Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Adalet Adalet, kâinatın özüdür İfrata ve tefrite girmeden İslam’ın emirlerini yerine getirmeye adalet denir. Ya da Allah tarafından ortaya konmuş, insan ve toplumdaki umumi dengeyi sağlayacak değerler bütünüdür adalet. İslam âlimleri Allah’a kul, Peygamber’e ümmet olan bir insana, ferdî, ailevî, sosyal alanlarda düşen sorumlulukların hepsini adalet sözcüğüyle ifade ediyorlar. Sosyal münasebetler, idarî esaslar hep adalet kavramının muhtevası içindedir.
Dengeli davranmak
Adaletin bir de “insaf” manası var ki bu da dengeli davranma demektir. Hakkınızı almak ya da bir hakkı yerine getirmek istediğinizde dengeli davranmak da adalettir. Çünkü bu tür durumlarda insanlar genelde hakka, hakkaniyete çok riayet edemeyebilirler ki bu da insafla aşılabilir.
Adaletin ilk adımı ferdin şahsi hayatında Müslümanlığını yaşaması ile atılır. Sonra daire genişletilir, aileden topluma uzanan çizgide ibadet duygusunun, ibadet duygusu içinde itidalin ve aynı zamanda istikametin hakim olması adımları gelir.
Kur’an’dan istifadenin yolu takvadan geçer ve takva ile en içli-dışlı olan şey adalet ve istikamettir. Her cuma hutbelerde okuduğumuz, dinlediğimiz “İnnallâhe ye’müru bi’l-adli ve’l-ihsani...” (Nahl, 16/90) ayetinde de ilk önce adalet emrediliyor, sonra ihsan geliyor. Yani kulluğu yerine getirirken Allah’ı görüyor gibi yerine getirme, yapacağı her şeyi Allah tarafından görülüyor mülahazasıyla yapma. Sonra “ve îtâi zi’l-kurbâ” geliyor: yakınlardan başlayarak yardımda bulunma. Kur’an’da değişik yerlerde ele alındığı ve yakınlık çerçevesinin belirlendiği gibi, kan akrabaları, mahalledeki müslim-gayrimüslim yakınlar hep bu kayda dahil.
Dinin istikamet içerisinde yaşanması da adaletin ayrı bir tezahürüdür. Hamdi Yazır’dan Fahruddin Razi’ye, Seyyid Kutub’dan Üstad Bediûzzaman’a kadar herkes “İhdinâs sırâtal müstakim. Sırâtallezine en’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhim” (Fatiha, 1/6-7) in tefsirinde istikamete böyle mana verirler. Akıl, şehvet, gazab gibi üç esasın adl u istikamet üzere kullanılmasını anlatırlar. Bediüzzaman, bazı eserlerinde inat, hırs gibi duyguları buna ilave eder, bunların ifrat ve tefriti adına örnekler verir.
Hasedi yani insandaki çekememezlik ve kıskançlık hissini ele alalım. Herkesi ve her şeyi kıskanma ifrat, hiçbir şeyi umurunda olmama, boş verme tefrittir. Ortası ise gıptadır. Madem çekememezlik duygusu verilmiş, onu istikamet ve adl üzerine kullanalım ki o da gıptadır. “Allah falana şunu ihsan etti, niye bana ihsan etmesin ki? Zaten O’nun rahmeti çok geniş.” demek lazım. Dikkat edin “Niye ona ihsan etti ki?” değil. Bu mahzurlu. Zaten “Febizâlike fe’l-yetenâfesil mütenâfisûn-İşte yarışacaklarsa insanlar, bu Cennet devletine konmak için yarışsınlar!” (Mutaffifîn, 83/26) buyuruyor Kur’an-ı Kerim.
Gayz, kendi kendine kaynayıp köpürme demek. Kur’an Cehennem’i tasvir ederken “Tekâdü temeyyezü mine’l-gayz - Cehennem, gayzından, öfkesinden neredeyse çatlayayazdı!” (Mülk, 67/8) ayetiyle anlatır bunu. İnsan da bazı hadiseler karşısında köpürüp çatlayacak hale gelir. Ama bakıyoruz şahsî dünyası, menfaati ile alakalı şeylerde yeri göğü inleten bazı insanlar, ağız dolusu dine-diyanete hem de her gün küfredenler karşısında hiç rahatsız olmuyor, rahatlıkla başını yastığa koyup miskin miskin uyuyabiliyor. İşte bunun biri ifrat diğeri tefrit. Adl u istikameti ise yerinde, usûlünce medeni bir şekilde tepkide bulunmaktır.
Evet, insan Allah’a, Peygamber’e küfredildiği zaman Ashab-ı Kefh gibi “İz kâmû fe kâlû Rabbünâ Rabbü’s-semâvâti ve’l-ardi len ned’uve min dûnihî ilâhen lekad kulnâ izen şatatâ - Onlar ayağa kalkıp “Rabbimiz,” dediler, “göklerin ve yerin Rabbidir. O’ndan başka hiçbir ilaha yönelmeyiz. Şayet böyle bir şey yapacak olursak, gerçek dışı, pek saçma bir söz söylemiş oluruz.” (Kehf, 18/14) diyemiyor, için için kaynayıp köpüremiyor, ne yapabilirim diye uykuları kaçmıyorsa Hak adına hiçbir gayreti yok demektir.
AHMET CAN
Ailem Dergisi
Sayı: 176 |