Konu Başlıkları: Sünnet/Sünen
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Ocak 2008, 10:25   Mesaj No:15

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Sünnet


[B][I]a. Tahkik Yolunda Rihlet
Ashâb-ı kirâm, hadîsler mevzuunda böylesine hassâsiyet gösterdiği gibi, tek bir hadîs için ‘rihlet’ denilen seyahatler düzenleyecek kadar da sünnete ihtimam gösteriyordu. Tabiînin büyük fukahasından ve nice büyüklerin, önünde diz çöktüğü siyâhî Atâ bin Ebî Rebah’ın nakline göre, Ebû Eyyûb el-Ensarî’nin kafasına bir hadîs takılır ve, “Bunu Resûlüllah’tan duyanlardan hayatta sadece Ukbe bin Âmir kalmıştır.” derler. O da, hayvanına binip, Ukbe bin Âmir’in yaşadığı Mısır yolunu tutar. Tek bir hadîs için, hem de bildiği bir hadîsi tahkik için Medine’den Mısır’a yapılan bir seyahattir bu. Mısır’a varınca, emir Mesleme İbn Muhalled’in evine uğrar ve yanına bir rehber alarak, Ukbe’ye varmak için ayrılır. İki dost sokakta karşılaşır, sarmaş-dolaş olur ve Ukbe’ye: “Bu hadîsi Hz. Peygamber’den işiten senden ve benden başka kimse kalmadı.” diyerek: “Her kim, dünyada bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyamet günü onun ayıbını örter.”45 hadîsini okur. Ukbe’nin, hadîsi aynı şekilde tekrarlaması üzerine: “Ben bunun için gelmiştim; geliş gayemin içine başka bir şey karıştırmak istemem.”46 diyerek geri döner.
Yine, Buharî’nin rivâyetine göre, Ensar’ın ulularından Câbir b. Abdillah (r.a.), Abdullah İbn Üneys’in rivâyet ettiği bir hadîsi, bizzat onun ağzından işitmek için, bir ay süren bir yolculuğa çıkmış ve: “Hz. Peygamber’den bizzat işitmediğim bir hadîsi senin rivâyet ettiğini öğrendim. Onu işitmeden ikimizden biri ölür diye korktum ve sana geldim.” diyerek, hadîsi Abdullah b. Üneys’ten dinlemiş ve gerisin geriye Medine’ye dönmüştür.47
b. Tabiûnun Rihleti
Hadîs uğruna seve seve girişilen bu rihletler yalnızca sahâbeyle sınırlı da kalmamış; daha sonraki devirlerde de aynı şekilde devam etmiştir. Saîd İbnü’l-Müseyyib’in, gerektiğinde bir tek hadîs için günlerce yol katettiğini söylemesi,48 Mesruk İbnü’l-Ecda’nın, hadîsin tek bir harfi için bile yolculuk etmesi;49 Kesir İbn Kays’ın rivâyetine göre, Ebu’d-Derdâ’dan tek bir hadîs almak için bir ilim aşığının Medine’den Şam’a gelmesi ve daha pek çok seyahatler, bu mevzûda zikre değer misallerdir.50
4. Yalan ve Yalancının Takibi
Gerçekten o dönemde yalana karşı âdeta ilân-ı harp edilmişti. İbn Şihab ez-Zührî, İbn Sîrîn, Süfyan es-Sevrî, Âmir b. Şerâhil eş-Şa’bî, İbrahim İbn Yezîd en-Nehaî, Şu’be, Ebû Hilâl, Katâde İbn Diâme, Hişam ed-Destevâî, Mis’ar İbn Kudâm, evet hepsi de yalana karşı harp ilânında bulunmuşlardı ve birer hisbe memuru gibi yalanı ve yalancıyı takip ediyor ve yalanları doğrulardan ayıklıyorlardı.
