Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Mayıs 2011, 18:56   Mesaj No:11

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj: 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Biz başkabakan gibi söz verip sözünün arkasında duranlardan değiliz :) :)

"Bismillahirrahmanirrahim"
"Bu yazıya dikkat"

ARAF/2- “Bu Kur'an, kendisi ile insanları uyarasın ve müminlere öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın.”

Bu Kur'an, kendisi aracılığı ile uyarı ve hatırlatma görevi yapasın diye sana indirildi. Bu Kur'an, içindeki gerçekleri haykırasın diye, insanları hoşlanmadıkları direktifler ile karşı karşıya getiresin diye birtakım inançlara, ilişkiere ve geleneklere cephe olasın diye, birtakım sosyal düzenlere, rejimlere ve toplumlara karşı çıkasın diye sana indirildi.

Böyle olduğu içindir ki, bu yolun zorlukları çoktur, bu Kur'an aracılığı ile insanları uyarmanın sıkıntıları boldur. Bu zorluklara ancak yaygın ve sistematik değişikler yapmayı amaçlayanlar katlanabilirler.Bu zorluklara Allah'a iman eden yarı yolda çark yapmayan müminler katlanabilirler.

İnsanlık zaman zaman gerileyerek atalar dini dönemine geri döner. İşte bedbaht ve onur kırıcı "gericilik" budur. İşte o zaman islam yeniden ortaya çıkarak insanlığı bu "gericilik"ten kurtarmaya ilişkin görevini bir kere daha yerine getirmeye, insanlığın elinden tutarak onu ilerleme ve uygarlaşması yoluna iletmeye koyulur.

İşte o zaman bu islam çağrısının bayraktarlığını üstlenenler, bu Kitap aracılığı ile insanları uyarmaya girişenler. İslamın ilk davetçisi olan Peygamberimizin insanlığı atalar dini bataklığına doğru gerisin geriye doğru yuvarlanmaktan ve batılın azgın karanlıklarının kucağına düşmekten tamamen farklı bir doğrultuya yöneltirken çekmiş olduğu zorlukların aynıları ile karşılaşırlar.

Bu azgın karanlıklar düşünce karanlıkları, ihtiras karanlıkları, azgınlık ve haysiyetsizlik karanlıkları, şahsi arzulara ve başkalarının ihtiraslarına kul olma, yalnız kalma korkusu,nefsine tutsak olma, karanlıklarıdır. Bu karanlık hak ile batılın arasını ayıramama ,hakkı batıl,batılı hak,gösterme karanlığıdır.

İnsanlığı karanlık bataklığından çekip çıkarmak üzere harekete geçenler bu zorluklarla boğuşurken yüce Allah'ın, Peygamberimize yönelik şu direktifinin gönül açıcı hazzını içlerinde duyarlar.

"Bu Kur'an, kendisi aracılığı ile insanları uyarasın ve müminlere öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın."

Bu direktifin hazzını ruhunda duyacak olan çağrı bayraktarı içinde bulunduğu pratik şartları iyi değerlendirmenin sonucu olarak kimlerin öğüt verilerek müminler olduğunu ve kimlerin uyarıya muhtaç gayri müminler (inanmamışlar) olduklarını iyi ayırdeder. Böylece bu Kur'an, onun için yaşadığı günlerde ayet ayet iniyormuş gibi bir canlılık kazanır, o da içinde yaşadığı toplumsal pratiğe karşı bu Kur'an aracılığı ile büyük cihada girişir.

İnsanlık bugün Peygamberimizin günlerinde yaşanan durumun aynısını yaşıyor. Peygamberimize inen bu Kitab'ın O'nu insanları uyarmakla, onlara öğüt vermekle görevlendirdiği, batılı kökten değiştirmeyi amaçlarken, önüne çıkan zorluklar karşısında iç sıkıntısına kapılmamaya çağrıldığı şartların tıpkısı hüküm sürüyor.

