Kur'ân-ı Kerim'de rûh kelimesi değişik bir kaç anlamda kullanılmıştır.
Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s)'ın cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi rûhundan üflemiş ve böylece Adem (a.s) hayat kazanmıştır. Yine, insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona kendi rûhundan üflemiş ve onu rûh sahibi canlı bir insan haline getirmiştir: "Her şeyi en güzel şekilde yaratan, insanı önce balçıktan vareden sonra insan soyunu adi bir suyun özünden yaratan, sonra şekil verip düzelten, ona kendi ruhundan üfleyen... O'dur" (es-Secde, 32/7-9); "Hani bir zaman Rabbin melekler: "Ben balçıktan bir insan yaratacağım; Şeklini tamamlayıp rûhumdan üflediğim zaman hemen ona secde edin" demişti" (es-Sa'd, 38/71-72) Ana karnında insan yaratılışının aşamaları ve rûhun ona üfürülüşü hak. ayrıca bk. Buhari, Enbiya, I ; Müslim, Kader, I ). İsa (a.s)'ın babasız olarak yaratılışı anlatılırken de rûh, aynı anlamda kullanılır: "Irzını koruyan Meryem'i de hatırla. Biz ona ruhumuzdan üfledik..." (el-Enbiya, 21/91: Ayrıca bk. Et-Tahrim, 66/12). İsa (a.s) bundan dolayı rûhullah (Allah'ın rûhu) olarak da isimlendirilmiştir (bk. Buharî, Tefsiru Sûre, 2; Tevhid, 19; Müslim, İman, 322; Ahmed b. Hanbel, III, 368).
Yine ruh kelimesi Cebrail (a.s)'ın karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda, "Ruhul-Kudüs" ve "Ruhul-Emin" terkipleri ile geçmektedir: "De ki; "Kur'ânı, Ruhul-Kudüs (Cebrail), Rabbimin katından hak olarak indirdi" "...Meryemoğlu İsa'ya da açık mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile te'yid ettik" (el-Bakara, 2/87, 253); "Uyarıcılardan olasın diye, bu Kur'ân-ı açık bir Arapça lisanıyla senin kalbine, "Ruhul-Emin" (Cebrail) indirmiştir" (eş-Şuara, 26/ 193-195).
Bazı âyetlerde de rûh kelimesi ile Allah, Teâlâ'nın vahyi, yani âyetleri kastedilir: "Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile, kullarından dilediğine göndererek..." (en-Nahl, 16/2; ayrıca bk. el-Mü'min, 40/15; eş-Şûra, 42/52).
Dört âyette rûh, Allah Teâlâ'nın emrine bağlanmıştır (el-İsra, 17/85; en-Nahl, 16/2; el-Mü'min, 40/15; eş-Şûra, 42/52). Rûhu Allah'ın emrine bağlayan ve muhtevasından ruh ile neyin kastedildiği açıkça anlaşılmayan;
"Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar. De ki; "Ruh, Rabbimin emrindendir (O'nun bildiği bir iştir) size ancak az bir bilgi verilmiştir" (el-İsra, 17/85) mealindeki âyet, ruh konusu üzerindeki tartışmaların odak noktasını oluşturmaktadır. Müfessirler bu âyette ruhtan Cebrail'in, İsa (a.s)'ın, Kur'ân'ın ve Hz. Ali (r.a)'a isnad edilen ve fakat doğruluğu çok şüpheli sayılan tuhaf bir yaratık kılığındaki bir meleğin kastedildiği şeklinde değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Kelamcıların ve müfessirlerin çoğuna göre ise bu âyette sorulan ruh, cesede hayat veren şeydir (Kurtubî, el-Cami li Ahkâmil-Kur'ân, Beyrut 1966, X, 323-324; Fâhreddin er-Râzî, Tefsirül-Kebir, XXI, 36). Görüş sahibi müfessirler, peygamberden, insanı canlı kılan bu ruhun mahiyeti, insan bedeninde gördüğü fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve yaşama olan bağlantısının sorulduğunu ileri sürmüşler ve işte bu şeyin Allah'tan başka hiç bir kimse tarafından bu yönlerinin bilinmediğini kabul etmişlerdir (bk. Kurtubî, aynı yer).
Er-Râzî, ruhun; mahiyetinin kadîm veya hadis (sonradan yaratılıp yaratılmadığı) olduğu, cesedlerin ölümünden sonra bâki mi kaldığı, yoksa onunda fena mı bulduğu; ruhun saadeti ve şekavetinin ne olduğu vb. açılarından öğrenilmek istendiğini; Allah Teâlâ'nın da buna cevap olarak: "De ki ruh Rabbimin emrindedir" mealindeki âyeti indirdiğini söylemektedir (er-Râzî, a.g.e., XXI, 37). Evet, ruhun yaradılışının Allah Teâlâ'nın en büyük fiillerinden biri olduğunu ortaya koymakta; insanın, varlığı hakkında kesin bilgisi olmasına rağmen, nefsinin hakikatını kavramaktan aciz olduğunu bildirmektedir (Kurtubî, aynı yer).