Cvp: Fıkıh Abbasiler devri fıkhın olgunluk çağıdır. Bu hanedan, hilafeti hakkı olana iade etmek ve hulefa-i raşidin devrini ihya etmek gibi bir dava ile iktidara talip olduklarından, görünüşte de olsa hem din, hem de dünya işlerinde Allah Resulü'nün halifesi ve Müslümanların başkanı olarak davranıyorlardı. Bu tutumun tabiî sonucu olarak din ulemasının söz, fiil, düşünce ve inançlarıyla da yakından ilgileniyorlardı. Bu cümleden olarak Mansur, siyasetine ters düşmeyen alimlere ihsanlarda bulunmuş, öte yandan verdiği vazifeyi kabul etmediği ve gizlice muhalefeti desteklediği için Ebu-Hanife'yi kırbaçlatmıştır. Mehdi zındıklara karşı çok sert davranmış, onların takip ve tecziyesi için bir daire kurmuştur. Harun Reşid, Ebu-Yusuf'ü kazânın başına getirmiş ve yanından hiç ayırmamıştır. Me'mun Kur'an-ı Kerim'in mahluk olduğuna dair bir emirname çıkarmış, müt'a nikahını münakaşa ettirmiş, cezasına dair emir çıkarmaya teşebbüs etmiştir. Abbasilerin bu tutumları, bilgi ve uygulama olarak fıkhı da etkilemiştir. Sulama nizamı, vergiler, kanallar, çeşitli divanlar vb. dini işlerdi, bunları şeriat esaslarına göre düzenlemek gerekiyordu. Bu yüzden Ebû Yusuf el-Harac'ı yazıyor, diğer müctehidler de çeşitli çözümler ve görüşler üretiyorlardı.
Bu dönemde fıkhın gelişmesini ve alanının genişlemesini sağlayan başka amiller de ortaya çıkmıştır:
1. Sahabe devrinde fıkhın kaynağı olan Kur'an ve Sünnet'e, tabiun devrinde sahabe ictihadları ve uygulamaları, daha sonraki nesilde (tebe'u't-tabi'in) ise tabiun ictihadları eklenmiştir.
2. Nazari ve farazi fıkıh çalışmaları hızlanmış; boşama, yemin, adak, azat etme gibi konularda, vuku bulma ihtimali çok uzak meseleler üzerinde durulmuş, fikir temrinleri yapılmıştır. Iraklı fukahanın geliştirdikleri bu harekete bilahare şafii ve maliki fukahası da katılmıştır.
3. İslâm ülkesinin sınırları yeni fetihlerle alabildiğine genişlemiş, birçok kavim ya Müslüman olarak veya Müslümanlara tabi olarak kültürlerini ümmet kültürüne taşımışlardır. Fıkıhçılar yeni ihtiyaçlara cevap ve çözüm ararken bu kültürleri, örf ve adetleri gözden geçirmişler, kimini red, kimini kabul, kimini de tadil ederek fıkha katmışlardır.
4.Alimler hac, cihad, ilim gibi maksatlarla seyahetler ederek birbirleriyle görüşme, bilgi ve fikir alış-verişinde bulunma imkânını bulmuşlardır; Mesela Rabi'a Medine'den Irak'a gidip dönmüş, Muhammed b. el-Hasen Medine'ye giderek İmam Malik'in Muvatta'ını okumuş, Şafii Medine, Irak ve Mısır'a gitmiştir.
5. Sahabe ve büyük tabiun devrinde gördüğümüz ictihad ihtilafı, eski sebeplere ek olarak fıkıh alimleri ve meseleler daha da çoğaldığı ve genişleyen İslâm dünyasında örf, adet ve ihtiyaçlar daha ziyade çeşitlendiği için artarak devam etmiştir.
6. İctihad kapısı sonuna kadar açık ve ictihad hürriyeti kâmil manada mevcuttur; kudreti olanlar ictihad ederek dini anlayıp yaşamakta, ictihada kudreti olmayanlar ise müctehidlere tabi olmaktadırlar.
Daha önceki dönemde doğmamış bulunan mezhebler, aşağıdaki sebeplerle bu dönemde vücut bulmaya başlamıştır: |