Konu Başlıkları: ihlas
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 14 Şubat 2008, 21:10   Mesaj No:43

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cvp: İhlas


MAKAM VE MEVKİ HIRSINI TERK ETMEK
İnsanların sadece Allah'ın rızasını hedefleyerek, ahiret yurdu için ihlasla çaba sarf etmelerini engelleyen bir diğer neden ise, dünya hayatındaki makam, mevki, şöhret gibi maddi değerlere olan düşkünlüktür. Oysa maddi imkanlar, mal ya da mevki insana ahiret hayatında hiçbir şey kazandırmaz. Allah, Kuran'ın "Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13) ayetiyle insanlar arasında üstünlüğün bulundukları makama ya da mevkiye göre değil, yalnızca 'takva'ya göre olduğunu bildirmiştir.
Böyle insanların durumunu Bediüzzaman Said Nursi bir sözünde şu şekilde ifade eder:
"… Makam mevki sevgisinden gelen şöhretperestlik ateşiyle ve şan ve şeref perdesi altında insanların sevgisini kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enaniyeti okşamak ve nefsine bir makam vermektir ki, en mühim bir ruhi illet olduğu gibi "gizli şirk" tabir edilen riyakârlığa, bencilliğe kapı açar, ihlası zedeler…" 33
Makam ve mevkinin üstünlük sağlayacağı inancı cahiliye toplumlarına ait bir yanılgıdır. İmanı kavrayan bir müminin nefsinin bu yöndeki isteklerine itibar etmemesi ve üstünlüğü ihlasta ve samimiyette araması gerekir. Çünkü bu gibi arzulardan arınan bir insan dünyada kazanılacak tüm makamların üzerinde bir makama eriştirilecek, gerçek onur ve şerefin sahibi olacaktır. Bu durum Kuran'ın "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi 'onurlu-üstün' bir makama sokarız." (Nisa Suresi, 31) ayetiyle insanlara bildirilmiştir. Bu 'onurlu ve üstün' makama layık olabilmek için iman eden bir kimsenin yapması gereken şey "Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir…" (Fatır Suresi, 10) ayetiyle hatırlatılan gerçeğin şuuruna varmasıdır: İzzetin gerçek sahibi Allah'tır ve kişiye bunu kazandıracak olan tek şey de 'salih yani ihlasla yapılan ameller'dir.
Bediüzzaman Said Nursi de risalelerinde bu konuya önemle dikkat çekmiştir. Said Nursi, Allah'ın "… ayetlerimi az bir değere değişmeyin" ayetindeki hatırlatmasına değinerek ahirette ulaştırılacak olan onurlu ve üstün makamın yanında dünya hayatında elde edilecek olan makam mevki ya da şöhretin ne kadar değersiz olduğunu şöyle vurgulamıştır:
"… Ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca benden korkun." (Bakara Suresi, 41) âyetindeki şiddetli Allah'ın yasaklamasına nail olup, ebedi saadetin zararına manasız, lüzumsuz, zararlı kederli, kendini beğendirmeye çalışarak, sakil, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bazı aşağılık hislerle ve küçük menfaatlerin hatırı için ihlası kırmakla; hem bu hizmetteki umum kardeşlerimizin hukukuna tecavüz, hem Kurana hizmetlerine saldırı, hem imani hakikatlerin büyüklüğüne saygısızlık etmiş oluruz. 34
Makam ve mevki elde etmeye karşı duyulan bu arzu, kişinin yaptığı amellerde ihlaslı olmasını engeller ve kişiyi samimiyetsizliğe sürükler. Bu kişi bir yandan yaptıklarıyla Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmayı hedeflerken, bir yandan da insanlar arasında bir şeref ve itibar elde edeceğini düşünür. Bu da bile bile amellerini geçersiz kılmasına neden olur. İman eden bir kimsenin Kuran'daki bu hatırlatmaları dikkate alarak, nefsini dünya hayatının şan ve şöhretine yönelik isteklerinden arındırıp, Allah Katındaki izzet ve onuru kazanmaya çalışması gerekmektedir. Aksinde ise; "(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi 'tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi.' "Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü." (Tekasür Suresi, 1-2) ayetleriyle hatırlatıldığı gibi insan nefsinin bu istekleri doğrultusunda ölümüne dek 'tutkuyla oyalanıp kendinden geçecek' ve bunların hiçbir fayda sağlamadığının farkına da ancak ahirette varabilecektir. Sırf nefsinin istek ve arzularını tatmin etmek uğruna yıllar yılı boş yere çalışıp boş yere yorulmuş ve ahirette de hüsrana uğramış olacaktır. Mümine yakışan ise henüz vakit varken nefsin bu kötülüklerinden arınıp ihlası kazanması ve Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşmasıdır.
Alıntı ile Cevapla