Bizler yalnız ve yalnız takribe (Yakınlaşmaya-Yaklaştırmaya) Tevhide Vahdetin oluşmasına inanıyoruz Mezhepleri değil Mezhepçiliği! Reddediyoruz.
Yaşadığımız toplumlarda mezhepçilik sorunlarından öte İslam hakimmi değimli sorunu var Çünkü İslam’ın hakimiyeti olmadan Mezhep vb düşünülemez. Çünkü Kur’ani usule göre Mezheplerin oluşumu yorumlara dayalıdır. İslam’ın hakimiyeti toplumlara sunulmasında sorun olmadığı zaman bu vb sorunlar gündeme gelmelidir…
Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O'nun lütfu ile kardeş oldunuz ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız,
(A’li İmran-103)
İslam yakınlaşmayı/yaklaştırmayı ‘’Hablullah’ı’’ emretmedir. Günümüze değin mezhepçilik adı altında yapılan tartışma ve kavgalarda hiçbir camia ve mezhep mensubu kendi mezhebinden dönüp muhalif bir mezhep kurma anlayışına girmemiştir. Tam aksine körü körüne elden bırakılmayan taassubi anlayış ile cepheleşmeler vahdet ilkesini alt üst ederek Şia/Sünni adları altında İslami ilkelerden kopulmaya başlanmıştır.
Açıkça belirtmem gerekirse fıkhi uygulamalarda Kur’ani metodu benimsemekteyim bilmediğim hususlara netlik kazandırana kadar Şia-Mutezile Maturidi fıkıh uygulamalarını taklit etmekteyim. Hiçbiri arasında ayrım yapmadan Resulullahın sahih sünnetini uygularım Şerri deliller esastır. Bu delillerin ana merkezi KUR’AN/SÜNNET’TİR.
İtikadi hususlarda Kuran merkeze alındığı sürece hiçbir ayrılığın olması düşünülemez. Teferruatlarda ise Şafii-Hanefi-Şia-Mutezile vb Mezheplerin uygulamalarında Allah’ın emanet olarak bahşettiği akıl merkeze alınarak Kuran ve peygamberi metoda uygun olan tercih edilir. Âlimlerin icma ile karar almış oldukları mevzuların tarih siyaset boyutu incelenerek teolojik incelemeden sonra benimsenir.
Mezhepler din olarak değilde dinin yorumu olarak ele alınmalıdır çünkü Allah indinde tek din vardır onun adıda ‘’Müslümanlık/İslam/Teslimiyettir’’
Şu ana kadar bu mezhepçilik, bu sindirmecilik zarardan başka herhangi bir şey sağlamamıştır. Hatta İslam yolunda bir sed teşkil edip ümmeti ve vahdeti parçalamıştır. Hususen davet ve hareket merhalesinde ideal İslami devlet oluşturulması karşısında, emperyalizmin kullandığı en keskin bir silahtır.
Yaşadığımız zaman sürecinde Müslümanlaşabilenlerin! İmam edebilenlerin gündeminde asırlardan bu yana mezhepçilik ayrılıkları adı altında gündem oluşturmaları vahdeti baltalamakta emperyalist güç odakları ve ona hizmet eden uşakların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Bugün milyonların aç ve susuzluk ile mücadele ettiği bir dünyada ırkı dini milleti ne olursa olsun Allah’ın emri gereği zalim ve zorba güçlere karşı savunulması dururken birbirimiz ile uğraşarak zaman kaybı fitneye ortak olmaktan başka bir işe yaramaz.
21 Temmuz 1980 tarihinde İmam Humeyni (r.a) İslam âlemine seslenerek şu beyanda bulunmuştur:
‘Acaba şu tefrikadan kim istifade edebiliyor? Müslümanların Şia, Sünni, Hanefi, Hanbelî, gibi taksimlerle gündem oluşturması herhangi bir faide sağlayamaz. İslam hizmetinde ve İslam gölgesi altında yaşamak isteyen tüm toplum fertlerinin bu gibi hassas meseleler uğraşmaması gerekmektedir.
Hepimiz kardeşiz, aynı kalp ile yaşıyoruz. Nihayet Hanefi bir kimse kendi âlimlerinin fetvaları ile amel etmektedir. Şafii’ler de kendi âlimlerinin fetvaları ile amel etmektedirler. Şurada ayrı bir kitle Şia kitlesi olup İmam Sadık’ın fetvaları ile amel etmektedirler. Bu ise ihtilafı (keşmekeşi) gerektirmez. Evet, birbirimize düşmemeliyiz, birbirimize karşı cephe almamalıyız. Hepimiz kardeşiz. Şia, Sünni kardeşler üzerinde, tüm ihtilaflı konulardan uzak durmak İslami bir vecibedir. İhtilaflardan yararlanan o kimseler ki, ne suniliğe inanıyorlar ve ne de Şiiliğe inanıyorlar ve ne de Hanefi ve diğer İslami mezheplere inanıyorlar. Belki bunlar, İslam’ı kökünden söküp atmak peşindedirler. Aramıza tefrika tohumu atmaktadırlar. Aklınızı iyice başınıza alın. Hepimiz Müslüman’ız, Kur’an ve tevhit ehliyiz. Kur’an ve tevhit için çalışmalıyız”
(Nidau’s-Sevrati’l İslamiyye, Tahran, s:4)