Konu Başlıkları: "Tekfir de Cehalet"
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Mart 2011, 16:11   Mesaj No:17

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: "Tekfir de Cehalet"

Alıntı:
Zemahşeri Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Kur’ani kavramlar içerisinde Küfrün zıddı iman’dır. Birinin varlığı diğerinin yokluğudur. İmanın eylemsel boyutta olan merhaleleri arasında Kur’an bütünlüğünde genel itibari ile Önce İman sonra amel gelmekte lakin bakara suresi 256 ayeti kerimede ‘Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah'a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır: Zira Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir. ‘’



İnanç hususunda doğru ve yanlışın açıkça birbirinden ayrıldığını ve Tağuti güçlere uymayı reddedenlerin sağlam bir yolda oldukları izah edilmektedir. İmanın merhalelerinden ameli hususlar zaten izah edilmiştir…
Küfrün şubeleri olarak söz, fiil gibi kısımlar da imanda olan gibi merhalelere ayrılmaktadır. Örneğin tağuti güçlere düzenlere uyma, putlara tapma, Allah’ın kelamı ve Resulü ile dalga geçme gibi hususlar küfrün merhalelerinden bir kısmıdır…

Peygamberin nübüvvet makamı hususunda Yahudileşenler Hrıstiyanlar vb Müşrikler kendi öz evlatlarını tanıyıp bildikleri gibi bilmekte ve onun asla yalancı olmadığını tasdik etmekte idiler ama eylemsel boyutuna inince ne tasdik etme nede ona uyma hususu yoktu bu bilmelerinin onlara hiçbir faydası olmamıştır…

Allah’ın hükümleri ile hükmetmeyenleri Peygamberlerini inkâr edenleri onun öğretisini kabul etmeyenleri Allah kâfir olarak isimlendirmiştir. Allah’ın bu vasıflandırmasına binaen onlara Kâfir ismini kullanmamak diye bir şey mümkün değildir. Bu isimle anılmak zorundadırlar...Bu vasıflara sahip olanlara kullanılmasında şüphe yoktur…

Konuyu uzatmadan kısaca izah etmeye çalışır isek:
Tekfir ne bayraklaştırılması gereken bir konu nede hafife alınacak bir mevzu değildir. İslam tarihini incelediğimizde ilk dönemlerden günümüze değin kimi zaman keskin bir kılıç kimi zaman da masum bir fikir olarak kullanılmıştır…

İnsanları dışlayarak yapılacak tüm davetlerde asla başarıya ulaşılamaz Çünkü eğer dışlama ile davet yapılsa idi Allah resulüne o kadar işkence zulüm zorbalık yapan en yakınlarını şehid eden her daim karşısında duran kişileri dışlaması gerekir idi!

Vahşi örneğini sunacak olursak Hamzayı şehid eden ve sonrasında iman eden biri iman etmesi ile birlikte yalancı peygamber müseylemetül kezzabı öldürmüştür… Eğer Allah resulü bu zata tekfiri bir usul ile bakmış olsa idi kazanılmaktan öte küfrü ile baş başa kalması demek olacaktı…

Bizler ‘’Dengeli Ümmet’’ olma vasfını elden bırakmadan… Tüm topluma tebliğ edildiği hakikatini idrak ederek kendi heva ve heveslerinin esirleri olduğu bilinci ile ‘’Kardeş’’ olabilmeleri için elimizden geldiğince ‘’Lisan’ı Halimiz’’ ile örneklik teşkil etmek için yaşamak-yaşamak-yaşamak anlatmak anlatmak-anlatmak ile mükellefiz kimsenin küfrüne hüküm verecek konum sahipleri değiliz Allah her şeyi işiten gören ve en iyi bilendir Hükmü Allah’a bırakmak lazım…

