Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:50 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Cvp: Sünnet Anlaşılması Zor Olup, Mânâ ve Maksatlarında İhtilâf Edilen Bazı Hadîslerin Değerlendirilmesinde Ölçüler
1. Hadîs de aynen Kur’ân gibi herkese, her zaman, şart ve mekâna hitab eder. Bu bakımdan, muhkemi, müteşabihi, açığı, kapalısı, kinâye, işaret, remz, mecaz, teşbih ifade edeni ve makama göre söylenmiş olanı vb. vardır. Bu bakımdan, aklın almadığı ve hatta zahir mânâsı itibariyle Kur’ân’la uzlaştırılamayan hadîsler hemen atılmamalıdır. Bunun en güzel örneği, “Dünyanın öküz ve balık üzerinde olduğu” hadîsidir. Bu hadîsiyle Resûl-i Ekrem, yeryüzüne müvekkel bulunan ‘Sevr’ ve ‘Hût’ adlı meleklere; nasıl sözgelimi “Devlet, kalem ve kılıç üzerinde durur.” sözünde devletin iki ana desteğinin kalem ve kılıç olduğu ifade ediliyorsa, aynen bunun gibi, yeryüzünde insanlar için en önemli iki geçim kaynağı ve faydalı hayvanın denizde balık, karada öküz olduğuna ve “dünya öküzün üzerindedir” buyurduğunda, yerkürenin hareketi esnasında öküz burcunun, “balığın üzerindedir” buyurduğunda balık burcunun altında bulunduğuna işaret etmiştir. Şu önemli hadîsin anlaşılması için yüzlerce yılın geçmesi gerekmiştir. İşte, bazı hadîsler bu şekilde müteşabihtir, mecazîdir ve teşbihîdir. Ve, anlaşılmaları için zamana, insan bilgisinin gelişmesine ihtiyaç vardır.
2. Bunun yanısıra, gaybı mutlak mânâda bilen Allah olduğundan ve ondan haber vermek ancak Allah’ın iznine bağlı ve edebe bir derece aykırı bulunduğundan, gayb haberleriyle ilgili hadîsler, ‘teklif’ sırrı gereği kapalı gelmiş, ayrıca, bazı ravîlerin hadîsten anladıkları ve hadîsi yorum için, onu naklederken söyledikleri bazı sözler hadîsin aslıymış gibi telâkki edilmiştir.
3. Ehl-i keşif ve ehl-i velâyet olan bazı hadîsçilerin keşf ve ilhama dayalı haber ve mânâları bazı zaman hadîs sanılmıştır. Halbuki keşf ve ilhamda hata olabilir; onun için bu tür hatalar hadîse yüklenemez.
4. İnsanlar arasında şöhret bulmuş bazı atasözleri vardır. Rasul-i Ekrem’in bazen irşad için temsil ve kinâye türünden bunları söylediği olmuş ve bunlar hadîs sanılmıştır.
5. Şu imtihan dünyasında Cenab-ı Hak, çok mühim şeyleri gizli tutmuş, meselâ Kadir Gecesi’ni Ramazan’da, duaların mutlak kabul saatini Cuma gününde, makbul velisini insanlar arasında, eceli ömür içinde ve kıyametin vaktini dünyanın ömrü içinde gizlemiştir. Bunun gibi, özellikle çok önemli âhir zaman hâdiseleri ve gerçekleriyle ilgili gelen hadîsler de, önemleri dolayısıyla, hemen oluverecekmiş gibi bir mânâ ile ifade edilmiştir. Deccal’la ilgili hadîsler bu türdendir. Mehdî ile ilgili hadîslerde de, daha başka hususiyetlerin yanısıra, buna benzer bir durum da vardır. Sonra her asırda o asrın mehdîsi hükmünde zâtlar geldiğinden, bu hadîslerde ve yorumlarında ihtilâflar vukû bulmuştur.
