1.Zikir mutlaka Allah rızası için mi çekilmeli. Dünyevi bir maksadımız da olamaz mı?
Evet, zikir mutlaka Allah rızası için çekilmeli. Dünyevi bir amaç için çekilmemeli. Bunun için en az zikrin başında ve sonunda olmak üzere veya her yüzde bir kere ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demek bu açıdan yararlıdır. Kalp zikirde rotayı kaybetti mi bu cümle onu doğrultur.
İnsanları anlamak çok zor. Bunu dedik mi zikirden uzaklaşıyorlar. Hâlbuki zikri Allah rızası için çekerlerse Allah onları hem dünyada hem de ahrette ödüllendirecektir. Zikir Allah rızası için çekildi mi dünyevi bazı armağanları da bünyesinde taşır. Kulun sadece dünyevi bir amaç için zikre yönelmesi zikrin değerini düşürür. Zikri amacı dışına çıkarır. Çünkü Allah bu dünyaya değer vermemektedir. Kullarının kendi rızasına talip olmasını istemektedir.
Dualarda ise ahreti gaye edinerek dünyalık şeyleri Allahtan isteyebiliriz. Allahın güzel isimleri ile tevessül de yapılabilir. Ancak bunda da ahreti gaye edinmek, istenilen dünyalık dinimiz, ahretimiz için hayırlı ise nasip olmasını istemek gerekir. Kuran-ı Kerim’de Allah (c.c.) güzel isimleri ile dua edilmesi (tevessül edilmesi) üzerinde de durmuştur: “En güzel isimler Allah’ındır. O halde O’na en güzel isimlerle dua edin. O’nun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır (Araf suresi, 180).” Bu ayette dikkati çeken nokta, bazı insanların Allah’ın (c.c.) bu güzel isimleri ile razı olmayacağı dualarda bulunmasıdır. Allah (c.c.) kulunun sadece dünyalık istemesinden hoşnut olmaz: “Kim ahiret mahsulü isterse onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama ahirette onun hiç nasibi olmaz. (Şûrâ suresi, 20).” Bu açıdan duada Allah rızasını, ahireti ihmal etmek büyük bir eksikliktir, yanlışlıktır. Kuşkusuz bununla dünyalık istemenin doğru bir şey olmadığını iddia etmiyoruz. Demek istediğimiz şey, istediğimiz dünyalık ile Allah’ın rızasına ve ahirete dönük bir işi ve kazancı düşünmeliyiz.
2. Zikir Allah rızası için çekildi mi şeytan musallat olmaz mı?
Şeytanlar her halükarda musallat olabilir. İster zikri Allah rızası için çekin, ister dünyevi bir amaç için çekin. Bu fark etmez. Onlara musallat olma hakkını Allah vermiştir. Onların işi bu. Bizlerin işi de onlarla cihat. Şeytanlara bakmayın. Şeytanlardan korkmayın. Kaygılanmayın. Zikrinizi çekin. Allah rızasını gözetin. O size zarar veremez. İt ürür kervan yürür misali. Şeytanlar insanlara göre çok zayıf yaratıldığı gibi her zikir ehline de musallat olacak diye bir kaide de yoktur. Zaten musallat olsa da korkulacak bir şey yoktur. Zira hadisle sabittir ki zaten en az bir şeytan mümine musallattır ama bunu vesvese gibi sınırlar içerisinde yapıyordur. O mümin çoğu kez bunun farkına varmaz.
Şeytan zikir ehli olamayanlara hatta namaz kılmayanlara da açıkça musallat olabilir.
Şeytan musallat olur kaygısıyla zikirden uzak durmak bizzat şeytanların vesveseleridir. Bu durum, ülkeme savaş açılır diye silahlanmamak gibi ahmakça bir düşüncedir. Bu zihniyetteki insanlar Allah’ın rızası yerine şeytanlardan korktukları için son nefeste kaybedebilirler. Allah korusun. İnsan elinden geldikçe Allah’ı zikretmeli. Mesela işim uzakta ve otobüsle gelip gittiğim için küçük tespihimi yanımdan hiç ayırmam. Hemen yol boyunca Allah Allah diye kalbimle zikir yaparım. Çünkü zikir her boş vakitte yapılacak çok uygun bir ibadettir. Zikir için her vakti insan kullanmalıdır. Saniyeyi boş geçirmemelidir. Zikrin kazandırdığını başka hiçbir ibadet vermez.
