Bir mürşid-i kâmile varabilmek kastıyla çıkılan yolculuğun yanısıra, sâlikin, kötü ahlâktan ve günahların kesâfetinden arınıp güzel ahlâk ve latîf duygulara, yâni aslî hüviyetine yönelmesini ifâde eder. Sâlik hiçbir zaman içinde bulunduğu mânevî hâli kâfî görmeyip, daha güzel bir hâle ulaşmaya çalışmalıdır. Yahut bir makamdan, daha yüksek diğer bir makama sefer gayretinde olmalıdır.
Ebû Osman el-Mağribî Hazretleri buyurmuşlardır ki:
"Sâlik, hevâ ve hevesini terk edip Allâh'a ibâdet ve tâata dönmelidir. "Sefer der vatan" sözüyle kastedilen, bir memleketten diğer bir memlekete yolculuk etmek değil, insanın kendi iç âleminde Allâh -celle celâlühû-'ya vuslatıdır. Sâlik, bir mürşid-i kâmil bulduğu zaman zâhirî yolculuğu bırakıp bâtınî yolculuğa başlar."
Seyr u sülûkte bu düstûr ile sâlik, "Ben Rabbime gidiyorum." (es-Saffat, 99) diyen İbrahim -aleyhisselâm- gibi, her adımda Rabbine gitmekte olduğunun idrâkine ulaşır