6. İmanî mes’elelerden bazılarının neticesi bu dar ve sınırlı âleme, bazılarınınki ise geniş ve mutlak âhiret âlemine bakar. Bu yüzden, bazı amellerin sevaplarıyla ilgili gelen hadîslerde çok mübalâğa görülüp, bu hadîslere ilişilmiş. Oysa, amellerin sevabı çoğunlukla âhirette verilir; onlar âhiretin tarlası hükmündeki dünyaya ekilen tohumlar hükmündedir. Derecelerine göre, haşhaş tanesi, bazı meyveler, bağ ve bostanlardaki gibi yüzlerce, binlerce, on binlerce katlanarak karşımıza çıkacaklardır; çünkü, sonsuz mükâfat veya cezanın çok kısa bir ömürde kazanılması bunu gerektirmektedir. Onun için, bu türden gelen hadîslerin bir bu yönü vardır; bir de, bazı Kur’ân sûrelerinin faziletleri konusunda ve sözgelimi “Üç İhlâs bir Kur’ân sevabı kazandırır.” gibi rivâyetlerde iki özellik söz konusudur. Biri, mutlak böyle olur demek değildir; ama, insan öyle bir zamanda (Kadir Gecesi gibi) öyle bir şekilde okur ki, Allah rızasıyla diğer zamanlarda okuduğu bir Kur’ân sevabını ona kazandırabilir. İkinci olarak, Kur’ân-ı Hakîm’in herbir harfinin bir sevabı vardır. Allah, fazlından o harflerin se- vabını bazen sümbüllendirir ve bir harfe karşılık on sevap, yetmiş sevap, yedi yüz sevap, bazen bin beş yüz, hatta bazen Berat Gecesi ve makbul vakitlerde okunanlar için on bin, Kadir Gecesi’nde okunanlar için otuz bin sevap verebilir. Meselâ, bir mısır tarlasına bin tohum atılmış varsayalım. Bazı tohumlar yedi sümbül verir, her sümbülde yüz dâne bulunur ve böylece bir mısır dânesi, tüm tarlaya ekilen tohumların üçte ikisi olur. Bazen, bir dâne on sümbül verir, her sümbülde iki yüz dâne bulunur, böylece bir dâne tüm tarladaki dânelerin iki katı olur. Demek, Kur’ân’ın bazı sûrelerinin ayrı bir önemi vardır ve harfleri daha çok sümbül vermekte, daha çok sevap kazandırmaktadır. Sonra, nasıl ki bir damlacık bir şişede -şeffafiyeti dolayısıyle- göğün yıldızlarıyla birlikte görünür, koca güneşi içine alır, bunun gibi, hâlis niyetle şeffaflık kazanmış bir zikir, bir amel veya bir âyette gökler gibi nuranî sevap ve fazilet yerleşebilir.
7. Sahâbe zamanında İsrailoğulları ve Hıristiyan âlimlerinden bazılarının İslâm’a girmesiyle, eski malûmatları da ‘Müslüman’ olmuş ve bazı hakikat ve vakıaya zıt malûmatları İslâmiyet’in malı zannedilmiştir.
Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 332-338.