3. Zikir için mutlaka bir şeyhe bağlanmak şart mı, zikri kendi başımıza çekemez miyiz?
Zikir için bir şeyhe bağlanmak şart değildir. Kendi başınıza da çekebilirsiniz. Zikir çok güçlü bir ibadettir. Onun için şeytanlar engellemek için her hileyi kullanacaktır. Bir de zikirle bazı manevi haller yaşanır, bunların bir kısmı Allah’tandır, bir kısmı da şeytanlardandır. Bunları tek başınıza zikir çekerken bilmeniz imkânsızdır. Şeyhe danışmak lazımdır. Şeytanlar insana hem hak suretinden gelir hem de nefis damarını kullanır. Yani tek başına zikrin tehlikeleri çoktur. Tasavvuf yoluna girip o kültürü edinenlerin bile bazılarının, çoğu kez ayakları kaymaktadır. Şeytani bir takım hallerle kendilerini veli, kutup, mehdi vs. görebilmektedirler. Tasavvufun sırrı ise velev ki insan kutup bile olsa nefsini kâfirin nefsinden bile aşağı görmesidir. Hâlbuki şeytanlar bu tür insanlara çektikleri zikirle öyle bir nefis damarından giriyor ki bunları Firavun’dan daha azgın bir insan konumuna getiriyor, din yolu ile insanlara hükmetme hastalığına düşürüyor. Böyle insanlar değil nefislerini kâfirin nefsinden aşağı görme bir müminden bile aşağı görmüyorlar. Kul hakkına girseler o insandan özür dilemekten ve helalleşmekten bile acizdirler. Nefislerini öyle ilahlaştırmışlardır ki onların İslam’a ve tasavvufa verdikleri zararı kâfirler bile veremez. Zikir Allah rızası için çekilirse nefis erimeye başlar. Kendisini herkesten küçük görür, Allah rızası dışında başka bir amaçla çekilirse nefis azgınlaşır, şişer, kibre ve ucuba kapılıp insanlara zarar vermeye başlar. Allah’a da bu yüzden asi olur. Şeytanlaşır. Allah bizleri bu afatlardan korusun. Âmin.
4. Zikri şeyhe bağlanarak çeken kişi şeytanların tasallutundan kurtulabilir mi?
Şeytanlarla böyle bir antlaşma yok. Şeytanlar herkese musallat olabilir. Zikri şeyhine bağlanarak çeken kişiye de musallat olabilir. Zikri yalnız başına, yani bir şeyhe bağlanmadan çeken kişiye de musallat olabilir. Hiç zikir çekmeyen, hatta namaz kılmayan kişiye de musallat olabilir. Ama şeyhi olan kimse yaşadığı halleri şeyhine anlatabilme olanağına sahiptir. Şeyh de o yollardan geçtiği için yolu iyi bilir, şeytanların hilelerini anlar. Şeyhler müritlerinden dinlediği hallere genellikle iki çeşit cevap verirler. Fazla konuşmazlar. Ya Allah mübarek etsin, derler ki bu halin sadatların himmeti ile Allah tarafından ihsan edildiğine işarettir. Ya da vesvese derler. Geçerler. Açıklama pek yapmazlar. Bu da halin şeytandan olduğuna işarettir. Bu durumda mürit haline tövbe ve istiğfar ederek Allah’a sığınmalı ve tedbirini ona göre almalıdır. Bu hale itibar etmemelidir. Mürit her halini şeyhinin onayından geçirmek zorundadır. Yoksa ayağı farkına varmadan kayabilir. Çünkü şeytanlar ehli tariki yakın takibe almışlardır. En ufacık boşluğunu bile bir hile doldurabilir. Sürekli vesvese verirler.
5. Zikir şeytanı davet midir, şeytanla savaş mıdır?
Şeytan bizim ezeli düşmanımızdır. Onunla bütün ibadetlerimizi terk etsek bile barışamayız. Şeytanların insan soyuna amansız bir kinleri vardır. Bu, son nefeste insandaki imanı çalsalar bile soğumaz. Kendileri Allah’ı, peygamberleri bildiği halde bu kinleri yine devam eder. Kuran-ı Kerim’in hak olduğunu da hakkal-yakin (gözle görmenin ötesinde, adeta yaşayarak) bilirler. Çünkü nurundan tanırlar. Okunduğunda nurları onları yakar. Bu özellik başka kitapta yoktur. Ama insan soyu karşısındaki aşağılık kompleksleri ve kinleri onları insanlara, özellikle müminlere düşmanlığa sevk eder.
