Bu yazı, bu sitede daha önce yayımlanan ‘Şeytanlardan, Şeytanların, Cinlerin Tasallutundan Korunma Yolları’ adlı yazıma ek olarak yazılmıştır.
Cin ve şeytan musallatından tamamen kurtulmak mümkün mü?
Evet, şunu bir daha vurgulayalım ki, şeytanları hangisi olursa olsun hiçbir zikir tamamen uzaklaştıramaz ve yok edemez. Bunu bir defa bilelim ve kabul edelim. Çünkü onlar ordular halinde bulunurlar. Sıra ile nöbetleşerek insanlara musallat olurlar. Yani normalde namaz kılma, Kuran-ı Kerim okuma, zikir çekme onlara çok olumsuz etkilerde bulunur. Bundan dolayı zarar görürler. Halk tabiriyle yanarlar. Ama bu musallat olayında sıra ve nöbeti daha hızlı değiştirerek bunu telafi ederler. Tabii nur onların dermanlarını yine de keser. Güçlerini zayıflatır. İşte bu durum kişinin Allah’ın izni ile kazandığı büyük bir zaferdir.
Tamamen bir nur haline gelmedikçe, yani Allah’tan fani bulup beka olmadıkça, kısacası veli olmadıkça şeytanların tasallutundan tamamen kurtulmak mümkün değildir. Kaldı ki bu manevi merhaleye ulaşan kişiler de ibadetlerinde zayıf kaldıklarında az da olsa onların çeşitli tasallutlarına maruz kalabilir.
Şeytan ve cin musallatı sırasında insanlar neler yaşayabilirler?
Şeytanlar duman (sis) halinde tüm vücudu sararlar. Letaif noktalarını kapatırlar. Kişilerin manevi yükselmelerini önlemek için bunu yaparlar. Ayrıca insanların hayattan bezmesi, ümidini kaybetmesi için onlara çeşitli sıkıntılar verirler. Ümitsizlik, en büyük günahlardandır. Allah göstermesin, insanı imansız götürebilecek bir manevi hastalıktır. Onun için hangi halde bulunursak bulunalım, Allah’ın bizleri imtihan ettiği gerçeğini hiçbir zaman unutmayalım ve ümidimizi daima canlı tutalım. Şu ayetteki ihtara kulak asalım: ‘Allah’tan ümidini kesenler ancak kâfirler topluluğudur (bk. Yusuf suresi, 87).’Ayrıca ümidimizi canlı tutmak, geliştirmek için Allah’ın bizlere şah damarından daha yakın olduğunu tefekkür edelim (bk. Kaf suresi, 16).
Şeytanlar asla insanları öldüremezler. Ama sanki bazı kasları sıkabiliyorlarmış gibi bir izlenim bırakırlar. Özellikle boğaz kaslarını kullanarak insanları kaygıya sürüklerler. Hâlbuki onlara asla bu güç verilmemiştir. Onlar sadece sinirlerde uyguladıkları bazı tekniklerle bu yanılsamayı meydana getirirler. Elbette bazı organlarda şiddetli ağrı (boyun kaslarında, ensede, başta) yapabilirler. İnsana büyük bir halsizlik, yorgunluk, takatsizlik verebilirler. Bu yüzden insanların moral durumlarını bozup onları strese, depresyona, melankoliye düşürebilirler. Vesveseleri ile sürekli olumsuz düşünceleri dile getirirler. İnsanları ümitsizliğe ve karamsarlığa, panik atağa sevk edebilirler. Kısacası şeytanlar insanlara gizli veya açık surette maddi ve manevi çeşitli eziyetler verebilirler. Aslında insanların doktor doktor dolaştıkları ve tedavi olamadıkları pek çok ruhsal hastalık onlardan kaynaklanır.
Cinlerin ve şeytanların musallatında en etkili zikir hangisidir?
Gerek İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s) gerekse Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.) cin ve şeytanların musallatında en etkili zikir olarak ‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’i önermektedirler. Pek çok evliya ve âlim de bu görüştedir.
Evet, şeytan ve cin musallatlarında en etkili zikir budur: ‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim (Yüce ve büyük Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.)’