Bu dinin dünyanın çehresini değiştirerek yerine yeni bir dünya kurmak için geldi. Bu yeni dünyada yüce Allah'ın ortaksız otoritesi onaylanarak tüm tağutların, bütün şeytani güçlerin egemenliği reddedilecekti; "kulluk" kavramının eri geniş anlamı ile sırf yüce Allah'a kulluk edilecek, O'nunla birlikte kullardan birine tapılmayacaktı,

Yüce Allah dilediklerini kula kulluk etme aşağılığından sırf Allah'a kulluk etme düzeyine çıkaracaktı,bu yeni dünyada yüce Allah'dan başkasına kul olma tutsaklığından olduğu gibi şahsi arzu ve ihtiraslarının tutsaklığından da kurtulmuş, özgür, onurlu ve her tür aşağılıktan arınmış yeni "insan" doğacaktı.

Bu din "Eşhedü en lailahe illellah” (Allah'dan başka ilâh olmadığına şahitlik ederim)" ilkesini yerleştirmeye geldi. Gerek bu ayette ve gerekse başka birçok surede vurgulandığı üzere, tarih boyunca gelen bütün peygamberler insanları bu ilkeyi benimsemeye çağırmışlardır. "Allah'dan başka ilah olmadığına şahitlik etmek" şu demektir.

Evrensel düzendeki yüksek egemenlik gibi insan hayatına ilişkin yüce egemenlik de ulu Allah'a özgüdür. Başka bir deyimle yüce Allah ön-tasarımı ve kaderi ile evrene ve kullara, bunun yanısıra sistemi ve şeriatı ile kulların hayatına egemendir.

Müslüman bu temel ilkeden hareket ederek evreni yaratmada, tasarlamakta ve yöneltmekte yüce Allah'ın ortağı olduğuna inanmaz; ibadet amaçlı davranışları sadece yüce Allah'a sunar; hukuk sistemini, kanunları, değer yargılarını, kriterleri, inançları ve düşünceleri sadece ilahi kaynaktan alır,herhangi bir zorbanın bu konuların herhangi birinde yüce Allah'ın egemenlik yetkisine ortak olmaya kalkışmasına göz yummaz.

İşte bu dinin inanç açısından temeli budur. Bu temeli kendisine şiar edinmiş müslümanları neden bu dünada dalşıyorsun uzaya çıkıp orada yaşasan ya diyerek tıpkı mekke putperestlerinin bu nasıl bir pegamber çarşıda dolaşıyor ticaret yapıyor kimlik kullanıyor üstelik evleniyor gibi sırf davanın temel amacını saptırmak kendi küfrünü örtmeye çalışmak batılı hak ile örtmekten başka birşey değildir.

Bu bakımdan insanlık türlü türlü gruplara ve akımlara ayrılır ki, bu grupların ve akımların ortak niteliği batıl kökenli olmaktır.

Bu gruplardan ve akımlardan biri putperestliktir. Bu akım bir ilahın varlığını kabul eder, fakat çeşitli ilahları ve putları O'na ortak koşar.

Bu gruplardan ve akımlardan biri yahudiler ile hristiyanların oluşturduğu "ehl-i kitap" topluluğudur. Bu topluluğun mensupları çok eskiden yüce Allah'a oğul-evlat yakıştırmak sureti ile müşrik olmuşlardı. Ayrıca yüce Allah'ı bir yana bırakarak hahamlarını ve rahiplerini ilah edindikleri için de müşrik olmuşlardır.

Gerçi onlar hiçbir zaman hahamları ve rahipleri adına namaz kılmış, onlar için rukua varmış ve secdeye kapanmış değillerdi, ama onların egemenlik iddialarını kabul etmişler, onları orijinal kanun koyucular olarak tanımışlardı.

Ayrıca bunlar günümüzde yüce Allah'ın egemenliğinin hayat tarzlarındaki köklerini tamamen kazıyarak "kapitalizm", "sosyalizm” laiklik” gibi adlarla andıkları ideolojileri hayat sistemi olarak benimsiyor ve "demokrasi", "diktatörlük" gibi adlarla andıkları insan ürünü rejimleri yürürlüğe koyuyor, böylece yüce Allah'ın dininden tamamen çıkarak eski Yunanlılar'ın, Romalılar'ın ve benzerlerinin tıpkısı olan bir iğrençlik bataklığına saplanıyorlar, onlar gibi kendi kafalarına göre hayat düzenleri ve rejimler uydurma sapıklığına düşmüş oluyorlar.

