DOST İSTERSEN ALLAH YETER
Dost, denince inasın derinden etkileyen, gönlüne hoşnutluk veren kavramdır. Dostunuza hafif bir tebessümünüzü bile ona yansıtmak insanı manidar eder. Dostluklarınızı bu şekilde sağlam temeller üzere inşa edersiniz.
Nasıl ki kalıcı dostluklar Allah rızası için ve çıkarsız olunca süreklilik gösterir. İşte bu surette cereyan eden dostluk fani alemde devam ettiği gibi bu dostluk mezara kadar dahi insanı bulur.
Dost, insanın hoşlandığı samimi olacağı...
Dost, duyguların paylaşılacağı...
Dost, seveceği ve sevileceği görüşte bir insandır. Gerçek dostluk kalıcı dostluklarda var olandır. Dost kazanılır, kaybedilmez. Dostluk yaşanılır, unutulmaz.
Başlangıç itibariyle anlatmak istediklerim bundan ibaret değildir. Çünkü asıl mevzuu yazmış olduğum başlıkta gizlidir.
Ama bir üst satırda ki yazdıklarım ise kaale alınmayacak derecede yalan ve yanlış olduğuda bilinen şüphesiz gerçektir.
Kul ile Allah arasındaki pekişen dostluk nedir? ve Beni Yaratana ne kadar yakınım? Ben burada ikinci soruyu bir nevi kendime soruyorum. İsterseniz bu yazacaklarımı okuyacak okurlar inşaallah sizlerde kendi kendinize sorarak cevabınızı zihninizde tutun ya da bir yere not ediniz. Bakalım benim fikirlerimle sizlerin fikirleri hangi doğrultuda yol alacak?..
Öncelikle hiç kimse Allah’tan başka bir şeyi sevemez ve ondan başkasını mevla ve dost edinemez. Dost olarak Allah yeter. Kısacası dostluğun ilk başlangıcı tanımakla başlar. İşte o zaman kulun en tatmin olduğu durum budur. Yani O’na ilk adımı tanımasıyla hisseder. O’nunla konuşabilmesi, O’nu tanıması ve O’nun derinliklerine inebilmesi dostluğun bu noktada pekişmesiyle kul Rabb’ine yakınlık duyar. Peki biz bu yakınlığı nasıl yapabiliriz? Tabii ki çok açık ve net şekilde ortada.
Bizleri refahaa, kurtuluşa ve en önemlisi de asr-ı saadete kavuşturacak olan Kur’an-ı Kerim’i okumak onu yaşamakla olur. Rabbi tanımamız, O’nu okumamız ve O’nu anlamamız ancak onu yaşamımıza aktarmakla olur. Aynen insanı dostla dostluğa başlangıçta ki gibi...
Unutmayınız ki bizler beşer olarak Rabbin yanında çok aciziz. Çünkü Allah’ın lutfu ihsanı o kadar geniş ki insanoğluna binbir çeşit nimetler sunmuştur.
Eğer beşer olarak yaptıklarımızla hesaba çekileceğimizi düşünüyorsanız bir adım daha atarak Rabbimize yakın olmaya çalışalım. O’nu daha iyi anlamak için Kur’an-ı Kerim’i sadece okumakla yetinmeyip, içindeki bize anlatmak istediklerini mealen düşünmemiz gerekiyor. Hatta yaşamımızla bütünleştirerek kendimizi huzuru mahşerde alnı ak olarak bulunmuş olacağız.
O halde kul ile Allah arasındaki dostluğu bu şekilde gerçekleştirmemiz muhakkak ki mümkündür. Eğer bu dostluğu
Rabbimiz’den (haşa) esirgeyip bu kulluk görevimizi O’ndan men edersek, O’nun karşısına ne yüzle çıkacağız. Soruyorum ne yüzle?..
İnşaallah Rabbim bizleri O’nun yolunda olan, kulluk görevini esirgemeyen ve de O’na daha yakın olan insanlardan eyler. (Amin)
Beni yaradana ne kadar yakınım? Öncelikle bu duyuru Anadolu’da Vakit Gazetesi’nde yayınlandıktan sonra hep düşünüp durdum. Ve ben hep kendimde bu soruyu kendime sorma yargısına vardım. Doğrusu beni yaratana ne kadar yakın olduğumu veya uzak olduğumu bende bilmiyorum. Çünkü O’nun karşısında ben kendimi o kadar aciz hissediyorum ki bu kelimelerle ifade etmek çok zor. Her zaman karmaşık duygular arasına gizleniyorum. Kendime yaptığım her işten acaba diyorum.
O’nun rızasına nail olabilmek için yaptıklarımda bir eksiklik var mı? diye... Yine de bur yargılar içerisinde bocalayıp kalmış olsam da ben yine her zaman O’nun için en iyisini yapıyorum ve ölene dek de yapacağım. Özellikle de O’na her yakarışta, dualarımda O’nun rızasını gözeterek ümitle ve sabırla bekliyorum. Kısacası gerçekler hiçbir zaman gözardı edilemez.
Çünkü o gerçeklik sadece bizi Yaratan’da mevcuttur. O’nu dilimizden düşürmediğimizde, O’nun için yüreğimiz çarptığında, O’nun için eller semaya açıldığında ve gerçeklik O’nda var olduğu müddetçe şüphesiz zafer Allah’a inananlar da sürekli olacaktır.
Sözün özü tektir ve bizleri yaratandır. O’da bize en yakındır. O halde bize bir tek dost var O’da ALLAH’tır