Üzerindeki şeytanların kuvvet derecelerine göre günde 100-200-300… adet çekildiğinde birkaç günde bu zikir hemen tesirini gösterir. Önemli olan belli bir sayıdaki zikri her gün ara vermeksizin virt edinmektir. Ayrıca iş yaparken veya boş zamanlarda sayısız olarak bu zikre devam etmektir. Bu şekilde hareket edilirse Allah’ın (c.c.) izni ile bu zikir birkaç ayda kişiyi tamamen düzlüğe çıkartır. Şeytanlar elbette bu zikir çekildiğinde kişiden uzaklaşmazlar. Ama güçleri yok olur. Daha doğrusu çok azalır. O kişiye eskiden olduğu kadar zarar veremezler. Çünkü bu zikrin ortaya çıkardığı nur, şeytanların dermanlarını keser, onların insana zarar verme derecelerini önemli ölçüde azaltır. Bu da şeytanlara karşı yapılan cihatta büyük bir zaferdir. Her zafer Allah’ın bizlere sunduğu manevi bir ikramdır.
‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’ o kadar acayip bir zikirdir ki, devası olmadığı manevi ve ruhsal hastalık yok gibidir. Büyük bir şifa kaynağıdır. Peygamberimiz (s.a.s) onun doksan dokuz derde şifa olduğunu söylemiştir. Ayrıca hadislerde belayı önleyici ve ortadan kaldırıcı yönü de vurgulanmıştır. Bir zalimden zarar görmekten korkanların; mevki ve makamını haksız yere kaybetme kaygısı yaşayanların bu zikre yönelmeleri (günde 100 adet) onlara büyük kazançlar sağlayacaktır. Onları güvenliğe sevk edecektir.
Bu zikrin büyüklüğü nereden gelmektedir?
‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim (Yüce ve büyük Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur.)’, insanların İslam dinine girerken söyledikleri Kelime-i Tevhidin (La ilahe illallah) önemli bir şubesini teşkil etmektedir. Şöyle ki: Çağımızda insanlar herhangi bir puta veya putlara taparak görünüşte Allah’a (c.c.) şirk koşmamaktadırlar. Ama güç ve kuvvet hususunda çağımızda pek çok kişide gizli şirk bahis konusudur. Bu aslında her devirde vardı. Ama çağımızda daha bir artmış durumdadır. Hâlbuki Ehl-i sünnet itikadında güç, kuvvet, yaratma kavramları tamamen Allah’a aittir. İnsan niyetle yaptığını sandığı eylemleri sahiplenmektedir. Oysa insanların büyük çoğunluğu ise çağımızda gerçekte paranın gücüne tapmaktalar, mevki ve makam sahibi kimselere yakın olmakla da her işlerini düzelteceklerine inanmaktadırlar. Öyle ki bu durum onların manevi dünyalarında gizli şirk derecesine kadar varmaktadır. Dolayısıyla görünen vesileler, sünnetullah onların gözlerinde birer ilaha dönüşmektedir. İşte ilgili zikirde gücün ve kuvvetin tamamen Allah’a ait olduğu vurgulandığı için bu durum kişinin imanını insanların genellikle düştüğü bu tür şirklerden temizlemektedir.
Cinler ve şeytanlar insanlara açıkça musallat olduklarında kendilerinde olduklarını iddia ettikleri bir güç ve kuvvet gösterisinde bulunurlar. Bu zikir Allah’ın hikmeti olarak onları yalancı çıkardıkları gibi perişan eder. Kişinin de cin ve şeytanların musallatı ve vesveseleri ile bu yönde bozulmuş olan itikadını düzeltir. Gücün ve kuvvetin yalnız Allahu Zülcelâl’a ait olduğunu ispat eder. Onun için cin ve şeytan musallatlarında bu zikri çokça çekmek, bu zikir üzerinde tefekkür kılmak gereklidir.
Hadis-i şeriflerde bu zikrin arşın hazinelerinden bir hazine olduğu vurgulanmıştır. Bu da bu zikrin ne kadar büyük olduğuna işarettir.
