Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cvp: Sünnet
[B]E.Sünnetin Resûlüllah (s.a.s.) Zamanında Kaydedilmesi ve Bilâhare Tedvîni
Sünnetin, Ömer İbn Abdülaziz döneminde tedvîn edildiği, bir açıdan doğru olmakla birlikte eksik bir görüştür ve bu hususta gözden kaçırılan önemli bir nokta vardır ki, o da, Resûlüllah’ın sağlığında bazı sahâbîler tarafından Kur’ân gibi sünnetin de yazılıp, kayda geçirildiğidir. >1. Kur’ân’la Gelen Okuma-Yazma Seferberliği
Devr-i Risâletpenâhî’de Araplar büyük ölçüde okuma-yazma bilmiyorlardı ama, bilhassa Mekkeliler'in etraf kabilelerle sürekli münasebetleri olduğundan içlerinde okuyup-yazanlar hiç de az değildi. Ayrıca, Kur’ân’ın inmeye başlamasıyla okuma-yazma kapıları da bütün bütün açıldı; zira her Müslüman Kur’ân’ı, Kur’ân’ın ahkâmını din adına bellemek mecburiyetindeydi. Bu itibarla da âdetâ Kur’ân’ın inişiyle beraber bir ilim, kültür seferberliği başlamıştı. Tabakat kitaplarının kaydettiğine göre, Allah Resûlü’nün etrafında kırk civarında vahiy kâtibi vardı. Bunlar, sıradan okuma-yazma bilen insanlar değildi.. vahiy kâtibi demek, kendisini Kur’ân’ı yazmaya adamış insan demekti ki; bugünkü tabirle, Efendimiz’in (s.a.s.) özel kalem müdürleri, sekreteri ve bu işe tahsis edilmiş kâtipleriydi.
O günlerde okuma-yazma o derece teşvik ediliyordu ki, Bedir Muharebesi’ni müteâkip esirlerin (kurtuluş) fidyesi olarak, bir esirin on kişiye okuma-yazma öğretmesi kararlaştırılması önemli bir hâdiseydi59 ve o güne göre çok ileriydi. Evet o gün, herkes okuma-yazmaya koşuyordu; zira hayatlarını alâkadar eden, yepyeni ve orijinal bir şey vardı ortada. Bu, dindi, Kur’ân’dı. Dine susamış insanlar onu her yönüyle alacak, belleyecek, hazmedecek ve hayatlarına hayat yapacaklardı. Köylüsü-şehirlisi; evinde, bağında, bahçesinde Kur’ân için kalemi kulağında bekliyordu ki, daha sonra, hadîsle iştigal edenler, ‘kalemin kulakta olmasını’ bu işin âdâbından sayacaklardı. Böylece, belki de insanlık tarihinde ilk defa ilâhi bir kitap, kıyamete kadar kalacak, geçerliliğini koruyacak ve korunacak şekilde tesbit ediliyordu. 2. Hadîslerin Yazılması İzni veya Emri
Resûlüllah’ın, bilhassa risaletinin ilk dönemine has olmak üzere, hadîslerinin yazılmamasını istediğine dair rivâyetler vardır. Bunun sebebi, bizzat bu rivâyetlerin bazılarında da geçtiği üzere, önceki ümmetlerde olduğu gibi, Kur’ân’a başka herhangi bir sözün karışma endişesidir. Ne zaman ki artık bu endişe ortadan kalkmış, o zaman, Resûlüllah, hadîslerinin de yazılmasına izin vermiş, hattâ bazen emretmiştir.