Yani şeytanlarla ve nefisle savaşmak zorundayız. Bu bir kaderdir. Büyük cihattır. Daha doğrusu her insanın kazanması veya kaybetmesi gereken bir imtihandır. Kaybedersek ebedi hayatımız mahvolur, Allah (c.c.) göstermesin cehenneme düşeriz. Kazanırsak Allah’ın rızasını elde edip ebedi hayatımız cennette geçer.
Onun için akıllı bir mümin zikri bırakmak şurada dursun, onu şeytanlara karşı kullanılacak bir silah olarak görür. Gece gündüz zikirle meşgul olur. Zikirle nurunu artırır. Ruhunu güçlü kılar. Allahın da rızasını kazanır.
6. Silsilesi sağlam gerçek bir mürşidi kâmili nasıl bulacağız. Onu siz söyleseniz olmaz mı?
Benim söylemem uygun değil. Zira benim pek çok kusurum var. Ona bağlanabilir. İkincisi sürekli yazıyorum. İnsanlara bir şeyhi reklam yapmak da yanlış anlaşılır. Üçüncüsü de benim söylememle elde edilecek şeyh sizin için ancak bir vesvese kaynağı olur. Çünkü bu iş o kadar kolay ve basit değildir. Kişinin varoluşsal sorunu olduğu için kendisinin arayıp bulması gerekir. Yoksa kıymeti bilinmez ve düşer. Kaldı ki herkes şeyh aramaya, tarikata girmeye mecbur değildir. Ama bu devirde yalnız başına insanın İslam’ı yaşaması çok zor olduğu için en azından bir cemaatte bir hizmetinin olması güzel bir şeydir.
Şeyh nasıl aranır ve bulunur bu konuda kısaca şunları söyleyebilirim.
Öncelikle bütün günahlara tövbe etmek, onlardan tamamen uzaklaşmak, kalben de pişman olmak gerekir. Bundan başka namaz, oruç vs. gibi borçlu olduğumuz ibadetler ve kul hakları varsa ödenmeye çalışılır. Ayrıca bütün farz, sünnet ibadetler incelikle yapılmaya başlanır. Gözyaşı ile Allah’tan bir dostu utanarak, sıkılarak istenir dualarda. Bunun için istihare ve hacet namazları da kılınabilir. Kılınmasa da her namaz arkasından edeple istenir. Bu seneleri de alabilir. Allah (c.c.) genellikle rüyada gösterir. Bu birinci yoldur.
İkinci yol. Ya Bismillah deyip tek tek Allah dostlarını gezmektir. Şimdi internet var. Oralarda siteleri ve adresleri bile var. Ama mekânlarına gitmek şarttır. Uygun olan zat bulunduğunda genellikle bu dünyaya ait olmayan bir hoş koku ile işaret alınabileceği gibi kişinin kendisinin idrak ettiği başka işaretler de olabilir.
İşaret alması mutlaka gerekiyor mu? Gerekmiyor da, bu yol çok meşakkatlidir. Yani zikir ve rabıta için kişi en az bir iki saat gibi bir zaman harcayacaktır. Allah bu ibadetleri şevkle yapsın diye bu yolu hak eden müritlerine genellikle çeşitli işaretler verir. Bazılarını uzaklaştırmak için vesveseye düşürür. Tabi bunlar bu yolun hakkını yerine getirmeyenler içindir. Zira Allah (c.c.) kimseye zulmetmez. Bu yolun hakkı da tövbe-i nasuhtur.
Uygun şeyh bulunduğunda tamamen teslim olunur.
Zikir hususunda buradaki yazdıklarımı yeterli görmeyenler ve başka soruları olanlar bu sitede bulunan şu yazılarımı okusunlar:
1. Zikir, Zikrin Önemi.
2. Esma-i Hüsna (Esama’ül-Hüsna, Allahın 99 Güzel İsmi) İle Zikir Yapmanın Faziletleri
3.
Ayrıca vesvese konusunda daha ayrıntılı açıklama yaptığım bu sitede bulunan şu yazıma bakılabilir.
Dini Kuşkuların, Şüphelerin, Kuruntuların Kaynağı, Vesveselerin Nedenleri Nelerdir
Muhsin İyi
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]