Ercüment Özkan'ın 80 li yıllarda İyi niyetli olarak Müslümanların Dinlerini asli Kaynağından öğrenmeleri amaçlı bir proje idi. Yıllar sonra kendi dilinden bu akımın farklı noktalara kaydığını belirtmiştir. Kur'anın anlaşılabilmesi için elbette her müslümanın okuması faydalanması adına meallerden yararlanılmalı ve Hayatı boyunca hiç olmasa bir kere meali bitirmeli.
Yalnız Kur'an meal ile tam anlamı ile anlaşılacak bir kelam değildir. Kur'anı anlama yöntemleri arasında 1400 yıllık süreç içerisinde uygulanan yöntem Siyak-Sibak Nüzul-Tarih süreci Belağat-Sarf ve Nahiv gibi ilimler ile bakılarak yaşanan asra uygun anlamaya çalışılmalı . Kur'anın her asra hitabındaki mucize göz önünde bulundurmalı . Mealcilik adı altında oluşan HANİF akım işi daha ileri boyuta götürerek Peygamber Nüzul Siyak Sibak Alimlerin emeklerini görmezden gelerek kendi kendilerine Kur'an ayetlerinden anlamlar çıkarmaya başlamıştırlar.
1400 yıllık süreç içerisinde Hiç bir İslam otoritesinin reddetmediği Yaşanarak günümüze kadar gelmiş olan Mütevatir uygulamaları eğip-bükme yolu ile kendi anlayışlarına uydurmaya başlamışlardır.
Sünneti-Hadisi Alimleri bir köşeye koyup biz Kur'anı anlarız başka bir şeye ihtiyaç yok diyecek kadar ileri giden Mealcilik (Haniflik) akımı Kur'anın emrettiği Orta Yolu tutturamadıkları için bir çok yanlışa düştükleri kendi anlayışlarını doğru olarak aktarmaya ve bir çok Müslümanın kafasını bulandırmaya başlamışlardır.
Kur'an Ayetleri Arapça dışında herhangi bir dile çevrilirken tam anlamını verirmi ?
Onu, düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık.
(Zuhruf-3)
Onların «Bu Kur'an'ı, Muhammed'e biri öğretiyor» dediklerini kesinlikle biliyoruz. Bu asılsız yakıştırmayı ileri sürerken kastettikleri kişinin dili yabancıdır, Arapça değildir; oysa Kur'an'ın dili fasih bir Arapça'dır.
(Nahl-103)
(ve çevrendekileri) apaçık Arap diliyle (uyarasın).
(Şuara-195)
Kur'anın dili fasih (dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve açık şekilde konuşup yazılması, ifadenin anlam ve ahenk bakımından kusursuz olması)..arapçadır bu nedenle diğer dillere yapılan tercümeler tam anlamı ile Kur'an kelamı olarak kabul edilmemektedir.Hangi dile çevrilirse çevrilsim aslının aynısı değildir.Allah tarafından hem lafız hem de mana olarak indirilmiştir.Her iki yöndede benzersiz bir mucizedir,Allah herr elçiyi kendi toplumunun dili ile göndermesi onun değişmez yasalarındandır.Çünkü farklı bir dilde gönderilmesi Elçiye düşman olanların bu yabancı bir dildir itirazına neden olacaktı.
Eğer bu (ilahi kelamın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahi kelam,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kuran) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir. Onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler."
(Fussilet-44)
İnsanlar tarafından anlaşılabilsin diye Mubin (apaçık)
Anlamak,hidayete ermek isteyen Muttakiler için kolaylaştırılmıştır Müyesser'dir.
Bölüm bölüm açıklanmıştır. Mufassal'dır
Mesajlar çok yönlü olarak dile getirilmiştir. Musarraf'tır.
Kur'an=Sünnet et ile kemik iken nasıl bu kadar ayrıştırıldı ?
De ki (ey Peygamber): "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin; zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır."
(A’li İmran-31)
İlahi kelam ile Allah Resulü arasındaki bağ etle kemik gibidir. İkisi birbirinden koparıldı mı anlamsızlaşır. İkisi bir biri ile ele alınmalıdır, sözde evrenselci okuma tarzı bu bağı kopararak tefrit boyutunda hatalara düşmüştür. Nüzul ortamını kabullenmeyerek, Allah resulünün örnekliğini anlamak için Hıristiyanların aşırı yüceltme tanrılaştırma ile düştükleri hataları bilmeli, Yahudileşenlerin peygamberlerine en zalimce davranışlarını ve öldürmelerinin tanıklığı ile her ikisinden öte orta dengeli ümmet görevini bilerek yaklaşmalıyız.
