Felsefede ''asıl'' olan ''şüphedir''...Felsefe tarihini inceleyenler görmüşlerdir ki, birbirine zıd, birbirini inkar ve reddeden yüzlerce felsefi düşünce...Aklın akla itirazı ve aklın akla güvensizliği...İşte felsefe bu....
Bazıları, haksız olarak, felsefi düşünceyi ''sistemli'' bir bilgi tipi olarak görür de, dini inançları bundan mahrum zanneder...Elbetteki din ile felsefe farklı şeylerdir..Dinde esas olan imandırda, felsefede esas olan şüphedir...Yani, dinn sahasında aklı kontrol eden iman, felsefe sahasında aklı kontrol eden şüphe...Tıpkı bunun gibi peygamber ile filozofta farklı iki insandır...
Dinde vahyin, felsefede aklın yol göstericiliği vardır...Halbuki inanmak ''aklın ve kalbin'' uzlaşmasıdır...
Peygamberler, akla değer verirler, düşünmeyi ibadet sayarlar fakat, insan aklının sınırlı olduğunu da bilirler...
Filozoflar, aklın metodları ile birbirlerinin kurdukları sistemleri çökertmesi ''aklı, akıl ile boğuşturması'' belki bir değer taşır ama, ruhumuza ve gönlümüze istediği huzuru vermez..Çünkü bizim ruhumuz buz gibi bakıştan ziyade, şefkate, merhamete ve aşka muhtaçtır...Nitekim insanoğlu, peygamberlerin ellerindeki sıcaklığı, filozofların soğuk ellerinde bulamamışlardır..Tarih boyunca beşeriyet her zaman, filozoflardan çok peygamberlerin etrafında toplanmış ve kenetlenmişlerdir..
Filozoflar, aklın ve şüphenin girdabında bunalırken, peygamberler aşkın ve huzurun içinde yaşarlar...
Filozoflar, kendine ulaşan verilere, acaba eşyadan mı, yoksa zihinden mi geliyor? diye şüphe ile yönelirken, peygamber, ister eşyadan ister insandan gelsin, bütün verileri ''ilahi bir mesaj'' olarak okur...
Filozof, kesrette bunalırken, peygamber tevhidde mutlu olur..
Filozofun aklı ve idraki, şüphenin dişlileri arasında ufalanırken, peygamber ''sünnetullahı'' hayranlıkla seyreder....
İslamın kendine göre bir sistematiği vardır..Şüpheye asla yer yok.. |