*Emekli, İHL meslek dersleri öğretmeni Kaynaklar:
İbn Mâce, vesâyâ 6; Tirmizî, vesâyâ 5. (2) Müsned, 1:313. (3) Buharî, zekât 55; Tirmizî, zekât 14. (4) Ebû Dâvûd, tahâret 41; Tirmizî, tahâret 52. (5) Buharî, ezan 18. (6) Müslim, hacc 154. (7) Bu konuda daha geniş bilgi için Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın Sünnetin Kur’ân’ı Tefsiri adlı kıymetli eserine bakılabilir. (8) Ebû Dâvûd, salât 2; Tirmizî, mevâkıt 1. (9) Buharî, i’tisam 5; Müslim, cihad 51. (10) Tirmizî, ferâiz 17. (11) Buharî, büyû’ 82; Müslim, büyû’ 51. (12) Tirmizî, ilim 7. (13) Buharî, iman 40; Müslim iman 24. (14) Buharî, ilim 9: Müsned, 5:41. (15) Müslim, salât 61; Ebû Dâvûd, salât 178. (16) Buharî, teheccüd 25; Ebû Dâvûd, vitr 31. (17) Buharî, menâkıb 23; Müslim, fezailü’s-sahâbe 160. (18) Müslim, zikir 38; İbn Mâce, mukaddime 17. (19) Muhammed Accac el-Hatib, es-Sünnetü Kable’t-Tedvin, s. 160. (20) İbn Mâce, mukaddime 17. (21) Buharî, ilim 35. (22) İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, 3:600. (23) Müslim, fezailü’s-sahâbe 161. (24) Buharî, tefsir 1, 2, 3. (25) Tirmizî, tefsiru’l-Kur’ân 3. (26) Ali el-Mütaki, Kenzü’l-Ummâl, 15:118. (27) Buharî, ahkâm 17; Müslim, zekât 111. (28) Ebû Dâvûd, tahâret 63. (29) İbnü’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, 3:48. (30) Buharî, ilim 38; Müslim, zühd 72. (31) Buharî, istiâbe 60; Ebû Dâvûd, sünne 28. (32) İbn Mâce, mukaddime 3. (33) Buharî, ilim 38. (34) Darimî, mukaddime 25. (35) Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 4:263. (36) Ebû Dâvûd et-Tayâlîsi, Müsned, s. 248; Müsned, 2:68. (37) el-Bağdadî, el-Kifaye, s. 178. (38) Darimî, mukaddime 51. (39) Tirmizî, ferâiz 10; Zehebî, Tezkiratü’l-Huffâz, 1:2. (40) Buharî, ilim 35; Müslim, cennet 79. (41) Buharî, isti’zan 13; Müslim, âdâb 33, 34, 35. (42) el-Hatib, a.g.e., s. 178. (43) Müslim, mukaddime 5. (44) el-Hatib, a.g.e., s. 222. (45) Buharî, megazî 3; Müslim, birr 58. (46) Hatib el-Bağdadî, er-Rihle fî Talebi’l-Hadîs, s. 118-124. (47) İbn Sa’d, Tabakât, 3:178; Buharî, el-Edebü’l-Müfred, s. 337. (48) Zehebî, Tezkiratü’l-Huffaz, 1:56; (49) el-Hatib, a.g.e., s. 178. (50) el-Bağdadî, a.g.e. s. 78. (51) el-Hatib, a.g.e., s. 229. (52) A.y. (53) Ali el-Müttaki, Kenzü’l-Ummâl, 16:537. (54) Müslim, mukaddime 5. (55) İbn Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, 5:176. (56) A.g.e. 6:84. (57) el-Hatîb, a.g.e., s. 234. (58) İbn Salâh, Ulûmü’l-Hadîs, 389. (59) İbn Sa’d, Tabakât, 2:22. (60) Tirmizî, ilim 12. (61) Ali el-Müttaki, a.g.e., 10:232; Benzer rivâyetler için bkz.: Müsned, 2:215. (62) Darimî, diyât 1, 3, 11, 12; İbn Hacer, el-İsâbe, 2:532. (63) Darimî, mukaddime 43. (64) Ebû Dâvûd, İbn Abdi’l-Berr ve Hâkim’den, es-Sünnetü fi’ş-Şerîati’l-İslâmiyye, 101-11. (65) Buharî, ilim 39. (66) el-Hatib, a.g.e., s. 352. (67) el-Bağdâdî, a.g.e., s. 330. (68) İbn Sa’d, a.g.e., s. 7:2; el-Bağdadî, a.g.e., s. 354. (69) Buharî, ilim 34. (70) İbn Hacer, Hedyü’s-Sârî, 4. <!-- / message --> |