Mecburi İskân Kanununun 11. Maddesinde şu ifadelere yer verilmekte:
‘’Ana dili Türkçe olmayanlardan toplu olmak üzere yeniden köy ve mahalle, işçi ve sanatçı kümesi kurulması veya bu kimselerin bir köyü, bir mahalleyi bir işi veya sanatı kendi soydaşlarına inhisar ettirmeleri yasaktır.
13. Maddenin 3. Fırkasında ise şöyle deniliyor:
‘’Türk ırkından olmayanların serpiştirme suretiyle köylere ve ayrı mahalle veya köye küme teşkil etmeyecek şekilde kasaba veya şehirlere iskânları mecburidir.
‘’Türk Milli kültürüne, ahlak kurallarına, örf ve adetlere uygun düşmediğini, kamuoyunu incittiği…’’gerekçesiyle 1587 sayılı yasa ile Türkçe olmayan Kürtçe ve Ermenice yer ve kişi adları değiştirildi.
‘’Devletimiz milli bir devlettir. Çok milletli bir devlet değildir. Devlet Türk’ten başka millet tanımaz…’’
(1924 Anayasa gerekçe Metninden)
‘’Kürtler, Lozan antlaşması ile t.c sınırları içinde kalan Ermeni, Rum ve Yahudilerin yararlandığı haklardan mahrum bırakılarak. Yüz binden az nüfuslu azınlıklara kendi dillerinde okul açma ve eğitim özgürlüğü tanındığı halde,920 li yıllarda toplam nüfusun yaklaşık dörtte birini oluşturan Kürtler için böyle bir hak kesinlikle tanınmıyordu.
(1928-1929 Tarihli T.C yıllığına göre toplam nüfus 10.915.909.17 Şark vilayetinin nüfusu 2.738.267 kişi. Şark vilayetleri T.C nin toplam nüfusunun %24,7 si Paradigmanın iflası Fikret Başkaya)
Kürtler Rus cephesinde, Çanakkale’de Suriye cephesinden Fransızlara karşı kahraman kardeş! İken işleri bitince yok sayılmaya başlandı. Yasaklamalar ile inkâr edilmeye başlamaya öncelikle direnenleri yok etmek ile sürgün ederek mecburi iskâna tabi tuttular. Daha sonra bunların Türk ırkından oldukları Dillerinin bozuk Farsça olduğu. Türkler ile orta asyadan göç ederek İran’ın güneyinden Anadolu’ya yerleştikleri ‘’Dağ Türkleri’’ oldukları tezleri üretilerek Türk toplumu inandırılmaya çalışıldı. Bu amaçlarını doğrulamak adına Tarih kitapları, Coğrafya atlasları, ansiklopedi ve okul kitapları yazdırılıp hazırlatıldı.
Yapmış oldukları bu asimile, inkâr politikalarını desteklemek için Türk Tarih kurumu, Türk dili araştırmaları vb kurumların bünyesinde Cumhuriyet profesörleri! Çok sayıda kitap ve tezler yazmaya başlamıştır. Bu iddialarını haklı kılmak için Asker emeklisi veya Mit görevlilerince sivil görünümlü yayın evlerinde aynı kalemlerden çıkma birebir aynı önsözler ve kitaplar ile sözde milli bir gerçeği halka anlatmak için parasız kitaplar neşredip dağıtılmıştır.
(Kürt Meselesi, Kon Yayınları Ankara 1979 Kürt Sorunu belgelerle Türk Tarih Dergisi Yayınları 1970,s.3)
‘’Başta Macar dilbilimcileri olmak üzere, Türkologlar doğru olarak ‘’Kürt’’ adının Türkçe ‘’yatkın kar, sertleşen kar, yazın dağ başlarında bulunan geç eriyen kar’’ anlamına geldiğini belirtmişlerdir.’’
(Dr M Fahrettin Kırzıoğlu TKAE Kürtlerin Türklüğü tezi s.16)
‘’Kürtler cin taifesindendir. Şeytanla insanın birleşmesinden vücuda gelmişlerdir.’’
(Emekli General Nazmi Sevgen Kürt Türkleri Kitabı s.17)
‘’Kürtler mi? Toprağa ot gibi bağlı adama ‘’Kürt’’ derler. Kürt toprakla alınıp, satılır, toprağa sahip olanların malıdır.’’
(Emekli Albay Naşit Hakkı TKAE Dersim Kitabı s.17)
‘’Kuzey-Türk dillerindeki ‘’Kar’’ demek olan ‘’Kürt’’ sözü yatkın ve sertleşmiş karın üzerinde yürünürken çıkan ‘’Kurt, Kürt’’ sözünden kalmadır.
