Durumu: Medine No : 16627 Üyelik T.:
11 Şubat 2012 Arkadaşları:2 Cinsiyet: Yaş:48 Mesaj:
4.079 Konular:
315 Beğenildi:49 Beğendi:0 Takdirleri:149 Takdir Et:
| Cvp: Adalet Adalet Sözünden Ne Anlamalıyız? Adâlet, ifrat ve tefrit arasında bir orta hâldir. Yani; aşırılıkla, alâkasızlık arası dengeli bir yoldur. Adâlet, pek çok hayra vesile olmak üzere insanın mahiyetinde bulunan bir kısım istîdatların, yaratıcı tarafından belirlenen yönde kullanılmasından ibarettir. Evet, insanda bulunan şehvet, öfke, vehim ve akıl gibi kuvva ve istîdatlar, güzelce kanalize edilirse adâlet; ifrat ve tefrite düşülürse, sapıklıklar meydana gelir.
Meselâ, insandaki şehvet duygusu ki; umumî mânâsı itibarıyla hem ferdin hayatının dev-----, hem de insan nev’inin dev----- vesile olan şeylere arzu duyma anl----- gelir. Bu duygunun bir yönü olan yeme, içme ve sâire gibi şeylerle insan, cismanî varlığını ve sıhhatini devam ettirmeye muvaffak olur. Şimdi, bu duyguya, arz edilen mülâhazanın dışında bakıldığında, ya onu, kemâle giden yolda önümüzü kesen bir cellât görecek ve kilise babalarının yaptığı gibi, ondan tamamen uzaklaşacağız ki, işte bu bir tefrit ve alâkasızlıktır. Veya günümüzün sefil anlayışı içinde, hiçbir ölçü tanımadan bu mevzûda her münasebeti meşrû sayacağız ki, bu da bir ifrat ve taşkınlıktır.
Öfke de öyledir; hiç olmayacak şeyler karşısında feveran ve halk dilinde “Pireye kızıp yorgan yakmak” bir ifrat; en aziz ve mukaddes şeylerin pâyimâl oluşu; ırzın çiğnenip, namusun doğranması karşısında sükût da, bir tefrittir. Adâlet ise, küfür, zulüm ve cevr karşısında bir kükreme ve bunların berisinde ve bilhassa sabır ve hayra vesile olacak yerlerde de, müsamahalı ve yumuşak olma hâlidir.
Aynı durum, vehimde de cereyan eder; olmayacak şeylerden korku ve endişe, hayatı azaba çeviren bir ifrat; korkulması, endişe edilmesi gereken şeylerden korkup endişe etmeme ise, bir tefrittir. Birinde kâinattaki her şeyden korkup, her şeye ulûhiyet isnat etme düşüncesi vardır ki; Ganj dolayları, bu telâşın doğurduğu putlarla doludur. Diğeri de, yerde ve gökte kimseden endişe etmeme gibi bir cinnet, kendini ve kendine bağlı olanları ölümlere sürükleyebilecek bir çılgınlıktır. Adâlet ise, hayatî ehemmiyet arz eden şeyleri hesaba katarak, ihtiyat ve tedbire riâyetle beraber, çok uzak ihtimallerle melhuz olan bir kısım endişe verici şeylere karşı da, olduğundan fazla ehemmiyet vermemekten ibarettir.
Akıl için de benzeri mütalâalar serdedilebilir: Müşâhede ve hissin ürünlerini hesaba katmadan, sadece akla itimat bir ifrat; aklı tamamen azledip, katı bir pozitivizme girme veya sadece vicdanı esas alıp; onun dışındaki her şeyi inkâr etmek de bir tefrittir. Birincisinde eski mantıkçıların cerbezelerini, şimdiki materyalistlerin de diyalektiğini; ikincisinde de, Auguste Comte pozitivizmini ve bazı yorumları itibarıyla Hıristiyan mistisizmini görürüz. Akılda adâlet, his ve müşâhedenin mahsullerini değerlendirerek yeni terkipler yapma, bununla his ve müşâhede altına girmeyen şeyleri kavramaya çalışmaktır. Aklın istikameti ise, ancak vahyin aydınlatıcı tayfları altında mümkün görülmektedir. Semavî esintilere sırtı dönük bir akıl, ya Aristotales gururu içinde bir firavun veya kilise duvarları içinde acezeden kış sineği gibi bir şey olmaya mahkûmdur.
