Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10 Şubat 2008, 02:27   Mesaj No:22

AŞK'ÜL İSLAM

Medineweb Sadık Üyesi
AŞK'ÜL İSLAM - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:AŞK'ÜL İSLAM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38
Üyelik T.: 30Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:44
Mesaj: 984
Konular: 245
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:146
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: Ben Bilmem Şeyhim Bilir (mi acaba? )

Arkadaşlar sürekli söledim, söylüyorum ve emin olun söylemeye devam edeceğim, Türkiye'de en uç noktada tarikatlarda tezahür eden bu zulüm gerçekten yürek parçalayıcı bir manzara arz etmektedir.

"Mürid şeyhe tazim göstermeli, açık ve gizli durumlarda onu büyük tanımalıdır"

'Maksud'un ancak onun eliyle gerçekleşeceğine inanmalıdır.'

'İşlediğinin zahiri haram da olsa, şeyhi'nin yaptığına itiraz etmemeli, "Niçin böyle yaptın" dememelidir. Çünkü şeyhine 'niçin' diyen kişi asla felah bulamaz.'

'Zahiren şeyhden kötü bir durum sadır olabilir, fakat batini itibariyle o durum güzeldir.'

Ahmet Dede'nin, Celaleddin Rumi hakkındaki şu sözü de şeyhin mürid üzerindeki yetki ve tasarrufunu ortaya koyması bakımından ilginçtir: 'Bugün cennete girmek onun rızasına, cehenneme girmek de onun gazabına bağlıdır’ (1)

"Gerçek müridin alametlerinden biri de, şeyhi kendisine 'Şu fırına gir' dese girmesidir."

"Bir adam Beyazıd'ın müridlerinden birine: Şeyhin mi büyük Ebu Hanife mi diye sordu. Mürid:Şeyhim! dedi. Sonra Ebu Bekir mi büyük senin şeyhin mi ? diye sordu, yine şeyhim dedi. O birer birer bütün sahabeyi saydıktan sonra Muhammed mi büyük şeyhin mi ? dedi. Yine şeyhim büyüktür dedi. En sonunda Tanrı mı büyük senin şeyhin mi? diye sordu. Ben tanrıyı şeyhimde gördüm, şeyhimden başka birşey tanımam.' dedi. Başka bir müride de Tanrı mı büyük şeyhin mi ? diye sordular. O da 'bu iki büyük arasında hiçbir fark yoktur' dedi. Yine müridlerden bir diğeri de: 'Bu iki büyükten daha büyük biri lazım ki bu farkı ortaya koysun' demiştir"(2)

Tarikatların en önemli kurallarından biri müridin kendisini şeyhine ölünün kendini ölü yıkayıcısına bıraktığı gibi teslim olmasıdır. Kuran’ın aklımızı kullanmayı emretmesine rağmen !!! umum tarikatlarda körü körüne itaat esastır. Tarikat üyelerine akıllarını bir kenara bırakıp şeyhlerine tabi olmaları, aklın bu yolda yürümeyeceği anlatılır. Bu prensibi kabul edip şeyhe tabi olan kişiye şeyhin dünyadaki en üstün insan olduğunun iknası, kişinin maddi açıdan sömürülmesi, dine yapılan ilave ve eksiltmelerin yutturulması gayet kolay olmaktadır.

Üstelik kişi aklı kenara bırakma prensibini kabul ettikten sonra üniversite bitiren okumuş müritle; cahil, okuma yazma bilmeyen mürit arasında bir fark kalmamaktadır. Bu nedenle bizi tarikat mensubu üniversite mezunlarının tavrı şaşırtmamalıdır. Çünkü bu kişiler tarikatların yapısı gereği aklını kenara bırakmış ve şeyhe teslim olmuşlardır. Bu tavrın neticesi ise cahil ile okumuşun, bilen ile bilmeyenin farkının kalmamasıdır. Araştırma yerine yutturma, düşünme yerine taklit esas olunca, tarikattaki herkesin inancı, hayata bakış açısı ve dini değerlendirişi tamamen şeyhiyle aynı olmaktadır. Hatta birçok zaman “aklı bırakma prensibi” kabul ettirildiği için şeyhten çok daha bilgili ve kültürlü bir kişi bile “Ben bilmem, Şeyhim bilir, Şeyhim diyorsa vardır bir hikmeti.” izahlarıyla şeyhin en saçma izahlarını bile yutmaktadır.

LÜTFEN SÜRÜ PSİKOLOJİSİ OLAYLARINA DİKKAT EDELİM ! MÜSLÜMAN KOYUN OLMAZ !.. KOYUNLARIN AKILLARI YOKTUR, SİZLER EŞREFİ MAHLUK OLMAYA ULAŞMAK İÇİN YARATILDINIZ, EŞŞEKİ MAHLUK DEĞİL !..

Selametle...

---------------
(1) - İ. Sarmış, Teorik ve Pratik Açıdan Tasavvuf ve İslâm, Sh. 92
(2)- A.g.e. sh 177
Alıntı ile Cevapla