İbadetin ruhu: Zikir ve ihlâs
Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin, iyiliği emretmek, kötülü engellemek (emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i ani’l münker) gibi hallerin özü ihlas ve samimiyettir. İbadetlerin damarlarında dolaşan kan da zikirdir. Zikir, hem dil, hem kalb, hem beden ve hem de vicdanın bütün erkânıyla yerine getirilen bir vazife ve bir kulluk borcudur. Cenâb-ı Hakk’ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün kudsi sıfatlarıyla yâd etmek, hamd ü senâyla anmak, tesbihlerle gerilmek, kitabını okumak, O’nun rehberliğine sığınmak; kâinat kitâbındaki ayetlerini manâ-yı harfiyle mırıldanmak; aczini ve fakirliğini duâ lisânıyla ilân etmek.. evet, bunların hepsi lisâna, dile âit birer zikirdir. Emir ve yasakları ciddî bir duyarlılıkla hayata taşıyıp yaşamak, her emir ve her yasakla kendisine yapılan teklifleri vicdanında hissederek, iştiyakla emirlerin îfâsına koşmak ve derin bir mes’ûliyet şuuruyla yasaklardan kaçınmak da bedenî zikirdir ki, dil ile yapılan zikrin derinliği de büyük ölçüde bu ikinci zikirden kaynaklanmakta ve bu “ani’l merkez” güçle bir ölümsüz ses hâline gelmektedir. Öyleyse asıl olan, dile ait zikri ve bedenî zikir diyebileceğimiz aksiyonu beraber götürmektir.
Ali Budak