Cevap: Tasavvuf Düşmanlığı Cehalettir! TASAVVUFUN BİZATİHi KENDİSİ İSLAMİ BİR AKIM DEĞİLDİR “Tasavvuf Düşmanlığı Cehalettir“ cümlesi çok talihsiz bir cümle olmuştur. Tasavvuf olarak isimlendirilen ve günümüze kadar gelen aynı zamanda da çok yaygın olan "Mistik akım“ eğer din halini almış ve bugün kendine has; ilkeleri, ritüeleri, ibadet şekilleri oluşmuş ve Tevhid anlayışıla çelişiyorsa buna bir müslümanın, fiziki anlamda bir saldırı ve taşkınlığı olmadığı sürece; söz, tavır, davranış ve yazılarıyla düşmanlık etmesi son derece normaldir. Tasavvufun kökenine bakıldığı zaman islamla uzaktan yakından hiçbir alakası olmayan yapı ve oluşumlardan etkilenerek oluşmuş bir yapı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hint mistitizmi ve skolastik felsefe zihniyetinin çok açık bir ürünü olan Tasavvufun islama eklemlenmesi; icad edildiği, üretildiği, yaygınlaştırıldığı dönemde görüyoruz tasavvuf akımını. Dolayısyıla tasavvufun çıkışı kesinlikle islami kaynaklara dayandığı ve islami bir geçmişi olduğu söylenemez.
Tasavvuf gündemleştirildiği günden bugüne kapsamı alanına aldığı bütün tarikatların temel ilkelerinde İslami olamayan sayısız ritüeller mevcuttur. İslami bir temele dayanmayan her akım, ideoloji, dinsel mit İslama ve kutsallarına sayısız zararlar vermiştir. Başlangıcını İslami kaynaklardan almayan her akım red edilmeyi gerektirir. Tasavvufun bütün formlarında nefsi kurtarmaya yönelik geliştirilen metotlar Kur’ani gerçeklere çok açık çelişkileri bünyesinde barındırmaktadır.
Tasavvuf geleneğinde; kullanılan, dillendirilen, algılanan kavramların büyük bir kısmı Kur’ani anlayıştan uzak bir anlayışla izah edilmeye ve benimsetilmeye çalışılmıştır. Zikir kavramını; sayı ve tekrar arasına sıkıştırmak ve asli anlamından uzaklaştırılıp dar kalıplara hapsetmek tamamen Tasavvuf akımının ürünüdür. Zikir gibi; tesbih, ibadet, itaat, vesile, terbiye ve bunun gibi yüzlerce Kur’ani kavram asli anlamlarından uzkalaştırılarak farklı form ve manalarla izah edilerek kavram tahrifatını Tasavvuf olarak yaygınlaştırılan akım adeta bir görev olarak üstlenmiştir. Ve ben şahsen islami anlayışı gerileten, esneten, Kur’ani bakış açısından uzaklaştıran en önemli akımın tasavvuf olduğunu görüyorum . Tasavvufta genel ve kabuledilegelen anlayış; zulum, haksızlık, adaletsizlik ile mücadele değil bu tür önemli kavramlara karşı sessizliğe bürünmek ve nefsi kurtarmak yaklaşımıyla izah edilebilir ancak. Bu açıdan bakıldığında Tasavvun bugüne kadar islama zarardan başka hiçbir yararının olmadığını görmek mümkündür. Tarihi süreç içerisinde tasavvuf akımlarının tamamına bakıldığında zulüm ve haksızlığa karşı onurlu bir direniş gösterdiklerini görmek neredeyse imkansızdır. Elbetteki Tasavvuf ve tarikat ile bütünleşmiş ama bireysel birtakım olumlu çıkışların olduğunu görmek imkan dahilindedir. Ancak bu tür bireysel çıkış ve tavırların olması Tasavvufun islami bir yapı olduğunu göstermez. Tasavvufun önde gelen öncülerinin istisnasız tamamının; ayetleri hitap şeklinden uzaklaştırarak batini gibi ipe sapa gelmez bir yaklaşım ve anlamla izah etmeye çalışmaları zıvanadan çıkışın bariz göstergesidir. Tasavvuf öncülerinin, Kur’an’ın ruhuyla çelişen saysız örnek ve tavırları vardır. Tasavvuf öncülerinin peşine takılıp; eleştirmeyen, sorgulamayan, her islamdışılığa amenna diyen büyük kitlelerin olması bu yapının İslami bir yapı olduğunu göstermez. Tasavvufu islami bir yapı olarak değil de gelenekselleşen mistik bir akım olarak görmek ve bu akımın sayısız İslamdışı söylemlerine karşı çıkmak bilinçli her müslümanın mücadele sürecinde takınması gereken önemli bir tavırdır. Ancak günümüzde binlerce müntesibi bulunan bu sapkın akımın müntesiblerinin tamamının küfrün bataklığında debelendiğini söylemek mümkün değildir. İslami olamayan bu inanç sisteminin takipçilerinin kitleler halinde bulunması bu akımın islami bir yapı olduğunu göstermez. Kur’an ve sahih sünnet ekseninde olmayan her; akım, yapı ve oluşum batıldır. Tasavvuf ve tarikatlar bu çerçevde değerlendirilmelidir. |