Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Fıtrat Anladığımıza göre, insanın nihai kaderinin belirmesinde bu dış amiller birinci derecede rol oynarken, "olumlu veya olumsuz şartlar çerçevesi" ni teşkil ederler. Ancak ne var ki, bu "şartlar çerçevesi"nin tesiri de, katı bir determinizm mânâsında müessir olmayıp, müsbet gelişmede, akide ve İnsana has bu fıtri özellik, bütün maddi çerçevelerin temel zeminini teşkil eder. Öyleyse akide, dış faktörlerin baskısı çok yoğun olsa da insanı "fıtratın derinliklerinde bulunan ve bir takım mikroplar tarafından örtülmüş olan gerçeğe yöneltmektedir" (20).
Yaratılışımızda ki bu fıtri özellikten dolayı, olumlu ya da olumsuz tesirlerin söz konusu olmadığı tam bir denge durumunda, "fıtrat", varoluşun yolunu aydınlatan, nedenleri ve niçinleri çözümleyen bir ışık kaynağı halini alır. Fıtratı itibariyle bulur Allah'ı ruh.. çünkü çıkış noktası Allah'ın nefettiği ruhdur (...) Binâenaleyh o doğrudan doğruya bulur Allah'ı ve kendisine has bir yolla bulur (21). Bu sebeple, "zaman zaman, Ruhun evrendeki mevcudiyetini ve fiilini, insan ruhunun hissedebilme fırsatını yakalamamış olduğu hiçbir beşer topluluğu bulunmamaktadır" (22). Böylece insan artık, "akli olan bir dünya veya sosyal bir çevre içine gömülmüş olarak görülmemektedir. Onun mutlakı yakalama imkanı daima bulunmaktadır (23). İşte burada, akıl düzeniyle bastırılmaya çalışılsa da, Fıtratullah'ın, insanlığın yolunu aydınlatmada merkezi önemi haiz olan "Kalp düzeni"nin doğuşu müşâhede edilir. Çünkü beşeri varoluşun düşünce plânına kalb ve gönül düzeniyle cevap verilir, imâna ve tasdike ulaşmanın sonsuz yolları, insanın önüne serilir.. Fıtratın kabarttığı varlık okyanusunun içten davet ve cezbelerine yönelinerek, nihai teslimiyetin yolları hayranlıkla açılır. İnsan aklı tarafından dünya ve onun müşahhas hâdiseleri gözden geçirildiğinde, onun yetersizliklerinin boyutları daha iyi anlaşılır: Bu da, dini ve filozofik muhtevada metafizik bir heyecan uyandırır ve bilim adamını yeni hipotezlerin araştırılmasına sevkeder (24). İdrâk ve anlamanın henüz denenmemiş yolları araştırılır. Böylece şuur madde,üstü bir boyuta yükselirken, saydam bir "kosmos-kâinat'ın anlamlı ve konuşan çehresiyle yüzyüze gelmiştir artık..
Kendi hususi tecrübesinde, kulca duygunun yoğurduğu sükunet dolu bir alçak gönüllülüğün yeşertip geliştirdiği ilhâm ile Allah'ın bilgisine ulaşılabileceğini söylerken, "Fıtratullah" ı ortaya çıkarabilmek için üzerinde durulması zorunlu başka varlık tabakalarına dikkatimizi yönelten Paskal, bu anlamlı çehre karşısındaki hayranlık ve hayreti, huşû dolu şu kelimelerle dile getirir: "Bu sonsuz uzayların sessizliği beni ürkütmektedir" (25). Korku ve hayranlık; hayranlık ve acziyyet.. Fıtratı harekete geçiren bu duyguyla birlikte, ikrar ve teslimiyyet.. İşte, acziyyet ve hayranlık hislerinin korlandırdığı fıtratın, yine Paskal'ın ifadesiyle, "alaca bir karanlık içinde yüzer göründüğü dünyayı aydınlatması.. (26). Bu, insandaki en büyük dönüşümü başlatan ve derin bir dini şuura eşiklik yapan âhenkli mantığını bir itirafıdır. İnsana, "başka şeyleri görmek imkânı veren" bu âhenkli mantığın insan üzerinde meydana getirdiği değişimi Paul Eluard şöyle ifade eder: "Şiir, (...) insana, başka bir şekilde, başka şeyleri görmek imkânı verir.. Artık, onun (şairin) eski evren görüşü ölü, ve yanlıştır. Yeni bir dünya keşfeder ve yeni bir İnsan olur" (27). Bu, nihai hakikate elleriyle dokunma yolunda, insanın kendi özel perdelerini aralaması safhasıdır: "Şüphesiz ki Allah, onlar kendilerinde olan (durumu) değiştirmedikçe, bir toplumdaki hali değiştirmez" (Ra'd, 11).
İnsanın içinde taşıdığı bu en emsalsiz ışık kaynağı, en çaresiz anlarda, onun elinden tutabilir; kalıcı, yüce nazların dünyasına sürükler.. İşte Tolstoy, kendi fırtınalı, yokluk duygusuyla altüst edilmiş kederli hayatının böylesi göz kamaştırıcı bir anına değindiği satırlarında, içindeki küllenmiş fıtrat'ın dirilişine neşelenmektedir: "Erken gelmiş bir ilkbahar günü, ormanda tek başımaydım, onun seslerini dinliyordum. Son üç yıldır yaşamış olduğum bunalım ve sıkıntılarımı, Tanrı'ya ulaşma çabamı, sürekli olarak mutluluktan ümitsizliğe geçmelerimi düşünüyordum.. Ve birden gördüm ki, ben ancak, Tanrı'ya inanabildiğim için yaşabiliyordum. Bunu düşündükçe, içimde, hayatın mutluluk dalgaları yükseliyordu. Etrafta her şey canlanıyor, her şey bir mânâ kazanıyordu. Ama, artık in anmadığımdaysa, hayat birden sona eriyordu. "O halde, ben hâlâ daha neyi arıyorum?" diye, içimden bir ses çığlık attı. Bu, öyleyse O, kendisi olmaksızın artık yaşanılamayan!." (28). Bu bakış açısına göre kâinat büyük, güzel, iyi, muntazam, düzenli ve anlamlı sonsuzluğu müşahede etmemizi besleyen, sembolik işaretlerle dolar, ışır.. (29). Şu satırlarındaysa Tolstoy'un, sanatçı ruhunun duyarlılıklarıyla yaşadığı hayatın acı tecrübelerinin en olgun meyvesinin, içindeki bu ateşi keşfetmek olduğunu bize anlatır: "İnanıyorum ki, hayatım, aklım ışığım bana bilhassa, insanları aydınlatmak için verilmiştir. İnanıyorum ki, benim gerçeğe ait bilgim, bu amaçla bana verilmiş olan bir istidattır.. Ve yine inanıyorum ki bu istidat, ancak yakıp tutuşturduğunda ateş olabilen bir ateştir. İnanıyorum ki hayatımın yegane mânâsı, içimde taşımış olduğum bu ışık içinde yaşamak ve onu, görsünler diye, insanların önünde hep yukarda tutmaktır.." (30).
İnsanın kendi derinliklerine doğru yol bularak içindeki gizli madeni bulmasına; bütün diyalogların başı olan "kendi benliği"yle temasa geçmesine bir set ve bir engel olmadığı "cehennem olan başkaları ve bir tuzak"tan bahsedilemediği sürece, insanın bu evrensel adımı atması, uyuyan hayat kaynağının canlanması zorunludur. Bu, içimizdeki "Allah'ın fıtratı"dır: İlahi kodlama. |