(Dr.M Fahrettin Kırzıoğlu. TKAE Kürtlerin Türklüğü s.16)
‘’Kürt dili aslında tarihte var olan ve herhangi bir ulusa bir köke özel bağlı bulunan bir dil değildir. Çünkü esasında bir Kürt soyu yoktur. Bu dil Türkçeden ve daha sonraları birçok ulusların dillerinden toplanmış karışık, gramersiz birkaç sözcükten ibarettir.
(Emekli General Kenan Esengin, TKAE Tarihte Türk Kavimleri s.46)
Bu ve benzeri daha birçok asimile ve inkâr yazıları bizatihi Kemalizm’in eli ile kalemleri satılmış insanlara yaptırılmıştır. Kürt sorunun tarihi süreci bazı Müslümanların beyinlerine kazımış oldukları batılı güçlerin yakın tarihte yapmış olduklarından ibaret olmayıp Osmanlının çöküşü ve Cumhuriyetin tek ulus tek devlet tek millet tek dil anlayışını dayatması ve buna karşı çıkanları yok etmesi ile başlamıştır.
Devlet politikası olarak, yapılan uygulamalar neticesinde yok sayılmaya çalışılan bir kavim kendi haklarını arama adına belli dönemlerde ayaklanmalar göstermişseler de her daim devletin zorba anlayışı ile susturulmuşlardır. Son 30 yıllık süreç içerisinde binlerin kanının dökülmesine sebep olan politikalardan nemalanan örgütler bu sorunun bitmemesi için var güçleri ile bu durumu düzeltmeye çalışanlara karşı durmaktadırlar.
Ergenekon dediğimiz, terör örgütünün gelir kapısı olan kan üzerinden beslenme anlayışına mecliste bulunan siyasi oluşumlar kendilerinin de bitmemesi için her daim taşeronluk yapmaktadırlar. Müslüman Kürt halkının temsilcileri ancak ve ancak Şeyh Said, Üstad Saide Kurdi vb âlimler olabilir bunların anlayışı dışında kalan yapılanmalar vampirlerdir Kürt halkının temsilcileri değildirler, olamazlarda.
Üstad’ın Müslüman Kürtlere yaptığı şu çağrı etrafında Tevhidi bir bilinç ile yalnızca Allah’a kulluk edilmesi gerektiğini idrak ederek mazlumların sorunlarına el atmalıyız.
Ey Asurîler ve Keldanilerin cihangirlik zamanında öncü, kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beş yüz senedir yattığınız yeter. Artık uyanınız. Yoksa vahşet sahrasında vahşet ve gaflet sizi boğacaktır.
"Hikmet-i İlahi" denilen, kâinat merkezinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün âleme uzanmış ve dağılmış Nurlu İlahi Kanun'un esası olan İlahi Hikmet, ufukların ötesinden kader elini kaldırmış, size emrediyor ki: "Parçalanmışlık sonucu su gibi damla-damla olmuş hamiyet ve kuvvetinizi, İslamiyet'in milliyet fikri ile 'bir ve beraber' ediniz. Atomların birbirini çektiği gibi (siz de birbirinize yapışıp) milli ve umumi bir gücü teşkil ederek Kürt gibi büyük bir kitleyi küre gibi çeviriniz. İslam güneşinin ışıklarına bağlı olmanın ölçüsü ile de umumi düzeni (oluşturup) muhafaza ediniz.
(Divan-ı Harbi Örfi, Hatime İçtima-i Reçeteler )
Bugün dünya çapında zulmeden zalim düzenlere karşı artık uyanan mustazaf halkların kıyama kalkışı ve zulüm saraylarını yıkmaları, tarihin her döneminde kendilerini ve kendi elleri ile hazırlamış oldukları beşeri kanunlarını ilah yerine koyanların, insanları kendilerine kul ve köle etmeleri yetmezmiş gibi maddi ve manevi tüm değerleri ayaklar altına alıp çiğnemekten zevk alan tüm tağuti sistemlerin ve bu tağuti sistemleri halklara zorla dayatanların sonları her daim viran olmuş ve düzenleri Allah’ın ipine sımsıkı yapışmış olanlarca tarumar edilmiştir.
Sünnetullah her zaman değişikliğe uğramadan devam etmekte ve tarih tekerrür etmektedir. Günümüz zalimlerinin zulüm sistemleri hakkı haykıranların zaferlerine maruz kalacağını Allah Nurunu tamamlayacağı müjdesi ile bizlere bildirmektedir.
MEVLÜT HÖNÜL
15/08/11
MALAZGİRT