‘La havle vela kuvvete illa billahil Aliyyül Azim’ zikri, 5 kglık bir suya belli bir sayıda (100) şifa niyetine okunup üflenirse ve bu su bitirilmeden yarıya geldiğinde tekrar doldurulup yine belli bir sayıda (100) okunup üflenirse ve bu böyle devam edip giderse, inşallah gerek cin ve şeytan musallatlarında gerekse başka ruhsal sıkıntılarda büyük hafiflemeler, faydalar yaşanacaktır. Peygamberimiz (s.a.s) bu zikrin doksan dokuz derde deva olduğunu söyledikten sonra bunlardan en küçüğünün kederi (üzüntüyü) gidermek olduğunu belirtmiştir. Demek ki depresyon hali bu zikirle çok kolay bir şekilde aşılabilmektedir.
Bu zikrin Arapça yazısını A4 sayfasında veya sayfalarında çoğaltıp teksir veya kitapçık haline getirip de abdestli olarak üzerinde taşımak da cin ve şeytan musallatlarında büyük yararlar sağlar.
Elbette zikir sadece Allah rızası için çekilmeli ve zikredilen sözün manası da tefekkür edilmelidir. Şeytanların tasallutu ile yaşanan sıkıntılardan kurtulma mevzu bahis olsa da zikirde niyeti daima Allah rızasına dayandırmalıdır. Bunun için zikirden önce, sonra veya arada bir de olsa ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allah’ım Sen maksadımsın, rızanı da talep ediyorum)’ cümlesini tekrar etme çok faydalıdır. İnsanın kalbine Allah rızasını rota olarak gösterir.
Letaif ve nefy ü ispat zikri çekenlere şeytanlar açıkça musallat oldukları zaman ne yapmalıdırlar?
Yukarıda tavsiye ettiklerimize bu zikirleri çekip de şeytanların çeşitli açıkça musallatlarına maruz kalan sofiler de uyarlarsa büyük yararlar görürler. Sofiler en başta letaif noktalarına ihtimam göstermelidirler. Nurlar bu noktalardan neşet ederler. Allah indindeki asıl yerlerine yükselirler. Şeytanlar bu noktaları adeta tıkarlar. Nurların ortaya çıkmasını engellerler. Bu tür sorunlarla karşı karşıya bulunan sofiler letaif noktalarında Lafza-i celal (Allah) zikrini çekerken nefeslerini tutup 100 adetten sonra nefesi koyuvermeden üstüne biraz nefes alarak bir 100 daha çekmeliler. Ondan sonra nefesi bırakmalıdırlar. Nefes tutma şeytanlara çok büyük zarar vermektedir. Ayrıca Lafza-i Celal, sultani zikre yol açtığı için şeytanların adeta bedenlerini testere ile kesmektedir. Nefy ü ispat zikrinde nefesi tutmanın bir hikmeti de budur. Nefes tutma, özellikle şeytanların letaif noktalarını tıkama işlerini başlarına çalmakta, onlara çok büyük zararlar vermektedir.
Kalp zikri çekenler şeytanların açıkça musallatlarına maruz kaldıklarında yukarıda letaif zikri çekenlere tavsiye ettiğimiz şeyi tespihi kalp üzerinde tutarak yapmalıdırlar.
Nefy ü ispat zikrini çekenler ise letaiflerini açmak, açık tutmak, şeytanların tasallutundan korumak için sözünü ettiğimiz, yani letaif zikri çekenlere tavsiye ettiğimiz zikre de devam etmelidirler.
Şeytanlar ve cinler niçin bazı insanlara musallat oluyorlar da bazı insanlar onlarla temas kurmak istedikleri halde onlara musallat olmuyorlar?