Ne hadisçilerin sürekli konuşan bir peygamber anlayışı ile. Ne Fıkıhçıların peygamberin her davranışından bir hüküm çıkarma Allah Resulünün maksadına bakmaksızın o söylem ve tavırdan ne çıkarabilirim anlayışı ile. Nede tasavvuf erbabının mistik peygamber anlayışı melekleştirerek hayattan çıkarma anlayışı ile. Bu üç anlayışı Kur’an ile ele alarak.
Bizler Kur’an=Sünnet’i birbirinden ayırmadan, Allah resulünün hayatı boyunca her daim ilahi denetimin olduğunu bilerek, Allah resulüne itaatin farz olduğu Kuran’ı ilk önce hayatına aktaran tebliğ eden açıklayan ümmet olarak onu takip etmenin idrakinde olarak bakmak lazım. Resulsüz bir Kur’an anlayışı nasıl sakat ise Kur’ansız bir sünnet anlayışıda o derece sakattır. Sünnet Kur’anın canlı örneğinin hayata aktarılmış şeklidir.
Resulullah’a tabi olmamızı emreden birçok ayet vardır. Resullullah Allah’ın Kulu’dur ama seçilmiş bir kuludur. Çünkü Allah’ın elçisidir.
Kur'an'ı Nasıl Okumalı ve Anlamaya Çalışmalıyız ?
İlahi kaynak kendisinin nasıl okunması gerektiği hususunda en ince detayına kadar örnekler sunmuştur..
Kur'an, Mevdudi’nin ifadesiyle “yeryüzünde kendi türünde tek kitaptır” dolayısıyla kendine özgü bir yöntemle okunmalıdır.
“Bilge Kral” Aliya Izzetbegoviç'in dediği gibi, “Kur'an, edebiyat değil hayattır” dolayısıyla sürekli değişen hayatın içinde(n) okunmalıdır.
Dehlevinin tesbit ettiği gibi, Kur'an Rabbimizden bize gönderilen “mektuplar mecmuasıdır” dolayısıyla o, canlı ve dinamik bir gözle okunmalıdır.
Kur'anın ilk inen ayeti Yaradan Rabbinin ile oku Bu okuma normal bir okumadan ziyade Kainat kitabını okumak En güzel şekilde yaratılmış olan İnsanı okumak İnsi ve Cinni Şeytanlardan Rabbe şığınarak okumak,Kur'anın manasını,hükümlerini sindire sindire okumak,dosdoğru düzenli olarak okumak,dura dura anlamını kavrayarak okumak,Kur'an'ı sadece sevap kazanmak, manevi bir haz duymak, ölülerin ruhuna bağışlamak için değil yaşayan ölülerin diriltilmesi için okumak,Kur'anı kendi bütünlüğü içerisinde düşünerek anlamını idrak ederek okumak,Kur'anı ders kitabı yaparak istişare ederek birlikte düşünerek okumak.
Kuran, Allah Sözü'dür, Kelamı'dır,Yaradan Rabbimizin bizlere ilahi buyruğudur, İlahi buyruğunun açıklaması insan mantığına bırakılmadan yine ilahi kaynka tarafından çeşitli örnekler ile açıklanmıştır.
İmdi, Kuran okuyacağın zaman, hemen o kovulmuş şeytana karşı Allah'a sığın.
(Nahl/98)
Kendilerine verdiğimiz kitabı gereğince okuyanlar var ya, işte onlar ona inananlardır. Onu inkâr edenler ise hüsrana uğrayanlardır.
(Bakara/121)
Ey örtülere bürünen (insan)! Gece biraz ilerleyince (namaz için) kalk;gece yarısı -biraz önce ya da sonra- (kalk) ve ağır ağır, duyarak Kur'an oku.
Biz sana (sorumluluğu) ağır bir mesaj tevdi edeceğiz; (ve) gerçek şu ki, gece vakti zihin daha zinde ve güçlü olur ve okuma daha da berraklaşır,
(Müzemmil.1/2/3/4/5 )
(Ey Muhammed!) Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahi kelam(da her şeyi açıkladık ki) insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl iz'an sahipleri ondan ders alsınlar.
(Sad/29)
Kur’anın en önemli özelliklerinden biri onun insanlarca anlaşılır bir biçimde gönderilmiş olmasıdır. Eğer anlaşılmaz bir özellikte olsa idi insanlardan şöyle bir itiraz olacaktı. Allah bizi anlaşılmayan bir kitaptan neden sorumlu tutuyor ? olacaktı bu itirazların olmaması adına Allah kolay ve anlaşılır olduğunu birçok ayette vurgulamıştır.
Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümlersiniz.
(Yusuf-2)
O, pürüzsüz Arapça Kur'an'dır. Belki sakınırlar.