Bizlerden önce yaşamış olan toplumları gelenek kültür ve yaşantılarını doğru ve eğriyi birbirinden ayırmak için değerlendirmeliyiz.Çünkü bizlerden sonra gelecek olan nesillerde bizlerin eğri ve doğrusunu sorgulayacaklardır Allah’ın günlerinin her daim devretmekte olduğunu idrak ederek eğri ve doğruya ifrat ve tefritten uzak olarak yaklaşmak zorundayız…

Ayeti kerimelerin genelinde ‘’Ey İman Edenler’’ hitabını içini doldurmak lazım iman edebilenler değerlendirmesi gerekir çünkü imanın tüm merhaleleri bir birinden bağımsız olmadığı gibi Küfrün merhaleleride bir birinden bağımsız değildir…
Zemahşerili abim

İnsanları dışlayarak yapılacak olan tüm davetler başarıya ulaşmaz diyorsunuz.Şunu bir düşünelim Allah'ın rasulu (sav) kendi isteği ile hicret etmedi Habeşistana giden müminler de kendi istekleri doğrultusunda gitmediler.

Davetçi hakkı Allah'ın istediği şekilde ortaya koyunca ayrışma müslümanlar tarafından değil bu davete icabet etmyen müşrikler tarafından yapılmaktadır.

Şöyle düşünelim davetçi yaşamış olduğu ortamda Allah'ın dinine muhalif fiiller işlendiğinde bunu kötü birşey olduğunu kendisinin bunu yapamayacağını belirtmesi üzerine kendi toplumundan inanılmaz bir reaksiyon görmektedir.

Davetçiyi olabildiğince karalama,dışlama,farklı isimlerle isimlendirme,yalnızlaştırma eziyet çektirme,ambargo uygulama,gibi bir çok dışlamayı kendi çevresi tarafından davetçiye uygulanmaktadır.

Bütün peygamberlerin ve davetçilerin hayatını inceleyin bunu göreceksiniz.Fakat daveti şu şekilde ortaya koyanların (yumuşak olma,sözleri ağızdan geveleme,birşeyin haram olduğunu söylediği halde bu haramı devam ettirenlerle hemhal olma,onlarla hiçbirşey olmamışcasına eskisi gibi yiyip içme,onlarla tekrar dost olanların) hayatına baktığımızdada onlar müslüman olmayan toplumlar tarafından hep sevilmişlerdir.


Çünkü böyle davet edenlerin daveti ciddiye alınmamış ve kendisini kendilerinden ayrıştırma ihtiyacı duymamışlardır.

Rasullahtan bir rivayete göre mealen

"Yahudi ve hırıstiyanlar haram olan şeyler işlediklerinden onların din adamları onları: Bu haramları yapmamalarını söylediler
onlar yinede haramlarına devam ettiler
Yahudi ve Hıristiyanların din adamlarında onlarla yiyip içtiler ve Allah'tan onların kalplerini benzeştirdi"

O yüzden hakkın hak olarak ortaya konulması davetcinin yapacağı en uygun yol olsa gerek.

"Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona Cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer Cehennemdir Zâlimlerin hiç bir yardımcısı da yoktur " (5/Mâide, 72)

"De ki; ameller bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?
Onların dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken kendilerini gerçekte güzel işler yapmakta sanırlar.
işte onlar Rablerinin ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar edenlerdir. Artık onların yapıp ettikleri boşa çıkmıştır. Kıyamet günüde onlar için bir tartı tutmayacağız" (Kehf 103-105
"siz de, Allah'ı bırakıp taptıklarınız da hiç şüphesiz ki cehennem kütüğüsünüz" (Enbiya, 98)

"İşte biz böylece sana da emrimizden Kur'ân'ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun." (Şura 52)

Yüce allah şuara/52 de yüce allah şüphesiz doğru yola iletmenin kendi tekelinde olduğunu bunun üzerine hiç kimsenin yetkisi bulunmadığını net olarak ortaya koymuştur.Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimizi doğru yola iletiyoruz. işittik ve iman ettik

Allah'a emanet ol ve olunuz.



__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla