaat hakka ve hakikate şahidlikle birbirlerine kefil olma durumudur.Bunu böyle anlamadıkça şefaat konusunu anlayamaz ve yanlış yorumlar getirmiş oluruz | ŞEFAAT ZATEN BAŞLIBAŞINA HAKKA VE HAKİKATE BİR ŞAHİTLİK DURUMUDUR. ANCAK BİRBİRİNE KEFİL OLMA ŞARTI YOK. Birbirine mi ? Kim kime ve nasıl ?
ALLAHIN ŞAHİTLİĞİ YETER.
Yukarıda yaptığım açıklama yeterli oldu sanırım.
Peygamberimiz ahir zaman ümmetini görmedi. Allahın emri ile o tüm müminlere şefaatçıdır. Önceki iletimlerde bunun nasıl olacağını açıklamıştım. Alıntı: Heleki isim vererek filen kişi şefaat eder demek başlı başına bir yanılgı ve zandır ,bunun hakkında ne bi ayet nede bi hadis vardır , | Peygamberin kuranla uyuşan hadislerini görmezden gelemezsiniz.
İbrahim Peygamber Allahtan hem kendisine ve hem de anne ve babasına ve hemde tüm muminlere şefaat etmiştir.
İbrahim 41- Ey Rabbimiz, hesaba durulacağı günde beni, ana-babamı ve tüm mü'minleri affeyle.
Yakup peygamberde oğullarına şefaat dilemiştir. (Yusuf 98 ) Rasûlüllah Efendimizin de daha hayatta iken mü’minlerin bağışlanmaları için ALLAHın emri ve izni ile dua ediyordu Allâh katında onlara şefaatçi oluyordu. ve ALLAH tarafından müminlere tıpkı meleklerin şefaat ettiği gibi şefaat ettiriliyordu. Peygamberimiz (sav)'in müminlere olan sevgisinin ve düşkünlüğünün bir sonucu olarak, onların hataları için ALLAH'tan bağışlanma, şefaat dilemiştir. onun duası ile Muminlere şefaat ettirilmiştir.ALLAH'ın Peygamberimize bu konudaki emirleri ise şu şekildedir: Mümtehine -12 : ..... onlar için ALLAH'tan mağfiret iste. Şüphesiz ALLAH, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Muhammed - 19 : Şu halde bil; gerçekten, ALLAH'tan başka ilah yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Nur Suresi, 62":… onlar için ALLAH'tan bağışlanma dile. Şüphesiz ALLAH, bağışlayandır, esirgeyendir." Rabbimizin şefkat ve şefaati, müminleri esirgeyen ve koruyan olması Meleklerin ve Peygamberimiz (sav)'in duasıyla, duasına icabet edecek olmasıyla gösterir. Müdessir suresindeki alıntıladığınız ayette hakka şahitlik ifadesi geçmemektedir bu sizin yorumunuz. Ayette geçen Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz. İfadesi ayetle sabittir ki, mumin olmayan kullara hiç bir şefaatçinin çıkmayacağıdır. Hiçbir şefaatçinin olmayacağıdır. Melekler ancak Allahın razı olduğu kullara şefaat ederler. ( Enbiya 28, Necm 26 ) ) Çünkü Şefaat eden ve şefaat ettiren Allahtır. Şefaat bir ödüldür. Ödül’ün sahibi bizatihi Allah’tır. Ödülü taşıyan kişide şefaatle ödül alan kişi gibi Allah tarafından ödüllendirilen/onurlandırılan birisidir. Yani Ödül alanda, o ödülü taşıyanda her ikiside Allah tarafından şefaat edilmiş olandır. Bu bir onurdur izin verdiği kişilere. Bu onur şefaat dualarının kabulu ile olmaktadır.Mumin kullarım için Şefaat dualarınız vardı. Ben de bu ŞEFAAT DUANIZI kabul ettim ve sizi onurlandırdım anlamına gelir. Allah'ın kullarından bir kısmının günahlarından birkısmını affedici sıfatıyla bağışlamayı dilerse.Kendi katında değerli gördüğü bir kulu bunun için onurlandırır. İslamoğlu da buna benzer şefaat konusunda şöyle bir yorum yapmıştı Nasıl ki, okulda diploma törenlerin de zaten diplomayı hakedene belgesini etkili bir kişi veriyorsa; ahirette de zaten cenneti hakedene peygamberin eliyle ödül vermesi gibidir... Evet şefaatta tek mevki ve merci Allahın kendisidir. Allahın şefaati Onun izni ile edilen dualara ,dua ettiklerine olmaktadır. Sevdiklerinin dualarını icabet edip kabul etmekle olmaktadır. Bu dualara icabet edip kabul edişi, şefaatine vesile kılmaktadır. Yoksa müdessir suresindeki gibi dini yalanlayanlara değil Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk." KULLARINDAN MÜMİN OLANLARA yaptıkları günahlardan pişman olup tevbe dileyenlere ve kendilerini düzeltenlere günahlarının affı için meleklerin, peygamberlerin ŞEFAATİ fayda sağlar.
__________________ EN BÜYÜK ALLAH BAŞKA BÜYÜK YOK. NE MUTLU MÜSLÜMANIM DİYENE |