(Zümer-38)
Böylece (ey Peygamber!) Biz bu (ilahi kelamı) senin kendi dilinde kolay anlaşılır kıldık ki, insanlar düşünüp ondan ders alabilsinler
(Duhan-58)
İlahi kelamı kolaylaştırması, Resulullahın dili olan Arapçada söz konusudur yoksa bütün dillerin tercümelerinde değil. Ayette dikkat edilirse ‘’Senin Dilinde kolay anlaşılır kıldık ki’ vurgusu Arapça olarak apaçıklık, anlaşırlık, kolaylaştırılmışlık dile getirilmiştir.
Kur’an ne bilmece nede anlamı kapalı veciz sözler değildir. Allah Apaçık olduğunu defalarca beyan eder. Anlamak, hidayete ermek isteyen muttaki olanlar için kolaylaştırılmıştır. Bu anlaşılma kolaylaştırma İlahi mesajın anlaşılabilmesi ve yaşanmasında güçlük çıkarmayı amaçlayan bir okuma parçası olmadığı manasındadır.
Yoksa yüzeysel yapmak, ayetlerin muhtevası içerisine yerleştirilmiş bulunan hikmetli derinliği sözün i’cazını yok etmek edebi sanatları kullanmamak anlamında değildir.
İşte yalnızca bu amaçla, bu (ilahi mesajı, ey Peygamber,) senin dilinde kolaylaştırdık ki Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseleri onunla müjdeleyip, (boş bir) inatla direnip duranları onunla uyarasın;
(Meryem-97)
Kur’an indiği dönemde ona muhatap olan azımsanmayacak derecede müşrik hidayet ermemiş iken, bugün Kur’an Arapçasına ve bilgisine vakıf olan milyonlarca Arap ve Arap olmayan insanlar vardır. Asl olan mesele anlamak bilgiyi elde etmek değil, asl olan Kur’an’dan faydalanmaya meyilli olmak takva ve erdemini kuşanmaktır buda derin kavrayış sahibi olmayı gerektirir.
Arapça bir kitap olan Kur’an’ı anlamak için yeryüzünde milyonların İlahi kelamın dilini bilmesi zorunlumudur diye bir soruya vereceğimiz cevap Tabiki yoktur ama Kur’an dilini bilmekte Muttaki kulların görevidir.
Kısacası Kur’an Arapçasını öğrenme sadece Arap olmayan ırklar için değil günlük yaşam dilleri Arapça olanlar içinde geçerlidir. Çünkü günlük yaşam dili ile Kur’an dili arasında azımsanmayacak kadar büyük fark vardır.
Kur’an Arapçası başka dile çevrilirken tam manası ile açık olan manayı veremeyebilir bunun günümüzde en büyük örneklerinden biriside Nur 31 ayet ve daha bir çok ayette geçen ‘’Başörtüsü’’teriminin farklı anlamak isteyenler tarafından istedikleri gibi yorumlanması kafidir.
Bir insanın ne kadar iyi Arapça bilip bilmemesi Kur’anın anlaşılması için yeterli değildir. Çünkü Kur’an’ın okunup anlaşılmasında esas olan TAKVADIR.
Vahye ilk muhatap olan Sahabelerin dahi İlahi mesajı aynı derecede anlamş değillerdir.Çünkü bu muhataplar Kur’an’ı Hidayet için Rabbani mesajı özümsemişlerdir.Bizler ile onlar arasındaki fark Mesajı ne amaçla anlamak isteğimizden kaynaklanmaktadır.Okurken ve anlarken Kalplerimize inmeyen takvaya sevk etmeyen bir anlama ve okuma Kur’an ayetlerinde şu şekilde izah edilmektedir.
Tevrat'ın yükü ile onurlandırılmış iken bu yükü taşıyamamış olanların durumu, sırtına kitaplar yüklenmiş (ama onlardan habersiz bulunan) merkebin durumuna benzer. Allah'ın mesajlarını yalanlamaya şartlanmış olanların durumu ne acıdır, çünkü Allah rehberliğini böyle zalim bir halka ihsan etmez!
(Cuma-5)
Adeta korkuya kapılmış merkepler gibiler,
(Müdessir-50)
Allah'ın indirdiği vahiyden bazı kısımları gizleyenler ve bunu az bir kazanç karşılığı değiştirenlere gelince: onlar karınlarını ateşle doldurur. Ve Kıyamet Günü Allah onlarla ne konuşacak, ne de (günahlarından) onları arındıracaktır; şiddetli azap onları beklemektedir.
(Bakara-174)
Allah bizleri Kur’anı hidayet rehberi yaparak hayata aktaran muttaki kullar zümresinden eylesin...
Daha öncesinde Mealcilik Konusunda yazmış olduklarımı aktardım ...