Bu gruplardan biri de kendilerine "müslüman" sıfatını yakıştıranların oluşturduğu topluluktur. Bu topluluk adım adım ehl-i kitab'ın, yani yahudiler ile hristiyanların izinden giderek yüce Allah'ın dinini bırakıp insanların dinine kayıyor. "Yüce Allah'ın dini" O'nun sistemi, şeriatı, hayat için koyduğu düzeni ve kanunudur. Buna karşılık "kulların dini" de onların sistemi, hukuku, hayat için koydukları düzenleri ve yasalarıdır.

Yine döndü-dolaştı ve bu dinin insanlığa ilk indiği güne geldi. İnsanlık tümü ile, bütün grupları ve akımları ile atalar dini dönemine geri döndü. Bu grupların ve akımların hiçbiri yüce Allah'ın dinine bağlı değil. Kur'an insanlığa ilk gün yönelttiği çağrıyı yeniden yöneltme görevi ile karşı karşıyadır günümüzde.

Onun bugün insanlığa yönelik amacı indiği ilk günkü amacının aynısıdır: Bu kitap insanları öncelikle inanç ve düşünce bakımından, arkasından da düzen ve pratik yaşantı düzeyinde müslüman yapmak istiyor. Bu kitaptaki mesajların bayraktarlığını üstlenenler tıpkı Peygamberimizin karşılaştığı güçlükler ile karşı karşıyadırlar.

Bu ölçünün ışığında açıkça görülüyor ki, günümüzde yeryüzünün her tarafını batıl düzeni kaplamıştır, insanlığın hayatına batıl düzeni egemendir ve islam günümüzde "varolmak"tan, mutlak anlamda varolmaktan soyutlanmıştır;

Buna göre insanları islama çağırma görevini üstlenenler vaktiyle Peygamberimizin taşıdığı hedeflerin aynilerini taşıyorlar, O'nun karşılaşmış olduğu zorlukların tıpkısı ile karşı karşıyadırlar, bu yüzden onlar bu ayette dile gelen ilahi direktifle teselli bulmaya çağrılıyorlar. Tekrarlıyoruz:

"Bu Kur'an, kendisi ile insanları uyarasın ve müminlere öğüt veresin diye sana indirilen bir kitaptır. O halde bu görevi yaparken sakın ruhun sıkılmasın."

İnsanlığın beşeri arzuların kulluğundan, kula kulluktan tam anlamı ile kurtulabilmesi için toplumda yüce egemenliğin sırf yüce Allah'ın tekelinde olması, bu egemenliğin ilahi şeriatın üstünlüğünde somutlaşmış olması gerekir.

Yüce Allah'ın ölçüsüne göre "müslüman" ve "uygar" olmanın tek yolu, tek biçimi budur. Çünkü yüce Allah'ın insanlar için istediği uygarlık toplumdaki her ferdin özgür ve onurlu olması temel ilkesine dayanır.

Oysa kula kulluk sistemi yürürlükteyken, onurluluğun ve özgürlüğün varolması sözkonusu olamaz,bazıları yüce egemenlik yetkisini kullanan kanun koyucu ilahlardan ve ezici çoğunluğu bu sahte ilahların keyfi arzularına boyun eğen "kullar"dan oluşmuş bir toplumun fertleri asla özgür ve onurlu olamazlar.

Öte yandan "yasama" işlevi sadece kanuni hükümler koyma işlevi ile sınırlı değildir. Toplumdaki değer yargıları, ölçüler, ahlak kuralları ve gelenekler de bu işlevin kapsamına girerler.

Bunların hepsi fertlerin farkında olarak ya da olmayarak baskılarına boyun eğdikleri birer "kanun koyma", birer "yasama" ürünüdürler. Bu nitelikteki toplumlar "gerici" ve "geri kalmış" bir toplumdur; ya da islam terminolojisinde "batıl ve müşrik" bir toplumdur.
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla