Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Fıkıh a) İlahi hükmün açıklanmasını gerektiren bir hadise meydana geliyor veya sual soruluyor, bunun üzerine ya bir ayet nazil oluyor, yahut da hüküm Hz. Peygamber'e bildiriliyor, O'da kendi söz ve üslubu (sünnet) ile hükmü açıklıyor, uyguluyordu. Bazen vahiy de gelmiyor, Hz. peygamber, Allah'ın iradesi ile ilgili irfan ve tecrübesine dayanarak (ictihad ile) bir uygulamada bulunuyor, eğer hata ederse dinin vazıı Allah tarafından tashih ediliyordu. Kur'ân-ı Kerim'de "yes'elûneke: Senden soruyorlar" ifadesi onbeş defa geçmektedir ve bunların sekizi fıkıh konularıyle ilgilidir. İki defa da "yesteftûneke: Senden dini hükmü açıklamanı istiyorlar" ifadesine yer verilmiştir. Esbabu'n-nüzul kitaplarında, vahyin gelmesine ve dini hükmün açıklanmasına sebep olan birçok örnek hadise zikredilmektedir.
b) Bir hadise veya sual beklenmeden, ilahi plandaki yeri ve zamanı geldiği için bazı hükümler doğrudan bildiriliyordu; çünkü İslâm'ın amacı yalnızca belli bir sosyo-kültürel düzeydeki toplumun ihtiyaçlarını karşılamak değildi; o, hem muhatabı olan toplumun ihtiyaçlarını karşılıyor, hem onları geliştiriyor, hem de evrensel hüküm ve değerler getiriyordu. Fıkhın bu devresine ait üç özelliği vardır: Tedrîc, kolaylık ve nesih. Tedrîc hükümlerin zamana yayılarak, toplumun hazırlanması ve hazmı sağlanarak derecelerin ve parçaların bir araya getirilerek tamamlanmasıdır. Zaman açısından tedrîc yirmi üç yılı kaplamıştır. Hazım, hazırlanma, aşamalar halinde tamamlanma bakımından namaz, zekat, içki ve faiz yasağı, cihad örnekleri ilgi çekicidir.
Kolaylık yasamada, kural koymada, uygulamada insanın tabiatını, yaratılıştan gelen özelliklerini ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak din ile muhatabı arasına zorluk engelini koymamak, tekamül eğitiminde tabii olan uygulamalar dışında sevdirme ve kolaylaştırmayı esas almaktır. İbadetlerin günün kısa sayılacak parçalarına dağıtılması, insanların tabiî ihtiyaçlarını karşılayan nesnelerin mübah kılınması, hastalık, yolculuk, baskı, yanılma, unutma gibi hallerin mazeret olarak kabul edilmesi ve darda kalma (zaruret) halinde haramların mübah hale gelmesi önemli kolaylaştırma örnekleridir.
İslâm alimleri arasında tartışma konusu olan nesih de alıştırma, kolaylaştırma hikmetine bağlı olarak bazı hükümlerin önce konup, sonra kaldırılması şeklinde gerçekleşmiştir.
Fıkhın usul ve fürû' kısımlarının ayrı birer ilim dalı olarak incelenmesi, okutulması, kitaplara geçirilmesi (tedvin ve tasinfi) daha sonraki dönemlerde gerçekleşmiş olmakla beraber gerek usulün ve gerekse fürû'un temelleri Hz. Peygamber devrinde atılmış, hatta esas itibariyle tamamlanmıştır. Bilindiği üzere Allah'ın hüküm ve iradesi (bu arada fıkıh ile ilgili hükümler) kullarına ya Kitabı (Kur'ân-ı Kerim), ya Peygamberi (Sünnet), ya bunlar üzerinde düşünme, kafa yorma (ictihad: kıyas, istidlal) yahut da bunlardan birine dayalı ittifak (icma) yoluyla intikal etmektedir. Fıkhın birinci döneminde bu kaynakların ilk ikisi tamamlanmış; Kur'ân-ı Kerim baştan sona birçok hafız tarafından ezberlenmiş, ayrıca yazılmış, Sünnet kısmen yazılmış ve hafızalarda muhafaza edilmiş, diğer kaynaklar ve hüküm çıkarma usulleri ise ya kullanılmış yahut da ileride kullanılabileceği açıklanmıştır. Sonraki dönemlere de ışık tutan ve örnek olan fürû' (ibadetler ve sosyal düzenle ilgili hükümlerin, bilgiler ve talimat) oldukça çoktur. Ayetlerin açık ve doğrudan hüküm getirmesi esas alındığında fıkıhla ilgili ayet sayısı iki yüz civarındadır. Ancak çeşitli istidlâl yollarıyle ulaşılabilen hükümler göz önüne alındığında sayı artmaktadır. İbnu'l-Arabî'nin Ahkâmu'l-Kur'an'ı fıkıh hükümleri getiren ayetlerle ilgilidir, eserde 105 sureden 864 ayet üzerinde durulmuş, bunlardan çeşitli hükümler çıkarılmıştır.17 Fıkıh kaynağı olarak Sünnet, Kur'an-ı Kerim'in açıklama gerektiren ayetlerini açıklamakta, temas etmediği konularda, doldurulması gerekli boşlukları doldurmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de genel çizgilerle anlatılan İman ve İslâm konularının, namaz, oruç, hac, zekat gibi temel ibadetlerin ve benzeri hükümlerin geniş açıklamaları ve uygulama örnekleri, sünnetin açıklama vazifesinin; fıtır sadakası, vitir namazı, bazı cezalar, kadının hala ve teyzesinin ikinci eş olarak alınmasının yasaklanması, ehli eşek etinin haram olması, oruç bozmanın keffareti gibi yüzlerce örnek de boşlukları doldurma fonksiyonunun görüldüğü alanlardır. İbnu'l-Kayyim'in tesbitine göre fıkıh hükümlerine esas teşkil eden hadislerin sayısı beşyüz civarındadır, bu temel hükümlerle ilgili hadisleri açıklayan, tafsilat veren, kayıt ve şartları bildiren hadislerin sayısı ise dört bine ulaşmaktadır.18 Fıkhın füru kısmından Mekke dönemine ait olanlar arasında gusül, abdest, necasetten taharet, namaz, cuma namazı gibi önemli ibadetler vardır.
Medine döneminin birinci yılında hutbe, ezan, nikah, cihad, belediye nizamı; ikinci yılında oruç, bayram namazları, fıtır sadakası, kurban, zekat, kıblenin değiştirilmesi, ganimetler ve taksimi; üçüncü yılında miras hükümleri, boşanma; dördüncü yılında yolculukta ve tehlikeli durumlarda namaz, recim, toprak ıktâ'ı, teyemmüm, iffete iftira (kazif) cezası, örtünme, evlere izinle girme, hac ve umre; beşinci yılında yağmur duası ve namazı, îlâ (kadına yaklaşmama yemini); altıncı yılında milletlerarası anlaşmalar, hac ve umre yolunda engellenme (ihsar), içki ve kumarın yasaklanması, zıhar (eşini anasına benzetme şeklinde bir yemin), vakıf, isyan ve haydutluğun cezası; yedinci yılında ehli eşeğin, dişi ve pençesiyle avlanan etoburların haram kılınması, zirai ortaklık; sekizinci yılında Mekke'nin kutsiliği ve dokunulmazlığı, kısas, içki satışının ve geçici nikahın yasaklanması, hukuk karşısında insanların eşitliği, kabir ziyaretine izin verilmesi; dokuzuncu yılında çıplak tavafın yasaklanması, mülâ'ane; onuncu yılında insan haklarının ilanı, vasiyet, neseb, nafaka ve borçla ilgili bazı hükümler, cezanın şahsiliği, faiz yasağı hükümleri gelmiştir.19
Fıkıh tarihinin ikinci dönemi, bir kırılma noktasıyle, hulefa-i raşidin ve emeviler şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Her iki dönemde de fıkıh sahasında belirleyici nesil sahabe olmakla beraber, siyaset-fıkıh ilişkisi bakımından hilafetin saltanata dönüşmesi önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Raşid halifeler devri dinî hayatın, İslâm'ın insanlığa getirdiği inkılabın tekamül devridir; bu dönemde her şey din için, dinin amaçlarını gerçekleştirmek içindir. Emeviler devrinde ise fazilet ve manevi tekamülün yerini siyasî istikrar ve maddi gelişme almaya başlamış, kültür karışması, saltanat ve siyasî baskıların doğurduğu muhalefet (havaric ve şî'a) özellikle fıkhın kamu hukuku alanında yeni düşünce ve teorilere zemin hazırlamıştır.
Raşid Halifeler döneminde fıkhın kaynakları bakımından önemli bulunan gelişmelerden biri vahyin sona ermesi, sahabe ictihadının, Hz. Peygamber'e arzı ve tasvibinin alınması imkânının ortadan kalkmış bulunmasıdır. Bundan böyle fıkıh, Kitap ve Sünnetin sınırlı nasları ile rey ictihadına dayanmaktadır. Bu devirde reyin manası, Kitap ve Sünnetin hükmünü açıklamadığı meseleleri, nasların parça parça ve bütün olarak açıklamalarına dayanarak, bunlar üzerinde düşünerek hükme bağlamaktır. Terim olarak adları konmamakla beraber sonradan "istihsan, istıslah, örf, kıyas" isimlerini alan metodlar da "rey" çerçevesi içinde kullanılmıştır. Birinci ve ikinci halifeler, ihtilafı azaltmak, birliği sağlamak ve Şari'in maksadına isabet ihtimalini arttırmak için bilhassa kamu hukuku alanında danışmaya (istişare, meşveret, şura) başvurmuşlar, danışmanın aksamaması için Hz. Osman devrine kadar halifeler, şura üyelerinin Medine'den ayrılmalarına izin vermemişlerdir. Şura ictihadları, ferdi ictihadlardan daha kuvvetli ve bağlayıcı telakki edilmiş, ferdi ictihadlar ise yalnızca sahiplerini bağlamış, ictihada kadir olmayan başkaları için seçeneklerden biri olmuştur; bu anlayış ve uygulama yanında diğer sosyal, kültürel ve siyasî şartlar da henüz oluşmadığı için sonradan görülecek olan mezhebler doğmamıştır. Dinî-ictimaî bir kurum olarak mezheb şeklini almasa da sahabe arasında ictihad ve hüküm farkları (bu manada müctehid sayısı kadar mezheb) vardır. Bu ihtilafın başlıca sebepleri, fetihler ve başka sebeplerle Medine'den uzakta bulunan sahabenin vahiy kaynağına dayalı bilgi eksiklikleri, vahiy kaynağından elde edilen bilginin farklı anlaşılması, yanılma, unutma ve çelişik gibi gözüken nasları farklı şekillerde uzlaştırmadır.20 Aksine iddialar bulunmakla beraber sahabenin tamamını müctehid derecesinde fıkıh alimi olarak değerlendirmek mümkün değildir. Hatta kendilerinden daha bilgili ve zeki (fakih) olanlara fıkıh malzemesi taşıyan sahabe ile bu malzemeyi anlayan, yorumlayan ve yeni hükümler çıkaran sahabe, yüzbini aşkın ashab arasında azınlığı teşkil etmektedir.21 Verdikleri fetva sayısı bakımından sahabe fıkıhçıları üç guruba ayrılmıştır: Fetvalarının sayısı birer büyük cilt teşkil edecek kadar çok olan sahabe Ömer, Ali, İbn Mes'ud, İbn Ömer, İbn Abbas, Zeyd b. Sabit ve Hz. Aişe'dir. İçlerinde Ebu-Bekir, Osman, Ebu-Musa, Talha, Zübeyr gibi isimlerin bulunduğu yirmi kadar sahabinin verdikleri fetvalar birer küçük kitabı dolduracak sayıdadır. Üçüncü gurupta yer alan yüz yirmi kadar sahabinin verdikleri fetvaların tamamı bir cilde sığacak kadardır.22 Bu dönemde ictihad ederken, fetva verirken bazı kaidelere ve ilkelere riayet edilmiş, bunlar daha sonraki devirlerde birçok fıkıhçıya örnek olmuştur: |