Konu Başlıkları: Siz dostunuzu buldunuz mu
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Kasım 2011, 14:35   Mesaj No:5

YaŞuHa

Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:31
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Dostluk anahtarı

DOSTLUK ANAHTARI


Dostluk kavramı çok geniş, hatta uçsuz bucaksız bir kavramdır. İçini gereği gibi dolduran, bu işin tam anlamıyla hakkını veren birini bulduğunda ise o kadar büyür o kadar büyür ki, alır başını gider, genişledikçe genişler. Bugüne kadar birçok söylemler, birçok hikayeler yine birçok şiirler, türküler, ağıtlar oluşturulmuş bu kavram adına.

Bütün bunlara konu olan bazen dostun vefası, bazen sevgisi, bazen yiğitliği, bazen de ihaneti, gidişi ile, terki ile geride kalan hasreti olmuştur anlatılan. Bana kalırsa, ne söylendiyse, ne yazılıp ne çizildiyse yaşanılanlara karşı, bir türlü hakettiği değeri verilememiş dostluk kavramının. Bununda sebebi, onu üstlenende gizli.

Fıtratında birine, bir şeye dayanıp güvenmek, sevmek, ona ihtiyaç duymak gibi duygular taşıyan her insanoğlunun bu ihtiyaçlarına cevap verecek bir dosta ihtiyaç vardır. Peki bu dost kim?

– Bizim dostumuz (velimiz) kim?
(Her merak edilenin cevabını oradan bulduğumuz gibi bu sorunun cevabını da bulmaya çalışalım. Nereden mi? Tabii ki her zaman doğruya yönelten pusulamız Kur’an-ı Kerim’den)

“Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rükû ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.”(Maide-55)

– Gelelim şimdi dostluk denen o sarsılmaması gereken bağı, yapıyı nasıl kuracağımıza:

• Her sağlam yapıda olduğu gibi bu dostluk yapısına da bir temel lazım. Öyle bir temel ki her türlü zelzeleye dayanıklı bir temel. İşte bu temel o yüce dostluğun o yüce sevginin kurulacağı inancı. Hz. Adem’den günümüze ve kıyamete kadar ihtiyaçlarımızın tümünün Allah tarafından karşılanmış olması, O’nun bizi ne kadar çok sevdiğini gösterir. Bu bağlamda sevgi mihenk taşıdır, evrenin yaratılış hikmetidir. Buna inanmak gerekir.

• Sonra, bu sağlam yapıya dışarıdan gelecek ve gelmesi muhtemel tehlikelere, tüm zararlara karşı oluşturulması gereken koruma duvarı. İşte bu kararlılık sınırı sonsuz güvendir.
* Tabii her işe nasıl tertemiz başlanması gerekli ise, bunda da temiz olmak şart. Bu da nasuh bir tövbe ile mümkün.

• Gerisi mi? Artık o da bütün tuğlaları yani vazifeleri ihlas dolu bir niyet, iman ve salih amelin birlikte karılmış harcı ile işinin ve vazifesinin bilincinde olan müteahhidin yani mü’min kulun o maharetli ellerine bırakılır.

– Yapı tamam, fakat asıl önemli olan onu muhafaza edebilmek. Bu nasıl sağlanabilir?
– Hani hepiniz bilirsiniz. Eskiden (eskiden diyorum, çünkü gördüğüm anne-babalar daha bilinçli, istisnalar olmakla birlikte) çocuklara veya kendi çocukluğum için söyleyeyim. Bir yaramazlık yaptığımızda “Allah seni yakacak”, “cehennemine atacak”, “Allah’tan kork” gibisinden aslında hiç de hoş olmayan tehditlerle karşı karşıya kalırdık. Belki bu sözler o yaramazlığı bir daha tekrarlamamamızı sağlardı, fakat zihnimizde oluşturduğumuz

Allah sevgisi hiç de sevimli değildi. Tıpkı yaramazlığımız sonunda elinde iğne ile koruttukları teyzelerden her gördüğümüzde nasıl kaçacak delik arıyorsak, nasıl ondan korkuyorsak, işte öyle bir korku olmuştu Allah korkusu. Ama biraz daha büyüyüp bilinçlenince ve bu bilinci içinde hiçbir şüphe göremeyeceğimiz K. Kerim’den aldığımda gördüm ki; ben Rabbimi hiç tanımıyormuşum.