Şeytanlar aslında her insana musallattır. Mümin olduğu halde şeytanı olmayan insan yoktur. Bu durum hadisle de sabittir. Fakat şeytanlar müminlere genellikle vesvese ile musallat olurlar. Bir kısım insanların onlarla iletişime geçmek için çabalamasına rağmen muvaffak olamamalarının nedeni şeytanların herhangi bir duyu organını kullanmasını ve o kişi ile iletişme geçmesini engelleyen etmenler olduğunu göstermektedir. Nasıl ses belli bir frekans arasında duyuluyorsa bedeni baştan sona saran nefis belli bir saydamlığa erişmeden duyu organlarının onları algılamasının ve onlarla iletişime geçmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Kişi istese bile onlarla iletişime geçememektedir. Yoksa şeytanların musallatı her daim mümkündür. Çünkü onlarda kendilerini insanlara kabul ettirmek, göstermek gibi güçlü bir içgüdü bulunmaktadır. İnsanlara açıkça eziyet etmek için de denemedikleri yol yoktur. Nefsin belli bir saydamlığa erişmesi ise insanın nur kaynağı olan ibadetlerle meşgul olmasına bağlıdır. Bunun dışında hiç ibadetle meşgul olmayan insanların onlarla iletişim kurmaları ise onların nefislerinin yaratılıştan getirdiği özellikle veya pek nefsi karartmayan günahları işlememeleri, saflıkları ile açıklanabilir kanaatindeyim. Aslında cinlerle ve şeytanlarla diyalog kurmak bir üstünlük değildir. Sadece bir özelliktir. İnsanların birbirlerinden üstünlüğü Allah’ın emir ve yasaklarına gösterdikleri itinadadır. Takvadadır (bk. Hucurat suresi, 13). Ayrıca bu konuda, yani insanların üstünlüğünün takvada olduğunu ifade eden onlarca hadis-i şerif bulunduğunu da belirtelim.
Şeytan ve cin musallatlarında bardağın dolu tarafı yok mudur?
Elbette başımıza gelen bela ve musibetler sabırla karşılanırsa Allah indinde sonsuz mükâfatlara kapı açabilir. ‘Sabredenlere mükâfatları hesapsız ödenecektir (Zümer suresi, 10).’
İnsanların çoğu şeytanları ve cinleri inkâr ederler. Onları beynin yarattığını, onların hayal ürünü olduğunu söylerler. Bunu ağır bir ruhsal hastalık olarak kabul ederler. Hâlbuki bu düşünce tarzı ile dinden çıkarlar da haberleri olmaz. Zira bu tür düşünceleri ile onlarla ilgili onlarca ayet-i kerimeyi inkâr etmiş olurlar. Kuran-ı Kerim’in bir ayetini ‘bilerek, açıkça’ inkâr eden kimse ise, kuşku yok ki, kâfir olur. Allah göstermesin.
Bu açıdan bazı insanlara şeytanların ve cinlerin musallatı onlarca ayet-i kerimenin hak olduğuna dair aynelyakin (gözle görürcesine) hatta hakkalyakin (gözle görmenin de ötesinde, yaşarcasına) bir iman sağlar. Tabii en önemlisi, böyle şeytanların musallatına maruz kalan kimselerin aynelyakin, hakkalyakin derecesinde Kuran-ı Kerim’in bir nur kaynağı olduğunu keşfetmesidir. Çünkü Kuran-ı Kerim’in sureleri, ayetleri, kelimeleri okunduğunda bu varlıklara zarar verdiğini anlar. Çeşitli duyu organları ile bunu algılar. Bu anlama derecesine göre Allah’a, Kuran-ı Kerim’e, peygamberlere, kısacası imanın diğer şartlarına inanma derecesi yükselir. Kısacası şeytanların musallatı bir bela ve musibet olarak görünse de barındırdığı hayırlar çok fazladır. Yeter ki, böyle bir durumda olan kişi ümidini kaybetmesin, onlarla savaşın büyük bir cihat olduğunu bilsin. Hiçbir surette onlara teslim olmasın, onların çeşitli oyunlarına kanmasın. Şu kesin ki, evliyalık yolunda onların musallatı mukadderdir. Tabii bu sözle her şeytan musallatına uğrayan kişinin de evliyalık yolunda olduğunu iddia etmiyoruz. Ama imani konulara bakış açısında diğer insanlara göre büyük bir üstünlük kazandığı da muhakkaktır.
Evliya olacak kişi nefsini ve şeytanları aynelyakin, hakkalyakin düzeyde tanımadan bu makama yükselemez. Nefis ve şeytanları aynelyakin, hakkalyakin düzeyde tanımayan bir kişinin de gerçek anlamıyla insanları irşat edeceğini sanmıyorum.
Allah (c.c.), açıkça cin ve şeytanların musallatına uğrayan kardeşlerimize sabır versin, onları büyük cihatlarında muvaffak kılsın, sırat-ı müstakime ulaştırsın. Onların yar ve yardımcıları olsun. Âmin.
Muhsin İyi
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]