Ebû Hilâl, Şu’be ve Saîd b. Ebî Sadaka, Katâde b. Diâme’den rivâyet ettikleri bir hadîste: “Şöyle mi demişti, böyle mi demişti.” diye tereddüde düştüklerinde, hakem olarak Hişam ed-Destevâî’ye müracaat ederlerdi. Şu’be ile Sevrî, herhangi bir meselede tereddüde düştüklerinde ise Mis’ar İbn Kudâm’a müracaat ederlerdi.51 Bunlar, mezheb taassubu içinde bulunan şahısları adım adım takip ederler; nerede olursa olsun yalan söylemeye müsait her şahsın karşısına dikilir ve söyledikleri her hadîsi “kimden duydun?” diye sorarlardı.
a. Hıfz Misyonu
İslâm Hadîs tarihi ve ilmi, dev hâfızlarıyla da, ilimler arasında müstesna bir yere sahiptir. Ahmed İbn Hanbel, içinde mükerrerler ve oğlu Abdullah’ın ‘Zevâid’i olsa bile, kırk bin küsur hadîs ihtiva eden meşhur Müsned’ini, değişik kanal, değişik sened, farklı metin, yani muhteva aynı olsa bile, sahihi, haseni ve zayıfıyla üç yüz bin hadîsten seçerek meydana getirdiğinde şüphe yoktur. Bütün hayatını hadîse, Allah Resûlü’nün mübarek sözlerine hasreden Yahya İbn Maîn, mevzû hadîsleri de ezberlerdi. Bir keresinde, Ahmed İbn Hanbel, neden böyle yaptığını sorduğunda: “Yanıma gelen insanlara bu mevzûdur, şu mevzûdur; bunların dışında kalanlardan alabildiğini alırsın derim.”52 cevabını vermişti. İmam Zührî’den Yahya b. Said el Kattan’a, Buharî ve Müslim’den Dârakutnî ve Hâkim’e uzanan çizgide daha dünya kadar nekkâd hadîs hâfızları yetişmişti.
b. Hakperestlik Duygusu
Yalanın takibi, yalana karşı tavır, hakkın hatırını âli tutma ve doğru olmayanın konuşulmasına meydan vermeme, o dönemlerin en önemli faziletleri arasındaydı. Meselâ, bir gün Hz. Ömer hutbe irad ederken: “Kadınlarınızın mehirlerini kırk ukıyyenin üstüne çıkarmayın.” demişti ki, maksûrenin ardından bir kadın: “O da niye ey Mü’minlerin Emiri? Allah, Kur’ân-ı Kerim’de “onlara kantar kantar verdiğiniz altın ve gümüşten, onları boşayacağınızda hiçbir şey geri almayın.” derken, siz “kırk ukıyye diyorsunuz” şeklinde karşılık vererek, koca halîfeye: “Adam hatâ etti; kadın isabet etti.” veya “Ya Ömer, sen dinini bir kadın kadar dahi bilmiyorsun.”53 dedirtiyordu. Bu türlü durumlarda, Tabiîn imamları da aynı şekilde davranıyorlardı. Meselâ, Zeyd İbn Ebî Üneyse: Kardeşinin dikkatsizliğinden mi, vehminden mi, mezhep taassubundan mı, yoksa başka bir sebepten dolayı mıdır bilemiyorum, “Kardeşimden hadîs almayın.”54 diyordu. Sahâbî adına ilk te’lifte bulunan ve Buharî, Müslim seviyesindeki büyük hadîsçilerin imamı Ali İbnü’l-Medînî’ye: “Baban nasıldır?” diye sorulduğunda: “Bana değil, onu başkasına sorun.” cevabını veriyor; ısrar edilince de: “Hadîs dindir, babam ise zayıftır.” şeklinde konuşuyordu.55 Ebû Hanîfe Mektebi’nde yetişip, İmam Şafiî’ye üstadlık yapan ve, “Duyduğum bir şeyi unuttuğumu hatırlamıyorum; duyduğum bir şeyi ikinci defa tekrar ettiğimi de hatırlamıyorum.” diyen İmam Şafiî kendisine sû-i hıfzından şikâyette bulunduğunda, “Günahlardan sakın; çünkü ilim nurdur ve Allah’tan olan bu nur, âsiye hediye edilmez.” cevabında bulunan meşhur Vekî’ İbn Cerrah, babası hadîs rivâyet ederken dâima yanında bulunurdu. “Neden böyle yapıyorsun?” dediklerinde, şu cevabı verirdi: “Babam devletin hazine memurlarındandır. İhtimal, memuru bulunduğu devlet hesabına bazı sözleri yumuşatabilir. Yanında duruyorum ki, böyle bir za’f südûr ederse önleyeyim.”56
c. İlel Kitapları
İşte, bu büyük zâtlar, bir de bu mevzûda dünya kadar ilel kitapları yazdılar; yani, hadîslerin sened veya metinlerindeki arızaları, tam bir hekim hazâkat ve hassasiyetiyle ortaya koyan eserler tedvin ettiler. Zuafâ ve metrûkîn kitapları yazdılar; zayıf râvileri, kendilerinden hadîs alınmayan ve hadîsleri terkedilen râvileri birer birer teşhir ettiler.