Hâiz olduğumuz bu duygularda adâlet bir esas olduğu gibi, mükellef olduğumuz şeylerin bütününde de bir esastır. Bu cümleden olarak itikatta adâlet şarttır ve en başta da, bir ilâhın vücudunu tasdik ve O’nun kemâl sıfatlarıyla muttasıf, noksan sıfatlardan da münezzeh olduğu gelir. Zira; bir ilâhın vücudunu veyahut sıfatını kabul etmeme bir ilhad ve tâtil olduğu gibi, “Allah cisimdir, cevherdir, uzuvlardan meydana gelmiştir ve bir mekânı vardır.” demek dahi bir teşbih ve küfürdür. “Allah vardır, kemâl sıfatlarıyla vardır, cisim, cevher; aza ve âlet gibi şeylerden münezzehtir. Mekândan müstağnidir.” düşünce ve akîdesi ise, evvelki iki inhiraf arasında orta bir yol ve adâlettir.
Diğer itikadî meseleleri de aynı usûlle ele almak mümkündür. Meselâ, “İnsanın kudreti ve ihtiyârı yoktur.” demek bir cebir, “İnsan, kendinden meydana gelen bütün işlerin mûcit ve hâlıkıdır.” demek de, ifratkâr bir iradeciliktir. Şart-ı âdî kaydıyla, insan iradesini kabul etmek ve her şeyi Allah’ın yaratması esasıyla ele almak ise, bir adâlettir.
Amelî hususlarda da adâletin cereyanına şâhit oluruz. Evvelâ, mutlak olarak bütün işlerimizi dünya ve ukbâ, ruh ve ceset muvâzenesi içinde ele almak bir adâlettir. Buna rağmen cismanî yaşayış ve hayvanî hayat; âhirete ve kalbî hayata baktırmayacak şekilde ise, bu bir maddiyecilik ve ifrattır. Cismâniyeti nefy ve inkâr eden mistikçe bir spiritüalizm ise, bir tefrittir. Ve, bu iki şey arasındaki muvâzene ise istikamettir.
Bu hususlardan birini bir dinin mensupları temsil ediyorsa diğerini de diğer bir dinin tabileri temsil etmektedir. Meselâ, Yahudilik’te kasten adam öldürüldüğünde af tarafına gidilmeden behemehal kâtilin öldürülmesi gerekmektedir. (1) Hıristiyanlıkta ise mutlaka affedilmesi lâzımdır. (2) Bu hâliyle birinde ifrat, diğerinde de tefrit vardır. Adâlet ise, af yolu açık olmakla beraber kısasın yapılmasıdır. (3) Nazarî ve amelî bütün bir hayat içinde bu şekilde adâleti görmek ve göstermek mümkündür.
Günümüzde çok bahis mevzû edilen “sosyal adâlet” ise, adâlet anlayışının içtimâiye akseden bölümlerinden sadece biridir. Tasavvurda ve pratikte istikamete ermiş kimselerin adâletsizliği düşünülemeyeceği gibi, onlar arasında içtimâî adâletsizlikten söz etmek de, asla bahis mevzû olmayacaktır.
Belki sosyal adâletten ne anladığımızı merak edip soranlar da olacaktır. Ne var ki, sual-cevap mevzûu içine sıkıştıramayacağımız böyle bir hususu tahlilde, şimdilik fayda mülâhaza etmemekteyiz.
Diyalektik: Sözü iyi kullanıp gerçekleri çarpıtma
Feveran: Birden bire öfkelenme, köpürme
İfrat: Aşırılık, ileri gitme, bir konuda ölçüyü aşma
Materyalist: Maddeden başka varlık ve kuvvet tanımayan felsefî ekole bağlı olan
Melhuz: Umulan, beklenen, hatıra gelen, düşünülen, muhtemel olan
İlhad: İmandan ayrılma, sapıtma
Mistisizm: İlahi varlığı sezgi yoluyla kavrama ve ona bu şekilde ulaşma esasına dayanan görüş
Pozitivizm: Hakikatin, deneme ve gözlemle elde edilebileceği görüşünde olan felsefî akım
Serd edilmek: İleri sürülmek
Şart-ı âdî: Basit şart
Tefrit: İfratın zıddı, ortalamanın çok altında kalma Vehim: Kuruntu, zan
[1] Bkz: Eski Ahit, Çıkış, Bab: 21, Âyet: 13, 14; Levililer, Bab: 24, Âyet: 17-22
[2] Bkz: Yeni Ahit, Matta, Bab: 5, Âyet: 34-41; Luka, Bab: 6, Âyet: 27-36
[3] Bkz: Bakara sûresi, 2/178, 179; Mâide sûresi, 5/45; İsrâ sûresi, 17/33
Sızıntı, Ocak 1980, Cilt 1, Sayı 12
Fethullah Gülen |