Aslında “Allah Korkusu” denilen şey “Öcü Korkusu” değil de O’nun sevgisini kaybetme korkusuymuş. Kalbinde içten riyasız bir sevgi taşıyan kuluna, Rabbimiz Yüce Allah dostluk anahtarını uzatıyormuş. Bu bilinci yakalayan her insan, daha fazla zaman kaybetmeden direkt Rabbi ile diyaloğa girdimi ve bütün sıkıntısını, ihtiyaçlarını, derdini, isteğini hatta ve hatta mutluluğunu bile ona götürüp onunla paylaştımı en sağlam dostluk kurulmuş demektir.

Sağlam kurulan dostluklar da öyle kolay kolay yıkılmaz. Burada söz konusu olan dostluk Allah ile kurulan dostluk oldumu olay daha da bir ehemmiyet taşımakta. O Allah ki; senin bir adımında O on adım gelen, O öyle bir dost ki, dostlarını (velilerini) tüm korkulardan ve tehlikelerden emin kılan, O öyle bir dost ki, sen unutmadıkça asla unutmayan, koruyan, gözeten.

En merhametli anneden daha merhametli, her ev sahibinden daha hürmetli, tek adaletli, tek güzel, tek büyük, tek eşsiz, tek sevgili...
Dost dediğin dostunu iyi tanımalı, neyi sever, neyi sevmez bilmeli, aklından, kalbinden, dilinden bir an bile O’nu düşürmemeli, herkese O’ndan bahsetmeli.

Sevdiği için dostunu istemeli ki; herkes O’nu sevsin, herkes O’ndan sözetsin, O’nu ansın, O’na saygı duysun, O’nu yüceltsin. Ne sözde ne fiiliyatta O’na hata yapmasın. Gerektiğinde bütün her şeyi A’dan Z’ye O’nun için terkedebilmeli, hem de gözünü kırpmadan. Tercih söz konusu oldumu hep O’nu tercih edebilmeli. (Bk. Tevbe-23,24) Çok ama çok korkmalı O’nun sevgisini kaybetmekten.

Koşmalı, sürekli koşmalı nefessiz kalana kadar O’nun rızasını kazanmalı. Hasret duymalı, O’na kavuşma arzusuyla tutuşmalı. Ve sabretmeli, ta ki son nefesini verinceye dek.
Okumayı çok fazla arzulayan birinin okulunu sırf onun emri (Nisa-140) gereği terketmesini hangi sevgi, hangi dostluk sağlayabilir? Çünkü o kişi çok sevdiği okulunu bırakmayı göze alır da, Rabbinin sevgisini dostluğunu kaybetmeyi asla göze alamaz.

Bütün bu güzelliklere ulaşmak yürek ister. Fakat erişilmez de değildir. Aksine çok kolay. Her kapıyı aralayan biri olduğu gibi bu yüce dostluğun kapısını açan anahtar bir değil, belki bin anahtar var. Nerede mi?

– Bir yetimin başını okşadığında, aç olanı veya yoksulu doyurduğunda, namaza yönelip ellerini O’na açtığında, bir iftar anında, O’nu düşünmekten uykusuz kaldığın gecelerde, bir kardeşini mutlu edip tam oradan uzaklaştığında, insanları O’nun emirlerine çağırdığında, O’nun için sevdiğin her şeyi terketmeye hazır olduğun anda, O’nun için sevip, O’nun için buğzettiğinde ve daha sayamayacağımız birçok güzellikte.

Tıpkı bize bahşettiği nimetleri sayamadığımız gibi.
fiunu asla unutmamak gerekiyor ki; Allah ve O’nun yarattığı insanın en bariz, en görünen ve kaçınılmaz ilişkisi yaratıcı-yaratılan veya daha açık bir ifadeyle sahip-kul ilişkisidir. Fakat merhametlilerin en merhametlisi VEDUD olan Allah zorakilikten ziyade bu karşılıklı olan ilişkiyi kişinin yani kulunun kendi isteği ile olmasını istiyor.

“Gel dost olalım” diyor. “Ben senin dostunum, bana samimi yaklaş” tarzında bir daveti var. Bu ayrıcalık yalnızca insana yapılıyor. Bir ayeti kerimede Yüce Allah göğe, bulutlara seslenerek “isteyerek veya istemeyerek gelin” diyor.

Fakat bu tercih insanın kendi iradesine, istemesine bırakılıyor. Bu yüzden hamdetmeli ve bizlere verilen değere layık olmaya çalışmalıyız.
Evet; eminim dostluk anahtarı günde kaç defa karşımıza çıkıyor. Yeter ki onu almayı ve bu kapıyı aralamayı, açmayı isteyelim. Ee hadi, daha ne duruyoruz...
Alıntı ile Cevapla