[B]
I. İÇİMİZDEKİ NİZAM: FITRAT
Fıtrat, insanın diğer varlıklara benzemeyen yaratılışıdır. Başlangıcı ve nihayeti itibariyle, insanın varlığından önce bulunan, onun geleceğini, kendisini, vasıtasıyla gerçekleştireceği fiillerini yönlendirecek olan "insani kıvam," hususiyyettir.
Fıtrat, insanın hususi mahiyeti olunca, tabii karakterleri ve eğilimleri aşan, onları "kendine has İlahi yaratılış" çizgisinde tutan bir yönlendirici fonksiyonunu da icrâ etmektedir. Değişik bir ifadeyle, insanlık terazisinin ayarı, mihenk taşı.. Varlığının, insaniyetinin tam bir hali..
Hak Teâlâ, İlahi mesajında, insanın fıtratından söz açtığı kelâmında şöyle buyurmaktadır:
"Allah'ın, insanları üzerinde yaratmış olduğu fıtratına sarıl!" (Rum, 30). Gereğince olmamız ve, hevâ ile şeytanın baştan çıkarmasına uyarak ihlâl etmememiz emrolunan (1) "Fıtrat" ın mahiyetini tam olarak anlayabilmemiz için, Kur'ân-ı Kerim'de, “fetara” kelimesinin sadece Allah hakkında kullanılıyor olmasının ötesinde ilgili ifadenin Kur'ân'ı Kerim'de ki yerini tesbit etmemiz gerekmektedir. "Fıtratullah" tamlamasını aydınlatan ifadeler, şunlardır:
"Muvahhid olarak, dosdoğru bir biçimde kendini dine ver" (Rum, 30).
"İşte, dosdoğru din budur" (Rum,30)
"Daima O'na yönelmiş olarak, O'ndan sakınınız, namazı kılınız, müşriklerden olmayınız" (Rum, 31).
Mânâsı izaha ve tafsile muhtaç "fıtrat" kelimesinin, birbirlerini beyân örgüsü içinde birlikte bulunduğu bu açık ifadeler bize şu fikri vermektedir. Fıtrat, başka hiçbir cihete yönelmeyen tam bir tevhid ve bağlanıştır (hanifen).. Dosdoğru bir din, selim ve sahih bir gidişattır. Ve nihâyet fıtrat, sadece Allah'a ilticâ (nanif enmunibin laymotivi), O'ndan ittikâ, namazı dosdoğru edâ, şirk içinde bulunanlardan olmamadır.
Şuurlu varlığın, kendi varoluş özünü hak olan dine teslim etmesini konu alan ve, sıdk'tan, doğruluktan batıl'a meyletmenin aksine, dalâletten istikâmete yönelme anlamındaki (2) “hanifen” hâl kelimesiyle de manâsı daha pekişmiş hissolunan “fe ekim vecheke lid dini hanifen” pasajı, yaratılışın bu âdil kıvam üzere devam ettirilmesine, çok güzel bir dolaylı anlatım örneği oluşturmaktadır. Çünkü, esasen burada amaçlanan, "İslâm dinine yönelmeyi, bu din üzere müstakim olup onda sebat etmeyi" ve onun vesilelerini yerine getirmeye itinâ göstermeyi emretmektir. Şöyle ki: Bu söz, bu hususta getirilmiş sembolik bir anlatım biçimidir; çünkü, göz (basar) ile hissolunan bir şeye ilgi duyup onunla ilgilenen bir kimse, yönünü ona çevirir, bakışları ona doğru yöneltir ve ondan bir an bile yüz çevirmeksizin, tamamen ona teveccüh eder. İşte bu bakımdan sanki şöyle denilmiş gibidir: "Artık yüzünü (özünü), dosdoğru bir biçimde dine ver ve, sağa ya da sola sapmaksızın, tam ve kâmil bir biçimde O'na yönel" (3). Zira insanın yüzü, insanın bütün idrâk hâsselerini kendinde toplamakta olup, onların kadri en yüce olanıdır (4).
Istılahi terimlerimizle, siyak ve sibaktan hareketle elde edilen mânaya göre "Fıtratullah", İslâm dini üzere olmak, özümüzü, varoluşumuzun yönetici merkezini ve kadrosunu buna tahsis etmek ve, bunu, sürekliliğe kavuşturmaktır. Bu bakımdan, Rum, 31. ayeti, menfi tek emir ifadesi olan,
"Ve, müşriklerden olmayınız" cümlesi de tam bir bütünlük arzetmektedir. Çünkü, burada şirk, "Allah'ın fıtratını, yaratış nizamını değiştirmek, bozmak" anl----- gelmektedir (5).
Rum, 30. âyetinin tefsirlerine baktığımızda ise, "fıtrat"a, ruhi ve manevi bir istidad, gerçeğe, hakka bir inkiyad kabiliyeti şeklinde psikolojik ve inançla irtibatlı mânâlar verildiğini görürüz. Meselâ Nesefi (6) ve İbn Kesir (7) "Fıtratullah" a, Cenâb-ı Hakk'ın, insanları kendi ma'rifeti ve tevhidini; O'ndan başka bir ilah olmadığını bilmek liyakati üzere yaratmış olduğu mânâsını vermektedirler. Bu tarife göre, insanlar, Hak inanç ile başbaşa bırakıldıklarında, başka bir inanç ve dini, bu Hak dine tercih etmezler... "Fıtratullah"ı, "tevhid (Allah'ın vahdaniyyeti)" ile açıklayan bir başka müfessir ise, Fahruddin er-Râzi'dir. Ancak o, bu mefhum ile A'raf, 172 âyeti arasında bir münasebet kurarak, Allah'ın insanları bu fıtrat üzere, onları Adem'in sırtından alıp da, onlara, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu ve onlardan misak aldığı zaman yarattığını söylemektedir (8). "Hakkı tanıyıp kabul etmek ve onu kavramak istidadı.." şeklindeki bu anlayışı benimseyen Alusi (9), Ebu's-Suud'a paralel olarak (10), Fıtratullah'a sarılmaya ve ona yapışmaya, "Bu fıtratın icablarına göre hareket etmek; hevâ'ya tâbi olarak, ins ve cin şeytanlarının da kışkırtmalarına kapılarak fıtratı bozmamak" anlamını verirken, ayni zamanda, Fıtratullahın üzerini örten, tezahürünü engelleyen perdelerden leke ve toz tabakalarından temizlenmesi mecburiyetine de dikkatimizi çekmektedir.
Ve bütün peygamberler, onların getirdiği ilahi bilgi ve davranış modelleri, makrokozmik barışın da menşei olacak olan bu has yaratılışın taşıdığı sükûn ve huzuru devam ettirmek gayesini gözetmişlerdir, öyleyse fıtrat, her kademedeki nizamın korumak zorunda olduğu mukaddes bir vediadır. Daha açıkcası o, çocuğun ruhunda bir yaratılış ve bir durum olup, çocuk onunla Allah'ın fiillerini ayırdedebilsin, onlarla Rabbinin mevcudiyetine yol bulabilsin ve, 0'nun kanunlarını tanıyıp O'na iman edebilsin diye hazırlanıp var edilmiştir (11
.