Hadîsin dev imamlarından Abdurrahman İbn Mehdî, “Şu’be, Sevrî, İbn Mübarek ve İmam Malik’e, “Bu insanların çoğu yalanla itham ediliyorlar. (Biz de bunlar yalancıdır diye kitaplara alıyoruz. Bunları fâşetmek nasıl olur?) diye sordum. Dördü de, “Hadîs dindir, daha önemlidir; çünkü onda Hakikat-i Ahmediye gizlidir.” şeklinde konuştular.”57 der. Hadîs hususunda alabildiğine sert, tavizsiz ve arkadaşlarının, “Bunu çocukluğundan beri tanıyoruz; rüyalarına bile günah misafir olmamıştır.” dediği Yahyâ İbn Said el-Kattan’a: “Sen, milletin bu kadar şeref ve haysiyeti ile oynuyorsun; şu hadîs uydurur, şu zayıftır, şu metruktur diyorsun. Bir gün, Allah bütün bunları sana sormaz mı?” dendiği zaman, o, şu cevapta bulunur: “Onların Allah katında hasmım olmasını, Resûlüllah’ın (s.a.s.) hasmım olmasına tercih ederim.”58
Evet, işte sünnet, bu fevkalâde hassasiyet içinde tesbit edildi. Buna rağmen, bir kısım hadîsler uydurulmadı da denemez; uyduruldu ama, uydurulan hadîsler, sahâbe ve tabiînin hadîs sarraflığına çarptı ve karakolları çok iyi tutmuş bu hassas nöbetçileri aşamadı. Aşanlar da zamanla ayıklandı ve sahih hadîs külliyatına girmeye yol bulamadı.
d. Râvilerle İlgili Eserler
Râvileri, sahâbeyi, tabiîni ve tebe-i tabiîni daha iyi ve yakından tanımak için, bunlara dair mufassal eserler yazılmış; kim nerede doğdu, nereye hicret etti, nerede ikamet etti, nerede yaşadı, nerede öldü, nerede ilmini neşretti, kimlerle görüştü, kimlerden ders aldı, bu eserlerde tek tek açıklanmıştır.
Bu mevzuda ilk eser veren Ali İbn Medînî’dir. O’nun hangi sahâbenin Mekke’den, Medine’den ayrılıp nereye gittiği, Taif’te mi, Şam’da mı, Kûfe’de mi, Basra’da mı, Mâveraünnehir’de mi, nerede kalıp, kimlere ders verdiği ve kimlerle görüştüğünü anlatan Kitabü Ma’rifeti’s-Sahâbe’sinden sonra, İbn Abdi’l-Berr’in el-İstiâb’ı, İbn Hacer’in el-İsâbe fi Temyizi’s-Sahâbe’si, İbnü’l-Esîr’in Üsdü’l-Gâbe’si, İbn Sa’d’ın Tabakât’ı, İbn Asâkir’in Tarih’i, Buhârî’nin Tarih-i Kebir’i ve Yahya İbn Maîn’in Tarih’i bu sahada yazılmış mühim eserlerdendir. Bunlardan kiminde üç bin, kiminde beş bin, kiminde on bin Sahâbi’nin hayatı anlatılmaktadır. Bu kitaplara ve meselâ Zehebî’nin el-Kâşif’ine baktığımızda, her zât hakkında: “Bu zât, şu, şu, şu şahıslardan hadîs rivâyet etmiştir; kendisinden de şunlar şunlar hadîs rivâyetinde bulunmuşlardır.” şeklinde bilgiler verildiğini görür; böylece kimlerin kimlerden hadîs alıp almadığını öğrenir ve sened açısından hadîslerin değerlendirmesini yapabiliriz.
