Konu Başlıkları: İnfak
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Şubat 2008, 20:34   Mesaj No:10

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.079
Konular: 315
Beğenildi:50
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: İnfak

Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Âdemoğlu ölünce yapmakta olduğu hayırlı işleri durur.
Ancak üçü müstesnâdır:
Sadaka-i câriye, yani kesilmeden devam eden hayır yapanların, faydalı ilim bırakanların, arkasından kendisine duâ eden hayırlı bir evlâdı olan kimselerin amel defterleri kapanmaz."
(Müslim)



İnfaka Dâvet:

Allah-u Teâlâ iman edenlere seslenerek, kendilerine rızık olarak verdikleri şeylerden Allah yolunda infakta bulunmayı emrediyor. Hakk katında bunların sevabını biriktirmeleri, inandıkları gayeye ulaşabilmeleri, bu hayırlı işlere koşmaları için mali fedakârlıkta bulunmayı teşvik ederek Âyet-i kerime’sinde şöyle buyurur:

"Ey iman edenler! Ne alış-verişin ne de dostluğun ve ne de iltimasın olmadığı günün gelmesinden önce, size verdiğimiz rızıklardan (Allah için) sarfedin.İnkar edenler ancak zâlimlerdir." (Bakara: 254)

Serveti veren O’dur, verdiği şeylerden infak etmeye davet eden de O’dur.

Allah-u Teâlâ geçici olarak tasarrufumuza bıraktığı az miktardaki malı, o korkunç gün gelmeden önce, O’nun rızâsı mucibince infak etmemizi istemektedir.

Şöyle ki;

Zekât günü gelince kuruşuna kadar verilmeli, fakirin hakkı geciktirilmemelidir. Zekât ve sadaka vermekle beraber, dinin yücelmesi için gereken harcamayı yapmak, bu gibi bağışlarda bulunmayı adet haline getirmek gerekmektedir.

Bugün elde fırsat dilde ruhsat varken malını istediği gibi harcayabilen insan, yarın öyle bir gün gelecek ki, istese bile infakta bulunamayacak. Çünkü o gün alım-satım, değiş-tokuş günü değil; yargılama günü, ceza ve mükafat verme günüdür.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

"O gün ne mallar fayda verir ne de oğullar... Meğer ki Allah’a tamamen salim ve temiz bir kalp ile gelenler ola."(Şuarâ: 88-89)

Ahirette herkes kendi derdi ile meşgul olacağı için dünyadaki sevgiler unutulur. Kendi başı selamet buluncaya kadar hiç kimse diğerinin halini sorup soruşturamaz. Hiç kimse kendisini, istediği kadar bolca verse de malıyla kurtaramayacak.

Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

"O inkâr edenler var ya, eğer yeryüzünde bulunan her şey ve bunların bir o kadarı daha onların olsa da, kıyamet gününün azabından kurtulmak için feda etseler yine kendilerinden kabul edilmez.Onlar için pek acıklı bir azap vardır."(Mâide: 36)

Allah-u Teâlâ’nın nimetlerine karşı nankörlük edip malını keyfine göre sarfedenler, kendi nefislerine zulmetmekten başka hiçbir şey yapmamışlardır.

Allah-u Teâlâ rızkını genişlettiği kimseye, şükrünü denemek için ihtiyaç sahiplerine infakta bulunmasını emir buyurdu:

"Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını dileyenler için bu daha hayırlıdır.İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." (Rûm: 38)

Bu infak vazifesini yapmayanlar veya gösteriş için yapanlar bu müjdeye lâyık olamazlar.



İnsan Allah-u Teâlâ’nın ve O’nun yüce Peygamberi’nin emrine uyarak infak ettiğinde, bu fedakarlığının menfaatı ve mükafatı kendisine ait olduğu gibi; infak etmekten kaçınıp cimrilik yaptığında, o cimriliğin zararı da kendisine aittir.
Âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır:

"İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağırılıyorsunuz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Amma cimrilik eden bilsin ki, ancak kendisine cimrilik etmiş olur." (Muhammed: 38)

Allah-u Teâlâ onlardan fedakarlık isterken, sırf kendilerinin iyiliği için istemektedir. Şu halde cimri bir kimse bu davranışı ile malını esirgediğini zanneder, fakat kendi malını kendisinden esirgediğini, bu yüzden kendisini sevaptan ve rızâ-î Bârî’ye ermekten mahrum bıraktığını bilmez.

Kim bir fedakarlıkta bulunursa, bu kendisi için biriktirilmiş bir hazinedir. Allah-u Teâlâ kullarının mallarını infak etmelerine ihtiyaçtan münezzehtir, verilenlerden müstağnidir. İnsanlar ise dünyada da ahirette de O’na muhtaçtırlar.

"Allah ganidir, siz ise fakirsiniz." (Muhammed: 38)

O lütfetmedikçe hiç kimse hiç bir rızık elde edemez.

"Eğer ondan yüz çevirirseniz, yerinize sizden başka bir kavim getirir de, onlar sizin gibi olmazlar." (Muhammed: 38)

Onlar iman ve takva ile bu işe sahip çıkarlar, ilâhî hükümlere muhalefette bulunmazlar, vaad edilen ecir ve mükafatlara kavuşurlar.

Nitekim öyle olmuştur.

Diğer bir Âyet-i kerime’de ise şöyle buyuruluyor:

"Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdür. Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir, her şeyi bilendir." (Mâide: 54)

İnfak; zekâtı, sadakayı ve hayır yolda verilen her yardımı içine alan bir ifadedir. İslâm’ın doğuşuyla doğmuş olup, İslâm cemaatinin hayatında ta başından beri mevcut olan bir prensiptir.

Allah-u Teâlâ infak emriyle, infak eden kişinin nefsini temizleyip terbiye ve tezkiye etmektedir. Kalplerin temizlenmesi, mal ve mülk sevgisinden uzaklaşması için en iyi ilâçtır.

Kur’an-ı kerim’in bir çok Âyet-i kerime’lerinde infak hükümleri vardır.
Alıntı ile Cevapla