Bir adam, Huzûr-u Risâletpenâhî’ye gelerek: “Yâ Rasûlallah, ağzınızdan çok şey duyuyoruz; ama bunları anında ezberleyemiyoruz. Bu hayatî şeyler, çok defa kaçıp gidiyor.” diyerek hıfzından şikâyette bulundu. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s.), ona: “Sağ elinden yardım iste,” yani yazarak, hıfzına yardımcı ol buyurdular.60
Yine, Takyîdü’l-İlm’de şunu okuyoruz:
Râfi’ İbn Hadic, Efendimiz’e (s.a.s.): “Yâ Rasûlallah, sizden çok şey işitiyoruz, yazalım mı?” diye sordu. Allah Resûlü de ona şu cevabı verdiler: “Yazın, hiç mahzuru yok.”61
Bunlardan ayrı olarak İmam Dârimî ve İbn Hacer’in, kitaplarında, Efendimiz’in (s.a.s.) kısas, diyet ve şerâia dair yazdırdığı bazı hükümleri, Yemen’de Amr İbn Hazm’a gönderdiğini ve ayrıca Vâil b. Hucr’e ahidnâme yazdığını okuyoruz.62
Yine, İmam Dârimî, kitabının mukaddimesinde zikrettiği üzere, Efendimiz (s.a.s.): “İlmi yazarak, kaydedin.” buyurmuşlardır.63
Abdullah İbn Amr naklediyor: “Resûlüllah’tan duyduğum her şeyi ezberleme isteğiyle yazıyordum. Kureyş, ‘Sen, Resûlüllah’tan (s.a.s.) duyduğun her şeyi yazıyorsun. Oysa o, bir beşerdir, öfke anında da, hoşnudluk anında da konuşur.” diyerek beni yazmaktan nehyetti. Bunu Resûlüllah’a söylediğimde, elini ağzına götürerek “Yaz, nefsimi elinde tutan’a yemin olsun ki, buradan haktan başka bir şey çıkmaz.”64 buyurdular.
Abdullah İbn Amr İbn el-Âs’dan başka Efendimiz’in hadîslerinden hiç olmazsa bazılarını yazan başka sahâbîler de vardı. Meselâ, Seyyidinâ Hz. Ali (r.a.), içinde yaraların diyeti, Medine’nin hürmeti, kâfir karşısında mü’minin öldürülmeyeceği ve daha başka hususlarla alâkalı hükümler bulunan bir sahifeyi kılıcının bir yanında asılı taşırdı.65 İbn Sa’d’ın Tabakat’ında kaydedildiğine göre, İbn Abbas, vefatında geriye bir deve yükü kitap bırakmıştı ki, bunlar umumiyetle Allah Resûlü’nden ve ashâb-ı kirâmdan duyduğu şeyleri ihtiva ediyordu.66
Amr İbn Hazm’a Efendimiz’in (s.a.s.) gönderdiği diyet ve kısas gibi hükümlerle alâkalı yazısı, torununun torunu Ebû Bekir b. Muhammed’e; aynı şekilde, Efendimiz’den (s.a.s.), âzadlısı Ebû Râfî’ye geçen bir tomar kâğıt ise, tabiîn döneminde Ebû Bekir İbn Abdurrahman İbn Hâris’e intikal ediyordu.67 Tabiînin en büyük fakîhlerinden olan bu zât, bu klasörü hayatında eline geçmiş en büyük ganimet olarak telâkki ederdi. Efendimiz (s.a.s.) zamanında aynen Kur’ân gibi yazılan, ağaç parçaları, kemikler ve deriler üzerine kaydedilen hadîsler, aynen tabiîn ve tebe-i tabiîne intikal ediyor, onlar da bunu muhafaza ve naklediyorlardı. Aynı şekilde, tabiînin büyük imamlarından Mücâhid İbn Cebr, Abdullah İbn Amr İbn el-Âs’ın “es-Sahîfetü’s-Sâdıka” denilen, Efendimiz’den (s.a.s.) duyduğu hadîsleri topladığı kitabını görmüştü. Mücahid, onu: “Abdullah İbn Amr’ın önünde gördüm, hattâ elimi uzattım ama, elimi dokundurtmadı.” diyordu. İbn Esîr’in verdiği bilgiye göre, bu klâsörün içinde bin kadar hadîs vardı. Bu hadîsler, daha ziyade, İbn Amr’ın kendisi, oğlu ve torunundan müteşekkil “an Amr İbn Şuayb, an ebîhi, an ceddihî” senediyle kaynaklara geçmiştir. Sahih hadîs kaynaklarında bu silsileyle gelen 500 kadar hadîs vardır. |