e. Hadîs Kitapları Süzgeçten Geçirildi
Daha sonra, bütün bu kadar tahkik ve titizliğe rağmen, sahih hadîsleri muhtevi hadîs külliyâtına, belki tek-tük mevzû hadîs sızmıştır diye, hadîsler yeni baştan elekten geçirilerek bir kere daha, inciler sun’î incilerden tefrik edilerek, ayrı ayrı telifler meydana getirildi. Bu mevzuda ilk defa Makdisî, Tezkiratü’l-Kübrâ’sında mevzû hadîsleri bir araya topladı. O ve diğerleri bu hususta insafsız denilecek ölçüde öylesine hassas ve hakperestçe davrandılar ki, meselâ İbnü’l-Cevzî, kendi mezheb imamı olmasına rağmen, Ahmed İbn Hanbel’in kırk küsur bin hadîs ihtivâ eden Müsned’indeki bir hayli hadîsin mevzû, zayıf veya metrûk olduğuna hükmetti. Daha sonra gelen İbn Hacer el-Askalânî, İbnü’l-Cevzî’nin mevzû, zayıf veya metrûk hükmünü verdiği hadîsleri yeniden elden geçirdi ve on üçü dışında geri kalanların hepsinin değişik kanallarla sıhhatini tesbit edip, on üçünün sağlam bir esasa dayayamadığını el-Kavlu’l-Müsedded fi’z-Zebbi an Müsned-i Ahmed isimli eserinde belirtti.
Burada şu noktayı ifade etmek gerekiyor ki, hadîsçiler, İbnü’l-Cevzî için, fazla dikkatli olmadığından pek çok sahih hadîse mevzû veya metrûk damgası vurması sebebiyle “mütesâhil” derler. Onun mevzû olduğuna hükmettiği hadîsleri İbn Hacer gibi, hâtimü’l-huffâz Celâleddin es-Süyûtî de yeniden tetkikten geçirmiş ve: “Ben bunların içinde mevzû hadîs görmedim; belki zayıf olabilir.” demiştir. Süyûtî, ayrıca İbnü’l-Cevzî’nin el-Mevzûâtü’l-Kübrâ’sını da tetkik ederek, ‘yapma inciler’ mânâsına gelen meşhur el-Leâli’l-Masnûa’sını yazmış ve İbnü’l-Cevzî’nin mevzû dediği hadîslerden hangisinin gerçekten mevzû, hangisinin metrûk ve hangilerinin sahih olduğunu göstermiştir.
Bunlardan başka ayrıca bir kısım müstedrekler yazılmıştır ki, bunlarda, Buharî ve Müslim’in hadîsin sıhhati konusunda kendi koydukları ölçülere uyduğu hâlde, el-Câmiu’s-Sahih’lerine almadıkları hadîsler ayrı kitaplar hâlinde bir araya getirilmiştir. Bunların en meşhuru Hâkim’in Müstedrek’idir. Daha sonra gelen ve hakkında İbn Hacer’in, “Hayatımı ona hayranlıkla geçirdim. Hâfıza dualarını yazıp yutardım ki, Allah bana Zehebî’ninki gibi bir hâfıza versin.” dediği Hâfız Zehebî, Hâkim’in Müstedrek’ini inceden inceye kritiğe tabi tutmuş, tahlil etmiş ve her hususu bir kere daha aydınlatmıştır.
Daha sonraları, halk arasında hadîs diye meşhur olmuş sözler hakkında da kitaplar yazılmıştır. Sehavî, el-Makâsıdü’l-Hasene’sinde, Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ’sında bunları tek tek ele alıp ve hangilerinin hadîs, hangilerinin hadîs olmadığını ortaya koymuşlardır. Meselâ, ilmi teşvik eden onca hadîsin yanı sıra halk arasında iştihâr etmiş bulunan: “Beşikten mezara ilim tahsil edin.”;”İlim Çin’de de olsa öğrenin.”; “İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır; insanların şerlisi de, insanlara zararlı olandır.” sözlerini hadîs terazilerinde tartarak, “bunların hadîs adına öyle pek fazla bir ağırlıkları olmadığı” gerçeğini ortaya koymuşlardır.
Şimdi, bu kadar tahkik, bu kadar ince eleyip sık dokuma ve rivâyet hususunda gösterilen bu kadar titizlikten sonra, sahih hadîs külliyatı ve sahih hadîs mecmuaları hakkında hâlâ şüpheler îrâd etmek ve İslâm’ın ikinci büyük ve mühim kaynağına leke sürmeye çalışmak, acaba neyle izah olunabilir?
Alıntı ile Cevapla