Her geçirilen saati "huzur" veya "gaflet
" nokta-i nazarından muhâsebeye tâbî tutmak ve zamanı iyi değerlendirmektir.
Sâlik, içinde bulunduğu vaktin kıymetini iyi bilmeli ve lüzûmsuz şeyleri terk edip
zamânını en kıymetli şeye hasretmelidir.
...............
Zamânı ne derecede değerlendirebildiği husûsunda da
sık sık nefsini hesâba çekmelidir.
Diğer bir mânâda vukûf-i zamânî, sâlikin her an kendi hâlinden haberdâr olması ve
hâlinin şükür mü yoksa özür mü gerektirdiğini bilerek mûcibince amel etmesidir.
Hakîkaten sâlik, her gece ve gündüz işlediği amellerini birer birer muhâsebe etmeli,
sâlih amelleri kendine müyesser kılan Allâh'a şükredip
daha ötelere varmağa gayret göstermeli, hataları için tövbe ve istiğfâr edip
pişmanlıkla Allâh'a yönelmelidir.
....................
Ömrün son derece kıymetli olan her ânını ve hâssaten Cenâb-ı Hakk'ın husûsî bir bereket bahşettiği
müstesnâ demleri bir fırsat ve ganîmet bilmeli, bütün gücü ile mânevî uyanıklık içinde
idrâk ve ihyâsı için gayret göstermelidir.
..............
Velhâsıl
her ân ve her hâlin muhâsebesini yaparak huzûrda geçirdiği ânına ve hâline şükredip,
gafletle tükettiği zamanlar için tevbekâr olmalıdır.
Bir başka ifâde ile kabz hâlinde istiğfâra, bast hâlinde ise şükre devam etmelidir.
Bu sûretle her hâlükârda gafletten sakınan bir kimse,
gereksiz mâzî endişesinden ve istikbâl telâşından kurtularak,
yaşamakta olduğu hâlin ihyâsıyla meşgûl olur ki tasavvuftaki
"Sûfî, ibnü'l-vakt olmalıdır."
prensibi de bunu ifâde eder.